• istanbul, ankara ve izmirdeki tum kulturel etkinlikleri (sinema, tiyatro, sergi, festival vs.) icinde bulabilceginiz, merkezi kitabevleri veya d&r`larda bulunan bir magazin .
  • yolladiklari mailde keyifli bir mekan yerine keyifli bir keman basligini kullanip yarilmama sebep olmus, dalgin ve bayram yorgunu elektronik kent rehberi.
  • oguz atay'in tutunamayanlar'i kadar kafa karistiran, fakat ondan hacim olarak kucuk ve bu yuzden daha etkileyici, bahaeddin ozkisi kitabi
  • (bkz: hangar sanat derneği)'nin her yıl düzenlediği ve gördüğü ilgi ayyuka çıkmış sokak şenliğidir.. bu yıl 3.sü gerçekleşecektir..

    ne varsa sokakta var.. diyerek yola çıkılmıştır 2007 yazında..

    ayrıntı için:

    http://www.sokaktasenlik.org/
  • bahaeddin ozkisi'nin sokakta islenmis bir cinayetin aydinlanmasini konu alan romani. kitap manevi ve kulturel degerlerin degistigine donuk elestiriler ve surekli bir cin taifesi muhabbetiyle doludur. agir bir kitaptir.

    (bkz: ifritin kili)
  • bir oktay rifat şiiridir aynı zamanda, dingin gecelerde zaman zaman anımsanan.

    "sokakta"

    "kedi gözü gibi incelmiş sokakta,
    omzumda kaygan urganı yağmurun,
    eski bir ölü çekiyorum yedekte.

    görüntümün ekseninde dönüyorum
    bir kapı açıyorum kendime benzer
    bir gözüm uyudu, bir gözüm ayakta.

    gece akrep gibi iniyor duvardan."

    _________________

    umalım da sadece gece insin duvardan. bir süre hiçbir şey olmasın. umalım. çünkü iyi şiirler yalnız başına zevk vermez bazen.
  • içinde güzel cümleler bulunduran bahaeddin özkişi kitabı. *

    cin,büyü, din, geçmiş ve gelecek kavramları harmanlanarak ortaya güzel bir polisiye roman çıkmış.

    kitaptan sevdiğim satırlardan bazıları şunlar:

    - "sokağımızda arkadaşımın annesine gösterilen ilgi bir sadaka kadar ağırdı."

    - "esneyen bir ağız duygusuzluğundaki karakol odasında muavin."

    - "annesinden belki de bir düşte çaldığı aynı çukurlarla süslü yanakları elbisesinin renginde, beklerdi."

    - "haydi artık git sözü kırar mıydı beni, bilmiyorum. ama sıcak bir yorgan altından çıkmışçasına ince bir üşümeyle titrerdi içim."

    -"yeni elbise hediye edilen çocuğun eskisini çıkarmamak için inat edişine benzetiyorum."

    - "yüzünde hoş bir sohbetten arta kalmış bir gülümseme vardı."

    - "halbuki ölüm nedir? ölüm yorgun insan vücudunun dinleneceği sonsuz ve rahat bir karanlık gece değil midir?"

    - "bana fazla içme diyorsun, neden? sarhoş olacağımdan korktuğunu söylüyorsun. içki o maksatla içilmez mi? bana evlen diyorsun neden? kadın bol ve hiç de müşkülpesent değilim, hergün bir yenisini bulmak yerine neden evleneyim? evladın olsun diyorsun. bir ben mi kaldım yeryüzünde enayi? bana oku diyorsun neden? kazanmak değil mi maksat? kazancın okumakla ne ilgisi var? hareketlerime ayıp diyorsun, ayıp nedir? inanın beyefendi gün olur kahroluyorum. bitiriyor bu oğlan beni. zamanımızda özgürlük yoktu, şimdi olmaması olmasından iyidir diyorum kendi kendime. biz genci böyle düşünmemiştik. avrupa ilmi ve medeniyetiyle aydınlanmış bir nesil hayal etmiştik."
  • kitap 3 haftadır bir köşede duruyordu.kütüphaneye teslim tarihini 1 hafta geciktirmiş ve buna rağmen 50 sayfa okumuştum. bugün 105 sayfayı da okuyup bir güzel sonuna geldim.eline sağlık bahaeddin özkişi diyorum. kitapta avrupaî olmaya çalışan türkiye için güzel bir benzetme var okuyunca zaten arkadaşıma atmıştım buraya da yazmaktan gurur duyarım.

    '' sen belki hatırlarsın. bahçemizde yaşlı bir kavak vardı. onun dibine komşunun söküp attığı bir asmayı dikmiştim. tuttu ve gelişti. kavağın boyunca uzadı ve gitti. mevsimler geldikçe bakımsızlığına rağmen iri taneli güzel üzümler verdi. sonra yaşlandı ve yozlaştı.bir gün onu söküp atmak gerektiğini düşündüm. hem verimsizleşmişti hem de bana kavağı rahatsız ediyormuş gibi geliyordu.bu düşünceyle erişebildiğim en yüksek noktadan onu kesip attım. bu olay ağaçlardan su çekilme mevsimiydi. kavağın üzerinden o ağırlığı aldığım için memnundum. olayı unuttum gitti. o yılın güzünde yaprakların döküm mevsiminde tesadüfen kavağın tepesine baktım ve gözlerim hayretle açıldı. ağaç nefis görünüşlü salkımlarla donanmıştı. belki erişilmenin zorluğu onları gözümde daha da imrenilir gösteriyordu. bin bir zorlukla tepeye tırmandım ve altın renkli salkımlardan indirebileceğim kadar topladım. gördüm ki kökünden kestiğim asma kavağın çatallaştığı noktada kök salmış.

    o üzümleri yazık ki yiyemedik. çünkü güzelliklerinin aksine acı bir tada sahiptiler. bu olay beni çok düşündürdü. kavağın köklerinin toplandığı özsu üzüm için uygun değildi. bu küçük hatırayı şunun için anlattım. küçük bey, bir fransız mürebbiye, kendini, milliyetini, inançlarını inkar etmiş bir ana baba elinde yetişti. tek olarak fedakardı, iyi niyetliydi. ancak o kavak köklerinin topladığıyla üzüm yetiştirmeye kalktı. elde ettiği meyva tabii olarak acıydı. bu tadda üzüm yetiştirilince sandı ki suç bizde ve bizim temsil ettiğimiz fikirdedir. başarısızlığından bizi sorumlu tuttu. özellikle babanı ve beni. davranışımız ona ters geliyordu. hiç aklına gelmedi ki suç izlediği yolda, kavak gövdesinde üzüm yetiştirmeye çalışmaktadır.

    o sokağın kurtuluşunu avrupa'da aramaktaydı. oysa avrupa'yı yapan özzsu ne kadar yabancıydı bize.''(ötüken 14.basım s66-67)

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap