• türkçe’ye bir havva kızı adıyla çevrilmiş balzac romanı.

    işsizlikten bir süre okudum. bazı sahneler karenina’yı anımsatmış olsa da aradığım derinliği bulamayıp okumayı bıraktım.
  • en kısa zamanda okumak istiyorum.malum cyrano bir başyapıttı umarım ona yakın bir zevk verir bana.
  • "kadınlar mucizeler yaratmayı, kayaları parçalamayı, tunç sağlamlığında görünen mizaçları eritmeyi severler."

    "alaycı konuşmaları arasında, şöhretin, ancak küçük dozlarda alındığında faydalı bir zehir olduğunu söylerdi."

    "evet canım, bizim şurada yaptığımız gibi, evinde, şöminenin karşında, kanepede otururken bütün bir okyanusu kalbinde zapt edeceksin."

    "mutluluğu değerlendirecek hayat tecrübeleri olmadığı gibi mutsuzluğa karşı da silahsızdılar."

    "toplum ebesi olduğu kötülükleri susturmayı reddeder."

    "en güzel duygularının kurbanı oldun sen, bir adamla değil, şiirle işveleştin. senin yerinde hangi kadın olsaydı, anlıyor musun marie, hangi kadın olsaydı, bu çekime kapılırdı."

    "bir hırsız tiyatro salonunda oturup sahnede masumiyetin zaferini alkışlar ama çıkarken de bir masumun mücevherlerini çalar."

    "onu sevdiğini sanıyorsun, dedi kont, oysa cümlelerden örülmüş bir hayaleti sevmektesin."

    "aşk önü kesildikçe devleşir, her engel büyümesi için bir nedendir."
    (bkz: honore de balzac)
  • neuvedes-mathurins sokağının en güzel konaklarından biri. gecenin saat on bir buçuğu. fransız sanayisinin ancak bu son yıllarda imal edebildiği, o göz okşayan, hareli, mavi kadifeyle kaplı, evin hanımına ait özel dairede, şöminenin önünde iki genç kadın oturmakta. kapılarda, pencerelerde,
    gerçek sanatkârlar olan döşemecilerden birinin elinden çıkma, duvar kaplamalarının rengine uyan mavilikte, yumuşacık kaşmir perdeler. işlemeli üç zincirle tavanın ortasındaki zarif gül kabartmasına
    asılan, firuze kakmalı gümüş bir lamba. en küçük ayrıntıda bile bu dekora uygunluk aranmıştı. üstüne beyaz kaşmirden yıldız düşürülmüş, mavi ipekten tavan kaplamasına kadar. bu kaplamanın inciler tutturulmuş, kıvrımlı, uzun şeritleri, eşit aralıklarla duvarlara dökülüyordu. yere bastığınızda, üzerine
    mavi çiçek demetleri serpilmiş, yünden, açık kül rengi bir belçika halısının sık bir çimenlikte yürür gibi sıcacık temasını hissederdiniz. eski çağların en güzel örneklerinden ilham alınarak pelesenk ağacından yapılmış mobilya, zengin tonlarıyla bu bütünlüğün donuk, yahut da bir ressamın kullanacağı bir ifadeyle, biraz fazla flu manzarasını bir kat daha ortaya çıkarmaktaydı. kenarları yaprak yaprak tahtadan oyulmuş, ortalarında beyaz, nadir bir ipekli üzerine mavi çiçek nakışları bulunan koltuk ve kanepe sırtları sevimli bir görünüş arz ediyordu. pencerenin iki yanında bulunan iki etajer, el sanatlarının düşüncenin ateşinde pişmiş ürünlerini, yani pahada ağır bir sürü ıvır zıvırı sergilemekteydi. mavi mermerden şöminenin üstünde, eski saksonya tarzının en çılgın porselenleri, ellerinde zarif çiçek demetleriyle ezeli düğünlere giden, alman çinisinden yapılma bu çobancıklar, arabesk tarzda savat işlenmiş platin bir saati çevrelemekteydi. üst tarafta, üzerinde kabartma figürler olan ve eski kral malikânelerinden kalma bir abanozla çevrelenmiş venedik aynasının dilimleri
    birbirine aksederek parıldamaktaydı. iki tane çiçeklik, serlerin, solgun ve ilahî çiçeklerin, botanik ilminin bu incilerinin sağlıksız lüksünü yaymaktaydı. bu soğuk, düzenli, sanki satışa çıkarılmış gibi tertemiz dairede, insanda mutluluk uyandıran o hırçın ve arzulu keşmekeşten eser bulamazdınız. her
    şey, gözyaşlarına boğulmuş iki kadın da dahil, tam bir ahenk içindeydi. sanki her şey acı çekiyordu.

    (bkz: honore de balzac)
    (bkz: betimleme sanatı)
hesabın var mı? giriş yap