• geçenlerde şiirin tamamını buldum, içimi sızlattı, gözlerimi bunalttı. "'şiir' dedim, böyle yazılır...", yazarı, "sokakta yaşayan bi şarapçı" diye bilinir... adetim değil nefretimdir ama ihtiyaçtanpaste yapayım gayrı, hey...

    "sana bu satırları
    bir sonbahar gecesinin
    felç olmuş köşesinden yazıyorum.
    beş yüz mumluk ampüllerin karanlığında
    saatlerdir, boş olan kadehlere
    şarkılarını dolduruyorum.
    tabağımdaki her zeytin tanesine
    simsiyah bakışlarını koyuyorum.
    ve, kaldırıp kadehimi
    bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum...
    burada yaşanır aşkların en madarası
    ve en şahanesi.
    burada saçların her teline bir galon içilir
    gözlerin her rengine bir şarkı seçilir,
    sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
    bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
    burası agora meyhanesi
    burası arzularını yitirmiş insanların dünyası
    şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
    boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
    bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
    elimde değil,
    bu da bir nevi namuslu serserilik.
    dışarıda hafiften bir yağmur var.
    bu gece benim gecem
    kadehlerde alaim-i semaların raks ettiği,
    gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
    camlara vuran her damlada
    seni hatırlıyorum
    ve sana susuzluğumu...
    birazdan plaklarda şarkılar susar,
    kadehler boşalır,
    umutlar tükenir,
    mezeler biter
    biraz sonra,
    bir mavi ay doğar bu sarhoş şehrin üstünde
    birazdan bu yağmur da diner.
    sen bakma benim delice efkârlandığıma,
    mendilimdeki kızıl lekeye de boşver
    yarın gelir çamaşırcı kadın
    her şeyden habersiz onu da yıkar,
    sen mes'ut ol yeter ki,
    ben olmasam ne çıkar.
    dedim ya
    burası agora meyhanesi
    bir tek iyiliğin bütün kötülüklere
    meydan okuduğu yer
    burası agora meyhanesi
    burası kan tüküren mes'ut insanların dünyası..."

    budur...
  • hızlı tempoda, milletin kalkıp şakır şukur oynadığı, "bu gece benim gecem" kısımlarında sağ el havaya kaldırılıp öne arkaya mekanik hareketler yapılarak söylenen versiyonundan kesinlikle kaçınılmalıdır.

    hayalimizdeki agora meyhanesi yağmurlu bir gecede şişenin dibine vurmuş derbeder aşığın mekanıdır. indirin o ellerinizi!
  • bilinenin aksine bu şiirin yazarı ne "sokakta yaşayan bir şarapçı" ne de "bir sinema sanatçısı" dır. ismi onur şenli olan bir izmir'li yazmıştır bu güzel şiir 1959 senesinde. ve okul gazetesinde yayınlanmıştır ilk. ve sonra da zamanın dergilerinden birinde...
    ve daha da ilginci şair bu şiiri yazarken istanbul'daki agora meyhanesinden ve sekiz köşesinden habersiz, izmir'de agora meyhaneleri diye anılan semtte umutsuz aşkından biraz olsun uzaklaşmak için içerken yazmıştır bu şiiri. istanbul'un agora meyhanesi nin varlığından ancak bir keç sene önce haberi olmuş ve de ilk kez ancak bir kaç sene önce görmüştür.
  • bu şarkı, seyirciyle beraber söylediğinde ya da bir canlı yayın düetine maruz kalındığında bir sanatçı içün tam bir azaba dönüşüverir. zira bu şarkı hakkında fikri olanların %75'i "bu gece benim gecem, bu gece benim gecem" dizelerini; hece ölçüsünü, aruz veznini ve müzik defterini hiçe sayarak "bu geece benim geecem, buu geğcee bizimm gecemiğz" şeklinde dillendirir ve bu kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişiler (saldırganlar) sanatçının atacağı dekmikler için bir cazibe merkezi haline gelir.

    bu gece benim gecem.
    bu gece benim gecem.
    cama vuran her damlada seni hatırlıyorum;
    ve sana yönelttiğim ağır eleştirileri.

    evet dostlarım evet, yıllarca bu şekilde söylemek istedim bu şarkıyı. bir de "beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda..." şeklinde devam eden tezahüratı tribünlerin, tezahürat jargonuyla değil de, makamıyla melodisiyle söylemesini hayal ettim.

    beraağğber yürüdüüük, bizz bu yollaaardaağ,
    beraağğber ıslandııık, yağaann yağmuuurda,
    şimdi sıra geldiii, şampiyonluuuğa,
    bana her şey senii, hatır... latığyor...

    bu şarkı bütün kapıları dayağa açıyor bebeğim.
  • şarkı olarak agora meyhanesi, izmir'deki agora meyhanesiyle ilgilidir ve sözleri aşık bir izmirli tarafından yazılmıştır. izmir'deki bu ünlü meyhane mezarlıkbaşı'ndadır. istanbul'dakiyse balat'taymış ve 90larda kapanmış, şu anda harabe halindeymiş. ispanyol meyhanesi ise bambaşka bir şey, orda da bir kafa karışıklığı var, karıştırmayalım. meyhanelere gidelim, gidenleri destekleyelim. hatta emekli olunca meyhane mi açsam?
  • siirle ilgili bir baska rivayet de soyledir: (aktaran eflatun nuri)

    siiri; babasi “agora” semtinde bir firinci olan, sarisin, iriyari bir genc yazmis. basilmak uzere "ege ekspres”te yazan onur senli'ye agora meyhanesi'nde teslim etmis. yine ege ekspres'te yazan eflatun nuri, erkin usman ve o gece askere ugurlanan sadan gokovali da oradaymis. delikanli, babasi dindar oldugundan, adini siirin altina koyamamis. 1997 yilinda eflatun nuri gidip agora firini'ni bulmus ama firin bir baskasina devroldugundan bu siirin gercek sahibini bulamamis.
  • 1890 tarihli olan yeniden açılmış, deneme aşamasında dediler, laf aramızda dedikodusunu yapan arkadaşım ezel akay falan var işin içinde dedi, rakı ve meyhane muhabbetini seven ben, bir arkadaşımı aldım gittim. tertemiz ve mimari yapısına uygun zevkli döşenmişti. bizle beraber üç masa vardı içeride.
    genç pırıl pırıl klasik garson yılışıklığından uzak, samimi personel karşıladı bizi. mesafeleri iyi koruyan, gayet dengeli ama sıcak bir servis bizi mutlu etti.
    kartvizitlerinde yazdığı üzere barın sahibi ece özbek olduğunu tahmin ettiğim hanımefendinin maestroluğunda her şey tıkır tıkır işledi. müzeyyen senar'lı zeki müren'li düşük volümde şarkılar keyfimizi katladı. yoğurtlu atom, beyaz peynir, fava daha ilk rüzgarda damak zevkimizi dört köşe etti. ayıptır söylemesi, trakya'dan ayvalık'a, cunda'ya, tüm ege'den akdeniz'e hatırı sayılır meyhanelerde içmiş bir keyif pezevengi olarak daha ilk mezelerde profesyonel ellerle karşı karşıya olduğumu anladım. kaz ayağı, deniz mahsullü pazı dolması, akabinde balık köftesi kendimden geçirdi beni. masadan kalkıp aşçıyı tebrik etmek için mutfağa gittim ve içeride bir rum, bir ermeni ve bir de bodrumlu üç aşçı olduğunu öğrenince işi gayet ciddiye aldıklarına iyice kani oldum. "beyler sizinki yemek değil, sanat" cümlesi kendiliğinden çıktı ağzımdan. mezelerde 8-12 lira arası standart meyhane fiyatları ama ilk defa bu kaliteye az olduğunu düşündüm.
    bunları işletmecileri tanıdığım insanlar, hazır sözlüğü de bulmuşken reklam yapıyorum diye yazmıyorum samimiyetle. ben de ilk defa gittim. "zaten çok olmadı açılalı henüz menümüze bile tam karar veremedik deneme aşamasındayız" dediler. bunları yazmama sebep. bir meyhaneye gidildiğinde servisinden tuvaletine, tüm meze ve yemeklerine inanılmaz ince çalışılmış 10 üzerinden 10 puan edecek mücevher kıymetinde bir mekandan haberiniz olsun, gerçek bir meyhane nasıl olur, görün diye sizlerle paylaşmak istedim.
    genelde nevizade'de imroz ya da tünel'de refik, orası da doluysa yakup ya da kumkapı'da sandal'da rakı içmeyi seven biri olarak kesinlikle agora meyhanesi'nin açık ara daha iyi olduğunu söyleyebilirim. yalnız balat'ta iki tane agora meyhanesi var benim gittiğim leblebiciler sokağında olan ve yeniden restore edilen eski agora meyhanesiydi. hakikaten işin ehlilerdi. genelde köşe bucak gezip yeni yerler keşfeden insanlar bu heyecanlarını paylaşmayı severler ve bir süre sonra o mekanlar popüler olup fiyatlar uçtuktan sonra cebi dolu hödüklerle dolduğundan içeri giremez duruma gelirler. umarım sonumuz öyle olmaz. mekan sahiplerinin zevkliliğini, servis elemanlarının seviyeliliğini ve gizli silahları aşçılarını tekrar tekrar tebrik ediyorum. en kısa zamanda aç karnına ikinci ziyareti yapmak için fırsat kolluyorum.
  • her dinleyişimde bana babannemi hatırlatan güzel şarkı.
    çok küçüktüm. yağmur yağarken pencerenin kenarına oturur, yağmuru seyreder, bu şarkıyı söylerdik..
  • yeri balat'tadır.
  • balat'a her gidişte, mutlaka önünden geçtiğim ve çocukluğuma dair en güzel hatıraları yaşadığım yer.
    1994 yılına kadar rahmetli sabahattin abimin işlettiği mekan, kendisinin vefatından sonra kısa süreliğine oğulları tarafından işletildi fakat çok kısa bir süre sonra kapandı.
    günümüzde hakkında hala "balat sahili marina olacak, doğan vakfı burayı müze veya sanat evi yapacak" rivayetleri dolanır.
    bizim mahalleli toplanır her cumartesi eşleriyle birlikte buraya gelir yer içer eğlenir ve çok cuzi miktarda hesap ödeyip giderdi.
    dokuz yaşında keşfetmiştim burayı, babam bizi meyhaneye götürürdü, adı meyhaneydi ama içerideki müşterilerden hayatı öğrenirdiniz. herkez müdavimdi orada, her akşam aynı adamları görürdünüz, bir masada yeriniz belliydi ama her masada yeriniz vardı, herkesle muhabbet edilebilirdi. meyhane kültürünü yaşatan son dükkandı ve şimdi harabe halini gördükçe, insan bir binayı ne kadar çok sevebilir ki diyorum.
hesabın var mı? giriş yap