• filmde içe en dokunan sahnelerden biri müjgan, çirkef anası asiye ile lüks otomobile binip mahalleyi terkederken hüsnü'nün acısına ortak olan mahalleden yakın bir dostu "sattın kızını ama ikiniz de belanızı bulacaksınız!" der. hüsnü'nün ağzından tek bir cümle dökülür:
    "beddua etme müjgana..."

    sevmek, öylesine sevmektir ki terkediliyor, acılar içinde kıvranıyor dahi olsan seni ardına bakmadan terkeden sevilene beddua etmeye bile kıyamamak, iyi olmasını, mutlu olmasını istemektir.
  • filmin insanı allak bullak eden esas sahnesi, hüsnü ile müjgan'ın yolda tesadüfen karşılaştıklarında aralarında geçen konuşma sonrasında, hüsnü'nün gözünü ıraklara daldırarak kendi kendine söylediği dört kelimedir.

    - senin çocuğun mu müjgan? biz evlenseydik bizim çocuğumuz olacaktı.. ismi de koray değil, ali, ahmet gibisinden bir şeyler olacaktı...
    - hüsnü, halen beni unutamamışsın gibi, beni halen seviyormuş gibisin.

    aralarındaki kısa konuşma, müjgan'ın yere düşen çocuğu yüzünden kesilir. müjgan, yerde ağlayan çocuğuna koşar. hüsnü'nün ise dudaklarından, daha doğrusu kalbinden şu sözler dökülür:

    "müjgan'ı unutmak, müjgan'ı sevmemek"

    tabi, yazının yetersiz kaldığı bir yerdeyiz. sadri alışık'tan dinlemek lazım.
  • hüsnü- yahu ben kuruntu yapmam. bişey var müjganda. yüzüğünü takmadı, yüzü hiç gülmedi, gazozunu içmedi. ya müjgan bugün güzel bile değildi. ötesi var mı?
  • final sahnesi
    ----------------

    --- spoiler ---

    - ayrıldığını duydum, burayı senin için hazırladım müjgan.
    - çok mesudum. ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemiyorum.
    - bütün arzumuz, bütün isteğimiz bir çatı altında beraber olmaktı.
    - ne güzel... tıpkı eski günlerdeki gibi...
    - hatırladın demek... o sahil kahvesini, bu elli kuruşluk gazozu, kurduğumuz hayalleri unutmadın demek...
    - nasıl unuturum?
    - nasıl unutmazsın? sen ki hususi arabayla atlas yorgan, sırmalı fistan uğruna her şeyleri yıkıp gitmiş bir müjgansın.
    - hüsnü...
    - sen ki ardına dönüp bizlere bakmamıştın bir defa. sen ki kağıt paralardan kanat takıp o cehenneme uçmuş müjgansın. nasıl hatırlarsın? seni anlamayan, müjganlığının farkına varmayan o herif kanatlarını kesmeseydi gene de düşmezdin buralara.
    - olanları unutalım artık...
    - beni hatırladın nihayet. tanıdın. şimdi öbür tarafı unutursun tabii.
    - yeter hüsnü...
    - yeter tabii, yeter. şaka söylemiştim zaten. bak, şu eve bak... ilk gittiğin, hayran olduğun, dilinden düşüremediğin bir ev... o zaman böyle büyük, böyle bir masraflı ev düşünememiştik bile. hayalimizden çok daha zengin bir hakikat bu. şimdi paramız da var. her şeyimiz var. hadi, çık, koş, ara, bağır, çağır, hüsnü'yle müjgan da gelsinler buraya.
    - anlamadım...
    - ne sen o müjgan'sın, ne de ben o hüsnü'yüm. bizi ebediyen ayırdılar, kopardılar...
    - gitme, bırakma beni!
    - o müjgan için, o müjgan'la hüsnü'nün hayalleri, ümitleri, ufacık, fukara istekleri için sen de ağla benim gibi. o müjgan en büyük matemlere layık. ama sen... sen... daha ne istiyorsun benden?

    --- spoiler ---
  • durduk yere adamın amına koyan filmler top 10 sıralamasında kanımca ilk sırayı "aah güzel istanbul'la" paylaşan ve yüreğinizi söküp adamın avuçlarına veren en sağlam sadri alışık filmlerinden biri.

    her sahnesi çok başarılıdır. ancak, bir gece önce meyhanede mahalleliye zengin adamla evlenmek için mahalleyi ve sevdiği erkeği terk eden müjgan'a kızmayın, iyi yaptı! insan gibi yaşayacak diyen hüsnü'nün, müjgan ve annesi salih güney'in arabasına binmeye hazırlanırken, onları hasetle ve nefretle seyreden kalabalığın arasından bitap bir şekilde çıkışını hatırlayın...
    -"müjgan,
    etme müjgan
    gitme!
    bırakma beni
    öldürme ne olur.
    bak nişan yüzüklerimiz de hazır" diye ağlayışı vardır ki , damarlarınızı cümle müskirat ama özellikle de anason ile ciğerlerinizi de nikotin ile doldurmak için yeterlidir...

    diğer önemli replikler ise ,
    -bugün müjgan güzel bile değildi
    -sen, sen varsın diye varım ben..
    yasamak müjgan diye bir şeydir benim için,
    ölmek de müjgan yok demektir.
    ayrıca bonus olarak
    (bkz: sadri alisik film replikleri)
  • ilk kez; "aşk"ın sadece annelere ve babalara ait olduğunu düşündüğüm yaşlarımda izlediğim film. çarpım tablosunu ezberlemek yerine filmde sadri alışık'ın sesini sürdüğü her sahneyi ezberlemeyi tercih etmiştim o zamanlar. komik geliyordu hüsnü'nün müjgan'ı bana. gülmekten gözlerim yaşarıyordu kimi zaman.
    yıllar sonra aşık olup izledim bir de. yine dört defa lacivertti müjgan'ın gözleri. bense gülerek asla yaşartmazdım o kadar gözlerimi.
  • "merhaba müjgan, merhabalar olsun" repliği ile 'merhaba'nın anlamını değiştiren, sadri alışık ın sırtına yükleyip taşıdığı bambaşka bir film..
  • -gözleri dört defa lacivertti müjgan'ın
  • --- spoiler ---

    hüsnü ve müjgan'ın aşkında insanı rahatsız eden bir taraf vardır. hüsnü müjgan'ı kafasındaki ideal kadın ve evlilik kalıplarına oturtarak sevmektedir. elele beraberce çalışarak yaratacakları bir ortak hayat değil, gerekirse hüsnü'nün müjgan'ı görmeme pahasına üç işte çalışarak onu içinde tutacağı bir hapis hayatı istemektedir. kendisine baba diyecek çocuklar istemektedir.

    şirret annesinin evinden kurtuluş ümididir hüsnü, müjgan'ın. başka ümidi yoktur çünkü 7/24 aşkını haykırarak, konuşarak, anlatarak onu dillere düşüren hüsnü, gelecekteki yuvalarını tüm görkemiyle anlatan hüsnü hem mahallede çıkabilecek diğer taliplerin önünü keser hem de adını çıkarır müjgan'ın.

    hayal kuran tek kişi hüsnü değildir. müjgan'ın annesi de hayaller kurar. kurban bayramlarında kendisinden hallice komşularından gelenler olmasa et yiyemeyen, kışlık mantosu olmayan, yedek iç çamaşırı bile olmayan bir kadın olarak bunları hayal eder. müjgan'ın kendi hayalleri var mıdır bilinmez. o iki hayalcinin arasında, hayallerin üzerine inşa edildiği bir gelecek kurgusuna inanmak isteyen gözlerle bakar. hayaller en başta başabaş gitmektedir. hüsnü'nün aynalı konsollu, topuzlu karyolalı, kiralık gelinlikli hayaliyle annenin kızının emeğiyle en sonunda biraz insanca yaşama hayali özünde hep müjgan'ın emeğinin sömürülmesine dayanmaktadır.

    ama bir inat uğruna gelen zengin adam, müjgan'dan emeğini değil, cismini istemektedir sadece. hayalleri yoktur. harfiyen yerine getireceği vaatleri vardır. apartman, araba, giysiler, toplumsal statü. buna mukabil, müjgan cismini getirecektir ilişkiye. güzelliği sayesinde sınıf atlayacak, kağıttan kanatlar takıp, piramitin tepesine uçacaktır. oysa ne arabasına ne cakasına hiç takılmamıştır müjgan önce. ama annesinin ve zengin adamın güçleri birleşince, sağlam duramamıştır. girdiği zengin evleri de gözlerini kamaştırmıştır.

    müjgan bir anlamda annesi kadar bile sahici değildir. annesi nereden geldiğini asla unutmaz. fakirlik anıları dilinden düşmez. çünkü o kurduğu hayallerin katbekat üzerinde bir hayata kavuşmuştur. üzerine konduğu talih kuşu ile gitmese bile hayalinde sürekli eski mahallesinin üzerinde dönüp durmaktadır. müjgan ise emekçi sınıftan gelen biri olarak, emekçi sınıfı ezen, kaba davranan, küçük gören birisi olup çıkmıştır. eski mahallesi umurunda değildir. sonra bir gün kendisini cismen isteyen kocası artık kendisini istemez olur. oysa bu evliliği sürdürmek için annesini bile gözden çıkartmıştır müjgan. onun evden kovulmasına destek vermiş, ondan utanmıştır. oysa kocası ve çevresinin nezdinde kendisi de tüm dönüşümüne rağmen varoş kızıdır. kökenlerinden utanması ve burjuvalaşmasına karşın, kabul görmemiştir. doğal bir aidiyet kazanamamıştır.

    hüsnü'nün en rahatsız edici cümlesi bir genç kızın kendi evi ve kocasının evi dışında bir ortam tanımaması gerektiği şeklinde olandır. gerçekten de müjgan bu formülün dışına çıkınca gider. ama müjgan'dan hayatı tanımadan hayati kararlar vermesini beklemek, bunu talep etmek ne denli hakkaniyete sığmaktadır. müjgan hayatına girene kadar her türlü serseriliği yapmış, bir dikiş tutturamamış, bekar evlerinde yaşamış, dolayısıyla bir çok ortama girmiş hüsnü, ısrarla sevgilisinin gözü açılsın istemez. müjgan hayatı hiç tanımayacaktır. eline önce oyuncak, sonra sahici bebekler alacak ve bir yuva kuracaktır. muhtemelen evli bir kadın şunları yapmamalı diye varolacak olan yeni bir listeyle karşılaşacaktır. hüsnü evinin mutlak reisi olacaktır. öyle ki müjgan'ın duygusal ihtiyaçlarını bile hüsnü düşünüp dikte edecektir. müjgan gelinliğini kiralayacak ve fakat duvağı iade etmeyecektir. düğün gününü anmak istediği zaman çıkartıp bakacaktır. zira hayatındaki en mutlu gün o gün olacaktır. ayrıca hüsnü müjgan için bir dizi fedakarlık yapmıştır. içkiyi bırakmış, düzenli bir işe girmiş ve evli bir adam olma hayali kurmaya başlamıştır. hüsnü, sorumlu bir birey olmanın faturasını müjgan'a kesmektedir. müjgan olmasa bunları asla yapmayacağını ima ederek müjgan'ın güvenini sarsmaktadır. kimsenin kimse için değişmeyeceğini görecek kadar fakir ve zorlu bir muhitte büyümüştür müjgan.

    hüsnü, müjgan'dan niye vazgeçemez? adeta bir çocuk-insan yerine koyduğu, güzelliğinden ve mahalle içinde erdemliliğinin genel kabul görmesinden başka bir şeyine tutkun olmadığı açıktır. geleceğini onun üzerine o kadar inşa etmiştir ki, başka bir gelecek tahayyül edemez. ama müjgan'la birlikte olabileceği bir an geldiği zaman istemez müjgan'ı. zira hayali artık gerçek olamaz. müjgan başka bir ev, erkek tanımış ve çocuğunu da başka birinden yapmıştır. ona her şeyini sunar. adeta bitmiş aşklarına bir sunak gibi hazırladığı evini, arabasını bırakıp gider.

    filmin ana fikri nedir? insanlar para için aşklarını satmasınlar mıdır? peki müjgan aşık mıdır hüsnü'ye. hayır değildir. müjgan kendi isteklerine yabancı, bir çıkış yolu arayan, kendini de bulduğu her yola adamaya çalışan biridir. peki müjgan suçlu mudur sevmeyi bilmediği için? peki ya hüsnü sevmeyi bilmekte midir? o tiradı atıp, çekip gitmek yerine, yaşadıklarından olgunlaşmış, birbirlerine ihtiyaçları olan iki olgun kişinin gerçek ilişkisine çevirebilseydi ve kendisinden olmayan bir çocuğa çocuk olduğu ve sevdiği kadının çocuğu olduğu için şefkat gösterebilseydi, ilişkiyi şablonlara değil gönlüne göre yaşasaydı, ara sıra boy gösteren müjgan'ı esirgeyen lafların bir derinliği olsaydı, müjgan için lafta değil gerçekte bir değişim yaşadığını gösterebilseydi zaten müjgan'ı seviyor olurdu. asıl şimdi belki hayatı tanımış olan müjgan onu sevebilirdi. kendi özgür iradesiyle, sevmeyi öğrenmiş olarak. çünkü bir yalanı yaşamaktansa çocuğunu alıp gidecek kadar, kendi ayaklarının üzerinde durmayı deneyecek kadar olgunlaşmıştı. olgunlaşmayan, olgunlaşma potansiyeli göstermeyen hüsnü'ydü. o sadece kusursuz erdemlilikte bir çocuk-kadın sevebilirdi.

    --- spoiler ---

    edit: es ve pas geçtiğim şeyleri bana gösteren bir ek kulube i ahzan'dan

    hüsnü'nün müjganı hiç gerçekten sevmediğine katılıyorum ancak görünen sebebin arkasında bir de görünmeyen sebep var diye düşünüyorum. evet hüsnü müjganı bir anlamda güzelliği, toplumda gördüğü kabul için seçti ve aşık oldu ancak bundan daha fazlası da var. hüsnü'nün aslında eşit ilişki kurduğu bir sevgiliden daha çok bir anneye ihtiyacı var. film boyu hiç görmediğimiz hüsnü'nün annesine; serseri, sarhoş olma sebebinin arkasındaki anneye, muhtemelen kendini bir şekilde terketmiş anneye. müjgan'ı yeni anne olarak görür hüsnü ve artık terk eden annesi geldiği için matemi bitebilir hüsnü'nün. hayatın bir amacı vardır. "müjgan anne" terk etmesin diye gözü açılmasın ister, çünkü kendi annesi terk etmiştir. müjgan'ın gerçekte kim olduğuna bakmaz hüsnü, kafasındaki hayali sever. ve muhtemelen bir müddet sonra da hayalin gerçek olmadığını anlayıp sıradan bir evliliğe sahip olacak, eski rakı sofrasına dönecekken müjgan onu terk eder ve ululardan bir ulu, yücelerden bir yüce mertebesine yükselir.

    müjgan içinse dünya uydu olmaktır. hiçbir zaman gezegen olmamıştır müjgan, hep birinin yörüngesine girip etrafında döner. kim olduğunu aramak yerine kimle ise onun hayatını yaşar. annesinin, hüsnünün yada kocasının. kovulmasından sonra hüsnünün yanına dönüşüne bakarsak olgunlaşmadığını söyleyebiliriz, beni seviyor musun diye sorar ya hani. halen anlamamıştır hüsnü'nün kendisini gerçekten sevmediğini. zaten annesinden dahi görmemiştir gerçekten sevilmeyi. tanımadığı bir duygudur.

    içi aşk dolu görünen ancak kimsenin kimseyi sevmediği bir hikayedir ah müjgan ah.
  • film, afili bir ask hikayesinin yani sira dogu'nun batiya, varosun kente, cevrenin merkeze, ilkelin medeniyete, alt siniflarin ust siniflara duydugu ozlemi ve ozentiyi anlatir.

    --- spoiler ---
    mujgan, husnu yerine zengin adami secer.. iste bu "secim" de soz konusu ozlemi anlatir.. mujan zengin biriyle evlenerek, bir ust sinifa dahil olacak, sinif atlayacak, varosun ve ikinci el esyalarin hukum surdugu kesif dunyasindan kurtulup, isiltili avizelerin dunyasina kavusacaktir.. boylelikle yasadigi fakir semtin dogulu kimligini terk edip, "batili" bir kimligin temsilcisi olmayi planlamaktadir.. ilk baslarda zengin kocasiyla beraber, partilere kosup gulup eglenmektedir.. fakat dogulu, varosa ait kimligini bir turlu birakmayan, birakamayan mujgan'in annesi onun, mujgan'in gormek istemedigi dogulu, koylu yanidir.. bu sebepten kocasi, annesini kovdugunda mujgan pek bir ses edemez.. ama safi batililigi, modernligi temsil eden koca artik mujgan'dan -belki de acik sozle dile getirmek gerekirse- onun "orient" kokeninden bikmistir.. ilk baslarda bu orient koken, kocaya cazip gelmistir, yani bati'ya.. fakat sıkıldıgı vakit, ondan kurtulmak ister.. daha dogrusu eve gec gelerek vs. ile koca, karisi mujgan'a cesitli iskenceler yapar.. koca/bati istedigini yapacaktir ama mujgan/dogu ancak onun bu isteklerini kabul ettigi takdirde bati ile beraber olabilme sansina (!) nail olabilecektir..

    diger taraftan yine dogu'yu temsil eden husnu, uc isi ayni anda yaparak ikinci el esyalari evi icin ancak toparlayabilmektedir.. komedyenlik yaparak (yani hizmet sektorunden) modern/batili (?) konuklarini guldurerek ise, emege dayali islerden kazandigi paranin kat be katini kazanmistir.. yani bir nevi sinif atlamistir.. iste bu noktada, husnu luks bir eve sahiptir ve evinden kovulan mujgan'i bu luks/batili eve getirir.. fakat ortada bir sorun vardir..husnu, mujgan'a der ki "ne sen eski mujgan'sin, ne de ben eski husnu".. yani ikisi de eski dogulu kimliklerini tasimamaktadir.. bununla birlikte her ikisi batili bir kimlige de sahip degildir.. bu da, batili bir hayalin pesinden kosan mujgan ve dolayisiyla husnu'nun bir kimlik bunaliminda olduguna isaret eder.. dogulu olup, batili olmaya calisan ama ikisinin arasinda sıkısıp kalan kayip ruhlardir husnu ile mujgan'in ruhlari..

    ikisinin bu durumu da osmanli'dan sonraki batili olmaya calisan turkiye'nin durumuna benzerlik gosterir.. turkiye de cumhuriyetten itibaren batili olmaya calisip, dogulu kimligini terk etmek, batili/modern/merkez olmak istemistir.. fakat durumu bir "araf"tir.. zengin kocasinin mujgan'a olan tutumu, ab'nin su anki turkiye'ye davranisina benzerlik gostermektedir.. eger salih guney'in canlandirdigi zengin koca, mujgan yerine ust siniftan biriyle evlenseydi, mujgan'dan bekledigi fedakarliklari -kocanin eve gec gelmesine, baska kadinlarla oynasmasina mujgan'in ses etmemesi vs.- bu sefer olmasi muhtemel zengin karisindan bekleyemeyecekti.. ab de turkiye'ye takindigi ikiyuzlu tutumu, simdi uye olan bircok adaya sergilememistir.. turkiye'den istedigi seyleri bugunun uyeleri olan, zamanin aday ulkelerinden talep etmemistir.. eger mujgan/turkiye batili olan kocayla/ab'yle birlikte olmak istiyorsa, kocanin taleplerini kosulsuz yerine getirecek ve hosuna gitmeyen davranislari kabullenecektir.. yoksa mujgan'in/turkiye'nin yeri dogu'yla bati arasindaki bir kimlik bunalimidir..
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap