• bir alabalık tesisi işletmecisi olarak tadını pek beğenmediğim balık türüdür.

    tatlı su balıkları sudan çıkarıldıktan sonra kısa bir süre içerisinde temizlemek gerekir.aksi takdirde hoş olmayan bir kokuya ve tada sahip olur.bu yüzden marketlerden çok ucuza temin edebileceğiniz bir balık olsa da canlısını almanız ve temizletmeniz daha sağlıklı bir seçim.

    güveçte,ızgarada veya tavada pişirilebilir.yayvan bir tadı olduğu için güveçte kaşar,mantar,domates gibi yardımcı öğelerle tadı daha da zenginleştirilerek servis edilmesinde fayda var.yine de benim tercihim tavada mısır unuyle pişirilmiş olanı.

    alabalık yemek için bir tesise gittiğinizde benim balığımı havuzdan tutun diye ısrar etmeyin.alabalığın havuzdan çıktıktan sonra ölmesi için geçmesi gereken süre en az 20 dakika.bu balığın temizlenmesi ve pişirilip servis edilmesi de bir o kadar sürer.hem çok uzun süre beklersiniz.hem de yediğiniz balık hiç bir şeye benzemez.çünkü temizlenen alabalığı dolapta bir süre bekletmek gerekir.örneğin temizlendikten hemen sonra tavaya atılan alabalık hem oldukça fazla yağ çeker hem de tavada parçalara ayrılır.

    bir de çok akıllı bir balıktır bu namussuz.öyle kolay kolay yakalayamazsınız.içinde 500'e yakın balık olan 30 m2'lik bir havuzda elinde kepçeyle saatlerce uğraşan müşterileri izlemek bizim için çok keyifli oluyor.

    son olarak ikide bir "balıkla yoğurt yenir mi" diye sormayın.yenir tabi niye yenmesin.
  • en önemli özelliği yaşamının farklı evrelerinde farklı su sıcaklıklarına ihtiyacı olmasıdır. atıp 17 derece suya büyüsün diye beklersen çok zamanını alır. yumurtada farklı, larva döneminde farklı, erişkin dönemde farklı, anaç dönemde farklı su sıcaklığı olacak. bu sebetendir ki alabalıklar kimi yaşam evrelerinde akarsularda yeryüzünün eğiminin ters yönüne yüzerler ve ihtiyacı olan su sıcaklığını bulurlar. paslanmış bilgilerime dayanarak büyüme çağındaki alabalıkların optimum sıcaklık değerleri 15-19 derece diyebilirim. karadeniz'de su sıcaklıkları daha düşük olduğunda bir alabalığı yumurtadan çıkarıp porsiyonluk boya getirmek bir işletmecinin 10-11 ayını alırken, muğla'da bu iş bir mühendisin 7-8 ayını alır. karadeniz'de işletmeci, muğla'da ise mühendis dememin sebebi; karadenizliler akademik bilgiyi pek sevmezler. öyle mühendis filan da sevmezler, barındırmazlar. kendi gemilerinin kaptanıdırlar.

    bir hafta önce giresun'un ileri gazetesinde çıkan bir haberde, adamın tekinin 32 sene uğraşıp dağ alasını yetiştirmeyi başardığını yazıyordu. bana çok komik geldi. hatta adam için "bir mühendis çalıştırsan 30 sene kardaydın" başlıklı yazıma da pek bir rağbet olmadı. bu yazıdan 1 hafta sonra da çevre orman müdürü'nün aynı gazetede çıkan yazısında dağ alası yetiştirenlere destek vereceğiz yazıyordu. ama ne desteği, yem mi, ekipman mı, su mu, arazi mi? toplayıp çiftlik sahiplerini 2 gün konferansla anlatsan yetiştiricilik taktiklerini veya 2 tane mühendise verip maaşını çiftliklere yollasan vereceğin en büyüık destek olur. konunun içine etmeden bu paragraftan çıkıyorum.

    çitliklerde yetiştiriciliği yapılan alabalık gökkuşağı alabalığıdır (rainbow trout). balığı elinize aldığınızda vucudunda küçük siyahımsı noktalar ve balığın ağzından kuyruğuna doğru(lateral line), ışığa tuttuğunuzda hafifçe beliren gökkuşağı renkleri bulunur. "balığı ışığa tutmak" isimli bir başlık açıp, tartışabiliriz. kuyruk yüzgecinin üst kısmının balığın sırtıyla(dorsal) birleştiği yerde küçük bir yüzgeç vardır. bu yüzgeç alabalığı sistematik olarak diğer balıklardan ayıran en önemli özelliktir. adipöz yüzgeç denir. balık buraya yağ depolar. balık yerken o yüzgece yakın yerleri yememeye özen gösteriyorum.

    alablığın kızartması, ızgarası, güveci, yağlaması onu bunu güzel oluyor da, birde bu balığın füme stili var. yani odun, talaş vs. dumanıyla bu balığı yenilebilecek kıvama getiriyorlar ve adına da füme diyorlar. çamaşır asar gibi balıkları bir ipe(tele, ota, boka herneyse) asıp aşşağıdan oluşturdukları dumanla balığı pişiriyorlar. süper bir lezzet.
    deneyin lan, valla deneyin.
  • kutsal kitaplara göre, ilk yaratılanlar içinde. akıntıya karşı yüzen tek balık… çağlayan çıkan, dikine yüzen balık… *
  • ben askerdeyken zırt pırt yedirdikleri balık. gayet güzel, löp löp yenilebilir.
  • başka balıklardan benzeri bir randıman alınabiliyor mu bilmiyorum, yanlış kaynayan kırıkların (kol, bilek, ve hatta burun kırığına bile uygulandığını duydum) etrafına sarılıp birkaç gün beklendiğinde kaynayan kırığı şefkatle çözmek ve böylece sınıkçınınkinden daha ehil bir elde, daha düzgün bir şekilde kaynatılmasına zemin hazırlamak gibi primitif bir ortopedik işlevi vardır.
  • nuh'un gemisine alınmayan tek hayvan. çünkü o sudaydı yani tehlikenin içinde. kutsal kitaplara göre ilk yaratılanlar içinde alabalik var. akıntıya karşı yüzen tek balık.

    tersine gitmesini seviyor. üstelik saygı uyandıran bir dikbaşlılığı var. ölüme doğru ve ölüme karşı; çağlayan çıkan, dikine yüzen balık. direnen, zoru seven, dalgacı bir balık.
  • kırmızı benekli alabalık nadir bir türdür. genelde yara olan yere sarılıp balığın erimesi beklenir. fırtına deresini pek severler.
  • bir zamanlar samandan hallice olduğunu düşündüğüm balık. ama biri bolu göynük'te, değirmendere köyü yakınlarındaki bir yerde, diğeri de adıyaman - malatya arasındaki bir tesiste yediğim balıklardan sonra bu görüşüm değişti.

    işin sırrı, balıkların hani neredeyse buz gibi suda büyümesi. değirmendere'de yaz ortasında içinde elinizi 3 dakika tutamadığınız o akarsudan çıkartılan balıkların tadı hâlâ damağımda. alt tarafı temizlenip, tuzlanıp ızgara yapılmışlardı. başka hiçbir şey eklemeden ve de ekmeksiz olarak 6 tane götürdüm, arkdadaşlar yıllar sonra bile "oha!!!" der durur.
  • "hatırlar mısın? derenin ağzını kapatır, toplanan alabalıkları havuçla besleyip somon diye yuttururduk." (bkz: filler ve çimen)
  • bir cesit tatlısu balığı.
    eti pek lezzetlidir, ayı, tilki penguen gibi hayvanlarin vaz gecilmez yiyecegidir.
hesabın var mı? giriş yap