• geriye donup baktigimda soylemek istedigim, simdiye kadar duydugum en guzel misralardan birini ulysses'inde soylemistir:

    all times i have enjoy'd
    greatly, have suffer'd greatly, both with those
    that loved me, and alone, on shore, [..]
  • “if i had a flower for every time i thought of you… i could walk through my garden forever.”

    ~ alfred lord tennyson
  • kendine ait bir oda'da türkçe çevirisiyle tatlı bir şiirine rastladım.

    --
    kırmızı gül haykırıyor, "yakında o, yakında"
    beyaz gül ağlıyor, "geç kaldı o, geç"
    hezaren çiçeği dinliyor "duyuyorum, duyuyorum"
    nilüfer fısıldıyor, "bekliyorum"
    --
  • beat, happy stars, timing with things below,
    beat with my heart more blest than heart can tell,
    blest, but for some dark undercurrent woe
    that seems to draw—but it shall not be so:
    let all be well, be well.

    atın mesut yıldızlar, aşağıdaki şeylerle ahenk içinde atın
    kalbimle birlikte atın bir kalbin dile getiremeyeceği neşeyle,
    neşeli ama bir elemin gölgesinde gibi saklı
    cezbeder gibi ama öyle de olmasa keşke
    her şey iyi olsun, her şey iyi.
  • virginia woolf'un "neden alfred terennüm etmeyi bıraktı?" diyerek hayıflandığı ve anlaşıldığı üzere sevdiği ingiliz şair. biyografisine bakıldığında ve yaşadığı dönem düşünüldüğünde gayet de iyi bir eğitim aldığı aşikardır.

    ...
    bir gözyaşı damlamış en güzelinden
    kapıdaki çarkıfelek çiçeğinden.
    o geliyor, güvercinim, sevgilim...

    buyurmuşlardır, iyi ki.
  • tek bir çiçeği anlayabilsek kendimizin ve dünyanın ne olduğunu bilebileceğimizi söylemiş bilge ingiliz şair.
  • babası din adamıydı ve çoğu din adamları gibi çok çocukluydu. alfred'in on bir kardeşi vardı. 1897'de ilk yaşamöyküsünü yazan oğlu hallam da, daha sonraları ikinci bir yaşamöyküsünü yazan torunu charles da, aileleri konusunda bazı bilgiler vermeyi sakıncalı buldukları halde, alfred tennyson'ın, din adamı ailelerinde genellikle görülen huzurdan yoksun bir ortamda büyüdüğünü biliyoruz. para sıkıntıları bir yana, ruhsal bunalımlar geçiren, mutsuz bir adam olan babası alkolikti; kardeşlerinden biri afyon bağımlısı, biri de on dokuz yaşında akıl hastanesine kapatılmış, ömrünün sonuna kadar orada kalmıştı.

    alfred tennyson, çocukken, evlerine bitişik kilise mezarlığının taşları üstüne yüzükoyun yatar, ölmek istediğini söylermiş ağlaya ağlaya. hem şiirlerinin belli başlı öğelerinden biri olan ve zaman zaman yoğunlaşan melankoli havasından, hem de onu yakından tanıyanların söylediklerinden, bu hüzünden hiçbir zaman kurtulamadığı anlaşılır.

    örneğin, tennyson'ı çok seven thomas carlyle, “bir kasvet havasında yaşayan, yalnız ve hüzünlü bir adam... birazcık kaos taşıyor benliğinde ve bu kaostan kozmos üretmekte” diye betimler onu. çok pipo içtiği için, çevresi hep bir tütün dumanıyla sarılı, neredeyse bir hintliye benzeyen esmer tennyson'ın, dünyada tanıdığı erkeklerin en yakışıklılarından biri olduğunu da söyler.

    tanrı'ya inancı öylesine güçlüydü ki, akıl boyun eğmek zorundaydı böyle bir inanç karşısında. tennyson, xvı. yüzyılda yaşayan hoşgörüsüyle ünlü moğol kökenli bir hint imparatoru olan akbal üzerine seksen yaşındayken yazdığı şiirde söylediklerini yaparak, huzura kavuştu:

    ben ancak aklın meşalesini yükseltiyorum
    yaşamın alacakaranlık mağarasında,
    bakıyorum dünya denilen bu büyük tansığa,
    onu yaratana tapınarak.* *
  • mehmet rauf hakkında şunları söylemiştir:

    "hiçbir edip hal-i hayatında bu ingiliz şairi tenısın [alfred tennyson] kadar mazhar-ı tebcil olmamıştır denilebilir. altmış sene mütemadiyen şiir söylemiş, elli sene ingiltere’nin en büyük ve en müteneffiz erbab-ı fikir ve hükmü tarafından memleketinin en büyük şairi tanınmıştır. tenısın’ın eserlerinde izhar ettiği mükemmeliyete, muasırları üzerinde ihraz etiği nüfuza, bu mükemmeliyet ve nüfuzun bu kadar zaman devamını görmek bahtiyarlığına nail olmuş bir şair daha yoktur.

    valter skot [walter scott] meşhur romanlarını yazmadan evvel neşrettiği şiirleriyle birden pek büyük bir rağbet görmüştü; fakat ne kendisi, ne de o rağbet devam edemedi. hâlbuki tenısın son saatine kadar şöhretinden, kudretinden zerre zayi etmedi. en son yazdığı “crossing the bar” manzumesi eserlerinin en mükemmel addolunanı ve en meşhurudur.

    bayrın [george gordon byron] cihanı sarsan bir iştihara nail oldu, tabir-i mahsus ile “bir sabah uyanınca kendini aguş-ı iştiharda buldu.” fakat bu şöhretin husulünden ziyade devamının sebebi şairin hayat-ı hususiyesindeki fırtınalar hakkında deveran eden şayiat-ı garibe, haiz olduğu nam-ı asaletle beraber hayatının intizamsızlıkları, zevcesinin talak için aleyhinde ikame ettiği dava, bir de vefatına sebep olan ahvaldir. bundan başka zamanında şelley [percy bysshe shelley] gibi bugün ingilizlerin en büyük şairlerinden addolunan o zaman sadece kendisiyle hemyar tutulan rakipleri vardı. hem bayrın’ın şöhreti vefatından sonra yavaş yavaş inkisaf ederek bugün eski şaşasından külliyen mahrumdur. otuz altı yaşında ölen bayrın, denilebilir ki, birkaç sene içinde tehevvür ve ihtiras-ı şairanesinin ra’d ve berkiyle kavrulmuştur.

    (…)

    -tarabya-"

    tenısın
    edit:imla
  • aldous huxley'in nice yazlardan sonra isimli romanı tennyson'ın tithonus adlı şiirinden birkaç dize ile başlar.
    ağaçlar çürü, ağaçlar çürür ve devrilir
    bulutlar ağlar, içlerini toprağa döker
    insan gelir, tarlayı sürer; göçer, altında yatar
    ve nice yazlardan sonra kuğu da ölür
  • hope
    smiles from the treshold of the year to come
    whispering ‘it will be happier’

    umut
    gelmekte olan yilin esiginden gulumsuyor
    fisildiyor ki ‘bu sene daha mutlu olacak’
hesabın var mı? giriş yap