• yaşamının büyük bir kısmını akıl hastanesinde geçiren antonin artaud'un, intihar eğilimini anlatması bakımından örnek olacak bir yazısını aktarmak isterim:

    "eğer intihar edersem, bu kendimi yok etmek değil, kendimi yeniden geri getirmek olacaktır. intihar benim için, kendimi şiddetle yeniden ele geçirmek, varlığımı hayvanca yağmalamak, tanrının çizdiği yazgıyı boşa çıkartmak olacaktır. intiharla kendimi yeniden sunarım doğaya, ilk kez, istediğim gibi biçimlendirebilirim "şey"leri. kendimi benliğimle çok kötü bir şekilde uyan organlarımın koşullu tepkilerinden kurtarırım, böylece, öyle olduğunu düşündüğüm ve öyle düşündüğüm söylenilen yaşam, saçma bir rastlantı olmaktan çıkar benim için."
  • tımarhanelerin başhekimlerine mektup açıklaması ile sunduğu metin, beni benden almıştır. yakarışı, yüzevurumu hatta onların yüzlerine tükürüşü aynen de şöyledir;

    baylar,
    hukuk ve gelenek, sizlere insan aklını değerlendirme hakkı tanıyor. bu muazzam ve haşmetli yetkiyi muhakeme yeteneklerinizle kullanmanız gerekmektedir. lütfen gülmeme izin verin. uygar toplumların, alimlerin ve yöneticilerin bu bönlükleri, psikiyatriye sonsuz bir doğaüstü bilgelik ihsan ediyor. mesleğinizin konumu önceden karara varmakla ödüllendiriliyor. burada biliminizin geçerliliğini de, akıl hastalığının varlığına dair şüpheleri de tartışma amacımız yok katiyetle. fakat, akıl ile maddenin arasındaki karışıklığın at koşturduğu yüz tane afra tafralı patolojik tanıdan, hâlâ kullanıldığı belirsiz yüz tane sınıflandırmadan kaç tanesinde, sizin bir çok esirinizin yaşadığı aklın dünyasına yaklaşmak için içtenlikle çaba gösterilmiştir? örneğin, sizden kaç kişi bir şizofrenin kendisine dadanmış rüyaları ya da imgelerinin karmakarışık bir kaç kelimesinden yakın?çok az kişiye nasip olacak bir görev için sizi eşit bulmamamız şaşırtmıyor. fakat sizi, darkafalı ya da değil, sadece belirli insanlara verilen bu yetkiyi, araştırmalarını aklın tahakkümünü müebbet hapisle cezalandırmayı tüm coşkunluğumuzla protesto ediyoruz. hem de ne hapis! hepimiz biliyoruz ki;hayır, çoğunluk tarafından bilinmiyor- tımarhaneler, akıl hastaneleri olmaktan uzak, yatanların bedava ve kullanışlı işgücü sağladığı ve vahşetin tek kural olduğu, sizlerin de buna izin verdiğiniz korku dolu hapishaneler. bilim ve adalet kisvesi altındaki bri tımarhane, kışlalarla, hapishaneyle ya da köle kolonisiyle karşılaştırılabilir ancak. keyfe keder mahpusluğa dair bir şüpheyi de dile getirmiyoruz burada. böylece sizleri telaşlı inkar derdinden korumuş oluruz. fakat kesinlikle belirtiyoruz ki, resmi tanımla deli diye tanımlanmış olan hastalarınızdan birçoğu keyfe keder içeride tutulmaktadır. hezeyanın serbest gelişmesine her türlü müdaheleyi protesto ediyoruz. hezeyan da insana ait diğer tüm fikir ve davranışlar kadar makul ve meşrudur. anti-sosyal eylemlerin baskı altına alınması prensip olarak kabul edilemez olduğu gibi saçmadır da ayrıca. çünkü bütün bireysel eylemler anti-sosyaldır. hepsinden öte, deliler toplumsal diktatörlüğün bireysel kurbanlarıdır. özellikle insana ait olan bireysellik adına, duyarlılıktan hüküm giymiş tüm bu kişilerin özgürlüğünü talep ediyoruz. hiçbir kanunun düşünen ve eyleme geçen insanlar kadar güçlü olmadığını sizlere bir kez daha hatırlatırız. bir kısım delinin tezahürlerinin muhteşem biçimde coşkulu mizacına değinmeden kendilerini takdir etmiş olamayız. basitçe belirtmek isteriz ki, onların gerçeklik konsepti de, davranışlarının doğurduğu sonuçlar da tamamen yasaldır. yarın sabah turunuzu atarken şunu asla unutmayın: dillerini bilmeden konuşmayı denediğiniz tüm o insanlara karşı tek avantajınız, kabul edin ki, elinizdeki güçtür. çünkü -nerede bok kokusu varsa, orada insan vardır.

    - antonin artaud / sürrealist devrim 15 nisan, 1925
  • "kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil.

    ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem? ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak; intihar, benim için, kendimi zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmemi, varlığımın içine baskın yapıp girmemi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmamı sağlayacak bir araçtır yalnızca. intiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. yani kendim seçiyorum düşüncemi, ve güçlerimin, eğilimlerimin, gerçeklerimin yönünü. güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım.

    çünkü yaşamın kendisi, bir çözüm değil; yaşam, seçilmiş, benimsenmiş, belirlenmiş hiçbir varoluş türüne sahip değil. yaşam yalnızca, istekler ve olumsuz güçler dizisidir, tiksindirici bir rastlantıya bağlı koşullara göre amacına ulaşan ya da başarısızlığa uğrayan küçük karşıtlıklar dizisidir. kötülük, her insana, eşit ölçüde verilmemiştir, deha da öyle, delilik de. kötülük gibi , iyilik de, koşulların ve etkisini kimisinde çok kimisinde az gösteren bir mayanın ürünüdür. yaratılmak ve yaşamak ve değiştirilemeyecek biçimde belirlenmiş varlığının en akla gelmez dallarına, en küçük ayrıntılarına dek kendini hissetmek, kesinlikle aşağılık bir durumdur. aslında biz ağaçtan başka bir şey değiliz ve olasıdır ki, benim soyumun ağacının bilmem hangi boğumunda, belirlenmiş bir günde kendimi öldüreceğim yazılıdır...''

    ilk alıntımdır ve muhtemelen son alıntım olacaktır zira alıntıları sevmem ama rastlantı üzerine söyledikleri ile hayattaki karamsarlığımın doğasını oldukça iyi açıklamakta ve başkaları içinde belki öyledir. bu yüzden alıntılıyorum.
  • 1896-1948 yılları arasında yasamıs,yasamını ve yasarken olusturdugu dusuncelerını varolusun temel sorunlarıyla beslemis, fransız tiyatro kuramcısı,şair ve dusunur.vahset tiyatrosunun kurucusu, gercekustucu....
  • "siz yaşamın dışındasınız. yaşamın üzerindesiniz. sıradan insanın bilemediği acılarınız var. normal seviyeyi aşmaktasınız. bu nedenle insanlar sizi affetmiyor. siz onların kafalarındaki huzuru zehirliyorsunuz. dengelerini alt üst ediyorsunuz. kaynağı, bilinen herhangi bir duruma karşı uyumsuz olan ve kelimelerin yetersiz kaldığı, bastırılamayan acılarınız var. tekrarladığınız, değiştirdiğiniz, iyileştirilemez, hayal edilemez ve ne bedene ne de ruha ait; sadece her ikisinin de parçası olan acılar. ben sizin bu azabınızı paylaşıyorum ve size soruyorum: kim bizi iyileştirmeye cesaret edebilir? henüz kendimizi öldürmeyeceğiz. o zaman bizi rahat bırakın! " demiş yazar.
  • sıkça karşılaşılan bir resminde, koşmaktan geliyordur ve man raye yakalanmıştır. iyi koşar. resim de yapar.

    "sevgili günlük", xx. bölüm: ilk onbir üzerine, sf. 8348.

    (bkz: arzunun o belirsiz nesnesi)
  • http://www.antoninartaud.org/ adresinden pour en finir avec le jugement de dieu (tanrı yargısının işini bitirmek için) adlı eserinin bizzat kendi sesinden dinlenebileceği dahi, deli, deli dahi.
  • izmir'de geçirdiği güzel çocukluk yıllarında "neneka" diye çağırdığı ve sonradan mektuplaştığı izmirli anneannesi cemal süreya'ya göre "kantolar söyleyen bir rum"dur.
  • gammaz suç ortaklarının oyununa gelip işkenceden geçerken; gözünün önünde canlanan van gogh'dan güç alıp, vaktiyle kaybolmuş ikizi tiyatroyu, tanrı yargısının işini bitirmek için bulmaya azmeden bir garip adam..

    (bkz: kolalı kolaj)
  • mutluluğu değil, gerçeği; kendi varoluşunun gerçeğini, güzel kokulu gül bahçelerinde değil, insanoğlunun çöplüğünde arayan, kendi öz varlığına dayanabilmek için binbir uyuşturucuya başvuran sanatçı. *
hesabın var mı? giriş yap