• "birbirimizi anlamak, ancak çocukluk acılarımızı yok saymamakla mümkün olur. bu koşul yerine gelmedikçe '"anlamak"' ancak ardında kibir ve küçümsemenin gizlendiği bir anlayışlı olma pozundan ibaret kalır."
  • nietzsche yaşasaydı onu çok severdi sanırım.. sözlükte şu ana dek bahsi geçmemiş olması ilginç..

    kendine ihanet / kadın ve erkekte özerklik korkusu kitabının yazarı..
  • citlenbik yayinevinden cikan normalligin deliligi adli kitabi bulunmaktadir. yazar kitabinda otistikler ile normal * insanlari karsilastirarak benzer olaylara nasil tepki verdiklerini aciklamaya calismaktadir. otistikler, kendi iclerine kacarlarken, biz normal insanlar kendi duygularimizla basetmekte zorlandigimiz icin siddet, iktidar, yikicilik kavramlari hayatimizda fazla yer almaktadir gun gectikce.

    yazarin bu kitabi ne yazik ki, almancadan ceviri yapilan bircok kitap gibi hafiften kotu cevirinin kurbani olmustur.
  • marx ile engels, hegel felsefesi için "doğru ama başaşağı duran bir felsefeydi. tek yaptığımız ayakları üzerine dikmek oldu" demişlerdi. gruen de öyle yapmış. çocukluğumuzun tüm hayatımızı belirlediği freud felsefesini başaşağı olmaktan kurtarmış, ayakları üzerine dikmiştir bana göre. freud efendi psikanalizine çocukluktan başlarken doğru yerden başlamıştı. ama ailenin, dilin, törelerin ve geleneklerin çocuğu insanın doğal yapısından uzaklaştırdığını göremeden çocukları acımasız ve düşüncesiz olmakla suçladı. oysa ki beşikten itibaren geçtiğimiz işkence tezgahlarını ıskalamıştı. gruen bize kaybettiğimiz güdülerimizi anlatıyor. yüzleştiğimiz sürece tabii.

    içimdeki şiddeti dindiremesem de anlıyorum artık. yüzleşebiliyorum. yeni bir de kitabı var çevrilen: ihanete uğrayan sevgi, sahte tanrılar. bir de gerçekten kitaplarının türkçe çevirisi iyi olmuyor. hayır, almanca bilmiyorum, türkçe biliyorum.
  • itaat etmeyen ve düzene uyum gösteremeyen, güç ve baskı'nın "normal" sayıldığı günümüzde buna a) doğuştan karşı çıkan b) önce sistem içinde yer alıp sonradan duruma ayan ve buna karşı çıkan bireyler "depresyon" yanısıyla psikiatra gittiğinde arno gruen ve meslektaşları onların yeniden toplama ve medeniyet çarkına uyumlu hale getirip "tedavi" ediyorlar. yazarın kendisi de kitabına bu durumu hicvediyor. baskı ve gucun kabul gordugu ve bunun haricinde var olmaya calisanlara "kaybeden" denilen kulturumuzde, hem guc ve iktidar oyunlarına boyun eymek, itaat etmek ama diğer yandan da kişiliğini kaybetmemek için ikili bir yaşam sürmesi gerekiyor kişinin. bunu yapamayan uyumsuzlar ise uyumlandırılmak üzere tedavi görüyor. ...
    veya arno gruen tam olarak bunları demiyor ama ben okuduklarımdan bunları anlıyorum. müthiş bir psikanalist.
  • her bir kitabini ders calisir gibi satirlarin altini cizerek, tekrar tekrar okuyarak sindirdigim psikanalist.

    (bkz: bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti)

    icimizdeki yabanci ve empatinin yitimi haricinde kitaplari su an piyasada bulunmuyor.

    --- spoiler ---

    der kampf um die demokratie
    (demokrasi mücadelesi)

    cinayet işlemek her zaman ötekini insan olarak görmemek ve bu yüzden de öldürülebileceğini düşünmek anlamına gelir.öteki daha değersizdir,o halde öldürebilirsiniz.
    -kitaptan

    şiddet, insan ruhunun en karanlık köşelerinden biri. hem bireyin kendisine hem de çevresine zarar veren. sökülüp atılması gerekirken yeşertilen nefret tohumunun yol açtığı bir insanlık lekesi. sosyal psikolojinin en yetkin isimlerinden arno gruen'ün son kitabı demokrasi mücadelesi, toplumsal şiddetin kaynaklarını bireyler üzerinden inceleyen önemli bir çalışma. dünya çapında yapılan çeşitli araştırmalara dayanarak vardığı sonuçlar, özellikle milliyetçilik temelli şiddetin nasıl bir salgın olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. demokrasi mücadelesi, her gün gazetelerde, haberlerde ,sokaklarda karşımıza çıkan şiddetin, hatta bazen içimizde yükselen öfkenin kaynağına inebilmek, onu anlayabilmek için mutlaka okunması gereken bir kitap.

    der verlust des mitgefühls
    (empatinin yitimi)

    ekonomik çöküntü, konjonktür gerilemesi, savaşlar, yıkım, nefret, kardeş kavgası, şiddet, uyuşturucu tüketimi, suç, kadınların ve çocukların hor görülmesi, kabalık ve zulüm neden tüm dünyada artıyor?
    arno gruen'ın sorusu.

    insanlık, insanlığa ne olduğu, insanı insan yapanın ne olduğu; çocukların başka çocukları öldürdüğü, insanların birbirine acımasızca davrandığı bir dünyada yaşıyoruz ve gruen kitabında bunlara bir çıkış yolu arıyor. ilkel toplumları, ruh hastası olarak adlandırılanları ve ölüm kamplarından çıkanları inceleyip karşılaştırmalar yapıyor. gruen'a göre, insanlar kendi acılarını yaşayamadıklarında, bu acıyı başkalarında yaşama ihtiyacı duyuyorlar.
    uygarlığımızın hastalığı bu şekilde aktarılır: insan kendisinin kurban konumunda olduğunu görmek zorunda kalmamak için kendisine kurbanlar arar.

    der verrat am selbst. die angst vor autonomie bei mann und frau
    (kendine ihanet)
    kadın ve erkekte özerklik korkusu

    özerklik kavramı son yıllarda büyük anlam kazandı. ancak, kendi güçümüzün ve üstünlüğüzün bir göstergesi olarak algıladığımız özerklik, psikoanaliz uzmanı arno gruen'e göre, modern ve verime dayalı toplumumuzun bir ürünü olmanın yanı sıra, kötü sonuçları olan bir yanılgıdır. grüen'ün bu kitapta başarıyla ortaya koyduğu gerçek özerklik, insanın duygu ve gereksinimleriyle tam anlamıyla uyum içinde olmasıdır. oysa toplumumuzda hüküm süren başarıya dayalı zihniyet, birçok insana kendiliği açılan kapıları kapatıyor: eğitim baskısının şart koştuğu uyum, gerçek canlılığı, yaratıcılığı ve sevme yeteneğini köreltiyor. özerklik eksikliğinin nasıl kadının ezilmesine ve erkeğin ruhsal anlamda körelmesine yol açtığını anlatan bu kitap, patoloji örneklerinin yanı sıra, normal olarak kabul edilenin anormalliğini de ayrintili bir şekilde işliyor; günümüz toplumunda insan olma olgusunu araştırıyor.

    "arno gruen, nietzsche'nin saygı duyacağı ilk psikanalist." -- henry miller

    bir uzman ve ütopistin eseri. böyle insanlara ihtiyacımız var." -- martin roda-becher

    der wahnsinn der normalität. realismus als krankheit: eine theorie der menschlichen destruktivität
    (normalliğin deliliği)

    yaşam tarzı ve protesto olarak delilik
    nasıl oluyor da "normal" insan bu kadar çok yıkıcılığa neden oluyor? gözümüzü ister insanlık tarihine çevirelim, ister bugün, burada çevremize şöyle bir göz atalım, tanık olacağımız yıkıcılık, canlılar arasında yıkmak için yıkan tek canlı olan insana aittir.
    insanın yıkıcılığı üzerine sayısız tez üretilmiştir. sigmund freud insanlardaki yıkıcılığın kökenini insanın doğasında var olan ölüm dürtüsüne mal ederken, bu görüşe karşı çıkan psikoanalizci arno gruen, insandaki yıkıcı ve ölümcül edimin kişinin, yanıltıcı bir iktidardan pay alma uğruna kendisine ihanet etmesinden kaynaklandığını savunmaktadır.
    normalliğin deliliği'nde gruen, çoğu zaman farkında olmadığımız, dostça davranışlar veya düzen sağlayan mantığın arkasındaki yıkıcılığın köklerini açıkça ortaya koyuyor. yalın diliyle gruen, gerçek dünyada insani değerlerin kaybolmasına katlanamayanlar "deli" sayılırken, insani köklerinden kopmuş insanların "normal" kabul edilerek onaylanışını resmediyor. kendi içine giden yoldan saptıkça artan iktidar hırsı ile bu gizli delilik, insanlığı her zamankinden daha çok tehdit ediyor, çünkü iktidara aç olan insanların elindeki yıkıcı potansiyel hiçbir zaman bu kadar büyük olmamıştır.

    der fremde in uns (içimizdeki yabancı)
    nefretin kökenleri - yabancı olana nefret ve sonuçları

    yabancı düşmanlığı, kendine düşmanlıktır. kökenleri çocuklukta aranmalıdır.
    insan ve insanın insana zulmü...

    “başka olana nefret,” çağımızda yaşadığımız bir gerçeklik. yabancı düşmanlığının kendine düşmanlıkla ilişkisini çözen gruen, son kitabında, içimizdeki yabancının neden ve nasıl oluştuğunu dikkatli ve gayet açık ifadelerle teşhis etmekle kalmıyor, aynı zamanda bizlere, şiddeti, sevgi dolu bir ilişkiye, empati ve merhamete dönüştürmenin olanaklarını da sunuyor. çocuklarımızdan esirgediğimiz şefkat, onay, kimlik ve sevgi sonucunda terör, kavga, baskı ve diktatörlükler kök salıyor!

    kitabın büyük bölümünde, hitler ve benzeri “önder”lerin vahşetini doğuran nedenler, duygular özelinde irdeleniyor ve “içimizdeki kötü”nün dal budak salmasını sağlayan şartlar araştırılıyor. örnek, hitler’in çocukluğu: sürekli çocuklarını kamçıyla döven gaddar bir baba; edilgen, tutarsız, çaresiz bir anne; bu durumunu örtmek için şımarttığı çocukları... sonuç ise, 50 milyon insanın ölümü, bir o kadarının yaralanması ve yoksulluğa sürüklenmesi...
    uzun bir insanlık tarihini arkasında bırakmış bizler, nasıl oluyor da bu hasta kişilikleri önder seçebiliyoruz? hitler’e itaatin gerekçesi ne? aileler neden kendi gibi olan çocuğu değil de, kendilerine benzeyen çocuğu seviyor ve önemsiyorlar? kitap bu soruları bilimsel bir dille, açıklık, tutarlılık ve durulukla anlatmış. insanlar kendi gerçek acıları için haykırmadıkları sürece, yeni hitlerler karşısında etkilenmeye açık olacaklar.

    “bu örneklerdeki kişiler, kendilerine özgü olanı bastırıyorlar. değersiz, aptalca ve bayağı oldukları öğretildiği için, kendi görüşlerini, empatilerini, algılarını bir yana bırakıyorlar. kendilerine özgü olan yabancı haline getirildiğinden, ondan utanıyorlar; bu yüzden onu kendilerinden kopartıp cezalandırmaya çalışıyorlar. insanlığımız böylece varlığımızı tehdit eden ve her yerde, hem kendi içimizde, hem başkalarında, mücadele edilip yok edilmesi gereken bir düşman halini alıyor.”
    -kitaptan

    “arno gruen’den çığır açacak bir kitap daha.” die presse

    “ince, ama ağır… gizlisi saklısı olmayan, politik bir kitap… her cümlede bir düşünce saklı, ama bu düşünceler ifade edilirken tek bir sözcük bile fazladan kullanılmamış.” der spiegel

    erich fromm’dan beri yazılmış en iyi sosyal-psikoloji incelemesi.” aargauer zeitung

    verratene liebe - falsche götter (ihanete uğrayan sevgi sahte tanrılar)

    sevgisizliğe karşı koymadığımız sürece kendi kimliğimize ulaşamayız. arno gruen birey oluşumuzu kabul etmek ve buna değer vermek için geçmemiz gereken kapıları aralayarak, gerçek sevgiyle karşılaşınca korkmadan kucak açabilmemiz ve tanrıyı kendi içimizde aramamız için yüzümüze kocaman bir ayna tutuyor. terör ve savaş, nefret ve tehdit yüklü dünyamızı barışa taşıyabilmek, özgürlük ve adaleti öncelikle kendi içimizde geçerli kılmakla mümkün olabilir.
    --- spoiler ---
  • "...toplumumuzdaki gercekten zayif kisiler, aci cekenler degil, aci cekmekten korkanlardir. toplumla uzlasmayi basariyla gerceklestirmis olanlar, asil zayiflardir. bu yüzden binlerce yildir duyarliligin zayiflik oldugunu iddia ederek propagandalarini bu bicimde yürütüyorlar. deforme olmus bir gercegin, yani güc ve iktidar ideolojisinin asil tasiyicilaridirlar."...
  • öfke ve siddetin nedeninin kendini sevmemek olduğunu savunan yazar.
  • empatinin yitimi ile her satırında hayrete düşüren psikanalist/yazar. sokrates, demokritos, aristoteles, kant gibi ustaların tüm erdem ve iyi ile ilgili bilgilerini süzüp gerçek hayatta önümüze koymuş. insan, salt iyiyi bulmaktan uzaklaştıkça dönüp tekrar okumalı hatta tekrar tekrar.
  • öyle bir psikanalist yazar ki insana, psikolojiye, düzene dair tüm bildiklerinizi unutun çünkü eğer kitaplarını okumaya başlıyorsanız hepsini yeniden öğreneceksiniz. alt üst ediyor herşeyi. şuan çitlembik yayınlarından çıkan kitaplarının çevirisi pek bir felaket. orjinal dilde okunması tavsiye edilir.

    (bkz: kendine ihanet)
    (bkz: normalliğin deliliği)
    (bkz: içimizdeki yabancı)
hesabın var mı? giriş yap