• beni düşündürüyor da, düşündüren attila ilhan'dır.
    daha yakın bir zamanla konuşalım; yani bugünlerde düşünüyorum, margot ile janine 'nin evindeyim, biri poz veriyor diğeri almış eline paleti; kaptan ise öbür divanda, elinde kitap margot'nun altını çizdiği satırları okuyor;
    ".. lesbos'lu magila diye bir kadın, zengin bir kadınla beraber yaşıyordu. leaina adında genç bir kadın, geceyi geçirmek üzere bu iki sevicinin evine geliyor."

    sonra kaptan kafasını kitaptan kaldırmadan, daha doğrusu kaldırmışsa da ben margot'nun janine'i yaşatmaya çalışmasına takılı kalmışken, beri yandan onu unutuvermişim, o yüzden o bakmışsa da görmemişimdir, bakın ne diyor;

    "kebap kestane sever misiniz? ben çok severim. paris yıllarımın en unutamayacağım anılarından birisi, rastgele bir bulvar köşesindeki rastgele bir kestaneciden aldığım bir külah kestaneyi yiye yiye, o sokak senin bu sokak benim dolaşmamdır. karanlık bir sis olurdu, şehrin çok camlı çok yeşil otobüsleri iki yanımdan su gibi akardı. çokluk dalga geçerdim, arada şiir yazdığımı da hatırlıyorum. söz gelişi, hannelise'yi:

    'yagmurda çikip geleceksin hannelise
    yagmur gozlerinden cikip gelecek
    bir ogle sonu paris'te hannelise
    bir kahvede grandaboulevards turkusunu calacaklar'

    işte böyle puslu bir öğle sonu, rennes sokağı'nın köşesindeki kestaneciye yanaşıyorum. kadın, o iri kalçalı nankör suratlı köylü fransızlardan birisi, benim kestaneleri ölçerken, yanımda zarif bir delikanlı beliriyor. besbelli o da kestane alacak, ama yüzündeki o bana hafif gülümserliği ne yapmalı? acaba tanıyor muyum? başında yana yatırılmış kocaman bir basque beresi, gözünde dumanlı güneş gözlükleri, sırtında devetüyü bir palto, ayağında kauçuk pabuçlar. yok canım, yanılmış olacağım. tam voltamı alacağım sırada, bildik bir ses:

    ''—artık dostlarınızla selamlaşmıyor musunuz kaptan?,,

    hay allah, kim bu çocuk yahu? gözüm biraz ısırıyor gibi, dur bakayım. kimdi biliyor musunuz? josy! evet, ta kendisi. ilk defa onu 'erkek' kıyafetinde görüyordum, tanımamakta haklıyım, zira o saçının telinden tırnağının ucuna kadar 'dişi' yaratık gitmiş, yerine zarif olmasına zarif, yürüyüşü ve konuşması bir tuhaf, yine de basbayağı delikanlı bir adam gelmişti. işi şakaya vurdum:

    "— ... hayrola, gardrobu şaşırmışsın bu sabah..,,

    o tatlı genç kız gülüşüyle güldü, yol boyunca anlattı: bundan bir süre önce çalıştığı kabarede kavga mı ne çıkmış, birini yaralamışlar galiba, şimdi palais de justice'de (adliye sarayı) davası görülüyormuş, tanık olarak onu da çağırmışlar, henüz 'resmen' kadın olmadığı için elbette oraya 'erkek' kılığında gitmesi gerekiyormuş! zaten arasıra böyle gezmeyi severmiş o, ama 'arasıra'. neden üstüne bastığını sorunca verdiği cevap böyle bir yaradılışın insanları için çok önemli bir cevap, kanımca ciddi bir saptamayı içeriyor:

    "— ... erkek kılığında dolaştığım zaman, bir sürü takılan oluyor, rahatsız ediyorlar beni, ya yürüyüşümle alay ediyorlar, ya şuyumla ya buyumla! inanır mısınız kadın kılığındayken son derece rahatım, dikkatini çekmiyorum kimsenin, sanki asıl o zaman gerçek derimin içine giriyorum, öbür hâlimle eğretiyim erkeklikte, herkes de fark ediyor, o yüzden takılıyor. şimdi ister misiniz beremi çıkarayım da görün olacakları..."

    öyle ya, josy'nin saçları kendinden uzun, takma saç kullanmıyor, boyalı da! anlaşılan berenin içine tıkmış onları, salıverse hayli garip bir erkek olur doğrusu. hele o tarihlerde erkeklerin saç uzatmasının olağan sayılmadığını düşünürseniz! .."

    devamı için; hangi seks

    not: bir entirimde yazmıştım öyle hatırlıyorum, şu tarikat bu tarikat, şu gerici bu bilmemneci hakkında sinirli ve üzgün bir şekilde entiriler döşemektense mustafa kemal' başlığına sevgiyle entiri giriyorum demiştim, ya da demeye getirmiştim, benzer bir durum bu entiri için de geçerli. içi boş nobel ödülü üzerine değil, hissetmek için, hissettirmek için, zorlamayla değil, hissederek yazmak istiyorum da o yüzden.
  • 1960'lar...
    paris'te madeleine meydanı'nda bir öğle üzeri...
    40 yaşlarındaki madam janine thepenier karşısındaki türk delikanlıyla sohbet ediyor.
    benoist-mechin'in "mustafa kemal" kitabı yeni çıkmış piyasaya...
    daha önce türkler ve türkiye üzerine hiç bilgisi olmayan fransız kadın kitabı yeni okumuş, bizim delikanlıya sorular soruyor:
    "- şüphesiz mustafa kemal davasında haklıymış. fakat niye bu kadar çok kan dökmüş? istiklal mahkemelerinde kelle uçurmak olacak iş mi?"
    sonra menderes'in idamına getiriyor lafı:
    "anayasa'yı çiğnedi diye başbakan'ı, bakanları asmak doğru mu?"
    "kıbrıs çıkarmasında masumların kanını dökmek günah değil mi?"
    delikanlı satır aralarından "nedir sizdeki bu vahşet" sorusunu kokluyor. ve karşı saldırıya geçiyor:

    yazinin devami:

    http://www.milliyet.com/…06/10/10/yazar/dundar.html

    not: bana e-posta yoluyla gelen bu yazinin tamamini, kimin yazdigini bilmeden, sozluge imzasiz olarak tasimistim. hebenneka dostumuz iki dakika sonra mesaj atarak beni uyardi ve yukaridaki baglantiyi verdi. ben de ona basligin altina girmesini soyledim ama buyuk incelik gostererek bu isi bana biraktigini bildirdi. cok tesekkur ederim.
  • "..sen bana kaptan diyorsun
    herkes bana kaptan diyor
    sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum"

    attila ilhan

    (bkz: #9815234)
  • türkiye iş bankası kültür yayınları tarafından adına şiir yarısması duzenlenen unutulmaz insan. detaylı bilgi için;

    (bkz: http://www.iskulturyayinlari.com.tr/tr/index.asp)
  • benim için her zaman örnek bir entelektüel olarak kalacak, büyük insan.

    bir mektubu için:
    http://img151.imageshack.us/…51/171/94123294ji2.jpg
    http://img264.imageshack.us/…4/6436/18216603bz0.jpg

    not: mektubu "yasakmeyve dergisi, kasım/aralık 2005, s. 17, sf:45-46" künyeli eserden aldım.
  • özlüyorum lan işte. genc sayilabilecek bir yastayim ama özlüyorum. attila ilhanin asla sonuna kadar izleyemedigim programlarını, yazılarını, yeni cıkacak kitaplarını, sesini.. ve attila ilhanla birlikte ilk gencligimi, oguz aralı mesela cem karacayı. dogdugumda var olan herkesi. babaannemi..
  • "..sana mardi gras için bir japon maskesi aldım
    sen bana kaptan diyorsun herkes bana kaptan diyor
    sahici bir kaptanmışım gibi tükürüyorum"

    kaptan 2'den..

    "..yamyassı bir citroen gecenin basıncından
    trafik polisiyle arası hiç düzelmemiş
    ben demek burda değilim ben artık yoğum
    bütün buluşmalarımdan tekrar vazgeçilmiş
    çünkü beni bir yerde baudelaire bekliyor
    yepyeni şiirler yazmış ambalaj kâğıdlarına
    sıcak bir yağmur akıyor yeşil saçlarından"

    rock n roll köpekleri'nden..

    attila ilhan 'ı yaşamak vardı, sadece yaşamak.
  • bir kırmızı karanfil. bir minik kız çocuğuna üşenmeden mektup yazan.
    biraz deniz kokusuna bürünür sonra, en sonunda sultan ı yegahsöyler deniz kıyısında.

    gerçekten gitmemiş olanlardan.
  • adı, beşiktaşta bir parka verilecek olan ölümsüz şair. yapılan duyuru aynen şöyledir:

    "2005 yılı ekim ayında kaybettiğimiz usta edebiyatçı ve düşünür attilâ ilhan'ın ismi, beşiktaş’ta yeni açılacak parka verilecek. ulus vadisi’ne bakan attilâ ilhan parkı, 13 haziran 2007 çarşamba günü, saat 18:30’da beşiktaş belediye başkanı ismail ünal tarafından, törenle açılacak. açılışa, çolpan ilhan ve kerem alışık’ın yanı sıra, attilâ ilhan’ın dostları katılacak."
hesabın var mı? giriş yap