360 entry daha
  • beni düşündürüyor da, düşündüren attila ilhan'dır.
    daha yakın bir zamanla konuşalım; yani bugünlerde düşünüyorum, margot ile janine 'nin evindeyim, biri poz veriyor diğeri almış eline paleti; kaptan ise öbür divanda, elinde kitap margot'nun altını çizdiği satırları okuyor;
    ".. lesbos'lu magila diye bir kadın, zengin bir kadınla beraber yaşıyordu. leaina adında genç bir kadın, geceyi geçirmek üzere bu iki sevicinin evine geliyor."

    sonra kaptan kafasını kitaptan kaldırmadan, daha doğrusu kaldırmışsa da ben margot'nun janine'i yaşatmaya çalışmasına takılı kalmışken, beri yandan onu unutuvermişim, o yüzden o bakmışsa da görmemişimdir, bakın ne diyor;

    "kebap kestane sever misiniz? ben çok severim. paris yıllarımın en unutamayacağım anılarından birisi, rastgele bir bulvar köşesindeki rastgele bir kestaneciden aldığım bir külah kestaneyi yiye yiye, o sokak senin bu sokak benim dolaşmamdır. karanlık bir sis olurdu, şehrin çok camlı çok yeşil otobüsleri iki yanımdan su gibi akardı. çokluk dalga geçerdim, arada şiir yazdığımı da hatırlıyorum. söz gelişi, hannelise'yi:

    'yagmurda çikip geleceksin hannelise
    yagmur gozlerinden cikip gelecek
    bir ogle sonu paris'te hannelise
    bir kahvede grandaboulevards turkusunu calacaklar'

    işte böyle puslu bir öğle sonu, rennes sokağı'nın köşesindeki kestaneciye yanaşıyorum. kadın, o iri kalçalı nankör suratlı köylü fransızlardan birisi, benim kestaneleri ölçerken, yanımda zarif bir delikanlı beliriyor. besbelli o da kestane alacak, ama yüzündeki o bana hafif gülümserliği ne yapmalı? acaba tanıyor muyum? başında yana yatırılmış kocaman bir basque beresi, gözünde dumanlı güneş gözlükleri, sırtında devetüyü bir palto, ayağında kauçuk pabuçlar. yok canım, yanılmış olacağım. tam voltamı alacağım sırada, bildik bir ses:

    ''—artık dostlarınızla selamlaşmıyor musunuz kaptan?,,

    hay allah, kim bu çocuk yahu? gözüm biraz ısırıyor gibi, dur bakayım. kimdi biliyor musunuz? josy! evet, ta kendisi. ilk defa onu 'erkek' kıyafetinde görüyordum, tanımamakta haklıyım, zira o saçının telinden tırnağının ucuna kadar 'dişi' yaratık gitmiş, yerine zarif olmasına zarif, yürüyüşü ve konuşması bir tuhaf, yine de basbayağı delikanlı bir adam gelmişti. işi şakaya vurdum:

    "— ... hayrola, gardrobu şaşırmışsın bu sabah..,,

    o tatlı genç kız gülüşüyle güldü, yol boyunca anlattı: bundan bir süre önce çalıştığı kabarede kavga mı ne çıkmış, birini yaralamışlar galiba, şimdi palais de justice'de (adliye sarayı) davası görülüyormuş, tanık olarak onu da çağırmışlar, henüz 'resmen' kadın olmadığı için elbette oraya 'erkek' kılığında gitmesi gerekiyormuş! zaten arasıra böyle gezmeyi severmiş o, ama 'arasıra'. neden üstüne bastığını sorunca verdiği cevap böyle bir yaradılışın insanları için çok önemli bir cevap, kanımca ciddi bir saptamayı içeriyor:

    "— ... erkek kılığında dolaştığım zaman, bir sürü takılan oluyor, rahatsız ediyorlar beni, ya yürüyüşümle alay ediyorlar, ya şuyumla ya buyumla! inanır mısınız kadın kılığındayken son derece rahatım, dikkatini çekmiyorum kimsenin, sanki asıl o zaman gerçek derimin içine giriyorum, öbür hâlimle eğretiyim erkeklikte, herkes de fark ediyor, o yüzden takılıyor. şimdi ister misiniz beremi çıkarayım da görün olacakları..."

    öyle ya, josy'nin saçları kendinden uzun, takma saç kullanmıyor, boyalı da! anlaşılan berenin içine tıkmış onları, salıverse hayli garip bir erkek olur doğrusu. hele o tarihlerde erkeklerin saç uzatmasının olağan sayılmadığını düşünürseniz! .."

    devamı için; hangi seks

    not: bir entirimde yazmıştım öyle hatırlıyorum, şu tarikat bu tarikat, şu gerici bu bilmemneci hakkında sinirli ve üzgün bir şekilde entiriler döşemektense mustafa kemal' başlığına sevgiyle entiri giriyorum demiştim, ya da demeye getirmiştim, benzer bir durum bu entiri için de geçerli. içi boş nobel ödülü üzerine değil, hissetmek için, hissettirmek için, zorlamayla değil, hissederek yazmak istiyorum da o yüzden.
1439 entry daha
hesabın var mı? giriş yap