• hayatımda okuduğum en iyi köşe yazılarından birini bugün yazmıştır. ben de aynen yazıyorum 19 ocak tarihli yazısını:

    üç yaşına basmak üzere olan bir oğlum var. iyi bir insan olsun istiyorum. dürüst olsun. çalışkan olsun. büyüklerini saysın. küçüklerini sevsin. sevildiğini ve ona her zaman güvenen bir ailesi olduğunu bilsin. ama o, ailesine değil, en çok kendine güvensin. her zaman elinden gelenin en iyisini yapan bir insan olsun. elinden gelenin daha azıyla yetinmesin. değerleri olsun. gerekirse uğruna her şeyini feda edebileceği değerleri. eğilmesin, bükülmesin. kimseden fayda ummasın, kol kanat dilenmesin... fikri, vicdanı, irfanı hür olsun...
    paylaşmayı bilsin. ödünç aldığını geri vermeyi unutmasın. doğru bildiğini yapmaktan çekinmesin. konuşmak kadar, dinlemeyi de önemsesin. dünyanın en iyi hatibi de olsa, dinlemenin konuşmaktan daha değerli olduğunu öğrensin. kibar bir insan olsun. başkalarına değer versin. dedikodu yapmasın. zor da olsa her zaman doğruyu söylesin. oyun oynayacaksa, adil oynasın. kuralına göre, centilmence oynasın. işler zora girince mızıkmasın. ne hak yesin, ne hakkını yedirsin...

    olur olmaz şikâyet etmesin. zırt pırt ağlamasın. affedici olsun. sahip olduklarına şükretmeyi bilsin. sabırlı olsun. tabii mümkünse akıllı, yetenekli ve şanslı da... etrafta küçük padişahlar gibi dolaşan çocuklardan olmasın... hani her istediği alınan, her dediği yapılan... hastalanmasın diye misafirlere galoş ikram edilen, sadece çizgi film seyredilen evlerde yaşayan... o uyanmasın diye alçak sesle konuşulan ama kendisi bar bar bağıran... yok valla, o evlerden olmadı, olmasın bu ev. benim oğlum, saltanatın bittiğini, bu ev sınırları içinde ya da dışında padişah olamayacağını anlasın.

    ha buna karşılık birey olduğunu da bilsin. bu ailenin bir ferdi olduğunu, sözünün dinlenmesi için 18 yaşına gelmesi gerekmediğini, mantıklı bir şey söylüyorsa kabul edeceğimizi, tehlikeli bir şey yapıyorsa pek tabii engelleyeceğimizi, tehlike arzetmeyen her şeyin başkalarını rahatsız etmiyorsa serbest olduğunu, ona ‘koşma düşersin’ bile demeyeceğimizi, aksine koşmasını ve düşerse bir şey olmayacağını görmesini istediğimizi bilsin... bu ev sınırları içerisinde ne anne-baba olmanın abartıldığını, ne çocuk olmanın azımsandığını düşünmesin...
    şımarık olmasın benim oğlum. arsız olmasın. dağıtırsa, toplamak zorunda olduğunu bilsin. kadın-erkek işi diye bir ayrım olmadığını, ‘su getir’ derse o suyun başından aşağı döküleceğini, başka çocuğun elindeki oyuncağı çekip almasına izin vermeyeceğimizi, insan gibi almayı bilmiyorsa, o oyuncaktan kusur kalacağını tahmin etsin. hak ve sorumluluğun kol kola yaşadığını, sorumluluklarını üstlenmeden haklarının olamayacağını anlasın. ne 8, ne 18 yaşında silahla oynamasın benim oğlum. içki içecekse kendi bilir ama ağzıyla, adabıyla içsin.

    yapması gereken bir işi yaptığı için övünmesin. gerim gerim gerinmesin. bizim ailede dürüstlüğün ve çalışkanlığın meziyet sayılmadığını, herkesin zaten öyle olması gerektiğini beklediğimizi bilsin. düşene bir tekme de o vurmasın. köşeyi dönmeyi beceri saymasın. başarının eşiğinden atlayınca kavuşulacak bir kapı değil, basamak basamak çıkılacak bir merdiven olduğunu ama her çıkışın bir de inişi olabileceğini unutmasın. haksızsa özür dilemeyi bilsin ama abartmasın. varsın biraz naif olsun ama yalaka olmasın.

    gündem ne, sen ne yazmışsın demeyin. duydum ki “tt are-na’dakilerin babaları belli değildir” diyenler olmuş, en azından anneleri kim bilsinler istedim
  • bugun harika bir "@2" olmustur.

    http://www.radikal.com.tr/…9.01.2011&categoryid=103

    tabii burada onu hala sozlerini yanlis anlayip "ridvan'a sallamis hiyaa" diye hatirlayanlar olabilir, onlara da hitap etmek icin @2 dedim. yoksa o dille alakasi yoktur kendisinin.
  • böyle haksızlık görmedim. gerçekten rijkaard'ı 'eleştirenlere' mi demiş "olsana barcelona'ya teknik direktör"? gerçekten öyle mi? herkes okudu mu yazısını?

    yoksa 'barcelona'yı ben de şampiyon yapardım' diyen birine mi demiş? vay eksik adamlar ya.
  • kendisi ile ilgili yapılan bütün eleştirilerin dayanak noktası şu cümle;

    "...rijkaard her puan kaybettiğinde, ‘barcelona’yı ben de şampiyon yaparım’ tadında konuşuyorlar. yapsana ya. olsana barcelona’ya teknik direktör mesela."

    bu cümlenin can sıkan tek tarafı, her konuda atıp spor yorumcularına onların dilinden cevap vermiş olması.peki sizi rahatsız etmiyor mu yorumcuların tavırları, sadece rıdvan içinde demiyorum zaten banu yelkovan'da sadece rıdvan'ı kastetmiyor, spor basının içinde yer alanların genel tavrı ve olayları değerlendirme biçimi bu değil mi, o cümleden "rijkaard" ve "barcelona'yı" çıkartın yerine "mustafa denizli" ve "beşiktaş", "terim" ve "milli takım", "daum" ve "fenerbahçe" örneklerini koyun, spor basının genel yaklaşımı bu kadar sığ değil mi, çoğu iddia etmiyor mu, onun da yaptığı iş mi yaklaşımı çoğunun diline pelesenk olmamış mı ve bu üslup eleştirilmeyi hak etmiyor mu,

    sonuçta banu yelkovan bu eleştirilmesi gereken üsluba cevap vermeye kalkmıştır.

    yalnız tartışmayı rıdvan ve fenerbahçe üzerinden başka bir boyuta taşımak ise ayrı bir beceri olsa gerek.bir de insanlar şunu anlamalı; rıdvan dilmen onu canlı seyreden herkes için çok özel bir futbolcudur.1988-1989 sezonu efsane bir performans sergilemiştir ve gözünü fanatizm bürümüşlerin haricinde herkes futbolcu şeytan rıdvan'a saygı duyar ama bu yorumcu rıdvan'ı dokunulmaz kılmaz onun yanlış yaptığı zaman eleştirilmesini engelleyen bir zırha bürünmesini sağlamaz.ve rıdvan bütün sempatisine ve kıvrak zekasına rağmen vasat bir yorumcudur ne yazık ki.ekran cazibesi tabiki yüksek dinlemek çoğu zaman keyif veriyor ama bu rıdvan'ı bu işi iyi yapan biri yapmıyor.

    bir de ne acayip bir ülke olduk, okumak, araştırmak, öğrenmek, bilgiye ulaşmak için çaba göstermek bir aşağılanma nedeni oluyor. dantel olum bunlar ne kadar sığ bir bakış açısı allah akıl fikir versin size ne diyeyim...
  • millet rıdvan'a salladığını sanmış, aslında sergen'e sallıyormuş.

    sergen'e salladığını bilseydik "doğru söylemiş" derdik, rıdvan'a sallayınca kutsal varlığımıza saldırmış oldu.

    düzey bu işte.

    sergen'e sallıyormuş, hadi dağılın fenerliler. kutsal varlıklarınıza bir şey olmasın yeter ki.

    şşşt lan ne diyorum ben?

    höööyt banu yelkovan, sergen'e nasıl sallarsın. o ki türkiye'nin en yetenekli futbolcusu.

    hadi tamam sen de en yetenekli kadın futbolcusu olsan sallarsın da, değilsin.

    ulan ne adamlarsınız vallahi.

    hayır bide bu işi sözlük gibi bir nevi sallama platformu haline gelmiş yerde yapıyorsunuz ya...

    "barcelona'yı ben de şampiyon yaparım" diyen bir zihniyet var. karşıda da hadi yap bakalım, barcelona'da seni kim tanıyor diyen...

    bu kadar düşük mü algılama seviyeniz? ne dendiğini bu kadar anlamıyor musunuz?

    farzedelim rıdvan'a sallanmış olsun... ulan kime sallanırsa sallansın. sallanan kişinin ne önemi var. önemli olan fikirler ve ifadeler.

    ama nerdeee. küçük bir türkiye portresi işte bu.

    kimse kimin ne dediğini dinlemiyor, herkes kulaktan duyma bilgilerle ve "adamına göre" konuşuyor. sonra gerine gerine ben doğruyum diyor. yok yæ
  • türk futbolunda nasıl bir yeri olduğunu hiç bir zaman anlamadığım (bir şampiyonluk, milli takım katkısı sıfıra yakın, antrenörlük kariyeri yerlerde) rıdvan dilmen'e anlayacağı dilden ayarı veren radikal spor yazarı. iyi ki var.
  • dun cantona yazisin okuduktan sonra, bir cantona hayrani olarak oturdum kendisine mail attim. ne derece bir cantona hayrani oldugumdan bahsettikten sonra, cantona'nin hala istanbul'da olup olmadigini, buradaysa ona nasil ulasabilecegimi sordum mail yoluyla. cok gecmedi 1 saat sonra gecenin 2'sinde cevap gondermis. cok nazik ve zarif bir sekilde, cantona'nin hafta sonu kalip ulkesine dondugunu yazmis. ayrica ''insallah gunun birinde sahsen tanisma firsatin olur'' diye de eklemis. acikcasi o kadar sempatik geldi ki bu cevap, sanki cantona hala istanul'da olsa tutup kolumdan yanina gotururdu gibime geldi. belki cantona ile tanisamadim ama umarim kendisi ile tanisma firsatini yakalarim birgun. bir bardak cay icip futbolun guzelliklerinden konusuruz.

    koca ulkede, az sayida ki bayan spor yazarlarindan biri ve kesinlikle iclerinde ise en iyisi. erkek meslektaslari ile kiyaslamiyorum bile cunku cogu artik dinlenmez ve okunmaz bir hal aldi.
  • http://papazincayiri.blogspot.com/…estirisidir.html adresinde kendisi hakkında yapılan bir eleştirinin altığa yorum olarak şöyle bir şey yazılmıştır, kendi mi yazmış elbette bilinmez ama tartışmaya belki yeni bir boyut kazandırır:

    "yılmadan"rijkaard'ı eleştiren ve kume dusurdugu takimin adini hatirlamayan yorumcu esat yılmaer'di.. surekli "barcelona'yı herkes sampiyon yapar" dedigi icin "barcelona'ya teknik direktor olsana" dedigim kisi de sergen yalcin'dir.. soz konusu yazida ridvan dilmen'le alakali tek mesele fiksture bakarak puan hesabi yapma meselesiydi, kendisi soyledi, ben de bunu anlayamadigimi soyledim.. hala da anlayamiyorum, oynanmamis maci fiksture bakarak hesaplama isini.. ne yapayim?
    her soyledigimin ridvan dilmen'e yontulmasi ise ilginc olmus valla.. ridvan dilmen'i severim ayrica, bizim programa konuk olma meselesini ise hic soylemediysek en az 40 kere soyledik (o her dedigini onayladigim sapkali adam)bagis'la.. ama ridvan dilmen hiperaktiftir, yakalamak cok zordur..
    turkiye'de futbolu sevmek, futbol hakkinda konusmak, yorum yapmak, yazi yazmak cok zor.. bunu da bilin yani! :)
    herkese sevgiler,
    banu yelkovan
  • 19 ocak 2011 tarihli harika yazısı, radikal editörünce katledilmiş olan yazardır.
    çok güzel ve sürükleyici bir yazı yazmış banu hanım. öyle bir yazı ki, okurken "nereye bağlanacak acaba bu yazı" denecek türden. hatta kendisi de, o etkiyi yaratmak istemiş olacak ki son paragrafa bu meraka gönderme yaparak "gündem ne, sen ne yazmışsın demeyin. " diyerek başlamış.

    ama ne yapmış sevgili radikal internet editörümüz? almış, insanın suratına daan diye çarpan o son cümleyi, yazının en üstüne, mavi renk ve iri puntolarla taşımış.
    yazının sonunda, merakın giderildiği o müthiş finali, en başında bilince de, sonu bilinen bir film izlermişçesine okunuyor o enfes yazı.

    ne diyebiliriz ki; banu hanım'a, kendisine yakışan editörlerle çalışma fırsatını yakalamasını temenni etmekten başka...
  • 19 ocak 2011 tarihli yazisi ile kalemini kilictan keskin halde kullanmis takdire sayan, nadide kisiliktir kendileri
hesabın var mı? giriş yap