hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • eğer sitesine reklam alırsa ssg den daha zengin olabilir, artık sümer ailesinden para almaz, ailesine para atar, ayda 5 bin tl gönderir. amerikanın 2500 doları.

    seni seviyoruz sümer.

  • izmir denince "aaa boyoz yiyeceksin" diyenle, urfa denince "aaa kebap yiyeceksin" diyenle, portakal denince de "aaa vaşinton hocam" diyen aynı adam. dünyanın en aklına ilk geleni söyleyen insanı. yani tırtın allahı. öeeh. viskiye kola da katar bu. pfff .ss

  • hangi dünyada yaşadığını merak ettiğim kız. "sabah dokuzda kalkıp işine gelen, akşam en az beşe kadar ofiste çalışan bir insanım. " diye bir cümle kurabilecek kadar kopuk. busecim sabah 6:30da kalkıp akşam 9a kadar çalışıyorum, muhakkak görüşelim.

  • rte elini, borisin omuzuna atınca, dümdüz karşıya bakıyor.
    kuvvetle muhtemel karşıda, cumhurbaşkanlığı fotoğrafçısı var ve ona poz verdi rte.

    düşünün, rte elini boris'in omuzuna koymuş, üstünlük kurar gibi karşı kameraya poz veriyor. bugün yarın fotoğraf medyaya düşer. bizim akp'liler de "canım reisim, nasılda diz çöktürdü ingiltereye" diye sevinir.

  • an itibariyle yaptigim $ey. hatta ip adresim 216.65.228.166. (edit: lutfen ip adresine saldirmazsaniz sevinirim ucuyoruz, ucakla $aka olmaz pls t$k)
    $u aralar turkiye ustunden geciyoruz muhtemelen.

    frankfurt havaalaninda lufthansa cali$anlari bedava baglanma kartlari dagitiyorlar boylece para vermeden yarim saat kullanmak mumkun oluyor.

    (bkz: connexion by boeing)

    edit: kontrol ettim bu ip butun ucu$larda 216.65.228.166 oluyor. hani sitesine ucak girmesini istemeyen varsa bu ip adresini bloklayabilir sadece.

  • kısa süre sonra gerçekleştireceğimdir.

    dokuz yıl önce dünyanın en güzel gözlerini gördüğümde, çocuk aklımla, ilk düşündüğüm şuydu: camından güneşin girdiği güzel bir yatak odasında -hiç tanımadığım bir kız ile ikimize ait olacak olan yatak odasında- bu gözler sabah mahmurluğuyla yine güzel görünür mü bana?

    akşam eve döndüğümde, bir kızı ilk görüşümde onunla evlenmek istememin ne kadar çılgınca olduğunu düşündüm. ertesi gün biyoloji sınavım vardı ve bana sınavların ne kadar saçma olduğunu düşündüren şey de aşktı sanırım. yalan olmasın, ilk gün anlamamıştım aşık olduğumu.

    hiç çalışmadığım halde biyoloji sınavımın çok iyi geçmesi hayatıma yeni bir felsefenin hakim olmaya başlamasının ilk adımıydı. heyecanlı, umutlu ve neşeli isem işler hep yolunda gidiyordu. sonradan anladım, aşk alana bedavaydı bu duygular.

    teklif etmek diye bir şey vardı o aralar. hala vardır belki bilemiyorum, ilk teklifim kabul edilince ilgilenmedim sonra bununla. benim dalga geçtiğim bir sözdü bu; "tamam oğlum teklif edecen de, ne teklif edecen? onu da söyle!" diye dalga geçerdim arkadaşlarımla. kızlardan çok bilgisayarlarla ilgilendiğim için arkadaşlarımın heyecanını çözemezdim. fifa 98'de rakipsiz oluşumu açıklayan da buydu sanırım o günlerde.

    fifa 98'den kesildiğim hafta aklımdan çıkmayan tek şey, ne kadar saçma olduğu hiç umrumda olmayan, 'teklif etmek'ti. bir an önce gidip teklif etmeliydim. ne teklif edeceğimi ben biliyordum aslında ama ilk günden söyleyip de ürkütmek istemedim; arkadaşlık teklif ettim. aklımdaki 'hayatlarımızı birleştirmek' olsa da.

    arkadaşlık teklifimi kabul eden güzel bir kızla yürürken ne konuşulacağını bilmediğim için o meşhur salaklığın kurbanı oldum ben de; saklayacak değilim, teşekkür ettim. sonradan salakça gelse de o an nazikçe bir davranıştı bana göre.

    kızın cep telefonu olsa süper olacaktı çünkü yazılı anlatımıma daha çok güveniyordum. teklifimi kabul etmiş olabilirdi ama bu yetmezdi. bana aşık olmalıydı. onda cep telefonu olmamasına rağmen ben kendi numaramı verdim. işte kimilerince mucizelere inanmak olarak tanımlanan 'aşık olunan ilk kişi ile evlenmek' bizim için de mucizelerle mümkün olmuştu galiba. akşam bir mesaj geldi: "nasılsın? ya inanılmaz ama babam cep telefonu almış. ben de ilk mesajımı sana atayım dedim." (bkz: #2746780)

    aradan bol mesajlı, bol faturalı güzel günler geçti. artık şu lanet olası süreç hızlanmalıydı. hergün gördüğüm şu eli artık tutmalıydım ama doğal da olmalıydı bu; öyle zorlama bir romantizm istemiyordum. zaten çocuktuk daha, en büyük romantizmimiz okul çıkışı birlikte yürüyüp dondurma yemekti. bir ilişkide şans olacak, ilk el ele tutuşmamız tam istediğim gibi olmuştu. (bkz: yapılmış en güzel sürpriz/@terk edemeyen oglan)

    artık daha güzeldi her şey, daha yakındık. el ele tutuşmak gerçekten önemliymiş bir ilişki için. sokaklarda el ele tutuşarak yürüyebilmek için tenha yerler bulmalıydık. el ele tutuşmayı çok sevdiğimiz, yaşadığımız şehrin postacılarının bile bilmediği dar sokakları bizim ezbere bilmemizden belliydi.

    yaklaşık üç sene öpüşmek gibi bir düşüncemiz olmadı. benim vardı aslında ama, korkuyordum. kaybetmekten korkuyordum. ne kadar yanlış düşündüğümü şehrimize geç de olsa gelen pearl harborı izlemeye gittiğimizde anladım. saçma sapan bir köşeden seçtiğim koltuk için hiç mırın kırın etmemiş, kuzu kuzu gelmiş oturmuştu. o gün anladım ki, doğru filmi seçmiştik ilk öpücük için. tüm iştahıma rağmen "film de hemen bitti!" gibi bir şikayetim olmadı. yalnızca bir ara gözlerimi açıp perdeye baktığımda kocaman bir bombanın bir geminin tam ortasına doğru düşmekte olduğunu görünce "bu ne lan?" dediğimi hatırlıyorum. tabii ki içimden dedim bunu, yoksa ilk öpücük son öpücük olurdu.

    o günden sonra biz artık birbirinin bağımlısı iki insan olmuştuk. hayatımıza hep ilişkimize uygun yönler belirledik. üniversitelerimiz, bölümlerimiz, birlikte yaşadığımız şehir, birlikte yaptığımız yolculuklar, birlikte çalıştığımız tiyatrolar, birlikte üzüldüğümüz trafik kazaları, birlikte korktuğumuz ameliyatlar, birlikte hastaneye yatırdığımız anne babalarımız, birbirine karışan göz yaşlarımız, birlikte uyandığımız sabahlar, birlikte uçurduğumuz uçurtmalar... koskoca şehrin tüm elektriklerini kestiğimiz bile oldu birlikte. (bkz: yükseldikçe küçülen uçurtma olmak/@terk edemeyen oglan)

    ailelerimizi tanıştırdığımızda neler olacak diye korkuyorduk hep. gördük ki birbirimizi ne kadar çok sevdiğimiz dışardan da çok belli oluyormuş. bizden istekli çıktı onlar da. piknik oraganizasyonları, sarma partileri, kısır günleri, çeyiz sohbetleri gibi alaturka olsa da konular, onlar da kaynaştı birbirleriyle.

    aradan dokuz sene geçti ve o gözler gittikçe daha da güzel oldu. hep bana baktı ve kendisine hayranlıkla bakan bir çift göz gördü; o kadar güzel olmasa da bir ışık vardı benim gözlerimde de.

    evlenme teklif etmemiş olmama kırılmıyordur umarım. hep olduğu gibi doğal oldu bu karar da ama yine de içimde doldurulmamış bir ukte kalmasın diye güzel bir evlilik teklifi bulmam lazım. (hayır, sözlükten olmaz.)

    şimdi de geldi ve "ne yazıyorsun?" dedi. öptüm, "bitince oku" dedim. "tamam" dedi.

    (bkz: hatice/@terk edemeyen oglan)

    edit: ha bir de; (bkz: sevgilinin adını vücuda dövme yaptırmak/@terk edemeyen oglan)

    evlilik sonrası edit: 18.07.09'da yazmışım bunu, 06.03.10'da evlendik. 'kısa süre'ye bak! (bir de evlilik teklif edemeden öylece evlendik sap gibi ya!)

  • twitter'dan gelen bir yorum..

    " izlanda'da bir yanardağ 190 yıl sonra patlamış. ismi de "eyyafyallayöküll". benim ismim böyle olsa patlamak için 190 yıl bekleyemezdim."

  • "suç makinesi" olarak tanınan ve daha önce de bir çok kez kamu vicdanının sesi olmuş adamın beyanı. adam bildiğin profesyonel kamu vicdanı sesçisi.

  • bir süredir kahvemi kendim kavuruyorum. üç farklı yöntem denedim.

    1) air popper; mısır patlatmak için üretilmiş, mısırı sıcak hava ile patlatan cihaz.

    normalde bu cihazların sadece mısır patlatmak için kullanılması gerekiyor. zaten cihaz üreticileri de bunu özellikle vurguluyor. ancak air popper ile kahve kavurmak en az mısır patlatmak kadar güvenli. cihazın başında durmak ve kavrulma işlemine arada müdahale etmek gerekiyor.

    kahve kavurmak için kullanılacak air popper'ın dip noktasında sıcak havayı kahve çekirdeklerine iletecek deliklerin açılı tasarlanmış olması çok önemli, ki ısıya maruz kalan çekirdekler hareket etsin, aynı noktada sabit kalmasın. böylelikle denk kavrulmuş kahve edersiniz. 20-30 saniyede bir tahta kaşıkla çekirdekler karıştırılırsa süper olur.

    günümüzde üretilen air popper'lar düşük watt'la çalıştıklarından kahve çekirdeklerinin gereken ısıya ulaşamadığını, bu sebeple çekirdeklerdeki şekerin tam olarak karamelleşemediğini, dolayısıyla 1200 watt'tan az güçle çalışan cihazlarda yüksek verim alınamadığını söyleyebiliriz.

    bu yöntemle tek seferde 100 gram kahve çekirdeğini cihazın gücüne ve ürettiği ısıya bağlı olarak yaklaşık 7 dakikada kavurabilirsiniz.

    https://streamable.com/u8up

    2) tavada kavurmak.

    yeşil kahve çekirdekleri tavaya konur ve tahta kaşıkla karıştırılır. bu yöntemle kahve kavurmak yaklaşık 20 dakika kadar sürebilmekte.

    kahve çekirdekleri yaklaşık 200c ısıya ulaştığında mısır patlamasını andıran sesler duymaya başlarsınız. first crack (1c) denilen bu aşamada çekirdekteki şeker karamelleşir. kısa bir süre sonra first crack sona erer, bir kaç dakika sonra da second crack (2c) başlar. kahve çekirdeğinin cinsine göre 1c ile 2c arasında süre olmayabilir ya da bu süre çok kısa olabilir. 1c sırasında kavurma işlemini bitirirseniz light, 1c bittikten sonra medium, 2c sırasında ise dark roast elde edersiniz vs.

    kahve çekirdeklerini tavada kavurduğunuzda kavurma işleminin hangi aşamada olduğunu görsel ve işitsel olarak kolayca tespit edebilirsiniz. air popper'da ise cihazın çıkardığı gürültü ve kısıtlı görüş ile kavurma işleminin hangi noktada olduğunu tam olarak saptayamayabilirsiniz.

    vakit ve emek isteyen bu yöntemle air popper'a kıyasla daha fazla kahve çekirdeğini tek seferde kavurabilirsiniz.

    https://streamable.com/6omn

    3) kavurma makinesi.

    bu makinelerin ev için olanları air popper gibi sıcak havayla kahveyi kavuran freshroaster sr500 benzeri cihazlar, ya da behmor 1600 plus gibi drum mekanizmasını kullanan cihazlardan oluşuyor.

    drum mekanizması, kahve çekirdeklerini metal silindir içerisine yerleştirip silindiri kavurma sırasında döndürerek çekirdeklerin olabildiğince denk kavrulmasına olanak sağlıyor. bildiğim kadarıyla ticari kahve kavurma makinaları bu yöntemi kullanıyor.

    behmor 1600+ gibi ev için üretilen ve fırına benzeyen bu cihazlarla 1c ve 2c'yi tespit edebilir, çekirdeklerdeki renk değişimlerini gözlemleyebilir ve tek seferde yarım kilo kadar kahveyi kavurabilirsiniz.

    air popper ve tava yönteminin aksine, bu tip cihazlar kullanıcıya farklı ısı profilleri sunar. böylelikle her kavurma işlemini aynı sürede, aynı ısıyla gerçekleştirerek tutarlı kahve elde edebilirsiniz. örneğin, hawaii, sumatra gibi ada kahvelerini düşük ısı profiliyle, yüksek rakımlı bölgelerde üretilen sert çekirdekli kahveleri ise yüksek ısı profiliyle kavurabilirsiniz.

    https://streamable.com/tqri

    ***

    - çoğu kahve çekirdeği için, içtiğimiz kahveye lezzet katan tatları en çok orta kavrulmuşta (medium roast) hissederiz.
    - dark roast otomatik olarak sert kahve demek değildir sanılanın aksine.
    - kavrulmamış yeşil kahve çok kuru bir ortamda tutulmuyorsa 1 yıl tazeliğini (içerisindeki nemi) koruyabilir.
    - taze kavrulmuş kahve 48 saat dinlendirilmelidir. bu sürede çekirdekler yüksek oranda karbondioksit gazı salacakları için, tek yönlü çalışan (havayı sadece içeriden dışarıya veren) kaplarda tutulmalıdır.
    - kahve kavrulduktan 1 ay sonra tazeliğini kaybetmeye başlar. lezzet kaybeder, bayatlar.
    - içmek istediğimiz kahveyi nasıl demleyeceksek ona göre çekirdekleri öğütmek gerekir. örneğin bir etiyopya kahvesini french press yöntemiyle demleyip içmek istiyorsak coarse/kaba, pour over yöntemiyle içmek istiyorsak medium/orta, aeropress istiyorsak ince ögütmeliyiz.
    - herkesin damak zevki farklı. şu sıralar favorim olan kenya'nın nyeri bölgesinden çıkmış kahvelerin lezzetini en çok pour over yöntemiyle demlediğimde alıyorum. bu yöntemi diğerlerinden ayıran, demlenen kahveyi ince ve tahta bir çubukla karıştırarak (ben chop stick kullanıyorum), daha çok lezzetin çözünüp (bkz: extraction) sıcak suyla karışmasını sağlayabilmeniz.

  • doğru yerde, doğru işletme ile pekala çay satarak 7000+ kazanabilirsiniz.

    o sebeple gerçek olan bir karşılaştırma ve çoğunluk mühendisliği seçmiş durumda zaten. çünkü maaş afyonuna bağlanınca, " çay satarak 7000 lira mı kazanılır yeaaa" kafasına giriyorlar otomatikman. çünkü kendisi dünyanın en önemli işi olan, mühendisliği yapıyor. nasıl çaydı daha fazla kazanabilir ki? imkanı yok.

    30bin tl harcayıp açtığın damanaca su bayiisi veya en klişe çiğ köfteci, ayda 4-5 kar ediyor be mühendis. onu geç bizim evi boyayan boyacı ayda 6-7bin yapıyor amk. kim sikler mühendis titrini senin.

  • ilk çıktığı günden af çıktığı güne kadar asla ödemeyi düşünmediğim, fakat devlet "zorunlu" kıldığı için an itibariyle birike birike 1700 küsür tl olmuş zorunluluk.

    sistem o kadar boktan ki...

    sistemi yaratanlar, o kadar beceriksiz, o kadar cahil ki... üstelik bu sistemi yaratanlara, yönetenlerin maaşları benim ödediğim vergilerle, sizlerin ödediği vergilerle ve hatta fanatikçe bunları destekleyenlerin vergileriyle ödeniyor.

    öğrenci kişi 25 yaşına kadar ödemek zorunda değil. doğum gününün ertesi günü borç sokmaya başlıyorlar. hele bir de gelir testi yaptırılmadıysa vah vah vah.

    ben gelir testi de yaptırmıştım, yine de maksimum meblağ'dan geçirdiler. meğer ne gelirli bir aileymişiz. annemin emekli maaşı 4000 tl'ymiş de benim haberim yokmuş. ödemem dedim; ödemeyeceğim dedim. gittim itiraz ettim.

    abi dedim; okul bittikten 1 gün sonra sisteme mezun olduğum haberi düşmüş; çatır çatır geçirmişsiniz. evet geçirmişiz dedi. peki dedim askere gittiğimden haberiniz yok muydu dedim? aaa askere mi gittin? göster bakalım askerlik belgeni dedi, gösterdim. devletin asker olduğumdan haberi yokmuş; sildiler borcu.

    abi dedim; ben askerden döndükten sonra üniversite'ye kaydolmuştum; 25 yaşının da altındaydım, resmi olarak askerliğimin bittiği ay sonundan itibaren çatır çatır geçirmişsiniz. evet geçirmişiz dedi. peki dedim öğrenci olduğumdan haberiniz yok muydu dedim? aaa öğrenci miydin sen? göster bakalım öğrenci belgeni dedi, gösterdim. meğer devletin asker olduğumdan haberi yokmuş; sildiler borcu.

    şimdi yine gidip diyeceğim; "abi ocak 2014'ten beri sigortalı olarak çalışıyorum. aynı sistemde sigorta primlerim çatır çatır 30 gün 30 gün yatıyor. 25 yaşımı doldurduğum gün sistem otomatik olarak bana çakmaya başlamış, işe girdiğimde işe girdiğimi anlayamadınız mı? çatır çatır geçirmişsiniz." o da diyecek ki; evet geçirdik ve açıp bakarsan hala geçirmeye devam ediyoruz; şimdi bizden kurtulacaksın belki ama işsiz kaldığın ilk gün enseyi kapat, devlet baba şamarı geçirebilir.

    devlet'in zorunluluk haline getirip oluşturduğu sistem tescilli olarak geçirmeye programlanmıştır arkadaşlar. bütün geçirilmiş borçları ve faizleri düştüğümde 2012 başından bugüne kadar 550 tl borç çıkıyor.

    25 yaşını geçmiş öğrenciyken, kredi kartının 40 tl'lik asgari ödemesi için 70 yaşındaki insanların eline bakarken sen kimsin ki bana 200 küsür tl borç geçiriyorsun?

    arkadaşlar, ben ne kadar o kelimeyi ağzıma almak istemesem de, bunun adı toplu geçirmedir.