hesabın var mı? giriş yap

  • açılın, pizzacı geldi.

    evde kusursuza yakın bir pizza yapmak istiyorsanız bilmeniz gereken birkaç husus var, izninizle bunlara değinmek istiyorum.

    öncelikle dışarıda yediğimiz pizzalarla evde yapılanlar arasındaki en önemli fark fırındır. çünkü dışarıda yediğiniz pizzalar ya odun fırınında ya da taş tabanlı fırınlarda pişmektedir. pişirme derecesi yaklaşık 350 derece, pişme süresi de ortalama 3-4 dakikadır.

    peki evde pizza yaparken dışarıda yediklerimize yakın bir pizza istiyorsak ne yapmamız gerekiyor? bunun için yapmamız gereken şey fırınımıza uygun bir fırın (pizza) taşı kestirmek. başka bir şekilde dışarıda yediğimiz pizzanın lezzetine yaklaşabilme ihtimalimiz yok maalesef. yaklaşabilme dedim, çünkü ev tipi fırınlarda max sıcaklık 250 derece, bu da hiçbir şekilde dışarıda yediğimiz pizzayı yapamayacağımız anlamına geliyor, üzgünüm ama gerçek bu.

    pizza taşını hallettik, sıra geldi en önemli kısma, yani hamura. hamur kısmı biraz daha karmaşık. onlarca farklı pizza hamuru yapabilirsiniz evde. ekşi mayalı, yaş mayalı, kremalı, yağlı, şekerli vs vs. bu tamamiyle sizin damak zevkinize kalmış. bence en mükemmel pizza hamuru ekşi maya ve tam buğday undan yapılmış olanı. ama evde yapacak olanlara tavsiyem, bulabiliyorsanız eğer pizza unu (tip 00 diye geçer) almanız ve pizzanızı bu unla yapmanız olacaktır. ev tipi unların kalitesi maalesef çok iyi değil ülkemizde, o yüzden de mükemmel bir hamur yapmak ev şartlarında imkansıza yakın.

    gelelim hamuru yoğurma ve dinlendirme kısmına. varsa ayaklı bir mikserde, yoksa da elde, tüm malzemeleri pürüzsüz bir hamur elde edene kadar yoğurun. yoğurduğunuz hamuru bezelere ayırın ve unlanmış bir kaba aldıktan sonra üzerini kapatarak buzdolabında 48 ila 72 saat arasında dinlendirin. eğer bu dinlendirme kısmını atlarsanız istediğiniz lezzeti bulabilmeniz çok ama çok zor. dinlendirmeden de olur ama dinlendirirseniz bir başka olur.

    ve sıra geldi sosa. sos kısmı da tamamiyle sizin damak zevkinize kalmış. klasik pizza sosu (domates bazlı), pesto sos, kremalı sos ve daha nicesi. benim tavsiyem ufak bir google araması yaparak pomodoro sos tarifi bulmanız ve onu kullanmanız olacaktır. yazın taze domates, kışın ise konserve domates kullanabilirsiniz. baharat olarak da kekik, kuru fesleğen, beyaz biber olmazsa olmaz. bunlar yoksa lezzetli bir sos elde etmeniz mümkün değil.

    peynir olarak kaşar kullanmanızı tavsiye etmem, artık hemen hemen tüm marketlerde rende mozarella peynir bulabilmek mümkün. isteğe bağlı olarak parmesan, cheddar ve mozarella 3'lüsünü karıştırıp da kullanabilirsiniz.

    sıra geldi üst malzemelere. bu kısım da tamamiyle sizin hayal gücünüze ve damak zevkinize kalmış. salam, sucuk, sosis, füme, zeytin, pastırma, mantar, mısır, biber, soğan, kabak, patlıcan, brokoli ve daha nicesi.. tavsiyem, şarküteri ürünlerini pişmeye yakın eklemeniz olacaktır, aksi halde kuruma ve küçülme yapabilir. pizzanız piştikten sonra üzerine isteğe bağlı olarak roka ya da taze fesleğen ekleyebilirsiniz, birkaç damla da zeytinyağı gezdirirseniz tadından yenmez.

    son birkaç ekleme;

    hamura asla ama asla çok fazla sos sürmeyin, malzemeyi de çok doldurmayın. pizzanın en makbul olanı az ve öz malzemeli olanıdır. hamuru açabiliyorsanız eğer elde açın, beceremem ben diyorsanız da merdane kullanabilirsiniz.

    gramaj ve boyut, kalın hamur-ince hamur benim için önemli diyenler için de şunları bırakayım lazım olur.

    ince hamur pizza için;

    küçük boy ( 20-22 cm, 100 gr)
    orta boy ( 30-32 cm, 200 gr)
    büyük boy ( 40-42 cm, 350 gr)

    kalın hamur pizza için;

    küçük boy ( 20-22 cm, 200 gr)
    orta boy (30-32 cm, 350 gr)
    büyük boy ( 40-42 cm, 550 gr)

    afiyet olsun.

  • yediğini içtiğini, evinin köşesini bucağını, nişanını, düğününü, balayını, hayatıyla ilgili her türlü detayı 7 milyar insanın bir tıkla ulaşabileceği şekilde paylaşan kişilerin olumsuz yorum aldıklarında mağduru oynamasını son derece iki yüzlü buluyorum.

    buse terim de onlardan biri.

    teşbih hata kaldırmaz ama hisselerini halka açıyorsan düştü çıktı diye ağlamayacaksın.

  • sinem kobal'ı örnek almasını dilediğim kişi.
    sinem kobal da rol yapamıyordu ve bir noktadan sonra utandı ve oyunculuk kariyerini sonunda bıraktı.

    darısı hazal kaya'ya.

    tüm ona torpille iş paslayan eş dostları da bunu yapmayı artık kessin lütfen.

  • --- spoiler ---

    siyasetci allah'a hesap veririm diyerek kacamaz, allah'a hepimiz hesap verecegiz. sen halka da hesap vereceksin
    --- spoiler ---

    gol ustune gol bir yayin. nagehan'in surati eksidi yayin boyunca.

  • ugandalı bir arkadaşımın "bombaleeeyo" diye okumasıyla çığırından çıkan olay.

  • araktır: http://i39.tinypic.com/iefptx.png

    --
    tinypic'e yüklediğim için küfretmeyin. gençler hatırlamaz, 2012'de fazla alternatif yoktu ve tinypic günümüzdeki kadar insanı ifrit etmiyordu.

    bazen linkin kurbağa olduğuna dair mesajlar alıyorum, sanırım dns ile alakalıymış. ama zaten espriyi araklayan araklayana: "south park adile teyze" diye arama yapmanız kafi, karşınıza bir sürü kopyası çıkıyor.

    merak edenler için: espri ilk bu entry'de yapıldı, benden çıktı, en birinci benim. emin olabilirsiniz.

  • ya yazmayayım yazmayayım diyorum da ...

    ulan, ''anadolu'nun kızı'' diye tekrar edip duruyor şarkıda, fotoğraflara bakıyorum ankara'nın ötesinde çekilmiş bir tane fotoğraf yok. çanakkale'de, anıtkabir'de vs. hepsi.

    hayır, emine ülker tarhan'ı anadolu kızı olmamakla suçlamıyorum, çünkü şu yüzyılda anadolu kızı olabilmesi için evvela ataerkil düzene boyun eğmiş, törelere adetlere biat ederek hayatını sürdüren evinin kadını çocuklarının anası olmaktan öte toplumsal bir rolü olmayan bir kadın olması gerekir.

    ama neydi sayın tarhan'ın chp'ye karşı argümanı, ''değerlerden vazgeçtiniz, cumhuriyet'e ihanet ettiniz, altı ok bu değil''.

    ee ablam ? ne ayak ? anadolu'yu düşürmüyorsun ağzından ama ? parti kurunca mı anladın, türkiye'nin 'her kesiminden' ve büyük çoğunluğu olan 'anadolu'dan oy alman gerektiğini.

    cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında partinin çalışmalarını baltalarken de aklına gelseydi keşke bunlar.

  • öncelikle yazıdan bir bölüm:
    "kahve tiryakisi de olmuştum. en sevdiğim şeylerden biri evde kahve yapmaktı. ama onu taşıyamıyordum. daha doğrusu ayakları swing dans hareketleriyle yönlendirip salona geçiyordum. ya da benim için taşıyanlar oluyordu."

    eurosport'ta staj yaptığım dönemdi. kafayı kaldırıp etrafa bakındı. her zamanki gibi gözüm üzerindeydi. "hey stajyer!" dedi, "senden bir şey rica edebilir miyim?"

    caner eler, yani benim spor spikerliğine başlama sebebim, bisiklet tutkumun ses bulmuş hali, idolüm, benden bir şey rica ediyordu; bense ricasını zaten emir telakki etmeye dünden hazırdım.

    "buyur abi, tabii ki" dedim.
    "köşedeki starbucks'tan kahve alabilir misin bana?" diye sordu.
    ben hala benden bir şey istediği için şaşkın bir mutluluk içinde ona bakarken açıklamaya yapmaya girişti:
    "ben alırım aslında da, taşıyamıyorum.."

    nasıl üzüldüğümü ama onun için bir şeyler yapma şansına eriştiğim için de nasıl sevindiğimi anlatamam. yazıdaki mavi kısımla yazılan kelimelerin altına saklanan yüzlerce insandan biri olmanın mutluluğu vardı içimde.

    ah be caner abi.. ağladığım yazının sahibi..

  • bu müzik setini taşıyabilmek için eşinden dostundan araba alıp gelenler bile olmuştu yaysat bayiine.

  • bu satırları ne zaman okusam yuzumde bir gulumseme beliriyor;

    " new york, california'dan üç saat ileride ama bu california'yı yavaş kılmaz.
    kimisi 22 yaşında mezun olur ama iyi bir iş bulana kadar 5 yıl harcar.
    kimisiyse 25 yaşında ceo olur ama 50 yaşında ölür.
    bir başkası 50 yaşında ceo olur ama 90 yaşına kadar yaşar.
    kimisi hâlâ yalnızdır.
    kimileriyse evlenmiştir.
    obama 55 yaşında emekli oldu.
    trump ise 70 yaşında işe başladı.
    bu hayatta herkesin kendi zaman dilimi vardır.
    çevrendeki insanlar senin önündeymiş gibi gelebilir.
    kimilerini de arkandaymış gibi hissedebilirsin.
    ama herkes kendi yarışını, kendi zaman diliminde verir.
    onlara özenme, onlarla alay etme.
    onlar kendi zaman diliminde, sen kendi zaman dilimindesin.
    hayat harekete geçmek için doğru anı beklemekten ibarettir.
    o yüzden, sakin ol.
    geç kalmadın.
    erkenci değilsin.
    tam da zamanındasın. "

    debe edit: paylaştıgım satırların bir cok kişiye umut olduguna ve iyi geldiğine dair cok fazla güzel mesaj aldım, tesekkur ederim. umarım kendi zaman diliminizdeki kendi yarışınızı en mutlu sekilde verirsiniz...

  • vardır böyle insanlar. ama benim başıma bundan daha ağırı geldi.

    bir gün aynı ofiste çalıştığım bir kızla iş için beşiktaş'a gittik. arabayı kadıköy'de park edip vapurla geçtik karşıya ve bir saat verip beşiktaş iskelesi'nde buluşmak üzere sözleştik.

    ben saat yaklaşırken başladım beklemeye. sonra saat 5-10 dk geçince aradım bunu ve bana; ayh yoldayım geliyorum, çok sıcak, şöyle oldu, böyle oldu gibi şeyler söyledi. ben de beklemeye devam ettim. 10 dk oldu 20 dk, 20 dk oldu yarım saat... ben bunu tekrar aradım, ne kadar sürer gelmen diye ve yine aynı rahatsız ifade ile 10-15 dk sonra oradayım dedi.

    ben de beklemekten sıkıldığım için barbaros bulvarı'ndaki starbucks'a kadar yürüyeyim hem bir kahve alırım hem de vakit geçer dedim.

    starbucks'a bir girdim ki ne göreyim. bu, masasında bitmiş bir kahve bardağı elinde bir dergi oturuyor. yanına gidip selam verdim sakince.

    beni görünce şeytan çarpmışa döndü ama öyle bir hale geldi ki açıklama bile yapamadı. nedenini bile sormadım çünkü bu kötücüllükte olan insanlara asla "neden" diye sorulmaz.