hesabın var mı? giriş yap

  • türkiye'deki kötülüklerin, bireye nasıl yansıdığını, bu kötülüğe ayak uyduramayanların nasıl 'delirdiğini' gösteren psikolojik gerilim türündeki film. filmin en başarılı yanı, seyirciye sürekli olarak verdiği huzursuzluk hissi. bu his; dünün somut ve tekil bir kötülüğünden, bugünün süren ve henüz bitmemiş çirkinlikleri uykunun ortasında çalan acı sirenler, dost sohbetlerine sinen inşaat sesleri ve televizyondaki iktidar paydaşlarının yalanları... istanbul'un ne kadar çirkinleştiğinin minimal örnekleri de filme gerçekçiliğini katan en güçlü ve başarılı yanlarından biri.
    kaygı, bireyi merkeze koyarak tarihsel açıdan geçmişte kaldığı düşünülen acıların geçmediğini, devam ettiğini, üstelik bugünün kötülükleriyle daha da katmerli hale gelebileceğini başarılı bir psikolojik yansıtma ile gösteriyor.

  • “ay inanmıyorum yaa....”
    hayır neyine inanmıyorsun, kepçenin altında duruyorsun kafana mıcır dökecek değiller herhalde.

    konsept ve motivasyon konusunda bir eşik daha aşılmış oldu.

  • bütün dünyada makedon basketbolu denildiği zaman akıllara bo mccalebb geliyor olabilir... elbette türkiye hariç. sabaha karşı yayınlanan nba maçlarından bile önce perşembe geceleri efes pilsen'in deplasman maçları banttan verilirdi. yayın akışı ne kadar uzuyorsa o kadar geç verilirdi. ertesi gün okulu olan ben, ev halkını uyandırmamak için televizyona yarım metre mesafeye gelir oturur, çoktan bitmiş fakat skorunu bilmediğim efes pilsen maçlarını izlerdim. naumoski'ye olan güvenim tamdı ve o bu güvenin hakkını verirdi. bencil oynuyordu, topu elinde tutuyordu diyenlere itibar etmeyin zira işin aslı öyle değildi. efes pilsen o dönem çok kısıtlı bir rotasyonla oynuyor ve üst düzey alan savunması yapıyordu. kısıtlı rotasyon derken; 5.5 bilemedin 6.. alan savunması ise bütün avrupa'da namı yayılan korkutucu bir savunmaydı. smaç yüzdesi yüzde 47 olan tamer oyguç, ortayı kapatır, diğer oyuncular dört dönerdi. hal böyle olunca efes pilsen ister istemez tempo yapmaktan kaçınırdı. beş kişiyle oynuyorsunuz ve sert savunma yapıyorsunuz haliyle koşmak bir alternatif dahi değildi. naumoski, otuz saniyenin yirmisinde topu yere sektirir sonra hareketine başlardı. böylece biraz önce savunmada yorulan takım arkadaşları yeni savunma için dinlenmiş olurlardı. riskli işlere girmez, top kaybı yapmaz takımını haybeye geri koşturup temponun artmasına izin vermezdi. mecburiyetin yan etkileriydi efes pilsen'deki oyun karakteri.. italya'ya gittiği zaman farklı sistemle orada da başarılı olmuştu. yirmi saniye top sektirdikten sonra yaptığı hücumlar, atıtğı üçlükler... rüya gibiydi. o'nun yaptıkları sayesinde maçlar banttan yayınlanmamaya başladı. efes pilsen deplasmanda oynuyorsa türkiye kitleniyordu, efes pilsen istanbul'da oynuyorsa boş yer bulunamıyordu.

    yedi numaralı formasıyla terini silen, elleri titremeden üçlük atan, sonsuz güven veren büyük bir oyuncuydu. bu ülke basketbolu sevdiyse, murat murathanoğlu iyi akşamlar basketbol severler dediği zaman iyi akşamlar diye cevap veren bir kitle oluştuysa, insanlar çocuklarını basket takımlarına yollamaya başladıysa sebebi bu adamdır.

  • o önlükler zaten komple sorunsaldı. sadece yaka iliği değil yani. o yaka ilikleri genelde tenefüsteki sınıf maçlarında kopardı. tebeşir izi de kolay çıkmazdı o önlükten. maçlardan önce arkamıza tebeşirle numara yazardık futbolcu hesabı 1 den 11 e kadar, derse girmeden önce de hesapta temizlerdik ama tahtaya kalkanın arkasında inceden yine numaralar gözükürdü. benım arkamda 3 yazıyordu öğretmen görmüştü solbek tahtaya demişti.

  • tutanak
    sürgün karar

    hakim tatil günü zabıt katibini whatsapp'tan uyarıyor. katip de “çocuğumu covid testine getirdim, tatil günümde bari rahat bırakın” şeklinde konuşuyor. bu cevaptan hoşlanmayan hakim, memur hakkında tutanak tutup komisyona gönderiyor. komisyon da memuru 6 aylığına sürgüne gönderiyor.

  • 91 saatin sonunda, müreffeh bir muhitte bir çocuğun, annesinin naaşının kokusu takip edilerek bulunup enkazdan çıkarıldığı bir günde, hele ki annesi ve babası arabaya bir şey almaya çıktığı esnada aynı apartmanın altındaki dişçide anneannesiyle içeride olan bir başka çocuk enkaz altında kalıp ölmüşken, 2 yaşındaki bebe ateş küçükyumuk doğanlar apartmanı enkazından bir "mucize" olup canlı çıkamamışken ve onları kimse konuşmazken bir tane mucize, umut, şükür lafı daha duyacak takatim kalmadı. kafamı nereye çevirsem illüstrasyon, mucize, umut, köfte, ayran, dua eden el emojisi. bir milletin döşek buldukça kıvrılıp yatan uyku hastası gibi her felakette durup 1 kez olsun felaketi ve tekrarlanacak akıbeti düşünmek yerine sürekli tekil iyi olaylara sarılıp parti yaparak gerçeklerden kaçmasından kusacak gibiyim.