hesabın var mı? giriş yap

  • bilinç akışı karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bir edebi tekniktir. yapıtlarda iç diyalog şeklinde göze çarpar. bilinç akışı tekniğini kullanan yazarlara örnek olarak james joyce, william faulkner ve virginia woolf gösterilebilir. bilinç akışsal yazın modernist hareketle yakından ilişkilidir. psikolojiden edebiyata girişi may sinclair sayesinde olmuştur.

    bilinç akışı deyince, benim aklıma direk iç monolog geliyor, ilk kez virginia okurken gördüğüm tekniktir, bana kalırsa, anlamayı gerçekten zorlaştıran, konudan konuya atlarken özellikle, bir teknik. virginia zaten olayı fazla da abarttığından işkenceye dönmüştür. bireyin üzerinde kalıcı etki bırakmaktır amacı bilinç akışının, hakikaten de bırakıyor, artık bir süre sonra, otobüse bindiğimde, acaba o ne düşünüyor, o neye ağlıyor, neye gülüyor, neyi dinliyor, aklından neler geçiyor gibi düşüncelerle boğuşmaya başlamıştım. ancak virginia bu tekniği kullanırken kendisiyle yaşadığı hesaplaşmaları kağıda döktüğü kesitler çok güçlü.

    şöyle bir alıntı da var : franco moretti de, georg simmel’in yorumundan yola çıkarak, metropol yaşantısı/modern hayatla, bilinç akımı tekniği arasında bağlantı kuranlardan. moretti’ye göre, metropolde, bireyin psikolojik yapısı iç ve dış uyarıcılarla hızla değişir, modern kentin caddeleri, karmaşası, emsalsiz bolluğu, sinirsel bir uyarım yaratır ve bireyin zihinsel sağlığını tehdit eder. işte bilinç akımı en başarılı şekliyle bu aşırı yoğun gerilimle baş etme yoludur. bu yüzden bilinç akımı tekniğinin metropol tiplerinde uygulanması hiç de şaşırtıcı değildir. çünkü metropol korku ve vaatlerin birbirine geçtiği bir yerdir. modern kapitalizmin görkemli dünyası, ilk bakıştaki uyarıcı parlaklık, kontrolün kaybedilmesi ve sarhoşluk. bu tam da bilinç akımının aradığı bir psikolojik hâldir. moretti mekân olarak da metropolün bilinç akımına hizmet ettiğini düşünür: “leopold bloom ve vitrin: bilinç akışı için ideal bir durum. lewis mumford da ulysses’ten yola çıkarak modernizm ve metropolle bilinç akımı doğuşu arasında paralellik kuranlardandır: “başkentin her yanını olumsuz canlılık sarmış james joyce ulysses’te bu sanrısal durumu yansıtmıştır'

  • 3 lira maaş alıyor diye her türlü pisliğe katlamalı gerektiği düşünülen insan. amk paranın köpeği olmak böyle bir şey, gel veriyim maaşını akşama kadar taciz edeyim, ayağımı koklatayım.

  • sırada bekleyen hastalarının hakkını yedirmeyen doktora helal olsun. ülkenin böyle yürekli insanlara çok ihtiyacı var.
    normal çalışan bir hukuk sisteminde hsyk’nın bu ve benzeri durumlarda (halı saha maçında öğretmenleri gözaltına aldıran savcı https://eksisozluk.com/…retmenin gözaltına alınması - link için @mavibalinahemdeminik’e teşekkürler) gerekli adımları atması gerekirdi.
    edit: hsyk değil hsk imiş. “yüksek” ibaresi son referandumla çıkarılmış. @kafto’ya bu bilgi için teşekkürler.

  • bu eylemi gerçekleştireceğinizi anladınız ve pişman olacağınızı mı düşünüyorsunuz?

    şöyle yapabilirsiniz: 3406'ya herhangi bir şey yazın yada boş mesaj gönderin bir lösemi hastası çocuğun tebessümüne ortak olun.

    (bkz: lösev)

    edit: deniliyor ki "o raddeye gelindiğinde bunu nereden hatırlayacağız?" çözümü kolay: içmeye başlamadan önce eski sevgilinin telefon numarasını 3406 olarak değiştiriyorsunuz ve sorununuz kökten çözlüyor. esenlikler efenim.

  • asla asla deme diye boşa dememişler....

    12 senelik kilo alma sürecinin sonunda 1,65'lik boyla 130 kg'ı görünce bir süre görmezden geldim, kabullenmek kolay değil ne de olsa. tüp mide ameliyatlarını araştırdım, insanların nerelerden ne noktalara geldiklerini gördüm; gördüm ama karşılığında nelerden vazgeçtiklerini de... hayatında bir kere bile diyetisyene gitmemiş birinin bunu denemeden ameliyat olmasının korkaklıktan başka bir şey olmadığına karar verdim. buna bir de kadın doğum doktorumun, "birazcık kilo ver ben seni bu şekilde de anne yaparım" demesi noktayı koydu. ayşegül bahar'ı buldum, ya da o beni buldu. toplamda vermem gereken 50 kg yağ ve tonlarca suyum vardı; kendime bunu nasıl yaptığımı sordu, anlattım.

    5 ağustos-14 kasım arasında 30 kg verdim, bunun 21'i yağ. nefes alabiliyorum, yürüyebiliyorum, uyuyabiliyorum... sadece güzel şeyler yemek, mide ağrısı çekmeden bir yemeği sonlandırmak, mide kazıntılarından kurtulmak, "insani" bedenlere geldiğin için giyecek kıyafet bulabilmek, seni hiç zayıf görmemiş ve olduğun gibi sevmiş kocanın geçirdiğin değişimle sana bakışlarının değiştiğini görmek, etrafından hep olumlu yorumlar almak ama bunlardan ennnn önemlisi bütün kan değerlerinin düzelmesi..... henüz yolun yarısında karşılaştıklarım bunlar; daha gidecek bir bu kadar daha yolum var ama öyle güzel bir süreçten geçiyorum ki bundan vazgeçmeye hiç niyetim yok. 60'ta görüşmek üzere *

    edit: toplamda 70 yaptık :) son 7... entrymi görüp bana yazan, destek olan, beni yalnız bırakmayan tüm yazarlara selam olsun; mesajlarda dediğim gibi "umut hep var!"