hesabın var mı? giriş yap

  • ömrüm çürüdü levent trafiğinde
    şimdi yola çıksam, varışım gecenin köründe
    zaten geri döneceğim on saat içinde
    ne gidicem lan eve yatarım ben ofiste

    ya da gideyim bari lan
    benim evim bağdat caddesinde

    ne güzel otobüsümüzdün sen 500t
    güzergahının uzunluğu 62 kilometre
    oksijensiz solunumu öğrendim senin içinde
    ne gidicem lan eve yatarım ben ofiste

    ya da gideyim bari lan
    benim evim bağdat caddesinde

  • aşmış bir adamdan geliyor, adam üşenmemiş hesaplamış abi:

    "şimdi en büyük euro banknotu 500.. 30 milyon euro'yu bölersek 500'e, toplam 60.000 banknot olduğu ortaya çıkar.. ki hepsi 500 euro ise..

    o da 600 tane 100'lük 500 euro destesi eder..

    bir 500 euro banknotunun uzunluğu 160 mm, genişliği 82 mm, destenin yüksekliği yazmıyor da o da 100 mm civarı olsa..

    basit bir hesapla *, bir 500 euro destesinin hacmi 160x82x100=1312000 mm3 eder.

    600 tane desteyi hesaplarsak da 1312000x600=787200000 mm3 eder..

    basit bir çevirme ile bu da 787200 cm3 eder..

    bir bay ayakkabı kutusu 34 cm x 18 cm x 13 cm olduğundan, bir ayakkabı kutusunun hacmi 7956 cm 3 eder..

    demek ki bilal erdoğan'ın evi araştırılsa 787,200 / 7956 dan yaklaşık 99 tane ayakkabı kutusu bulabilme ihtimalimiz var..

    ben bu hesabı neden yaptım peki??

    kafayı yedim sabah sabah da ondan..

    30 milyon euro nedir abi yaa.. orada kimlerin hakkı var kimlerin..

    daha neyin mazlumiyetini yapıyorlar utanmadan..."

    (bkz: hesaplayan adamlar)

  • yıllardır kullandığım, eğer belli takıntılarınız yoksa ve kafası eser miktarda çalışan biri iseniz faydasını göreceğiniz platform. en büyük dezavantajı ise, belli takıntıları olan ve kafası eser miktarda çalışmayan kimi tüketicilerin ceremesini çekiyor oluşunuz.

    nadirkitap'a yönelik şikayetlerinizin hiçbiri bu platforma özel değil. türkiye'de sahafçılık (elbette istisnaları tenzih ederek söylüyorum) ayakta adam öpme sanatıdır.

    temel sorunları şöyle özetleyebilirim:

    baskısı olmayan eserlerde fiyat meselesi çok sıkıntılı. "baskısı yok, fiyatı da bu" dayatmasının asıl sebebi, baskısı olmayan kitabın ederinin gerçekten o olması değil, sahafların biçtiği abuk fiyatı veren donanımsızların olması. misal atlas vazgeçti... seti 1200 liraya falan gidiyor en ucuz. neden bu fiyata bu kitabı alırsınız, sahiden izahı yok. benim kişisel olarak en sevdiğim eserlerden biridir ve keşke herkes okusa. ama 1200 lira mı? saçmalamayın gözünüzü seveyim. kitapta bir rayiciniz olmalı. o rayiç de karamazov kardeşler'dir.

    dünya edebiyat tarihinin en büyük eseri tartışmasız karamzov kardeşler ise ve türkiye'de bu eseri iyi bir yayınevinden, iyi bir çeviri ile 35-40 tl'ye alabiliyorsanız, bir kitaba vermeniz gereken en yüksek bedel budur. (yazıldığı dilde 1. baskı vs. değil ise) bir kitaba 300-400 lira ve-ril-mez. vermeyin. ölümsüzlüğün sırrı yok hiçbir kitapta. olsa karamazov kardeşler'de olurdu o sır. okumak zorunda değilsiniz.

    yukarıda istisna olarak altını çizdiğim bu eserin birinci baskısı olayı da türk sahaflarının büyük çakallıklarından biri. bakın bir eserin sadece orjinal dilinde 1. baskısı değerlidir. yüzyıllık yalnızlık'ın değerli olan 1. baskısı yalnızca 1967 yılında kolombiya'da basılanıdır. bizdeki sahaflar ise türkçe çevirilerinin birinci baskılarını değerli gibi gösterip, ona göre fahiş fiyatlar çekiyorlar. pek çok önemli eserde bu böyle. düşmeyin bu tuzağa. değerli ya da koleksiyonluk bir kitap almıyorsunuz, paranızı çöpe atıyorsunuz.

    kitap konusunda ilk paragrafta "takıntılı okuyucu" değil de "takıntılı tüketici" nitelemesini yapmamın sebebi de, kimilerinin saçma obsesyonlarının olması ve sahafların bunları kullanması. misal otostopçunun galaksi rehberi... bu kitabın geçmişte kabalcı yayınları'ndan yapılmış olan baskısı, alfa yayıncılık'tan yapılmış baskısından 100 lira daha fazlaya satılıyor. üstelik çevirmen aynı. benim kitaplığımda kabalcı baskısı olsun takıntısı, cebinizden 100 lira fazla para çıkmasına sebep oluyor. sahaflar da sizin bu takıntınızı kullanıyorlar.

    bir diğer takıntı aynı yayınevinin farklı kapaklarında ortaya çıkıyor ki, sahiden akıl alır gibi değil. sahaf'a gidip (yine örneğin) can yayınları'dan saramago'nun körlük'ünün fiyatını sorduğunuzda size "70-80 lira der" insaflıysa (!), hele 1. baskı ise 200 lira bile ister. sebebi de bunun hem can yayınları olması, hem de beyaz kapaklı edisyonlarından olması. can yayınları'nın aynı çevirmenden çıkan kitapları beyaz kapaklı olduğunda sahaflarda fahiş fiyatlara satışa sunulur. neden?.. çünkü "kitaplığımda beyaz kapaklı olsun" diye kendine dert edinen tüketiciler var. aynı şey kapak stilini değişirdiğinden beri yky'de de yaşanıyor.

    sahaftan alışveriş yaparken 2 şeye dikkat edeceksiniz:

    1) halihazırda baskısı olan kitapların sıfırı internet alışveriş sitelerinde %30-35'lik indirimlerle, sahaftaki ikinci elinden daha ucuz olur. oradan tercih edin. çünkü hem daha yeni kitap almış olursunuz, hem daha ucuz olur, hem de vergi/telif katkısı yapmış olursunuz alışverişiniz ile.

    2) bilhassa klasiklerde yayınevi değil, çevirmen peşinde olun. bu prensip sizi nadirkitap'ta çok karlı hale getirir. örneğin engin yayıncılık diye bir firma vardır. bunların kitapları kitapçılarda satılmaz. bildiğim kadarıyla bu set hazırlayıp okul, iş yeri dolaşan pazarlama firmalarından biri. ve fakat bugün büyük yayınevlerinden çıkan çevirileri kullanırlar baskılarında. tam metin ve nitelikli çevirileri basarlar. ve pek kimse bu yayınevini bilmediği için nadirkitap'ta ve sahaflarda çok daha ucuza satılır onların klasikleri.

    türkiye'de sahafçılık, ülkedeki her sektör gibi esnaflık kültürünü içselleştirmiş değildir. bu yüzden siz de uyanık olacaksınız. elbette ilk başta belirrttiğim gibi istisnaları tenzih ederim.

    not: bizdeki sahafların fiyat politikası dışında eleştirilecek bir başka noktası da, dükkan hacimleridir. türkiye'deki 100 sahaftan 98'inin dükkanında, kitaplardan başka bir de sahafın kendisinin sığacağı kadar yer vardır. girip içeride kitap bile karıştıramazsınız. sahaflar bizde gidip kapısından aradığınız kitabı soracağınız depolar şeklinde dizayn edilmiştir.

  • korku değil de merak ettiğim bir şey var ; yolda duran güvercinin araba neredeyse üstünden geçecek kadar yaklaşmasına rağmen uçmaması . sonra bende oluşan acaba üstünden mi geçtim ,uçabildi mi telaşı ? kuşlar sanırım adrenalin bağımlısı.

  • öncelikle kendisini tanımıyorum. videoyu izlemedim. kendisi hakkındaki bilgim son dönemde debeye giren girdilerden ibaret. fazla da bilgim olmasını istemiyorum.

    yakınının ölme sebebinin doktor hatası olduğu sadece kendi iddiası, kanıtlanamayacak bir durum. ama kendisinin katil olduğu kanıtlanmış ve kendisi tarafından da itiraf edilmiş bir gerçek.

    böyleyken kendisi ile nasıl empati yapılabilir? empati yapmamız neden bekleniyor?

    ne kendisi ne de başka bir katil ile empati yapmayı düşünüyorum. hayatta herkes kadar acı çekiyor, herkes kadar sinirleniyor, herkes kadar öfke nöbeti geçiriyorum. babamın hastalığı sebebi ile ömrümün yarısını cerrahpaşa’da geçirmiş durumdayım. gırtlak kanseri başlığı benim girdilerimle dolu. yaşadığım hiçbir şey karşımdaki insanı öldürmem gerektiğini düşündürtmedi.

    ben ölmüş olan doktor ve ailesi ile empati yapabilirim ancak. çocuğum bir psikopat tarafından öldürülse, çocuğumun katilinin cezası okuduğu yıl kadar bile olmasa, çocuğumun katili yıllar sonra bir programa çıkarılsa ve olayı anlatıp kahkaha atsa, kahrolurum.

    son sözüm armağan çağlayan‘a; buraya geldiğinizde sadece merak ettiğiniz kişilerle röportaj yaptığınızı ve yapacağınızı söylemiştiniz. bir katili merak etmenizi anlamıyorum orası başka da. “ben bu kahkahayı atarken öldürülmüş insanın ailesi ne düşünür?” diye de merak ettiniz mi hiç? ben ettim. ve size olan tüm saygımı yitirdim.

    edit: gelen mesajlar için teşekkür ederim. babam hayatta ve iyi durumda. bu konuda çoğunuzla aynı fikirde olmamıza sevindim, sevgiler.

  • temel askerdedir. ilk gün komutan gelir ve:
    -benim adım ali kırç. unutmayın kırç, arada r var. soyadımı yanlış söyleyen veya dalga geçen olursa yakarım.
    komutan ara sıra askerlere kendi soyadını sorar. en sonunda sıra temel'e gelir.
    -temel söyle bakalım benim adım ne?
    temel düşünür ama bi türlü hatırlayamaz. o sırada arkadaşı kopya verir:
    -temel olum unutma arada r var.
    -haah hatırladım komutanım. ali gört!!!

  • twitter binasına elinde lavabo ile girmesinden belliydi temizlik yapacağı. ama çok hızlı bir başlangıç yapmış

  • bu konu yanlis anlasiliyor.

    bence yeni nesil kendi neslimden daha iyi. bakiyorum kiz 20 yasinda. voleybol, basketbol, yuzme takimlarinda oynamis.

    bakiyorun cocuk 22 yasinda cift anadal bitirmis. bi kızla taniştim 23 yasinda 4 ayri iste calisip bi yandan formasyon egitimi aliyor.

    baskasina bakiyirum daha 21 yasinda 4 dil biliyor, dunyayi gezmis tek başina aileden destek almadan.

    deli bi potansiyelleri var. dogru ailelere sahiplerse bunu kullaniyorlar ve cok basarililar. ben kiskaniyorum yeni nesili.

    ama diger tarafa bakiyorsun. cocuklar vasat bi liseden mezun olmuş. aylak aylak geziyo.

    oburune bakiyorsun twitterdan baska hicbir aktivitesi yok. oburune bakiyorsun mahallede laklak yapiyor. digerine bakiyorsun instagramda osospuluk yapiyor.

    digerine bakiyorsun mal ebeveynlerinin parasini sımarikca yemekten baska hayatta amaci yok.

    yeni nesilde sorun yok. sorun ebeveynlerinde. bok gibi ebeveynden cikan yeni nesil de yüksek olasılıkla bok gibi oluyor.

  • bir avukatın işlemlerini ışık hızında yapan mahkemelerimiz, bu adam annesi için o kadar emek ederken, bir ayyaşı hala dışarıda tutuyorsunuz ya ne desem gg.

    fetöcü diye ihbar etsek ertesi gün alırsınız.

    edit : uyarılar üzerine başlığın silinebilme ihtimaline karşı o avukatın sıfatı kaldırıldı. ama siz anladınız * hiçbir şey bu konudan önemli değil.