hesabın var mı? giriş yap

  • erkek istediğini giyer, istediği gibi yürür.
    sen bak-ma-ya-cak-sın. bu kadar basit.

    edit: umarım ironiden anlamayan nesil başıma üşüşmez. korkuyorum sözlük.

  • başlık: nihayet bugün ben de otobüste ayar verdim

    bugün sabahtan akşama kadar sandalyede oturmuş olmanın verdiği yorgunlukla otobüsle eve giderken, yayıla yayıla oturduğum koltuğa bir teyze geldi. baktı, baktı bir daha baktı. ben de ona baktıktan sonra camdan dışarı çevirdim başımı. teyze:

    -bu yaşa gelmişsin, yaşlılara yer vermeyi öğrenmelisin artık, dedi.

    -bu yaşa gelmişsin, kendi ayakların üzerinde durmayı öğrenmelisin artık, dedim.

    otobüste 2 saniye sessizlikten sonra bir kahkaha koptu. sonra da ilk durakta beni dışarı attılar. bu da böyle bir anımdır.

  • ayşe özyılmazel'in ilişkiyi tanımladığı cümle.

    hani herkes diyor ya ''ulan bizim göremediğimiz ne gördün'' diye rahatlayın bişey görmemiş zaten.

  • türk tipi işletmecilik anlayışının sonucu ortaya çıkan durum.
    çalışma saatleri uzadıkça verimlilik düşer. milletçe bunu anlamıyoruz hiç bir zaman da anlamayacağız. iş veren ''ben bu parayı bu personele veriyorsam bir şekilde bu parayı çıkartmalıyım'' zihniyetiyle saat olarak personelini fazla çalıştırmaya çalışıyor. işte vizyonsuzluk nedir en net örneği bu. bu hiç bir zaman düzelmeyecek bir sorun. herkes yaptığı işten, iş yerinden ve iş vereninden nefret ediyor. kimse uzun mesai saatlerinden dolayı kendini geliştiremiyor, dinlenemiyor, yaptığı işe saygı duymuyor ve daha bir sürü sıkıntı.

    edit: evet ben de biliyorum tek sorunun sadece uzun mesai saatleri olmadigini ama ücret, idealizm artık her ne ile motive olduğunuzun tükenmişlik sendromu içine düştüğünüzde bir anlamı kalmayacak. bu çözülmesi gereken ilk ve en temel sorun. kimse harici bir hayat yaşamasına izin vermeyen, eşiyle evlatlarının arasına giren bir işi mecburiyetten yapsa bile sevemez sahiplenemez doğal olarak başarılı ve verimli olamaz.

    edit: format geregi tanim eklendi.

  • "cem yılmaz'ın kar-zarar hesabı yaparak film çektiğini zannetmiyorum"

    doğru cem yılmaz filmleri kar için çekmez. sevenleri kavuşturmak için film yapar. o yüzden 400 tane ayrı programa konuk oldu. cinemaximumla falan izleyiciler için kavga etti, kar için film çekseydi bunu yapar mıydı hiç? cem yılmaz bir sinema şövalyesidir. akıllı olun.

    kafanizda çok ideallestirmeyin hiçbir kişi ya da olguyu. herkes cebine bakar, kalan şeyler talidir.

    not: filmler bence başarılı.

  • kişisel gelişim kitaplarında (aslansın, koçsun, yaparsın sen kitapları) sıklıkla anlatılan bir deneyin sonucudur:

    bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiğini görür. birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. metal zemin ısıtılır. sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama kafalarını tavandaki cama çarparak düşerler. zemin sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda zeminden 30 cm den fazla zıplamamayı öğrenir.
    deneyin ikinci aşamasında cam tavan kaldırılır. zemin tekrar ısıtılır ve gözleme devam edilir: tüm pireler eşit yüseklikte, 30 cm zıplamaktadır!..

  • belki sevdiğim şarkıları bir takıntıymışçasına, sabah öğle akşam gece tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimden, belki sadece öyle olması gerektiğinden, doğal olan bu olduğundan, neden bilmiyorum, sevdiğim şarkıları hayatımın belirli dönemleriyle özdeşleştirme, kafamın içindeki fotoğraf albümünün soluk renkli fotoğraflarında arka planda usul usul çalan fon müzikleri haline getirme alışkanlığına sahibim. sırf bu yüzden, deliler gibi sevdiğim şarkıları bana hatırlattıkları yüzünden dinlemeyi kestiğim oldu, yine de kazançlarımın kayıplarımdan daha büyük olduğunu düşünüyorum, bu durumdan memnunum, hatta bunu basbayağı seviyorum.

    bugün björk dinliyorken, solgun tülden süzülüp küf kokan dolaplı kanepenin kahverengi döşemesine ılık ılık akan mavi kış güneşini, nemden boyası çatlamış duvarları, yıpranmış halının altındaki betondan yükselen, incecik terliklerin içindeki ayağımı donduran soğuğu, portishead dinlerken alabildiğine bulutlu gökyüzünde doğmayı başaramamış güneşi, sabah sisi altında uzanan yağmur kokulu tarlaları, burnumun soğuk tren penceresinde bıraktığı yağlı izi, bilinmeyene yolculuk hissini hatırlamayı gerçekten çok seviyorum. bunlar olmadan da yaşayabilirdim ama öylesi çok daha yavan bir hayat olurdu. fotoğrafların o tek boyutlu evrenlerine sığdırmayı asla başaramayacakları kadar geniş bir dünyayı yalnızca tek bir şarkıda saklayabilmek, müziğin gerçek büyü olduğunu ispata kâfi.

    belle and sebastian ile bugün, hayatımın onlar için en uygun zamanında tanışmış olmaktan, belle ile sebastian’ı bugünkü ben ile ağırlıyor olmaktan çok mutluyum. biliyorum ki on, yirmi, otuz yıl sonra, herhangi bir yerde a summer wasting dinlediğimde, seymour stein ile bir şekilde karşılaştığımda bu günleri, bugünkü ben’i hatırlayacağım ve o an hayat duracak, hiçbir şey ama hiçbir şey, hatırlayacaklarım ile müzik arasındaki uyumdan daha üstün, daha mükemmel, daha eşsiz olamayacak, hiçbir şey beni mutlu olmaktan alıkoyamayacak. o an dünyanın en güzel danslarını kimsenin beni görmediği yerlerde edeceğim, herkes şöleni kaçıracak, davullar çalacak, başlarında çiçekten taçlar olan dünyanın en güzel kadınları dünyanın en güzel arabistanından çıkıp gelecekler, oyun bitecek, kazananlar kazandıklarıyla, ölenler öldükleriyle kalacaklar. belle and sebastian yeni bir şarkıya başlayacak.

  • ulan ibine. adam çalışma sermayesini yaratamayıp kredilere ödeme yapıyor ve stok çekebilmesi için alacağı firma yabancı buyük ihtimalle para olmadan mal vermiyor. senin gibi ibineler de adamın halini bilmeden boyle laf çakıyor. piyasa şu anda bu tip firmalar ile dolu. çalışma sermayeleri kurdan eridiği için peşin mal parasını almak zorunda kalıyorlar. senin huyun suyun hürmetine değil yani. ibinelik olsun diye yapmıyorlar. piyasa tamamen nakite döndü bu bir iki senedir. alış bebişim.

  • türk tabipleri birliğinin bugün yaptığı basın duyurusunun başlığıdır.

    biz de. biz yani, berkinin, burakcanın, ali ismailin, ethemin, mehmetin aileleri. gezide yaralanan, hakarete uğrayan, taciz edilen herkes.

    başbakan erdoğan’ın duygu durumundan

    endişe duyuyoruz!

    “gezi olaylarını faiz lobisi çıkardı.”

    “dolmabahçe camii’nde içki içtiler.”

    “benim başörtülü bacılarıma saldırdılar.”

    başbakan recep tayyip erdoğan’ın gezi direnişi’nden bu yana kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı dili hekimler olarak kaygıyla izliyoruz.

    dün gaziantep mitingi’nde berkin elvan’la ilgili söylediklerini dinlediğimizde ise dehşete kapıldık.

    normal/de hiç kimse çocuklarını kaybetmiş iki aileyi karşı karşıya getirmeye çalışmaz.

    normal/de hiç kimse ekmek almaya giderken polis tarafından başından vurulan, 269 gün ölümle pençeleştikten sonra hayatını kaybeden 15 yaşındaki bir çocuğu terörist ilan etmez.

    normal/de hiç kimse oyun çağında öldürülen bir çocuğun mezarına konan oyuncak misketleri “demir bilye” olarak çarpıtmaz.

    normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz.

    bizler hekimiz.

    insanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz.

    başbakan erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.

    fevkâlâde endişe duyuyoruz.

    kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.

    endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.

    türk tabipleri birliği

    merkez konseyi

    http://www.ttb.org.tr/…/haberler/basbakan-4447.html