hesabın var mı? giriş yap

  • ismi neşe kaynağı haline geldi.
    son iki haftada ne dengir mir mehmet fırat dendi , ona şaştım ben arkadaş. "sayın fırat" demiyor kimse. sırayla herkes "ben de telaffuz edebiliyorum oğlum dal sarkar kaltar sarkal" diye mikrofona yanaşıyor.

    abartacak ne var bu isimde? mengir fır dengir tırat... bu işte.

  • amerika'ya iki kere gittim, birer ay kaldım. avrupa'da 10 değişik ülke gördüm. sadece ingiltere'ye 6 kere gittim, aylarca burada yaşadım.

    birbirlerine hemen hemen hiç benzemeyen iki ayrı dünya. abd'deki hayat tarzı kesinlikle benzersiz, beğenilir ya da beğenilmez. bana kalırsa uyum sağlaması güç olmayan bir hayat bu. ama eğer bunu hemen yapamasanız da çok problem yaşamazsınız, yasalarla başınızı derde sokmadıkça araya karışıp gidersiniz. avrupa'nın hemen her yerinde ise, ''avrupalılık'' diye genellenebilecek bir kültür, toplumsal normlar, gelenekler ve alışkanlıklar var. bunlar o kadar güçlü ki, avrupa'ya giden bir yabancı hemencecik ''avrupalılık'' denen o ''pakete'' uyum sağlamak zorunda hissediyor. bu yönde özel bir çaba göstermeseniz bile, o kadar oturmuş bir hayat var ki, onun akışına şıpın işi ayak uydurursunuz. çabayla bile uyduramayan için ise avrupa bir cendere olabilir.

    rahat tabiatımla abd'de yaşayabilecek bir insanım. bir balık burcu olarak uyum sağlama konusunda da sorunsuz olduğumdan avrupa'da da çok rahat ediyorum. hangisinde yaşama fırsatım olursa olsun, bunu değerlendirmek isterim.

    para karşılaştırması için ise: avrupa'da 2.000 euro biraz daha avantajlı olur.

  • lokma cenaze sebebiyle dağıtılır. senin şekerin yükselsin diye değil.
    neredeyse sokakta dağıtılan bütün lokmacıların önünde bilmem kimin ruhuna fatiha diye yazar.

    beyninde lokma olsa yine de bu kadar saçmalamazdın kerata!

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • karşı apartmandan yarım saattir kesişilen rastalı kızın bildiğin aşk merdiveni çiçeği gömülmüş saksı çıkması. gecenin arsızlığına verip fazla pişmanlık duymamak gerekiyor.

  • ya bir cumhurbaşkanı neden dandik bir tv dizisini korumaya geçer, hadi geçti neden bir komedyenle atışır? bir tek bana mı bu kadar saçma geliyor rte'nin her şeye yorum yapması, herkesle kapışması?

    ben türkiye'nin muhtarıyım dediğinde gülmüştük de, bu kadarını boş boş kahvede oturan muhtarlar bile yapmaz.

  • gezi parkında ilk gün polisin yüzüne gaz sıktığı kırmızılı eylemci kadın, tomanın önüne geçip kollarını açan eylemci kadın, başbakana "soru soran" muhabir kadın, başbakana gezi toplantısında hesap soran sendikacı kadın, göstericilerle eylemcilerin arasına girenler kadın, gazdan gözümü açamazken elindeki sütle yanımda bitiverip "ister misin?" diye soran kadın, kadın, kadın.

    diğer yandan, başbakan erkek, içişleri bakanı erkek, vali erkek, yiğit bulut erkek, rok erkek, fatih altaylı erkek...

    delikanlı edebiyatı parçalayan çok tırt var, bir sorunumuz da bu.

    buradan pembeye, çiçeğe, gözyaşına, ana kucağı şefkatine bin selam olsun! gelecekte yeşerecek filizin tohumu sizden toprağa serpilecek.

  • cem yılmazlı doritos alaturka reklamlarının döndüğü zamanlar.

    dilime de; senin bir cipsten beklentin nedir lafı dolanmış.

    bakkala cips ve kola almaya çıktım hazır alaturka almışım, cipsi elime alıp tezgaha hafiften fırlattım;

    burhan abi senin bir cipsten beklentin nedir?
    - bir milyon yediyüz elli.

  • ardından sosyal medyada paylaşılıp kişinin ne kadar elit bir birey olduğunun farkına varılması sağlanacaktır. göstermelik artık her şey.

    levent üzümcü, anlatılan senin hikayendir oyununda bu konuyla ilgili bir şey yaptı, sahne ışığını kapattırıp seyircinin olduğu tarafı açtırdı. seyircilerden birinden telefon rica etti, aldı o telefonu, oturdu sandalyesine ve telefonla bir şeyler yapmaya başladı. yüzünde parlak bi ışık tabii. bakın dedi, benim tarafımdan bakınca aynen bu şekilde görünüyorsunuz.

    şu açıklamayı yaptırmak zorunda mısınız bilmiyorum ki? gelmişsin oyuna, bırak telefonu da tadını çıkar be. illa herkes görecek ama gittiğini, yoksa anlamı kalmaz.