hesabın var mı? giriş yap

  • edit: yazdığınız onlarca mesaj için teşekkür ederim. artık benim için önemli değil, o zamanlar mı güzeldi yoksa biz mi güzeldik bilmiyorum. ama şu an için çok önemli gelmiyor. sadece farklı bir anı gibi... arkadaş ortamında anlattığımda dinleyen bile çıkmıyor ama burada okuyup o anları benimle tekrar yaşayan herkese sonsuz teşekkürler.

    ...

    senesini, hatırlamak istemeyeceğim kadar eski zamanlardayız. çünkü gencim o zamanlar.
    mesela facebook tüm dünyada kullanılan ve kabul edilen tek sosyal medya adresi. youtuberlar yok henüz, google sonuçları böyle değil ve annem hala hayatta.

    norveçteyim. şimdi norveçe gitmek kolay mıdır bilmiyorum ama biz giriş yapabilmek için inanılmaz zorlanıyoruz. kuzey ışıklarını görmeyi çok istesek de hem ekonomik hem de bazı başka sebeplerden ötürü göremiyoruz.

    bende kuzeydeki rastgele şehirlerde çektiğim fotoğraflarımı atıyorum facebooka bir de arada internette bulduğum kuzey ışığı fotoğraflarını atıyorum. gidemesem de gitmişim gibi yapıyorum.

    fotograflarımın altında amca oğlumun yorumu da var. üni de kıs kan dım yazan arkadaşlarda yazıyor. havam binbeşyüz!

    şehrini tam hatırlamasam da hala norveçteyiz...

    bir gün yola beraber çıktığım arkadaşımın annesinin durumunun ağırlaştığının haberini alıyoruz. o zamanlar çok paramız olmasa da yine de kendimizi idare edecek kadar paramız var. arkadaş bu acı haberle türkiye'ye dönmek istiyor.

    cüzdanımda kalan paranın büyük bir kısmını arkadaşa uçak bileti alsın diye veriyorum. arkadaşın facebooktan tanıştığı kızın evinde tek başıma kalıyorum ve söz verdiğim çıkış tarihine 48 saatten az kalıyor.

    o akşam ev sahibemden laptopunu istiyorum. facebookta üniversiteden bir arkadaş norveç'te misin? norveçteysen bana telefon numaranı yaz diye bir mesajını görüyorum. üstelik on dakika önce gönderilmiş! telefon numarası yazıyorum ve yirmi dakika sonra arıyor arkadaş. başta konuşamıyoruz sonra ben onu arıyorum öyle daha rahat iletişim kuruyoruz.

    hoşbeşten sonra osla'ya uzak mısın? diye soruyor. birkaç saatlik mesafedeyim diyorum.

    patronum avrupa'yı geziyordu. en son oslo'da kayak yaparken ayağını kırmış. ona şoförlük yapar mısın? diyor.

    yapmaz mıyım? hostel bulmaya çalışmadan para denkleştirmeye çalışmadan birkaç şehir görmek hiç fena olmaz diyorum ama içimden.

    arkadaş diyor ki, patronum konaklama ve yemek ücretini karşılayacak ve bu süre içerisinde sana iki bin dolar para verecek diyor.

    patron dediği kişiyi şu an ara ara televizyonda görüyorum ama ismini söyleyemem. neyse bu patronun görmek istediği on şehir kalmış. kayak yaparken ayağını kırınca tüm planı yerle bir olmuş. ayağını kırmış dediği de basit bir çatlak gibi görünüyor ama uzunca süre ayağını aşağıda tutamıyor adam. yolculuğun kalan kısmında birkaç saatlik yolu on saatte yürüyerek beni sinir krizine sokmayı başarıyor.

    adamla oslo'da buluşuyorum. büyük bir arazi aracı ile yolculuğumuza başlıyoruz. oslo'dan kuzey batıya doğru yolculuğa başlıyoruz. ilk durağımız borgund stave kilisesi oluyor. burada patronun çok samimi bir arkadaşının evinde geceyi geçiriyoruz.

    muhteşem bir gece geçiriyoruz. ışık muhteşem insanlar harika ve yemeklerde öyle. ertesi sabah daha batıya devam ediyoruz. sapsarı ağaçların arasında muhteşem bir tabiat parkında kitap okumak istediğini söylüyor patron. tam bir paket sigara içiyorum. 12 saat boyunca aralıksız kitap okuyor.

    akşam borgund'a geri dönüyoruz. patron yine kitap okumaya başlıyor. sabaha kadar kitap okuduğu için öğlene kadar onun uyanmasını bekliyorum.

    bu sefer kuzey doğuya doğru yolculuk başlıyor. inanılmaz tünellerden geçiyoruz. tünellerden sonra aralıklarla ef sa ne göl - göletlerin önünde buluyoruz kendimizi patron "dur burda" diyor. çoğunlukla elindeki navigasyon aletine bakıyor. dağ tepe tırmanıyoruz. kimsenin olmadığı sanki zamanın mekandan soyutlanıp çıktığı bir hiçliğin ortasında buluveriyoruz kendimizi.

    fazlasıyla kendini tamamlamış bireyin yancısı rolünde olsam da patronu çok iyi anlıyorum. gittiğimiz yerler alelade gidilecek yerler değil gibi geliyor. sigara yakıyorum.

    benimle çok çok az konuşuyor. ikinci günün sonunda bana cüzdanını emanet ediyor. istediğim gibi alışveriş yapabiliyorum. fazladan bir kuruşunu bile ceplemiyorum. sadece daha kaliteli sigara alıyorum. bu arada norveçte sigara bulmakta kolay değil. neyse bu sonranın konusu.

    öyle tüneller var ki norveç'te insan bazen kendini sorguluyor. 27 kilometre boyunca devam ediyorsun. daha kuzeye çıkıyoruz.

    bu sefer gitmeden telefon etmemiz gerekiyor. muhteşem bir şelalenin önünde bir adam çok eski (antika) bir araçla bizi bekliyor. patronla çok samimi konuşuyor. ilk kez onun kahkaha attığını görüyorum.

    torstein'deyiz. hayatımda ilk kez varlığımı sorguluyorum. sigara yakıyorum. derin bir nefes çekiyorum. hava o kadar soğuk ve zaman o kadar yok ki. korkuyorum.

    sonra tyin gölüne ve tyinkrysset köyüne varıyoruz. tamamı ahşaptan yapılma basit bir otelde iki gün kalıyoruz. patron artık yakında vedalaşacağımızın sinyalini vermeye başlıyor.

    biraz daha yolculuğumuz sürüyor. adını hatırladığım hatırlayamadığım pek çok noktada durup kendimizi dinliyoruz. geçen onca sürenin ardından gerçekten kötü damak tadı ve tek düze yemekler yüzünden sürekli olarak yüzümü buruşturuyorum.

    birkaç gün sonra utladalen vadisine varıyoruz. bembeyaz ağaçlar yeşil bir gökyüzü ve acayip tonlarda bir ırmak karşılıyor bizi doğa sanki burada renklerin kontrastını açmış gibi biraz. bu sürede patron iskandinav mitolojisinden bilgiler veriyor bana dinliyor gibi yapıyorum ama sallamıyorum fazla.

    ayrılma vakti geliyor. patron bana söz verdiği paranın neredeyse 5 katını bir zarf içinde veriyor. zarfın içine kartını da koyuyor. istanbul'a gelirsen mutlaka ara beni diyor.

    utladalen kamp alanı ile oslo arasını tek başına gitmem gerekiyor. çünkü patron burada bir süre kalacağını söylüyor. beni postalıyor yani.

    oslo'ya yaklaşık 400 kilometrelik bir yol var. istersem yolda konaklayabileceğim birkaç noktanın bulunduğu bir not kağıdı da veriyor. aracı aldığım markete teslim ediyorum. patron market sahibine bana sigara hediye etmesini rica etmiş. sigaramı alıyorum.

    artık kuzey ışıklarına doğru özgürce yolculuk yapmanın vakti geliyor. sonradan gitsem de fotoğraf çekmiyorum. facebook'a atmıyorum.

  • onu şikayet edeceğin kişi müşteri değil işverenindir genco. ağır işler için extra ödeme talep edebilirsiniz. müşterinin ne suçu var amk mal mısın?

  • bazılarımız fark etmiştir ki bazı hayvanların davranışları insanları şaşırtabilecek düzeydedir..
    özellikle evcil hayvan besleyenler, garip diye nitelendirilebilecek pek çok davranışla karşılaşmışlardır.. hatta bazen bizi anlayabildiklerini düşünüyorsunuz, öyle değil mi?

    duyularıyla yön ya da besin bulmaları gibi içgüdüsel davranışları haricinde hayvanlarda da zeka elbette mevcuttur.. hepimizin aklına "hayvanlardaki zeka taklit düzeyindedir." gibi bir cümle gelebilir ancak omurgalı canlılar sınıfında yer alan primatlarda öğrenme üst düzeydedir..

    peki bunu nasıl* yapıyorlar?

    hayvanlarda iletişim düzeyinin sınırlı olması elbette gelişmişlik düzeyi üzerinde etkide bulunmuştur.. örnek olarak şempanzelerin ağız yapıları konuşmalarını güçleştirmektedir.. dil, tek iletişim yolu olmasa da etkili bir iletişim için gereklidir.. yerkish tam da bu gereklilikten doğan iletişim dilidir.. esasında ernst von glasersfeld tarafından geliştirilen, duane rumbaugh ve sue savage-rumbaugh tarafından kullanılan bu yapay dilin lexigramlarının ilk kullanıldığı laboratuvarın kurucusu robert m. yerkes'e ithafen bu dile yerkish adı verilmiştir..

    nevada üniversitesinden dr. beatric ve dr. allen gardner dişi bir şempanzeyi evlerine alarak onu çocuk gibi yetiştirerek işitme engellilere uygulanan yöntemlerle simgesel bir dil kazandırmaya çalışmışlardır..

    daha sonra atlanta primat araştırma merkezinde gelişmiş yöntemlerle mevcut çalışmalar ilerletilmiş, 9 farklı geometrik şekille bir dil oluşturulmuş ve yerkish'in temelleri atılmıştır.. ardından yaklaşık 140 lexigram kullanarak anlaşmayı başarmışlardır.. daktilo tuşlarına benzer bir sistem bilgisayara bağlanarak şempanze lana'nın isteklerini buraya yazması öğretilmiştir.. oldukça ilginç bu duruma ilişkin bir örnek; "makina bana su ver" komutunu tam olarak yazdığında makina suyu verir ve iletişim ortamı doğar.. bu yetenek çok boyutlu düşünülebilir..

    peki, bu şempanzenin diğerlerini de eğittiğini varsayalım, ne olabilir? maymunlar cehennemi'ne düşer miyiz acaba?

    --- önemli bir soru ---

    güçlüler, güçsüzler üzerindeki baskısını sonsuza dek sürdürebilir mi?
    güçlülerin esas zayıflığı iletişim becerileri olabilir mi?

    --- önemli bir soru ---

    kanzi'yi duymuşsunuzdur.. konuşan bir bonobo'nun başka hangi özellikleri olabilir?
    pek çok özelliği olduğunu biliyor muydunuz?

    kültürel evrim, doğal evrimin önüne geçer mi bilinmez..
    biyolojik genlerimiz mi baskın gelecek yoksa sosyal genlerimiz mi?
    yoksa hepsi aynı sistemin içerisinde bir bütün halinde mi gelişir?
    bu canlıların beyinlerinin yeterince gelişmemesinin nedeni olarak iletişim eksikliği göze çarpıyor..
    yerkish'in evrimi bizlere aslında en önemli iletişim aracımıza sahip çıkmamız gerektiğini ve geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.. dilimiz ve iletişim becerilerimiz gelişimimizin temelidir..

    konuya ilham veren asıl kaynak: ali demirsoy & kalıtım ve evrim
    www.wikizero.com/en/yerkish
    www.definitions.net/definition/lexigram
    hayvan zekasına ilişkin ek okuma: http://animal-facts.org/animal-intelligence/

    zorunlu edit: gözden kaçan bir harf hatası sebebiyle oluşan anlam kayması düzeltildi, uyaran yazara teşekkürler..

  • sanat gibi bir alanda çıkıp bir manifesto yayınlayıp, biz bundan sonra filmlerimizi bu kurallara göre çekeceğiz demek, sanatın ruhuna aykırı bir şey gibi geliyor bana.

    sanat, o sanatı icra edenlerin birbirinden, geçmişten, toplumundan, kendilerinden etkilenerek oluşan; zamanla çağının ruhuna göre şekil alan bir kavram.

    siz şimdi oturup 45 dakikada yazdığınız kurallarla manifesto yayımlayarak filmler çekmeye çalışırsanız bu ne olursa olsun yapaylığını hissettirecektir.

    örneğin; festen (the celebration) filmini ele alalım. -ki bu akımda izlediğim tek film şimdilik budur, bir film izleyip de ne ahkam kesiyorsun diyecek olanlar için mesaj kutum açık, hakaret dışında her türlü eleştiriye açığım.- her neyse filmin güçlü bir hikayesi var, her ne kadar senaryosu o kadar güçlü olmasa da hikayenin vurgusunu hissedebiliyorsunuz.

    ancak olan şu ki; filmin çekim tekniği filmin önüne geçiyor. filmi izlerken dogma 95 kurallarına göre çekildiğini neredeyse her sahnede hissediyorsunuz. çekim tekniğinin gölgesinde hikayeye kendinizi yeterince veremiyorsunuz.

    oysa bu yönetmenler daha yolun başında filmlerden kendilerini soyutlayacaklarını söylemişlerdi ancak aksine kendilerini daha fazla hissettirdiler bize.

    fularım nerede yahu, gören oldu mu?

  • oniki yaşındaki oğlan ondört yaşındaki amcaoğluna soruyor:
    - abi ablam nişanlanıyor biliyorsun...
    - yaz sonu nikah varmış, bizim evde de konuşuyorlardı.
    - ben sana bir şey sormak istiyorum...
    - söyle...
    - bu nişan dedikleri ne? evde sordum, 'eh evlenecekler işte' diyorlar ama nişanlanınca ne oluyor, onu anlayabilmiş değilim.
    - hıııım... zor soru, bak ben sana bir örnekle anlatayım...
    - dinliyorum.
    - diyelim ki şubat'ta yarıyıl karnesini aldın, hepsini pekiyi getirdin. sana bir bisiklet alıyorlar ve 'haziran'da bütün dersleri pekiyi getir, sınıfı geç, bu bisiklet senin' diyorlar. işte şubat ile haziran arasındaki o süre var ya, bisiklet senin ama binemiyorsun; o süreye 'nişanlılık dönemi' deniyor.
    - haa şimdi anladım, bisikletin var, evde duruyor; sen ona bakıyorsun o sana bakıyor; ama binemiyorsun ta ki sınıfı geçene kadar. peki dokunmaya izin var mı?
    - vallahi onu ben de tam bilemiyorum; binmek kesinkes yasak da, galiba ziliyle oynayabiliyorsun!.

    ***

  • muharrem ince’den nagehan alçı’ya:
    “tayyip erdoğan’ı bana savunma, o kendisini savunabilecek biri”

    ya muharrem ince senin benim bu ülkeye dair umutlarımı yeşertmeye ne hakkın var?????

  • motor gücü 10 hp'den yüksek olan ve boyu 24 metreyi geçmeyen özel tekneler için almanız gereken belgedir. 10 hp'den düşük motora sahip özel tekneler için bu belgeyi almak gerekmez. bu belge ile denizde ticari bir faaliyet yapılamaz. kısa mesafe telsizcilik belgesi ise yolcu sayısının 12 kişinin üstünde olması halinde ve deniz telsiz cihazı bulunan özel teknelerde zorunludur.

    online eğitim ve sınav sistemi ile kolayca alınabilen belgedir. eğitimleri tamamlamam 2 günümü aldı zira sistem her sayfada belli bir süre kalmanızı şart koşuyor. amatör denizci belgem ile kısa mesafe telsiz operatörü yeterlilik belgemi üçüncü gün gidip bastırdım. görsel

    süreç şu şekilde işliyor:
    1) adbs.uab.gov.tr'ye e-devlet şifreniz aracılığı ile giriyorsunuz.
    2) eğitimler sekmesinde sizi tamamlamanız gereken iki eğitim bekliyor
    a) kısa mesafe telsiz operatörü eğitimi (1 saat)
    b) amatör denizci online eğitimi (10 saat)
    3) eğitimleri tamamladıktan sonra "sınav başvurusu yap" sekmesine geçiyorsunuz ve iki belge için de sınav başvurunuzu yapıyorsunuz. (online ya da yüz yüze)
    4) sınav başvurunuz onaylandığında aynı web sitesi üzerinden sınavlara katılıyorsunuz. (sınavların belirli bir tarihi, saati yok. eğitimi tamamladıktan sonra dilediğiniz saatte girebilirsiniz.)
    5) sınavları başarılı bir şekilde tamamlarsanız telefonunuza ödeme yaparken kullanacağınız iki adet kod iletiliyor. bu kodlar ile halkbank şubesine gidiyorsunuz ve ödemenizi yapıyorsunuz. (dekontunuzu ve vergi alındı belgesini unutmayın.)

    2021 aralık ayı için 86.40 tl ödeme yaptım, 2022 yılı için ödenecek ücret 117.50 tl'dir. ödemenin sisteme düşmesi bir saat kadar sürüyor. ödeme sisteme yansıyınca "belgelerim" sekmesinden belgelerinizi pdf olarak alabilirsiniz.
    6) kartlarınızı bastırmak istiyorsanız herhangi bir ücret ödemeniz gerekmiyor. en yakın liman müdürlüğüne kimliğiniz ile giderek kartlarınızı bastırabilirsiniz.

    not: bu belgeler size tekne kullanmayı öğretmez, sizi denizci de yapmaz. bunun için profesyonel eğitim almak ve pratik yapmak şarttır. belgemi aldım diyerek kendinizi serin sulara bırakmayın. başkalarının ve kendinizin canını tehlikeye atmayın.

  • gece nöbetinde acil servise çağırılan ve durumu gerçekten acil bir hastayla ilgilenen doktorun başına, alkollü şekilde araç kullanırken kaza yapıp durumu hiç de acil olmayan bir gencin iyi giyimli babası dikilir:
    iyi giyim: ne hakla bekletirsiniz bizi! hemen oğlumla ilgilenmenizi istiyorum!
    doktor: sıranızı bekleyin beyefendi. hem siz nasıl girdiniz içeri?!!!
    iyi giyim: sen benim kim olduğumu biliyor musun! milletvekiliyim ben.
    doktor: biliyorum beyefendi, sizi biz seçtik!!!

  • aylar öncesinde trol olduğu onaylanmış bir kişi tarafından açılmış başlıktır.

    lütfen artık bu tür provokasyonlara prim vermeyin ve bu başlığa başka entry girmeyin. trol ordusu muhtemelen gelip kendi kendine gelin güvey olacaktır kısa süre içinde.

  • su seviyesindeymiş lan bi de. o seviyedeyse bi kontrol edin bence yandaki petrol istasyonunun deposunu patlatmış olabilirsiniz gençler.