hesabın var mı? giriş yap

  • gün itibariyle geçen bir haber. ki garipliğini geçtim, sanırım bir üniversitede olup olabilecek en saçma sapan olaydır. üniversite, besyo'yu yedekten kazanan 22 öğrenciyi "asıllar kayıt olmadı, gelin" diye çağırıp, 1.5 ay okuttuktan sonra "ya asıllar kayıt yaptırmış aslında, bilememişiz biz" deyip ilişkilerini 1 günde kesmiştir. ve aslında işin cidden acı tarafı bu 22 öğrencinin tamamı başka okulları kazanmış olmalarına rağmen kayıtlarını sildirip ege'ye geçmiş olmalarıdır. şimdi bu öğrencilerin tamamı hem eski kazandıkları okullardan olmuşlar, hem de 1 seneleri tamamen çöpe gitmiştir. düşündükçe sinirlerim zıplıyor.

    hayır bir de bu üniversite daha geçenlerde üniversite kalite ödülü almamış mıydı? neyin kalitesi bu? ki üniversite hakkında sözlükte yazılanlar bile ne kadar acemice ve de lakayt bir şekilde yönetildiğinin de kanıtı gibi duruyor.

    olayla ilgili geniş haber için: http://www.cnnturk.com/…ip.olay/634865.0/index.html

    http://gundem.milliyet.com.tr/…fault.htm?ref=fblike

    edit: aslında baştan yazmak istememiştim ama artık yazmak istiyorum. bu 22 öğrenciden biri de kardeşimdir. çocuk o kadar zorlukla girdi ki şimdi ne yapacağını bilemiyor. pazartesi dava açacaklarmış. askere gidicem davadan sonuç çıkmazsa diyor. yaktınız gül gibi çocuğun hayatını. ulan küfredicem ama edemiyorum.

  • başlık: ntvsporu arayıp bi dilara gönder

    1. desem ne olur lan acaba.

    2. güntekin onaylar

    offf.

  • o amk kekosunun ağzından gelen kanı ayakkabısıyla silen polis ne güzel bir polis.
    keşke pisletmeseydin devletin verdiği ayakkabıyı babayiğit.

  • otobüste sadece şoförün gördüğü o boşluk var ya; öyle bir boşluk var içimde, benden başkasının göremediği..

  • yalan haber.
    başlığı açanın anında uçurulmasını gerektiren haber.

    emekli kendi maaşını onyıllar boyunca ödediği primle kendine ödüyor emekli olduktan sonra. hiç bir çalışan hiç bir emeklinin maaşını ödemiyor.

  • sevgiyi bilmedikleri, bencil oldukları, kolay elde edildikleri ile ilgili ileri geri konuşulmuş. bu kız çocuklarından biri olarak yazıyorum bunları.

    geçtiğimiz hafta kırmızı oda dizisinden bir sahneye denk geldim. şöyle diyordu:

    “babalarının elinden tutmadığı kızlar için hayatta iki seçenek vardır: ya birinin ellerini tutması için umutsuz bir arayışa girmek. ya da kimsenin elinden tutmasına gerek yok diyerek kendini tek başına kalmaya mahkum etmek. aslında bu iki yolun da kendine göre virajları vardır. en sağlıklısı bunların ortasındaki yol. yani kendine yetebilen ama birine ihtiyaç duymaktan da utanmayan bir kadın olabilmek.”

    babasıyla aynı evde yaşayan ancak baba sevgisinden mahrum büyüyen, aynı yol ayrımında çok kez kalmış ve her seferinde ikinci yolu seçmiş biri olarak, kendimi, bunun etkisi ile hayatımda aldığım kararları, bununla nasıl baş ettiğimi çokça düşünme fırsatım oldu bu hafta.

    baba sevgisinden mahrum kalan kız çocuklarının bir çoğunda yaşanan güven ve öz saygı sorunlarının literatüre “babasız kız sendromu” "fatherless daughter syndrome" olarak geçen bir duygusal bozukluk olduğunu öğrendim. görmezden gelindiğinde, etkilerinin bir kadının tüm yaşamı boyunca süreceğine inandığım için paylaşmak istedim.

    zira türk kültürüne bakıldığında babanın çocuk gelişimindeki rolü anne sevgisinin yanında genelde ikinci planda bırakılıyor. olur ya, bir tek kişide bile bu farkındalığı oluşturabilirsem kardır düşüncesiyle yazıyorum bunları.
    bu konu ile ilgili birçok araştırma okudum bu hafta. çalışmaların çoğu abd menşeili ve sonucunda ortak kanı şu: baba varlığından ya da sevgisinden mahrum yaşayan çocuklar daha endişeli, güvensiz, saldırgan oluyorlar. ikili ilişkilerde de ciddi bağlanma sorunları ve terk edilme korkusu yaşıyorlar.
    bir kız çocuğu için babasının yokluğu onu görmezden gelmesiyle başlıyor ve maalesef bu o kızın ruhunda silinmez bir iz bırakıyor. her ne kadar üstesinden geldiğinize inansanız da. yapılan araştırmalar, babasının küçük kızı olmayan kadınların ilerleyen dönemde nelerin üstesinden gelmesi gerektiğini iki ana başlıkta şöyle özetliyor.

    öz saygı sorunları:

    nedir bu öz saygı önce kısaca ona değineyim. kişinin kendini sevmesi, özgüvenle çok karıştırılıyor bu tanım. özgüven başarıdan besleniyor. öz saygı ise başarısızlıklara rağmen yola devam etme gücünü veriyor insana.

    bir yazar ve boşanma danışmanı olan deborah moskovitch'e göre, çocuklar babaları evden ayrıldığında ya da onların hayatlarına daha az dahil olduğunda genellikle kendilerini suçlarlar. çocuğa yaşadığı duruma dair bir açıklama yapılmadıysa, çocuk mutlaka kendi senaryolarını oluşturur. ve o senaryoda genelde kendini suçlar. babası tarafından sevilen kızların fiziksel görünüşlerine sahip olsa, daha güzel/sevimli olsa sevileceğine inanır. yaş ilerledikçe bu kadınların özgüveni düşer, hiçbir erkek tarafından çekici bulunmayacağına dair bir inanç gelişir. üstelik bu özgüven ve özsaygı eksikliği sadece ikili ilişkilerde geçerli olan bir konu da değil. akademik, kişisel, profesyonel, fiziksel, sosyal ve romantik olarak her alanda bunun etkilerini görecektir.

    ilişki kurma ve sürdürme mücadelesi:

    yapılan araştırmalar, babaları olmadan büyüyen kadınların ilişki kurmada zorlandıklarını ortaya çıkartıyor. babaları tarafından duygusal olarak reddedildikleri için tekrar incinme riskini almak istemiyorlar. bilinçli veya bilinçsiz olarak insanlara yaklaşmaktan kaçınıyorlar. kendilerini çok az açığa çıkardıkları ve başkalarını tanımak için çok az çaba harcadıkları yüzeysel ilişkiler kuruyorlar. duygusal veya fiziksel olarak babasız büyüyen kızların, yetişkin olduklarında depresyonla mücadele etme olasılıkları da daha yüksektir. terk edilmekten ve reddedilmekten korktukları için, bu kadınlar genellikle kendilerini duygusal olarak izole ederler. hak etmediklerini düşündükleri ve incinmekten korktukları için sağlıklı duygusal ilişkilere karşı mesafelidirler.

    araştırmalar, dünya üzerinde her üç kadından birinin kendini babasız olarak görmekte ve terk edilme duygusuyla mücadele etmekte olduğunu gösteriyor. bu gerçeği bilmek, ortak bir sorunu paylaştığımızı bilmek bana yardımcı oluyor.

    durup düşündüğümde bu etkileri belirgin şekilde kendimde görmüyorum ancak bu duyguların yakınlarında çok dolaştım. o anda verdiğim tepkinin, mücadele ettiğim duygunun kaynağını anlamak çocukluk yaralarımı çokça iyileştirdi. ama hiç yara almamış gibi olmuyorsunuz, bir iz mutlaka kalıyor. bu bir gerçek.

    kendini annenize babanıza rağmen sevmek, onlar tarafından duygusal olarak reddedildiğiniz halde sağlıklı ilişkiler kurmaya çabalamak, çocukluktan gelen ön yargılarınızı kırmak kolay değil. normal birisine göre çok daha fazla kişisel çaba gerektiriyor.

    o sebeple dilerim hiçbir kız çocuğu, babasının küçük kızı olmadan büyümek zorunda kalmaz.

  • "statü sembollerine en çok orta ve ortanın biraz üstü sınıflar rağbet ederler. lüks arabalar, pahalı saatler, gözlükler ve çantalar ancak o sınıfların alametidirler. hatta bu tarz statü sembolleri, ortanın biraz üstünde ve biraz altında olanların zenginliklerinin bir işaretinden çok, en üst sınıflardan gizlemek istedikleri goreceli “fakirliklerinin” işaretidir. en tepedikiler ise, bu acınası çırpınışları hemen sezerler ve kendilerini de onların seviyesine indirecek her türlü statü sembolünden uzak dururlar. gerçek dolar milyonerlerinin çok azının gerçek dolar milyarderlerinin hiçbiri bmw veya rolex kullanmazlar, bu tarz şeylere ehemmiyet vermezler. onların ayrıcalık belirten değerleri çok farklıdır ve alt sınıflar onları taklit edemezler. cunku o doruklarda para geçmez, başka şeyler geçer. "*

  • linç etmek için sıraya girenler sayesinde 3 ay hapis cezası almışlardır. hapse girmeyecekler, çünkü önceden sabikalari yok ama kariyerinin başında gencecik insanları sırf hoşunuza gitmeyen bir şey yaptılar diye çarşaf çarşaf hedef gösterip işsiz bıraktınız ve sicillerini lekelediniz.
    çok saygısızca ama olmaz bu kadar falan diyen orta yolcular, en çok da sizin eseriniz bu, gücünü sizden alan bir kitle var, gurur duyun.