hesabın var mı? giriş yap

  • şeytanı görsem "bu nasıl makyaj git yüzünü yıka" diyecek inançta (inançsızlıkta) bir insanım. ama bu anadolu/türk geleneğinin folklorik öğeleri olan canavar, cin, dev gibi varlıkların hayata kattığı renkleri inkar edeceğim anlamına gelmiyor elbette. zaten hepsi pagan kökenli (şeytan dahil, ki en eskisi) bu canavarların günlük hayatın gerçeklerinin halk edebiyatındaki tezahürü olduğunu anlamamak için ya çok batıl inançlı ya da bilgisiz olmak gerekiyor. copy-paste yapmak istemiyorum, ki sözlükte de, nette de var, belli başlı müstesna canavarlarımız şunlar:

    alkarısı: tabii ki doğum sonrası depresyonlu kadını simgeliyor. saç baş dağınık, gözler kıpkırmızı, göğüsler sarkık, (tipik uykusuzluk-bakımsızlık-süt verme, lohusalığın üç atlısı, ki her yeni annenin çekmişliği var) çocuk ciğeri yiyor, (depresyondaki kadının çocuğuna zarar verme olasılığı), erkekten korkuyor. (çocuk bakımı ve lohusalığın ağırlığından çıldırılsa bile üst otoriteyi tanıma, akli melekeleri koruma zorunluluğu) bu gibi güzelliklerle karakterize edilen alkarısı, bildiğin "aklını başına al kadın" uyarısı niteliğinde bir canavar. doğurup efendice ruha şifa, göğüslere süt veren şerbetinizi için, büyüklere itaat edin, yoksa alkarısı gelir ya da siz ona dönüşürsünüz.

    karakoncolos: günümüzde en tanınan canavar olmalı bence, karakış zamanı bakımsız dişle, saç sakala karışmış, pasaklı geziyor, tarakla insan yaralıyormuş:) lan arkadaş şuna da inanılır mı? soru sorduğunda cevabın içinde " kara" kelimesi geçmezse oracıkta yan basıyormuşsunuz. bana devlet üniversitesinin herhangi bir bölümünde ailesinden ayrı ve parasız okuyup saçını sakalını kesememiş, gece yarısı ağlayarak dolaptan çıkmış kütle halindeki salçasız bulgur pilavını yemeye çalışan sakallı ve pis bir öğrenciyi anımsattı, inanmıyorsanız az ucuz birahane gezin, onlarca karakoncolos görebilirsiniz. burası isveç olsa sarıkoncolos olacaktı, malum genetik vaziyetler...

    hırtık: elazığ kökenli gakgoş bir cinimizdir. bence en ürperticisi bu, sevdiğiniz ya da tanıdığınız insanın suretine girip sizi kandırıyor, dere, çay kenarında hümmüğünüze çökerek öldürüveriyor. hırtık dedektörü de ateş: baktınız konuştuğunuz kişi kardeşiniz değil hırtık, ateş yakıyorsunuz, tutuşuyorsa hırtıktır, tüyleri alev almıştır.

    hınkır munkur: acayip çirkin, insanı boğup öldüren şerefsiz bir yaratıktır, üzerine çiş yaparak (valla) kaçırabilirsiniz, altınıza ettiğinizden alıp atıverin üstüne.

    demirkıynak: son derece pis kokulu, sudan korkan bir varlık, bence toplu taşım araçlarındaki çoğu insan demirkıynaktır. demir tırnakları var, freddy kruger'ımsı tatlar da taşıyor bu bakımdan. karşı karşıya gelinirse koşarak kaçmak, olabildiğince az nefes alarak kokuya maruz kalmamak olası çözümler gibi duruyor. mesela bugün ben yemekhanede bir tanesinin arkasındaydım. allah etmeye, pek fena. eskilerden hijyen takıntılı olanlarının pis insanları kırmadan temizliğe davet etmek için kullandıkları bir sembol olduğu çok açık.

    tepegöz: sadece anadolu değil, yunan mitolojisinde de görülen bir yaratıktır. adı üstünde tek gözlü olan bu yaratık kuralsız, insana saygısız ve açgözlüdür. insan etiyle beslenir, yaşadığı yer kemikle inşa edilmiştir. annesi bir çobandan isteği dışında hamile kalan bir peridir, "piç" olarak yaftalanan ve dışlanan birinin ötekeleştirilmesi ve o kişinin zararlı olacağı paranoyasının rasyonalize edilmesi çok belirgindir tepegöz mitinde. zavallı. bu arada tepegöz beowulf' daki canavar grendel ile çok büyük benzerlik taşır, ilk okuduğumuzda çok şaşırmıştım. aynı toplumdan tecrit ve nefret objesi olma durumu.

    ahubaba: siz onu daha çok gulyabani olarak bilirsiniz, gündüzlerini karanlık bir mezarda geçirip geceleri ortaya çıkan tüylerle kaplı bir canavardır, dağlarda ve çöllerde geceleri icraatte bulunur, avcılarla da uğraşır, yol kesen eşkıya korkusunun ortaya çıkmasında etkili olduğunu düşünüyorum. bir miktar vampir tadı da vermiyor değil gündüzü karanlık bir delikte geçirme iddiasına bakarsak.

    ecinni: bildiğiniz cin, azerbaycan, anadolu, özbek, karakalpak, kırgız ve kazak halklarınca inanılan doğaüstü yaratıklardır, geceleri küllüğe işemek falan gibi gereksiz aktivitelerde bulunursanız çarparlar, eskilerin röntgencileri ve dışarıda tuvalet ihtiyacını giderenleri yıldırmak için uydurduklarını düşünüyorum. ha unutmadan ayakları tersinedir, bu tersine ayak fikrinin varlığın hem fiziki hem ruhani olarak ters ve sapkın oluşuna dikkat çekmek için ortaya atıldığını düşünüyorum.

    çarşamba karısı: feminazi damarımı kabartan bir canavar: güya uğradığı evlerde iş bitmezmiş, çarşamba hiç bir işe başlanmaması gerekiyormuş yoksa bu uğursuz varlık bozarmış her işi, kim bilir hangi cadı kaynana gelininin hangi beğenmediği ve uzun süren işine kıl olup hınçla başlattı bu söylenceyi, ha bir de tabii ki çok çirkin ve çocuk da kaçırıyormuş. (torunları uzak tutan gelin?)

    germakoçi: dağ adamının (gürcü ve laz dağları) ortaya çıktığı coğrafi koşullara bakarsak batının kar canavarı yeti ile benzerliği vardır. yamyamdır, karakoncolos' un etsever amcaoğlu gibi bir şeydir düpedüz, bu kıllı, çirkin yaratık yamyam kızılderili canavarı wendigo' ya da benzer, şu an aklıma geldi.

    karakura: yatakta ekmek kırıntıları bulunanı çarpar, evet bingo: "yatakta yimek yinmez" ekolünün ürünüdür, tepside kahvaltı hayal yani, al buyur. bu yaratık yine alkarısı gibi lohusalara musallat olup boğazlarına da çöker.

    karabasan: son yıllarda bağımsız korku filmlerinde de işlenen bir varlık, asıl olay uyku felci tabii, ki lohusalıkta, ateşli hastalıklarda, ağır yenen bir yemeğin arkasından uykuya dalmakta çokça deneyimleniyor. muhtemel sebepleri ateş, hormon dalgalanmaları ve kan kaybı. bazen belli bir sebep olmaksızın da başa gelebiliyor. ama bunu bilmeyen insanlar bu olguyu boğaza çöküp nefes kesen doğaüstü bir varlık olarak yorumluyordu. üzülmeyin hala yorumluyorlar, mitler ve söylenceler her insanın beyninden kolayca kazınmıyorlar. bilimsel açıklaması yapılınca üzülen kişi tanıyorum ben, oysa olguyu ve bunun yaşattıklarını beyninde nasıl fantastikleştiriyor ve olağanüstü bir şey yaşadığını düşünüyordu:)

    umacı: yani öcü çocukları korkutup altına işetmek için birebir canavar çeşidi, açın youtube' da crypt tv kısa korku hikayelerine bakın, batılı da buna bayılıyor, vaktinde uyunmazsa, istenilen yemek yenmezse, yaramazlık yapılırsa yatağın altından ya da dolaptan çıkan bu şerefsiz varlık kaç çocuğun travması olmuştur. çocuk terbiyesinin pagan ve barbarik yolu. çocuğunu bununla korkutan şuursuz ebeveyni eşşek sudan gelinceye kadar dövmek istiyorum.

    son söz: ben burada saksı değilim, paranormal olaylardan, varlıklardan sizi korumak için varım. şimdi etrafa sidik sıçratmadan işiyor, sapa yollarda gezmiyor, mezarlıklara akşam üstleri gitmiyor, hırtık kılıklı öğrenciye evinizi kiraya vermiyor, karakoncolos kılıklı olup "abi ateş var mı?" diyenleri görmezden geliyor, çarşambaları o yeni dosyaya başlamıyorsunuz. yazmışım tuğla gibi, albasıp çarşamba karısı gelirse katiyyen mesuliyet kabul etmem.
    edit: imla

  • kendisini tanımıyorum ancak ödül aldığı konuşması hayatımda izlediğim en kötü konuşmaydı. rakiplerim güçsüzdü mü? hönk!!!
    adaylara teşekkür etmek yerine belediye başkanına teşekkür etmek mi? teşekkür yetmeyip, iltifat etmek hönk!.

  • salaklığın doruğuna çıkarak, nasıl bi motivasyonlaysa artık, baba evdeyken, oturmakta olduğu odanın tam karşısındaki salonda, ışıklar açık, kapı açık, son derece ortalık yerde sigara yakılınca başa gelecek hadisedir.

    baba, televizyon yayınındaki bir problemi kontrol etmek için aniden salona girer, geçerken başını çevirip koltukta salak salak, kucağında kültablası ve yeni açılmış bir sigara paketi, elinde yeni yakılmış sigarayla ayak ayak üstüne atmış oturan yaş-onyedi-beyin-sıfır shirak'ı görür, başını aynen çevirip yürümeye devam eder, gider tv'nin önünde durur. shirak'a bakmadan, "sigara mı içiyorsun kızım?" gibi aslında son derece anlamsız bir soru sorar. shirak'ın bu soru karşısında yapabileceği pek fazla bi şey yoktur, ama salaklığı tavana vurdurmak şart olduğundan, kısa ve net bir cevap vermeyi tercih eder shirak: "yoooo????" hani bi "aaa, nereden çıkarıyorsun?" tonlaması da vardır bunda. bu arada pozisyon değiştirilmez, sigara söndürülmez, bi gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi paralize olma hali vardır muhtemelen. angut duruş sürdürülür.

    baba yorumsuz odayı terk eder. shirak, odasına gider. kendisini soktuğu bu durumdan kurtulma şansının olmadığına emindir çünkü. anne gelir, ne halt ettiğini sorar shirak'a. "kızım, sen manyak mısın?" efektleriyle. bu arada kurtarıcı soruyu da sorar ama: deniyor muydun yoksa? shirak can simidini bulunca yapışır, evet deniyordum, merak etmiştim diye. anne gider, babaya söyler, baba tereddütsüz inanır. inanma gerekçesi, yalnız, aşağıdaki gibidir:

    - bu kadar aptal olacak hali yok ya çocuğun, ortalık yerde böyle içtiğine göre hakikaten denemek istemiş demek ki. gerçekten içiyor olsa, bu şekilde orta yerde içmesi imkansız, ben çocuğumun bu kadar salak olduğuna inanmam zaten.

    shirak sevinsin mi üzülsün mü bilemez.

  • turabi: kaybeden adam tebrik edilir mi? edilmez.

    hilmicem: aynen. geçmiş olsun denir.

    turabi: geçmiş olsun da denmez.

    hilmicem: evet geçmiş olsun da denmez.

    hilmicem'in yancılıkta çığır açtığı program.

  • sakız adasında 1.5 litre suyu 0,37 euro'dan aldığım için biraz abartılmış gibi gözüken durum.
    edam peynirin kilosu 7,40 euro - türkiye'de 90 tl
    gouda peynirin kilosu 5,50 euro - türkiye'de 63 tl
    danish blue cheese peynirin kilosu 8,55 euro - türkiye'de 90 tl
    corona bira 1,67 euro - türkiye'de 8,65 tl
    1 litre black label 20 euro - türkiye'de 180 tl
    1 tam tabak kalamar 7 euro - türkiye'de aynı miktarda doluluk 60 tl
    butik cheeseburger menu 4 euro - türkiye'de 25 tl

    türkiye'de asgari ücret : 385 euro
    yunanistan'da asgari ücret : 684 euro

    bu veriler yeterlidir sanırım.

    debe editi: öncelikle (bkz: öğretmen kumru konak'a yardım kampanyası)

    bu kadar tutacağını bilmiyordum. faydalı olması açısından bir kaç fiyat bilgisi daha vereyim.

    1 litre smirnoff : 20 euro
    büyük bardak lavazza frappe : 1,10 euro
    admiral erkek spor ayakkabı : 55 euro
    playstation 4 : 399 euro
    kinder joy: 1,07 euro
    smirnoff ice : 2 euro
    amstel beer : 1,67 euro
    chios beer: 1,65 euro
    0,5 lt su : 0,17 euro
    1 litre riviera(sanırım) zeytinyağı : 2,70 euro
    1.5 litre rose şarap (sakız adası üzümlerinden üretilmiş) : 5,50 euro
    ceviz reçeli ve antep fıstığı reçeli (950 gr) : 4,50 €
    damla sakızı reçeli 600 gr : 1,65 €
    0,70 lt uzo : 7,70 €
    jagermeister 0,70 lt : 17 €
    1 kilo dana sucuk : 7,50 €
    1 porsiyon ahtapot: 8 €

    edit 2 : kafalardaki bazı soru işaretlerini kaldırmak için fiş eklenmiştir. http://i.hizliresim.com/ejgzyz.jpg

  • berat'ı hunharca alkışlayıp gevrek kahkahalar atarken bugünleri düşünmeyenlerin hezeyanıdır.

    batın gidin de kurtulalım hepinizden.

  • baya baya bir salaş olan, kredi kartı geçmeyen, ama ciddi anlamda tarih kokan bir cafe. garson bile baya bi yaşlıydı.

    biz çok sıcak bir günde gittik ve dışarıda oturma alanı bulunmasına karşın içeride oturduk. oturduğumuz yer tam sunum yapılan yerin önüydü ve hemen hemen her masa boş olmasına karşın üzerinde "rezerv" yazıyordu. yazıya rağmen birisine oturduk ve problem yapmadılar.

    içerisi inanılmaz sıcaktı ve klima yoktu. pervaneler biraz serinletmeye çalışıyordu işte mekanı. baya bi oturduk biz mekanda gelen gidenleri izlemek için. eski tarz gazete okuma demiriyle gazete okuyan dedeler, kahve içmeye gelen ilginç tarzları olan teyzeler.

    evet kahvesi (özellikle melange) ve tatlıları güzel. fiyatları da oldukça makul. hatta istanbul'daki cafelerin çoğundan daha ucuz. ama büyük bir beklenti ile gitmemenizde fayda var.

  • cok guzel yapan insandir... 32 yildir bu dunyadayim... bir erkegim ve kadinlarla olan iliskinin her boyutunu yasadim... gunubirlik, kisa sureli sevgililik, uzun sureli sevgililik, yakin mesafe, uzak mesafe... ve sonunda da evlilik... insan kendi icin yasamali dostlarim... bir hayali, ideali, ugrasi, hedefi varsa o ugurda surdurmeli hayatini... hayatinin yalnizken bir anlami olmali... o anlam icinde sizinle birlikte yurumek, size destek olmak, o guzellikleri sizinle yasamak isteyen gelip sizi bulmali ve o sizin anlamli yalnizliginizi arzulamali... dahil olmaya karar vermeli ve sizi elde etmeli...

    32 yillik hayatima bakiyorum... onlarca dudak, goz, el, ayak, ses, sac var... ama ardima donup bakiyorum, kendim icin bakiyorum... kocaman bir hic! hep birilerinde aramisim anlami, bir karsi cinste, bir guluste veya opuste... hayallerimi bile satmisim bunun icin... ideallerimi, duslerimi...

    son 1 senedir tamamen kendimi bunlara adadim ve inanmazsiniz belki somut sonuclar almaya basladim...

    ben buyum, bunlar benim vazgecilmezlerim,
    sen eger buna ortak olacaksan, bu yolda benim yasayacagim zorluklara benimle sikayet etmeden gogus gerecek, guzellikelerini de birlikte yasayacaksan gel... o guzelligi gormek de sana kalmis... gorup gelmek istersen basim gozum ustune kafasina ulastim...

    dogru olan da budur...

    kendiniz icin yasayin... hayati baska bir canli ile anlamlandirmayin... anlamli bir yalnizliga sahip olursaniz zaten o anlami gorebilecek yetide biri sizi fark eder ve gelmek ister...

    iste, o dogru insandir...

    yoksa su dandik sozlukte yazdigim nickimde bile bir kadinin izi var... kadin yok ama, izi var... ben yokum...

    anlamli yalnizliga sahip olmayan bir insan izlerden ibaret bir insana donusur... bunu unutmayin...

  • yakında valizini toplar, topkapı sarayı'na gidip "artık burada kalacam derhal burayı terk edin" der.

    deli ibrahim'in genleri buna taşınmış.