hesabın var mı? giriş yap

  • süper lan. milli takıma 1 yıl önce elimizdekini verip şimdi milli takımdan geçen senekinin küçüğünü alıyoruz. nasreddin hocanın kazan hikayesi gibi. seneye kazan ölür biz de rahatlarız.

  • okula girişte kılıf kıyafet kontrolü yapılmaktadır. arkadaşım halı saha ayakkabısı giymiştir ama arkama saklanarak gizli gizli girmeye çalışmaktadır.

    müdür: gördüm seni maradona. gel buraya.

  • bugün dikkat ettiğim mantık hatasıdır. ceza şarkısını söylerken teyze araya giriyor ve "sus allah'ın cezası senin yüzünden ezanı duymadık" diyor. fakat ceza şarkısını söylerken arka planda sofradaki kişiler yemek yiyor ve didi'nin yarısından daha azı bitmiş şekilde duruyor.yani eğer ceza şarkıyı iftardan sonra söylüyorsa teyze neden ezanı duyamadık diyor?iftardan önce söylüyorsa neden yemeklere hallenilmiş,didi bitmiş şekilde duruyor?
    edit: evet ağır işsizim

  • bence zordur ya. vallahi bak. var benim böyle bi tanıdığım. evlendi sonra bir de aşık olmadığıyla. aşık olduğu ona yar olmamıştı çünkü. sanırım o da "benim sevdiğim beni sevmiyorsa ben de beni sevenle beraber olurum"* diye düşündü.

    mesela hayal kuracaksın. insan kendiyle ilgili hayaller de kuruyor elbet ama 2 kişilik hayaller daha bi tadından yenmiyo. sevdiğin biriyle olursa tabi. ama aşık değilsin işte. ne zevk alıcaksın ki o hayalden? insan kurmaya üşenir.

    mesela bişeyine sinirlendin diyelim ki. seven insan görmezden gelir, kabullenir, geçiştirir falan. sen hem sinir olmuşsun hem de aşık değilsin, napcan? insan sevdiği kişiye daha fazla tolerans gösterir. peki ya sevmediğine?

    ailesiyle oturup kalkman lazım. ben sevmediğim adamın annesine "annem" babasına "babam" gözüyle bakamam heralde. kendi annem-babamla aynı evde yaşadığım halde gün içinde illa ki ararım naptınız ne ettiniz diye, onları aramak istemem ki? ailesini benimseyebilmek için adamı sevip benimsemek lazım önce.

    arkadaşları var bir de. arkadaşlarıyla takılmaktan hoşlanmıyosam sırf onun hatrı için katlanabilirim. ama işte sevmediğim bi insan için hatır gönül falan bana biraz yalan geliyo.

    zaten bir defa geliyoruz bu dünyaya. bu eziyeti çekmeye değmez. ömür boyu yalandan mutluluk sahneleri pozlamanın manası yok. feysbuka boy boy gelin-damat fotoğrafı koyunca mutlu olunmuyo. -muş gibi oluyo.

  • galatasaray'ın maçlarını kaçırmaksızın izliyorum, bununla birlikte maç özetleri ve yorumların olduğu programlar ile yazılı ve görsel medyada galatasaray'ı sürekli takip etmemle kız arkadaşımın kendisinden daha çok takımıma vakit ayırdığımı iddia ederek bana yönelttiği soru.

    durdu ve ciddi ciddi 'ben mi galatasaray mı?' dedi.

    -ilk yarı sen ikinci yarı galatasaray

    dedim. güzelim ilişki yarıda kaldı. daha sonra da kendi evine giderek aşkımızı tatil etti, alt bitti.

  • tipik bir anadolu kasabası olan ankara, başkent oluşundan sonra planlı ve modern bir şekilde yeniden inşa edilirken şehrin simgesi olabilecek bir park yapılması düşünülür. bu sebeple gençlik parkı şehrin en merkezi yerine yapılır. 1943 yılında hizmete giren bu park, atatürk orman çiftliği ile beraber ankaralılar için çok güzel bir mesire alanı haline gelir.

    1950'li yıllarda bu parkın içerisine minyatür bir tren koyulması planlanır ve tamamen yerli imkanlarla eskişehir cer atölyelerinde üretilen iki adet buharlı tren (mehmetçik ve efe) 1957 yılında hizmete girer. parkın içinde oluşturulan iki adet istasyon arasında gidip gelen bu trenler halk tarafından çok sevilir.

    1970'li yıllarda metro yapılacağı gerekçesiyle parkın ortasına kocaman bir çukur açılır ve bu minyatür trenlerin güzergahının yarısı ortadan kaldırılır.daha sonra çukur kapatılsa da tren rayları yeniden döşenmez. 80'li yılların ortalarında ise trenler tamamen kaldırılır.

    geçtiğimiz hafta eskişehir'e gittiğimde devrim arabaları müzesine gitme fırsatım oldu. amacım ülkemizin ilk yerli otomobili olan devrim'i görmekti.

    görsel

    o sırada müzede bulunan minyatür lokomotif dikkatimi çekti. yanında bulunan tanıtım yazısını okuduğumda hissettiğim duyguları anlatmak imkansız. çocukluğumda gençlik parkına gittigimizde bindiğim, çocuk aklımla sanki başka bir şehire gidiyormuş gibi sevindiğim o küçük lokomotif önümde duruyordu. lokomotifi görene kadar gençlik parkında bir tren olduğu, benim o trene defalarca bindiğim tamamen aklımdan çıkmıştı. unuttuğunuz bir anıyı karşınızda görerek yeniden hatırlamak çok ilginç bir deneyim.

    ukrayna'nın başkenti kiev'de, oldukça büyük bir parkın içinde, kondüktörlüğünü, bilet kontrolünü, istasyon görevlerini çocukların yaptığı minyatür bir tren var. çocuklara demiryollarını sevdirmek ve sorumluluk bilinci aşılamak için oldukça güzel bir yöntem.

    umarım gelecekte, cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi, bizim çocukluğumuzda olduğu gibi, yeni nesiller tren yolculuğunun keyfini kısa da olsa çıkarabilecekleri gerçek trenlerine kavuşabilirler.

    görsel
    görsel

    kaynak