hesabın var mı? giriş yap

  • bu şarkıya hayran olup da klibini halen izlememişseniz, izlemeyin. klibi izlediğinizde dünyalar güzeli bir kızı kolum gibi sıçarken görmüş kadar hayalkırıklığına düşersiniz. öyle bir klibe sahip parça, izlemeyin, izlettirmeyin.

  • hakkındaki en güzel tanımı okudum geçen gün; türk kızını aya göndermişler, ilk adımı aydan beklemiş.

  • son derece etkileyici "müzikalite"sinin yanında; pink floyd un kendine özgü dahiyane söz kurgusunu da yogun biçimde yansıtır..

    sozlerin içerigine bakıldıgında hislerini anlatamayan bir insanın sozleri gibi görünür..
    oysa ki birçok anlamı bir arada barındıran bu parca,
    cagımızın modern toplumunda iletişim teknolojilerinin ust duzeyde oluşuna karşın var olan "iletişimsizlik" sorununu ele alıyor izlenimini verirken, aynı zamanda da ilkel çağların, iletişim kurmayı, yani konuşmayı, bir "dil" yaratmayı henuz cözememiş insanının hislerini dışa vurmakta yasadığı imkansızlık halini de anlatır..

    there' s a silence surrounding me - "bir sessizlik var etrafımı saran"
    i can' t seem to think straight - "dogru duzgun dusunemiyorum"
    i' ll sit in the corner - "bir köşede oturacağım"
    no one can bother me - "böylece kimse beni rahatsız edemez"

    kısmında bu "ikili" anlatım açık biçimde görülür.. ancak bu anlatım butun sarkıya yayılmış olmasına karsın tum soz duzeni içinde kendini gostermez.. biraz daha acarsak:

    i think i should speak now (why won' t you talk to me)
    i can' t seem to speak now (you never talk to me)
    my words won' t come out right (what are you thinking)
    i feel like i' m drowning (what are you feeling)
    i' m feeling weak now (why won' t you talk to me)
    but i can' t show my weakness (you never talk to me
    i sometimes wonder (what are you thinking)
    where do we go from here (what are you feeling)

    sanirim simdi konu$malıyım (neden benimle konu$muyorsun)
    konusabilecegimi sanmıyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    dogru sozcukleri bulamiyorum (ne du$unuyorsun)
    sanki boğuluyor gibiyim (ne hissediyorsun)
    şu anda kendimi gucsuz hissediyorum (neden benimle konu$muyorsun)
    ama bu gucsuzlugumu ifade edemiyorum (benimle hic konu$muyorsun)
    bazen merak ediyorum (ne du$unuyorsun)
    'nereye' gidiyoruz (ne hissediyorsun)

    bu ilk kısımda, ilk çağlarda herhangi bir konuşma-iletişim kurma yeteneği bulunmayan ilkel bir insanın dusuncelerini, acılarını, korkularını, kaygılarını ve daha bircok envai çeşit duygularını ifade edemeyişindeki "boğulma" hissi anlatılmak istenir.. keza şarkının bu bolumundeki sozlerde de*****bu "içinde kalan duygular arasında boğulma" hali açıkça dile getirilir..

    hemen devamında yer alan iki mısra ise** bu bogulma hissinin nereye kadar surecegini, hislerini anlatamadan nereye kadar dayanabilecegini dusundukce gelecegin neler getirecegini bilemeyişin ve bunun getirdigi kaygının anlatıldıgı bir kısımdır..

    ikinci kısım ise gunumuzun "modern çağlar"ına ayrılmış bir ikinci bölüm gibidir..

    why won' t you talk to me (i feel like i' m drowning)
    you never talk to me (you know i can' t breathe now)
    what are you thinking (we' re going nowhere)
    what are you feeling (we' re going nowhere)
    why won' t you talk to me,
    you never talk to me
    what are you thinking
    where do we go from here

    neden benimle konu$muyorsun (sanki boğuluyor gibiyim)
    benimle hic konu$muyorsun ($imdi soluk alamadigimi biliyorsun)
    ne du$unuyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    ne hissediyorsun (hicbir yere gitmiyoruz)
    neden benimle konu$muyorsun
    benimle hic konu$muyorsun
    ne du$unuyorsun
    'nereye' gidiyoruz

    bu ikinci "soru-cevap" bölümü ise "we're goin' nowhere" sözü ile ilk bölümdeki "ilkel adam"ın sorusuna bir cevap niteliği taşır..
    bir çelişkinin ortaya çıkışına işaret edilir,yani;
    ilkel insanın elinde bırakın herhangi bir iletişim aletini, konuşabilecek bir dili bile yoktur, iletişimsizlik içerisindedir ve bu durumun ne noktaya kadar surecegi onda bir merak, bir kaygı yaratmaktadır,
    diğer taraftan ona gore muthis derecede "üstün" olan gelişmiş "modern" cag insanı yuksek teknolojinin yarattıgı imkanlara ragmen iletişimsizlik sorunu yaşamakta, aynı "boğulma" hissi halen surmekte * ,toplum içinde kendini yalnız hissetmektedir, iletişim açısından "varlık içinde yokluk" çektiği bu durumda o ilkel insandan ne farkı oldugu tartışma konusudur..

    her iki soru-cevap kısmının ardından yinelenen;
    it doesn' t have to be like this - "böyle olmak zorunda değil"
    all we need to do is make sure we keep talking - "tek yapmamız gereken konuşmaya devam etmek"
    sözü, iletişimsizliğin ve bunun sonucu olarak gelen içine kapanıklık, depresiflik ve yalnızlık hissinin tek çaresini gözler önüne serer, "konuşmak".. "bir köşede oturup" kendini insanlardan çekmek yerine, "keep talking", iletişim kurmaya devam etmek..

    işte pink floyd'un muhteşem sanat ve anlatım yeteneği burada ön plana çıkmaktadır.. bu "ikili anlatım" pink floyd'un bircok parcasında üstü kapalı biçimde gorulebilecegi gibi, jethro tull'ın "steel monkey"*isimli parcasında da nispeten daha görünür biçimde kendini belli eder..

  • ben de bir öğretmen arkadaşıma yazdığım bir şiiri bu vesile ile paylaşmak istiyorum:*

    şiirine ve sana ben bir selam çakayım
    seni öğretmen yapanın fıtratına sokayım

    yarışamaz seninle narin fıtratlı kadın
    hıyarlık tarihine övünçle yazılmış adın

    sana ne lan milletin elindeki yüzüğü
    bakmıyorlar mı sana, sevdiğimin büzüğü

    keşke çalışsaymış da seni doğuran ana
    salmasaymış çayırlara bön fikirli bir dana

    bir de hiç utanmadan değer, hak, hukuk diyor
    bir gramlık aklı da, kalemden akıp gidiyor

    böyle bir zihniyetin gözünde olacaksa eğer
    varsın, batsın yok olsun, kadın adında değer!

  • efsane.

    josef de souza'nın basın toplantısında, tipik bir spor muhabiri sorusu soruluyor;

    "buraya gelmeden önce kiminle konuştunuz, kimler size bilgi verdi? şu an galatasaray'da oynayan alex telles veya fernandao ile konuştunuz mu?"

    josef de souza ise şu cevabı veriyor; https://youtu.be/1xa5_c8hnxw?t=270

    "ne alex telles ile, ne de fernandao ile konuştum. yalnızca alex de souza ile konuştum ve buraya gelişimde onun sözleri etkili oldu."

    bir kulüpten hak etmediğiniz şekilde gönderilmiş olabilirsiniz. futbolu bırakmış olabilirsiniz. refere ettiğiniz yerden binlerce kilometre ötede olabilirsiniz. binlerce kilometre ötedeki ülkede birkaç kötü adam, arkanızdan atıp tutmuş olabilir.

    yine de oraya gitmek isteyen biri, sırf sizin sözlerinize bakarak kariyer planı yapıyorsa ve daha önemlisi, size kötü anılar bırakan bir yere olan vefanızı koruyorsanız, yalnızca büyük bir oyuncu değil, büyük de bir adamsınız demektir.

    teşekkürler kaptan.

  • bu bölümde (82) ismail abi hiç zorlanmadan iş buldu. üstelik de işinin hiç bir vasfı yok. diğer işçileri korkutmak için. o yüzden ismail abi ve genleri de yoktu. çünkü ismail abi'nin geçmişinde boş adam yok.

  • rivayettir;

    derviş baba dağ başında tek başına oturmakta, zikretmekte, tefekkür etmekte imiş. bir adam gelmiş ve demiş ki "be hey derviş! burada bir başına ne yapmaktasın?"

    derviş baba usulca kaldırmış başını, adama bakmış ve cevaplamış "sen geldin, yalnız kaldım."

  • zengin bedevi, çölde devesi ile giderken, az ileride “su, su" diye inleyen birini görünce, hemen devesinden atlar ve ona kana kana su içirir. ardından da karnını doyurur.

    bedevinin yardım ettiği kişi kendine geldikten hemen sonra, zengin bedeviyi etkisiz hale getirerek, bedevinin neyi var neyi yok, hepsini alır.
    sonrada bedevinin devesine binerek oradan uzaklaşmaya başlar.

    soyulan bedevi hırsızın arkasından defalarca, “sakın bunu kimseye anlatma" diye bağırır.
    hırsız bedevi önce aldırış etmez buna ama uzaklaştıkça kafasına dert olur ve geri döner. soyduğu bedevinin yanına gelerek ona sorar;
    “neden kimseye anlatma" diyorsun. kumların üstünde oturan soyulan adam şöyle der;
    eğer bu yaptığını anlatırsan, bundan sonra çölde gerçekten aç ve susuz kalanlara hiç kimse yardım etmez.

    not: alıntı.

  • dark academia, öncelikle yüksek öğrenime, sanata, kaligrafiye, müzelere, yazmaya/okumaya, klasik yunan ve gotik mimarisine odaklanan hem estetik hem de bir alt kültürdür. alt kültür, öncelikle klasik edebiyat, antik sanat ve yüksek seviyeli liberal arts yani yedi özgür sanat olan gramer, mantık, retorik, aritmetik, geometri, müzik, gökbilim konularını incelemeye odaklanır.

    dark academia kültürünün ve estetiğinin önemli bir yönü, akademide geçmişte kalmış, nostaljik bir zamanı vurgulamasıdır. belirli bir zamanı anlatmasından çok, geçmişteki zamanları anlattığı konusunda ortak bir kabul vardır. ne zamanı referans aldığını anlamak için bazı ipuçlarımız var.
    en önemli ipucu, üst sınıf toplumunun liberal arts'a önem verdiği bir zamanın yüceltilmesi ve romantikleştirilmesidir. oxford, cambridge veya harvard gibi kurumların eski zamanları gibi.

    dark academia, klasik edebiyatın saygı duyulan bir çalışma olduğu bir belirsiz bir geçmiş döneme odaklanmaktadır. bu akım, öğrencileri gölgede bırakan, ciddi bir ton ve estetik yaratan bir karanlıkla tanımlanır. genellikle fon, aşırı güçlü profesörler ve zorlu öğrenci hayatıdır.

    dark academia'nın bir diğer önemli özelliği estetiğin üzerine sürekli düşen karanlık bir gölgedir. bu gölge gerçek bir gölge, fotoğrafın üzerine yerleştirilmiş sessiz ve koyu bir filtre veya karanlık bir koridor şeklinde olabilir. ancak yazı tarzında da ciddi bir ton şeklini alabilir. hatta hikayenin mekanlarında ya da olay örgüsünde bile kendini gösterebilir. hava her zaman kasvetlidir, öğrenciler günlük yaşamlarında her zaman tuhaf ya da acı verici duruma tanık olurlar. melankoli ve felsefi karamsarlık bu türün diğer öğeleridir.

    dark academia modası aracılığıyla zamana dair ipuçları alıyoruz. moda genellikle 1920'ler, 1940'lar ve 1950'lerin okul üniformaları olarak kendini gösterir. daha eski zamanlara dair gotik ton ise yine zamanı belirsiz hale getiren bir unsurdur. zamanın bu belirsizliği sonsuzluk duygusunu uyandırır.

    dark academia'nın kökeni, en azından bir hikaye anlatma türü olarak genellikle donna tartt'ın 1992 tarihli the secret history romanına atfedilir. estetiğin ve alt kültürün kökenleri tam olarak belli değildir. yaklaşık 2015'ten beri tumblr ve sosyal medya alanında vardır, ancak sosyal kısıtlamaların doruğa çıktığı covid-19 salgını sırasında büyük bir popülerlik kazanmış gibi görünüyor.

    her ne kadar bir alt kültür, tür ve estetik olarak karanlık akademi 2015 civarında ortaya çıkmış gibi görünse de, bu türe rahatlıkla uyum sağlayabilecek daha eski çalışmalar da var. örneğin, dorian gray'in portresi.

    filmler ve diziler arasında ise harry potter serisi, wednesday, dead poets society, penny dreadful, maurice bu akımdan esintiler taşıyan yapımlardır. harry potter serisi ile büyüyen bir neslin doğal olarak bu türden beslenmesi ve onu kutsaması da elbette ki şaşırtıcı değildir.

    esasen, halihazırda gücü elinde tutanların erişemeyeceği şekilde inşa edilmiş her türlü çalışma dark academia'nın alanına girer. bu topluluklar, bir bütün olarak gizli, elitist ve erişilemez olacak şekilde inşa edilmiştir. ortalama bir öğrencinin bu topluluklara girmesi zordur. çünkü bildiğimiz gibi, gizli topluluklar yalnızca bu prestijli kurumlara katılmak için yeterli, seçilmiş birkaç şanslı kişiden oluşur.

    en önemlisi karanlık akademi estetiği her zaman karanlığın içinde gizlenir. dark academia içindeki "karanlık" sözcüğü, kampüs ve çalışma çevresinde gizlenen kuşatıcı bir gölgeyi tanımlar.

    karakterler genellikle insanların züppe bulabileceği bir içecek veya sigara içer. kahvelerini sade içmekten viski içmeye, hatta belki puro içmeye kadar uzanan bir aralık vardır. benzer şekilde, karakterler genellikle karamsar, zeki ve eksantriktir (çünkü dahiler genellikle eksantrik olarak tasvir edilir). doğal olarak karakterlerin parlak olması gerekir, çünkü estetiğin tamamı eski akademik kurumların yüceltilmesi ve romantikleştirilmesinden oluşur. karakterlerin parlaklıkları, bu kurumların yalnızca seçkinlere yönelik olduğunu hatırlamamızı sağlar. onların tuhaflıkları bize bunun için yaratılmadığımızı hatırlatır.

    bazı insanlar dark academia'daki yaygın bir kinayenin otorite figürüne karşı bir tür isyan olduğunu söylüyor. bu bir öğretmen, yetkililer ya da iktidardaki başka biri olabilir. the secret history, klasik öğrenciler arasında yaşanan bir cinayeti ve suça yol açan koşulları konu alıyor. bu nedenle, dark academia'da kuralların dışına çıkmanın yanı sıra sıklıkla cinayet de yaşanır.

    dark academia'dan ilham alan çalma listeleri romantik ve empresyonist bestecilere özellikle vurgu yaparak, on sekizinci, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılın başlarındaki klasik batı müziğine ve çağdaş minimalist bestecilere odaklanır.

    avrupamerkezci oluşu ve beyaz karakterlerin yoğunluğu nedeniyle emperyalizm kültürü esintileri taşıması bu türe yönelik eleştirilerin başında gelir. abd'deki üniversiteler eskiden özgürdü ve köleleştirilmiş insanların özgür emeğinin sömürülmesiyle finanse ediliyordu. orada sömürülen emek sayesinde özgür olabildiler.

    bir tür ve estetik olarak dark academia, baskıcı sistemleri ortadan kaldırmaya yönelik yavaş ama ısrarlı çalışmaya katkıda bulunmak için kendi anlatı gücünü kullanma şansına sahip. küresel çoğunluğun akademi ile beyazlardan çok daha farklı şekilde etkileşimde olduğunu ve fırsat eşitliğine sahip olmadığını hatırlamak her zaman önemlidir.

    kaynak:
    https://bookishbrews.com/…the-truth-about-the-genre
    https://collider.com/…ery-of-witches-39-2018---2022

  • henüz plastik maketler harici bir stadımız yokken yapılmış, güzel bir stad. henüz açılmamış bir stad ile kıyaslayıp "yanına bile yaklaşamaz" demek komik. zira biz türk telekom arena'ya yeni ısınmışken adamlar bu stadı yıkıp yerine daha modernini de yapabilir.

    bir takım problemleri olsa da, türkiye şartlarında güzel bir staddır. zamanında gıpta ile bakarken, şimdi dönüp bok atmak fazla abes.