hesabın var mı? giriş yap

  • vefatından yaklaşık 40 dk. veya 1 saat önce söylediği "belki evin barkın yok, belki evlenmedin beni dinlemedin, belki çok paran da yok, ama benim oğlum hayırlı evlattır. hakkını helal et oğlum, allah senden razı olsun" cümlesidir.

  • gelmiş geçmiş en komik dizi. dizinin özelliği çekimlerinin birinin gözünden bakıyormuşcasına yapılması. bu da diziye diğer komedilerden çok farklı bir hava katıyor.

    dizide mark ve jeremy (jez) adlı iki garip arkadaşın hayatını izliyoruz. ikisi de garip davranışlarda bulunuyorlar, ingiliz toplumunun normlarına pek uyamıyorlar. mark her ne kadar normal, aklı başında biri gibi görünse de yer yer onun da anormallikleri görülüyor, bunu mark'ın dizinin spoiler olabileceği için söylemeyeceğim bir bölümünde "this is my chance to be a proper person" demesiyle anlayabiliyoruz. jeremy ise her ne kadar çılgın, cool gibi görünse de bazen mark'tan bile daha ezik bir karakter olabiliyor. bu da onun aslında özünde cool görünmek için cool hareketler yaptığının, bir nevi yapmacık olduğunun kanıtı.

    dizinin yardımcı karakterleri ise mark ve jez kadar komikler. super hans, alan johnson gibi efsane karakterlerin yanında big suze, nancy, sophie, dobby, gerrard gibi komiklikte mark ve jez'i bile bazen solda sıfır bırakan çok iyi yazılmış karakterler var.

    dizi şimdiden kült statüsüne kavuşmuş durumda. belki en popüler dizi değil ancak dünyanın dört bir yanından bu diziye tutkun olmuş kişiler için peep show'un yeri doldurulamaz. buna ben de dahilim.

  • bu adam son 20 yılda iddia ettigi tezlere, verdiği demeçleri bakarak söylüyorum gelişmiş medeni bir ülkede yemin ederim meczup diye kimse ciddiye almaz iş vermez, kız vermez, askerlikten muaf tutarlar

  • erkekli kızlı toplaşılmış içki içilmektedir. kafalar 1500 e yakınsamakta. bu sırada, grupta yan yana oturan bir çiftten dişi olanı, büyük bir şevkle insanlara bir şey anlatıyor. erkeği ise hayran hayran kızın gözlerine-dudaklarına bakıyor. ne anlattığına kulak vermiyor. kız lafının sonuna geliyor.*gülüşmeler*vs.. erkek hala kıza bakıyor. kız da artık elemana dönüyor.*ufak öpücükler*vs.. ve:

    e: aşkım içince çok güzel oluyorsun..
    k: ehi ehe *ayh çok hoşuma gitti tribi*.. ayrıca o kadar çok içmedim be, abartma.
    e: sen değil, ben içince çok güzel oluyorsun.
    k: #^\\#fail^#!!

  • başlığın en beğenilen entrysini debe'de görünce genelleme yapmanın pek doğru olmadığını yazmak için biraz içimi dökeyim istedim.

    annem akciğer kanseri olduğunu öğrendiği vakit babamla evliliklerinin 36. yılıydı. doktor bizimle konuştu, nispeten şanslısınız dedi. kaburga kemiğinin üzerinde yoğunlaşmış, iki kemiği alıp tedavi etmeyi deneyeceğiz. ameliyat başarılı geçer umarım dedi. babam bir yandan gözünden akan yaşları sildi bir yandan da şükürler olsun diye sevindi. yaklaşık 12 saat sürdü ameliyat. hatta doktor bey ameliyattan çıkınca bayıldı o derece zordu. annem yavaş yavaş iyileşti. o süreçte babam resmen bebek gibi baktı. doğru düzgün internet kullanmayı bilmeyen adam yemek sitelerinin kurdu oldu. her gün sevdiği yemekleri yapıyordu kendisi. yoğun işi vardı ama gelir gelmez mutfağa dalıyordu. ulan bugün size bir musakka yapacağım var ya böyle bir şey yemediniz hayatınızda diye geyik muhabbetini başlatırdı. evdeki herkes bilirdi ama ses etmezdi, o musakka bizim için değil annem içindi. günler güzel geçmeye başladı çünkü annemin sağlığı yerine gelmiş, yüzünün rengi yerinde, pikniğe gidiyoruz, eğleniyoruz vs rüya gibi.

    aradan 1.5 yıl geçti. öksürük başladı. kontrole gittik, hastalığın akciğerde nüksettiğini öğrendik, en ileri evre. öğrendiğimiz gün kuzenin düğünü var. annem çok neşeli, herkes orada, düğünden önceki gün herkes öyle eğleniyor ki kendi arasında, kardeşimle ben hariç. sadece ikimiz biliyoruz annemin herkese veda gecesi olduğunu, böyle bir kalabalığın bir sonraki buluşmasının cenazesinde olacağını. düğün bitiyor, ertesi gün biz söylüyoruz lisan-ı münasiple mevcut durumu. doktor bize "gerçekçi olacağım şansı varsa altı ay yaşar" dediği zaman yaşadığım hissi kimse yaşamaz umarım, altı ay da yaşayamadı zaten. biz bunu anneme söylemedik tabii. ama kendisi anlamıştı. kimsenin umudu yoktu. tek kişi hariç, babam. bebek gibi baktı yine ona. kemoterapi çok ağırdı. yerinden kalkacak dermanı olmuyordu iki gözümün çiçeğinin. babam altını temizlemeye varana kadar her şeyi hiçbirimize bırakmadan kendisi yaptı. bir akşam fenalaştı, evindeki son akşamı oldu. bir saha getiremedik yanımıza.

    8 yıl bitti. hala ilk gün gibi. bu süreçte babam hala çocuk gibi hassas. biz dahil olmak üzere herkes "uygun biriyle" evlenmesinin iyi olacağını söyledi ama o hâlâ yanaşmıyor buna. tek kelime: istemiyorum.

    babamın ağzından cafcaflı sözler duymazdık biz. öyle romantizm falan çok uzak şeylerdi. 12 yaşından beri dişiyle tırnağıyla hayat mücadelesi verip bir yerlere gelmişti. çocuk olamamak böyle bir etki bıraktı belki üstünde. annem hep derdi sizi de dışarıya çıktığınız zaman pencereden bakıp aslan oğlum benim diye uğurluyor diye ama biz bunu hiç duymadık kendisinden. seviyorum, aşığım kelimeleri dökülmedi hiç ağzından ama bir daha yüzünü asla göremeyeceği annemin adının her geçtiğinde gözlerine bakarım. o yemyeşil gözler hemen buğulanır, hemen lafı değiştirmeye çalışır.

    neyse çok uzattım. belki istisnadır, belki azdır bunu yapan ama yok değil kardeşim işte. gözümle gördüm ben, birebir yaşadım.

  • dolar 3 liraya dayanmış, hergün şehit veriyoruz, istanbul'un göbeğinde dolmabahçe'de silahlı saldırı oluyor ama adam hala muhtarlara maval okuyor. ya sabır

  • çatı katında oturan kızın eski sevgilisinin damdan içeriye girip kızın kanişini rehin alıp girişe doğru kaçması, kız çığlık çığlığa peşinden koşarken adamın apartman girişine faşır faşır işemesi, çükünü görmemiz, köpeğin debelenişi, 1 numaranın adamın üstüne patates atması, kapıcının "hemşerim sakin ol, köpeği bize ver" demesi...kaçış, polisin gelişi...ne geceydi ama ha.