hesabın var mı? giriş yap

  • geçmiyor keke geçmiyor bu süreç.

    okul bitti, staj başladı o da biter. okul staj askerlik bunlar hep biter zaten. bazıları evlenir, bazıları yurtdışına gider. herkes yolunu çizer de sanki o süreci bir sen yaşarsın, ortada kalırsın.

    bu sene bu ülkede tek mezun olan insanın ben olduğuma yemin edebilirim.

    daha fazla yazamayacağım yatağıma çapraz yatıp ağlayacağım.

  • robert redford'un başrolünde olduğu 1972 yapımı jeremiah johnson filminden ilham alınarak giancarlo berardi ve ivo milazzo tarafından oluşturulan ken parker, sadece fumettiler içerisinde değil bütün bir çizgi roman edebiyatında farklı bir noktada durmaktadır.

    burada bahsini ettiğim farklılık durumu; ana karakterinin bir anti-kahraman olması değil. bu daha önce çok kez işlenmiş bir nokta. asıl bahsettiğim; bütün bir çizgi roman mitinde ana karakter ele alınırken ne kadar insani boyutuyla ele alnırsa alınsın mutlaka ona normal bir bireyin ötesinde daha ulvi daha insanüstü özellikler katılarak işlenmişlerdir.

    ken parker'da ise bu durum tam tersi bir şekilde işler. o bulunduğu noktada şartlar ne el verirse kendi insani kimliği ve duruşundan bir şey kaybetmeden olayın akışında hareket eder. buna en güzel örnek; 13. kitap sıcak şehir macerasında ken hırsızlık yapıyorsa bunun tek sebebi pat'e zarar gelmemesi içindir.

    çizgi roman koleksiyonumu hep iyi eserlerden oluşturmaya çalışıyorum. sin city serisi, türkçe olarak basılmış olan alan moore kitapları, zamanında arka bahçe'den çıkan batman'ler, miller'in daredevil'ı, serpieri'nin druuna'sı gibi.

    ken parker ise grafik roman haricinde bir çizgi roman serisi olarak okuduğum tek karakter. her çizgi roman okurunun uzun tüfek isimli ilk macerasından başlamasını tavsiye ettiğim eşsiz bir karakter.

  • şu arkadaşa birisi lütfen yörüngesi güneşe venüs'ten daha yakın olan merkür'ün yüzey sıcaklığının venüs'ten düşük olduğu bilgisini yüklesin.

    bunların hastalığı bu zaten. her şeyin kendilerinin anlayabilecekleri kadar basit açıklaması olsun istiyorlar.

    olmayınca da ben anlayamıyorum demek yerine tanrının işine sual olmaz diyorlar.

    (bkz: aklı yok fikri var)

    edit: arkadaşlar hepinizi yanlış bilgilendirdiğim için özür dilerim.

    ayrıca "sobaya yaklaşınca daha sıcak olur" tekniği ile beni aydınlatan çaylak arkadaşıma sonsuz teşekkürlerimi ve minnetimi sunarım. maalesef konu hakkında bu kadar detaylı düşünebilecek birikime sahip değildim. kendisi sayesinde artık sahibim.

    adam dalga geçmiş ironi yapmış diyenler için edit: ben de ilk başta ironi yaptığını düşünüp komik buldum ve profiline girip başka neler yazmış acaba diye inceledim. ciddi ciddi yazdığını anlayınca da dayanamayıp yapıştırdım girdiye.

    (bkz: kimin troll olduğunu anlayamamak)

  • “çok mu ayıp, hala mutluluk istemek? neyse zaten hiç halim yok.”

    teoman beni her yaşımda bir noktadan yakalamayı başardı. gerçek sanatçı olmak böyle bir şey sanırım, bireye her yaşında, her duygusunda, her anında eşlik edebilecek eserler yaratan biri olabilmek.

    her sözüyle beni bir yerden yakalamayı başarmış teoman ‘ın şarkılarında; 23 yaşındaki beni en etkileyen sözü bu sanırım. tabi ki bunun cevabının “saçmalama ayten! elbette ki ayıp değil, tonlarca, kahkahalarca mutluluk senin hakkın.” olduğunu biliyorum.

    ama bazı ruh hallerinin üzerine bazı şarkı sözleri tam oturuyor.

    neyse zaten benim adım ayten değil. mutluluk istemek ise hiç ayıp değil.

  • yıl 2015. yapayalnızım. öyle yalnızım ki hiç kimsem yok. hiç kimsemin olmadığı bir şehirde iş sebebiyle yaşıyorum, ne bir arkadaşım ne bir dostum. iş arkadaşlarımla bile sadece mesai saatlerinde konuşuyorum. zorunlu haller dışında bir muhabbet yok.

    neyse bir akşam eve geldim. her zamanki gibi yapayalnız olduğum soğuk evime. telefonum yok. yok amk. kaybolmuş. bulamıyorum. sağa bakıyorum yok. sola bakıyorum yok. bir çaldırsana diyeceğim biri bile yok. bir iki saat telefonumu aradım. en sonunda kafama dank etti, bilgisayardan ekşi duyuruya girdim. beni bir çaldırırır mısınız evde yalnızım telefonum kayboldu bulamıyorum diye. bir iki dakika sonra hatunun biri aradı. :) telefonu buldum. ben ezile büzüle teşekkür ederken laf arasında işe yarıyor mu bu taktik ya dedi. şok oldum. anlattım. inanmıyor. gerçekten bakın böyle böyle diyorum. ya bırak hehehe falan diyor.

    neyse biz böyle üç dört gün muhabbet ettik. mesajlaştık falan. bir türlü inanmadı. bir ay sonra sevgili olduk. bir sene sonra evlendik. şu an 3 yaşında dünyalar tatlısı bir kızımız var. 2.çocuğumuz da yolda...:)

    nasıl oldu anlamadım.

    debe de bu başlığı az önce görünce aklıma geldi, yalnızlık bir çaldırsana diyeceğin birinin bile olmamasıdır. ama varsa, her şey olabilir.

    bu arada hala o gün telefonumun kaybolduğuna inanmıyor.

  • ilk zamanlar sms atıldığına bile inanmıyordum ben. sms oylaması diye, reytinge pek etki etmeyenleri eliyorlar diye düşünüyordum. bir poşete 25 kuruşu vermeyen insanlar hakikaten sms atıyorlar ya, gram akıl yok hacı.

  • warren buffet der ki;
    gelir üzerine: asla tek bir gelir kaynağın olmasın. ikinci bir kaynak için yatırım yap.
    harcama üzerine: eğer ihtiyacın olmayan şeyleri satın alırsan, bir gün ihtiyacın olanları satmak zorunda kalırsın.
    tasarruf üzerine: harcamalarından kalanı tasarruf etme, tasarruflarından kalanı harca.
    risk üzerine: bir nehrin derinliğini iki ayağınla birlikte ölçme.
    yatırım üzerine: bütün yumurtaları tek sepete koyma.
    beklentiler üzerine: dürüstlük pahalı bir hediyedir, bunu ucuz insanlardan bekleme.

  • "uçabildiğini kimseye söyleme. öyle bir inanmazlar ki, düşersin..."

    kim söylemiş unuttum ama çok doğru demiş. bir iş sonuçlanmadan, bitmeden anlatma kimseye ki senin yapacağına inanmayıp seni de inandırmasınlar ya da kem gözleri değmesin de işin rast gitsin. çok kıskanç ve basiretsiz insan var!

  • daha geçen hafta imamoğlu, fenerbahçe kadın basketbol takımının fiba euroleague final maçını tribünlerden izledi. emin değilim ama ali koç bile salonda değildi muhtemelen.

    uğur dündar daha neyin jestini bekliyormuş.

  • görsel

    kız mı dersine çok iyi çalışmış? yoksa siz bu kızın tıp ile alakası olmadığını anlayamayacak seviyede misiniz ?

    ameliyata girip dikiş atması, belki daha bilinmeyen şeyler

    biz konudan anlamadığımız için eve tamirci çağırıyoruz, gelen adamın eksik iş yaptığından huylanıp tribe girip ulan bunun böyle olmaması lazımdı herhalde diyoruz, bu sefer işten anlayan birisi gelince, evet yanlış yapılmış kim bu usta? böyle kablomu bağlanır diyor.

    biz bile yeri geliyor anlamadığımız konularda bile huylanırken yıllarca bunun okulunu okuduk diyen siz nasıl anında durumun farkına varmıyorsunuz? hiç mi mesleki sohbet olmadı aranızda?

    eve boyacı geliyor , fırçayı tutma şeklinden bile hemen anlaşılıyor amatör olduğu.

    lise mezunu kız üç beş kitap okuyup, kendini zeki sanan adamlarla aylarca dalga mı geçti?

    o zaman tıp okumak zor değil?

    ya da…

    o bizim meslektaşımız diyip ( burda yine doktor olmadığını anlayamıyorsunuz) eksikliklerini hatalarını açıklarını görmezden gelerek meslektaşçılık yapıp ses çıkartmadınız? e bide karşıdaki kız olunca kapılar açıldı?

    irdelenmesi ve incelenmesi gereken çok şey var.