hesabın var mı? giriş yap

  • gerçekten hayatımda bazı şeyleri aştığımı, artık insanların fiziğinden daha çok kişiliğe karaktere düşüncelere önem vermeliyim diye düşündüğüm su zamanlarda tüm telkinlerimi alt-üst etmiş insan. şu an kendime inanamıyorum. nasil bir hayvanmışım ben ya. su an yayinda olan iğrenç programa katlanıyorsam iki sebebi var, ikisi de birbirine çok yakın.

  • aslen 1905 yılının haziran ayında, karadeniz donanmasına mensup potemkin zırhlısında patlak vermiş olan ayaklanmadır.bu ayaklanma çarlık kuvvetlerinin büyük bir birliğinin devrimden yana geçtiği ilk olaydır.
    o sırada potemkin zırhlısı genel bir işçi grevinin gelişme halinde olduğu odesa yakınlarında demirlemişti.isyancı bahriyeliler en nefret edilen subaylardan öç alıp, gemiyi odesa’ya getirdiler.potemkin zırhlısı devrim tarafına geçmişti.
    lenin bu ayaklanmaya büyük önem verdi.bolşevikler’in bu hareketin önderliğine geçip, bunu işçi, köylü ve mahalli garnizonların hareketiyle birleştirmelerinin gerekli olduğunu düşünüyordu.çar potemkin üzerine birkaç savaş gemisi gönderdiyse de bu gemilerdeki bahriyeliler,isyancı yoldaşlarının üzerine ateş açmayı reddettiler.kızıl bayrak birkaç gün potemkin zırhlısının direğinde dalgalandı.ama o sıralar, 1905’te bolşevik partisi, daha sonra 1917’de olduğu gibi, hareketi yöneten tek parti değildi. potemkin’de çok sayıda menşevik sosyalist, devrimci ve anarşist vardı.dolayısıyla ayaklanma yetkin bir önderden yoksundu.hayati anlarda bahriyelilerin bir kısmı bocaladılar. karadeniz donanmasının diğer gemileri potemkin’in ayaklanmasına katılmadı.kömürü ve erzağı azalınca devrimci zırhlı, romanya kıyılarına doğru rota tutmak zorunda kaldı ve orada romanya makamlarına teslim oldu.
    bahriyelilerin potemkin zırhlısındaki ayaklanması yenilgiyle son buldu.daha sonra çarlık hükümetinin eline düşen bahriyeliler mahkemeye verildi.kimisi idam edildi, öbürleri ise sürgüne ve kürek cezasına mahkum oldu.fakat bu ayaklanma ordunun ve donanmanın güçlerini işçi sınıfı ve halkla birleştirmesi düşüncesini, işçiler ve köylüler ve özellikle askerlerin kendileri için daha anlaşılır kıldı.

  • üniversite yurdundaki yan odadaki elemandır. cumartesi sabahı o uyurken gizlice oda kapısının üstündeki anahtarını alıp kapıyı üstüne kilitlemiştik. içerde kilitli kalınca kapıyı yumruklayağını, "açın lan .rospu çocukları" diye bağaracağını, yurt görevlisini cepten arayacağını filan düşünüyorduk. heyecanla, uyanıp kapıyı zorlamasını bekliyorduk. saat 10 civarı uyandı ve odasının kapı kolu bir kere inip kalktı. biz dışarıda kıs kıs gülerken devamını bekliyorduk. fakat hiçbir şey olmadı. bekle allah bekle. 1 saat, 2 saat, 3 saat... sıkılmıştık. dışarıyı çıkıp biraz dolaştık, internet kafeye oturduk vs. halen arayan yok. akşam üstü yurda döndük, halen montu kapı askısına asılı, kapı kilitliydi. fakat pes etmedik. akşam yemeği için bir esnaf lokantasına gittik. çıkışta birkaç el batak attık. döndüğümüzde durum aynıydı. şaka maka artık hiç komik bir tarafı kalmadığından kapıyı açıp içeri daldık.

    görünen manzara; çocuk yatakta yatıyor, 5 litrelik su bidonu çeyreğine kadar sidik ile dolu, annesinin 3 hafta önce gönderdiği küflenmiş böreklerin hepsi açılıp masanın üzerinde yenmiş. kırmızı ve uyuz gözlerle kafayı çevirip bize baktı ve "siz mi kilitlediniz lan kapıyı" dedi.

    bulunduğu durumu bu kadar kabullenmiş, kilitli kapıyı bir kere açmayı denedikten sonra "tüh, artık ömrümün sonuna kadar böyle yaşamak zorundayım" diye içinden geçirdiğinden emin olduğum elemanı hiç unutmam.

  • ders: ilköğretim fen bilgisi

    soru: kurbağaların dolaşım sistemi nasıldır?
    cevap: zıplaya zıplaya dolaşırlar.

    (bu cevap birebir gerçektir ve fen bilgisi öğretmeni olan babamın yaptığı bir yazılıda verilmiştir. babam gösterdiydi de altıma sıçtıydım gülmekten.)

  • "suç makinesi" olarak tanınan ve daha önce de bir çok kez kamu vicdanının sesi olmuş adamın beyanı. adam bildiğin profesyonel kamu vicdanı sesçisi.

  • benim için şu sıralar; yemek yedikten sonra üstüne sigara içmekten vazgeçip, yemek yedikten sonra üstüne yemek yemek olarak devam eden olgu. güzel bırakamadım sanırım.

  • bu sayfanın paylaşımlarını beğenen ve paylaştıklarına yorum yapan arkadaşlarım olduğundan uzun zamandır haberdarım bu olaydan. kızlar bi de paylaşılan evin fotoğraflarına yorum yapıp üzerinde tartışıyorlar. hatta geçen lüks sayılabilecek bir ev gördüklerinde kadının kocası ne iş yapıyor diye yorumlar vardı. yine böyle bir sayfada kızın biri 20 yaşındaymış kendisini isteyen adam 30 yaşında olduğunu anlatıp yardım istiyordu sizce ne yapmalıyım, evlenmeli miyim diye.

    toplumun çürümesi tam da böyle bir şey. öncelikle bu genç kızlar sanki hayatlarının en büyük amacının hemen evlenip güzel bir evde oturmakmış gibi olması umut kırıcı. eğitim, kendi ayaklarının üzerinde durmak gibi şeylerden habersizler. diğer bir konu ise özel yaşamlarını herkes ile paylaşarak hem fikir almak hem de güzel evleriyle nispet yapmaları var ki beni benden alıyor.

    ülkede o kadar hırsız, katil, vicdansız varken bu genç arkadaşlar mı göze batıyor diyenler olacaktır elbet. lakin neden daha 20 yaşına gelmemiş gençler ev kurmak çocuk yapmak için bu kadar çabalıyor anlam veremiyorum. gördüklerim içinde en azından üniversite bile akıllarında yok. ben kendi adıma üzülüyorum açıkçası.

  • topluca muhabbet esnasinda bana donup:

    - turkler de zaten arap, degil mi?
    - nasil yani?!?
    - ikisi de musluman, dolayisiyla turkler de arap...
    - e o zaman ruslar da ingiliz?
    - ho?
    - siz de hiristiyansiniz ingilizler de hiristiyan?
    - hmm evet ben cok yanlis dusunmusum, sorry...