hesabın var mı? giriş yap

  • hala patlican yaz sebzesi diyenler var.
    biz de biliyoruz yaz sebzesi. ama bu sebze gecen kış 4-5 tl/kg olup bu kış 18 tl/kg bandinda ise bu enflasyondur, alim gucunun dusmesidir, bize sokuyor olmalaridir.

  • klasik bir sabırsız salak kazası.

    ülkedeki sorunların ciddi bir kısmı "ben bekleyemem, hemen benim işim olsun, önce ben" türü çocukça gerizekalılıklardan kaynaklanıyor.

  • bizim köpek biz yemek yerken yanımızda bekler. yemeğe falan sulanmaz ama başka bir yere de gitmez. çünkü bilir ki yemeğin sonunda bir ihtimal bir şeyler ona da atarız. çoğu zaman bundan kaçınıyoruz malum bizim yediğimiz yemekler köpeklere pek faydalı değil. bakmayın sokak köpeklerine onlar açlıktan tahta bulsalar yiyecek durumdalar. yoksa çerçöpten bulup yedikleri yemek artıkları da onlara son derece zararlı.

    bizim köpeğin bu yemek sonunu bekleme huyunu bildiğimizden, bir şey verecek olursak öncesinde iki üç hareket yaptırıyoruz. emir komuta zinciri talimi yapsın, eğitimini pekiştirsin diye. mesela "otur, pati ver, afferin" deyip yemeğini veriyoruz. onun da en itaatkar zamanı o zaman oluyor. normalde üç kere tekrarladığın emri çat diye yapıyor. hatta öyle ki patiyi sen istemeden veriyor o kadar alıştı o rutine. ekmeğini patiden çıkarıyor.

    geçenlerde bir şey deneyelim dedik. yemek sonunda artan bir et parçası için sevgilim bana döndü, "sedat otur" dedi, oturur gibi bi kaykıldım. köpek şaşkın şaşkın baktı "noluyo lan?" dercesine. olayı anlamaya çalışıyor. "pati ver" dedi, pati verdim ve...

    havlaya havlaya üstüme koştu. "napıyosun yaaa sen!!? ne ekmeğimle oynuyorsun!!!" der gibi. normalde bize böyle tepkisel havlamışlığı hiç olmamıştı. kırk yılda bir havlasa da bu "hadi gel oyun oynayalım" diye olurdu. hayvan ilk defa adalet için isyan etti. ne de olsa yemeğin başından sonuna bekleyen oydu. halbuki ben sonunda iki üç hareketle ete konmuştum. aklıma bir anda bilim adamının suratına hıyar fırlatan gelir eşitsizliğine tepki veren kapuçin maymunu geldi. (bkz: kapuçin maymununun eşitsizliği reddetmesi)

    gerçi adaletten mi yaptı yoksa bencil bir tekelcilikten mi bilemiyorum onu bak. otopark mafyası gibi yemek sonu artıklarına çöreklenmiş de olabilir. belki arkadaşları olsaydı onlar da ellerinde sopalarla dalardı bana. bak o da olabilir.

    yine de her gün bizi şaşırtıyor adi köpek.

  • bazen çok sakinim. uzun süre çok sakin kalıyorum. şu anda çok sakinim mesela. ama sonra bir an gülüşü geliyor aklıma, ciğerim yanıyor o zaman, ağlıyorum. sonra yeniden sakinleşiyorum. sakin kaldığım zamanlarda da onun için yeterince üzülmediğimi düşünüyorum, acımın üzerine vicdan azabı ekleniyor bir de.

    namazı kılınırken veya defnedilirken saatimi kaybetmişim. sahip olduğum ilk ve tek pahalı saatti. bugün farkettim ki saatim yok. başka zaman olsa çok üzülürdüm. aman dedim, giden saatim olsun. keşke kaybettiğim tek şey saatim olsaydı.

    insan ilk aşkını, tek aşkını, son sekiz senesinde bir anını dahi onu düşünmeden geçirmediği adamı kaybettiğinde geride kalan her şey anlamsızlaşıyor. içimde o kadar büyük bir boşluk var ki, beni öyle bir halde bıraktı ki, bundan sonra ne yapsam, ne yaşasam yeri dolmaz.

    dedim ki aklımı mı kaybediyorum acaba? kaybetsem nasıl anlarım? deliler de kabul etmez sonuçta delirdiğini. çarpım tablosunu geçirdim aklımdan. sonra "286'nın karesi ne?" diye sordum kendime. buna hiçbir zaman cevap veremeyeceğimi anlayınca dedim ki iyi, aklım hala yerinde. belki de çoktan kaybettim aklımı.

    bir gün bana çok sıkı sarılmıştı. "nefes alabiliyor musun?" demişti. "alabiliyorum" demiştim. alamıyordum aslında ama kollarını gevşetmesin istemiştim. sesi kulağımdan çıkmıyor. "nefes alabiliyor musun?", "nefes alabiliyor musun?"

    anladım ki, o bana sarıldığında değil, beni bıraktığında nefes alamıyormuşum. nefes alamıyorum.

  • arkadaslar bu tivitlerin hiçbiri boş değil. 3 5 liralık mesele değil. milyar dolarlar dönüyor. bu paralar çalışılıp kazanılan paralar değil. senin benim yaşamadığımız gençliğimizin. bizim cebimizden çıkıyor.
    kötü olan şu biz bu leş düzene alıştık. ama alışmayalım. herseye göz yuma yuma bu duruma geldik.

  • kanki bişeyler olsun artık ya. sıkıldım amk insan görmekten. ama bence var bişeyler bu ibneler dünyaya gelip gidiyor büyük ihtimalle. kovalamak lazım vakit bulamıyoruz ki bilader.

    nasa'nın canlı yayını kesmesiyle kıllandıran görüntüler.

  • korku kurbağası ve tüylü kurbağa olarak da isimlendirilen bu kurbağa türünün diğer ismi ise wolverine kurbağasıdır. şu fotoğrafta da göreceğiniz üzere kurbağamızdaki kılların ve wolverinin saç ve favorilerinin ne kadar benzediği aşikardır. belki de wolverine bu arkadaştan esinlenmiştir.

    neyse şakayı bir kenara bırakarak konuya başlayalım; genel olarak orta afrika'da yaşayan bu arkadaşın dişileri 8-11 cm iken erkekleri yaklaşık 10-13 cm civarındadır. asıl wolverine benzeme amacı ise bir tehlike anında ellerinden pençeler çıkarmasıdır. hemen aklınıza ne var kedilerde pençe çıkarıyor diyebilirsiniz.

    fakat bu arkadaş bu pençeler parmak kemiklerini kırarak ortaya çıkarıyor. harvard üniversitesi karşılaştırmalı zooloji müzesi'ndeki david blackburn ve meslektaşları , korkunç davranışın bir savunma mekanizması olduğunu düşünüyor.

    diğer bazı türlerin bazı bölgelerinde keratin veya kemik çıkıntıları bulunurken(bunun gibi) bu arkadaş wolverine özenerek ayak parmağının kemiklerini kasıtlı olarak kırarak, deriden çıkartıyor. bu işlemi bir kas sel bir bağlantı tarafından yapıldığı düşünülüyor. kemiği tutan kas kasılıyor ve kemiğin uç kısmında bulunan başka bir kemik yapısından ayrıldığını görüyoruz.**

    bu çıkan yapı tam anlamıyla bir kedinin pençesi gibi görünebilir, ancak kırma ve kesme mekanizması çok farklı ve benzersizdir ayrıca pençelerdeki gibi koruyucu bir keratin yapıya sahip değildir. işin ilginç yanı kırılan yapının geriye çekilme mekanizması tam olarak bilinmemektedir.

    kaynak

  • biri de şunların belediyeden kaçırdığı kamyonet dolusu belgeleri masaya çıkarıp vursa dedirtmiştir.
    ne ağladınız bilader ya....

    (bkz: ağlak kezban partisi)

    edit: lan siz beni eksileseniz noluuuur eksilemesiniz nolur?
    hala daha ağlıyorsunuz.
    biberon mu verelim ağzınıza? yoksa alışık olduğunuz şeyi mi?

  • daimi olacaktır. zira hiçbir işyeri 10 yıl ara vermiş birini işe almaz. hele keyfi olarak ara vermiş birini hiç almaz. zaten on yıl çalışmayan insan da on yılın sonunda çalışmak istemez, insan oturdukça oturmaya koştukça koşmaaya alışır. zaten yaş da min 40 lara gelmiş olacak ve işyerleri için mükemmel biri bile olsan olumsuz bir kriterdir. ancak vasıfsız işler olur diyecegim ama o yaştan sonra onlara da tercih etmezler işsiz genç bol. en güzeli bu 10 yılda tarlaya bahçeye adamak kendini, o da aileden miras kalacak bi bahçe varsa..

    hesaba katılmayan hastalıklar (saglık güvenceniz yoksa basit bir mr çektirme +tedavi ilaç vb masrafı 1/10 unu alır o paranın. bir kaza geçirsen o paranın 2-3 katı masraf çıkar hastanede. gibi gibi..

    10 sene o giderlere ortak olan hatta muhtemelen çoğunuveren ana babaya bir şey olmaması garantisi de şart.
    bunlar ilk akla gelenler.

    yani hayat o kadar kolay değil.

    not: enflasyon karşısında o parayı (aylık 666 tl eder) faize bile koysan reel faiz %-2 civarı oldugu için zaten bugunku parayla 100 tl lerin altına düşecek o para bir süre sonra.