hesabın var mı? giriş yap

  • adam gibi yaklasmayi bilirseniz diyorlar hala
    mk bu herifin yaptigi adam gibi yaklasmak mi, adam kizin teyzesine "baksana kiz coktan ingiliz sosisiyle konusmaya basladi" diyor, bizimkiler ise hihihihihiih yariliyor aq. bizim millet kadar asagilik kompleksine sahip baska bir millet var mi merak ediyorum.

  • aşağıdaki hikayenin kahramanıdır. kuzenin başından geçmiştir.

    kuzen, aynı firmada çalışan bir türk kızı ile tanışır. emailler ile muhabbet ilerler, iş aralarında görüşülür filan ve kuzen de adım atar ve bu arkadaşı bir kahve içmeye dışarı davet eder haklı olarak. neyse gel zaman git zaman kızdan ses seda kesilir. kuzen olayın üzerinde durmaz "demek ki, kız bu kahve olayına soğuk bakıyor ki cevap dönmedi" der ve olayı kapatır ( ki türk kızının aptal davranışı burda görülüyor. ulan en azından hayır diye bir cevap ver di mi? yok türk kızı buna tenezzül etmez tabi. )

    aradan bir hafta on gün geçer ve kuzenin pek sevmediği ukala bir iş arkadaşı laf arasında şöyle der: " abdurrahman sen de sahipli kıza yazıyomuşsun. ayıp!" kuzen anlamaz. ne alaka sevgilisi olan kıza yazıyosun demek? hem de böyle yavşak bir herif bunu diyorsa...

    sonradan olay anlaşılır: kuzen kahve teklifini yaptıktan sonra, türk kızımız bu durumu hemen sevgilisine yetiştirir. sevgili kişi de kuzenin iş arkadaşına söyleyerek kuzene bunu iletmesini söyler.

    işte burdaki kıza türk kızı diyoruz. bir maille bu kahve teklifini reddetmek varken, olayı sevgilisine ordan da yavşak iş arkadaşına aktarma beceresini ancak bunlar gösterebilir.. ve işin daha ilgnci de tüm bunlar bittikten sonra kuzene hiçbişe olmamış gibi bir mail gelir "abdurrahman naber :)"

  • aralarında,kibarca "sanırım cam kenarı benim beyefendi" şeklinde uyarı aldıktan sonra hala "ben cam kenarı istemiştim, cam kenarı benimki olması lazım" şeklinde manasızca inatlaşan cinslerinin de bolca olduğu güruha mensup şahıs.

    o adam cam kenarından kalktıktan ve kendisine ait olan koltuğa geçtikten sonra yolculuğun sinir harbine dönmesi de bonustur.

    uyarmasan "sünepe miyim lan ben, niye hakkım yenilince sesim çıkmıyor benim?" diye kilometrelerce insan kendi içini kemiriyor.
    uyarsan yolculuk boyu yan koltukla ilişkiler ikinci katip düzeyine iniyor.

    ne var be arkadaşım senin olmayan yere hiç oturmasan da sağlıklı psikolojilerimiz yolluğumuz olsa.

  • favladığım entrylere bakarken aklıma gelen talihsiz oyuncu. her zaman michael jordan ile kıyaslanacak ama bu adamın seçimi tıpkı greg oden da olduğu gibi draft bust değildi.

    öncelikle draft bust nedir, onu tanımlamak lazım. draft bust asla üst sıralardan seçilmesi beklenmeyen, seçilse de seçildiği sıranın hakkını veremeyen oyunculara denir. 1999'da michael olowokandi, 2000'de kwame brown, 2003'te darko milicic ve 2013'te anthony bennett draft bustın en iyi örnekleridir. en güncel örnekten gidelim, draft gününe dek bennett'in 9.sıra civarından seçileceği öngörülüyordu, maksimum yeteneği de 9.sıra ederdi zaten. üstelik tavanının düşüklüğüne ek olarak astım ve uyku apnesinden muzdaripti, tıpkı ciğerleri normalden ufak olan adreian payne gibi bennett'in de bu sporda, özellikle de nba'de çok etki bırakamayacağı ortadaydı. ancak ne olduysa oldu ve cleveland kendisini 1.sıradan seçti. zaten hali hazırda olan sorunlarına bir de 1.sıra seçiminin yarattığı baskı eklendi ve bennett ligde ancak 2 tam sezon oynayabildi.

    draft bustı tanımladığımıza göre artık sam bowie'yi konuşabiliriz. sam bowie yukarıdaki isimlerin aksine lisede bile yıldız olması beklenen oyunculardandı. 1979'da ülkede yılın oyuncusu seçilmişti ve sports illustrated kapağına dahi çıkmıştı. bir başka sakatlık kurbanı olan ralph sampson'la 1979'da karşılaştıkları maç washington post'a haber olacak kadar büyük bir olaydı.

    1979'da liseyi bitirdikten sonra üniversite için kentucky'e gitti. ilk senesinde de başarılı oldu ve 1980'deki temsili milli takıma seçilmeyi başardı. olimpiyatlar moskova'da olacağı için abd boykottaydı ve olimpiyatlar için toplanan takım temsilen toplanan bir takımdı ve tarihin en genç abd milli takımı'ydı. fakat yine de bowie için bu önemli bir başarıydı. toplanan takım temsili olmasına rağmen eğer olimpiyat oyunlarına katılsaydı muhtemelen bowie yine kadroda yer alacaktı çünkü o dönem nba oyuncularının uluslararası turnuvalarda mücadele etmeleri yasaktı ve kadrolar mecburen üniversite ligi olan ncaa'deki oyuncular arasından seçiliyordu. bowie de sonradan all-star olacak isiah thomas (hoş thomas efsane oldu), mark aguirre, rolando blackman, buck williams gibi isimlerle beraber bu kadroya girmeyi başarmıştı. bu takım nba all-starlarına karşı oynadı ve 6 maçın 5'ini kazandı. bowie de bu kadronun blok ve ribaund lideri olurken aynı zamanda takımın en skorer 2.oyuncusuydu.

    ancak ne olduysa 1980-1981 sezonunda oldu. bowie'nin tüm kariyeri bu sezonda yitip gitti. 1981'de vanderbilt'le yapılan maçta bir smaç sırasında sol bacağı üzerine inen bowie acıya rağmen oynamaya devam etti. işin vehameti de buradan sonra çıktı. sezonun ardından bowie'nin sol kaval kemiğinde stres kırığı tespit edildi ve bu sakatlığa rağmen oynadığı ortaya çıktı. sakatlık tespit edildikten sonra 1981-1982 sezonunu tamamen kaçırdı. ama kırığın tam anlamıyla iyileşmemesinden dolayı ameliyat oldu ve bir sonraki sezon olan 1982-1983 sezonunu da kaçırdı. sonrasında 1983-1984 sezonunda dönüş yaptı ve kentucky ile son sezonunda final four görerek kolej kariyerini noktaladı.

    ve bowie için kırılma anı olan 1984 drafti geldi. portland açısından bu seçim her yönüyle değerlendirildi. 1.sıraya aday olan iki takımın da amacı bir uzun getirmekti. houston bir önceki sezon draft ettiği ralph sampson'a pota altında bir partner ararken indiana'nın hakkı ile 1.sıraya aday olan portland bir önceki sezon draft ettiği drexler'la uyumlu bir ikili kurabilecek bir uzun arıyordu. hatta portland drexler'ın üniversiteden takım arkadaşı olan hakeem olajuwon'la draft öncesinde kontrat görüşmesinde bulunduğu için ceza dahi alacaktı. indiana ve houston'ın o sezonki dereceleri 29-53 ile eşit olduğu için yazı tura atıldı ve houston 1.sırayı alarak olajuwon'ı seçti. 2.sıra seçimini alan portland ise draftteki en iyi ikinci uzunu seçmek durumunda kalmıştı: sam bowie. burada bir parantez açmak lazım, portland bowie'yi sağlık testlerinden geçirirken haliyle sol bacağını da muayene ediyor. ancak bowie muayene sırasında acı çekmesine rağmen canın yanmadığını söyleyerek portland yöneticilerini yanıltıyor ve portland sam bowie isminde karar kılıyor.

    bowie çaylak sezonunda başarılı olmuştu, sadece 6 maç kaçırmış ve 10 sayı, 8.6 ribaund ve 2.7 blok ortalamaları yakalamıştı. kiki vandeweghe, mychal thompson, clyde drexler ve jim paxson'ın ardından ilk 5'i tamamlayan bir oyuncu için oldukça başarılı bir sezon denilebilir. bir sonraki sezondaki milwaukee maçı ise kendisinin trajik kariyer hikayesinin başlangıcı oldu, ribaund alırken kolejde ameliyat geçirdiği sol kaval kemiğini kırdı ve sezonu kapattı. ancak bowie için felaketler daha yeni başlıyordu. ertesi sezon sahalara döndü ama dönüşünün 5.maçında bu sefer sağ kaval kemiğini kırarak sezonu kapattı. üstelik gene ameliyatı başarısız olmuştu, bacağını tutan vidaların bir kısmı oturmadığı için ikinci defa ameliyat oldu. ona rağmen geri dönmek için çok çaba sarf etti ama terslikler bowie'nin yakasını bırakmıyordu. 1987-1988 sezonu öncesindeki hazırlık maçlarında ısınma sırasında bacağında ağrı hissetti ve sağ kaval kemiğinde stres kırığı tespit edildi. ve bu sefer 1 maça dahi çıkmadan sezonu kapattı.

    sam bowie draft edildiğinden beri 4 sezon geçmişti, çaylak yılı dışındaki 3 sezonda ancak 43 maça çıkabilmiş ve iki kaval kemiğinden de ciddi sakatlıklar geçirmişti. bu sırada kendisinin bir altından seçilen oyuncu 4 defa all-star seçilmiş, 2 defa sayı kralı olmuş, ilk mvp ödülünü kazanmış, aynı sezonda mvp ve yılın savunmacısı seçilen ilk oyuncu olmuştu. onun kim olduğunu ise herkes biliyor: michael jordan.

    son sakatlığından sonraki sezonda da bowie ancak 20 maça çıkabildi ve portland kendisini 1980 abd milli takımı'ndaki takım arkadaşı buck williams karşılığında 1 draft hakkı yollayarak takasladı. bu noktadan sonra ise bowie kariyerini bir nebze olsun toparlama şansı yakaladı, her ne kadar "michael jordan'ın üstünden seçilen oyuncu" etiketini yemiş olsa da bowie nasılsa sakatlanmamayı başardı ve nets'te geçirdiği dört sezonun ilk üçünde 14.2 sayı, 8.7 ribaund ve 1.7 blokla oynayarak en azından itibarını bir nebze olsun kurtarmayı başardı. sonrasında gerek yaşının etkisi olsun, gerekse lakers'a takaslanmasının ardından yeniden sakatlık belasına çatması olsun, kariyeri yeniden düşüşe geçti ve 33 yaşında basketbolu bıraktı.

    "michael jordan'ın önünden seçilen oyuncu" etiketi zaten başlı başına bir sorun. bunu silebilmek için ancak hakeem olajuwon gibi bir kariyer yaşamak, tarihin sayılı uzunlarından biri olup takımı şampiyonluklara taşımak gerekiyor. ama bowie'nin hiç böyle bir fırsatı olmadı. kolejdeki sakatlığı, geçirdiği başarısız ameliyatlar, yanlış iyileşme süreci asla peşini bırakmadı. ve bowie bunlarla uğraşırken 1 üstünden seçildiği michael jordan'a ek olarak 3 sıra üstünden seçildiği charles barkley ve 14 sıra üstünden seçildiği john stockton da tarih yazdı. her anlamda talihsizdi bowie. 1981'de sakatlanmasa ya da geçirdiği ameliyatlar başarılı olabilse belki de 1984 draft sınıfı ilk 5 sıra olarak tarihin en iyi draft sınıfı olacaktı.

    sakatlık pozisyonları belgesellerde bile iç burkan bir oyuncuydu, kendisine çok fazla haksızlık edildiğini düşünüyorum. son sözü olarak da kendisinin bir maç esnasında michael jordan'a söylediği şu sözleri bırakalım: bu kadar iyi olmak zorunda mıydın?

  • ben nevşin mengü,

    medya izleyici/dinleyici/okuyucunun pasif olduğu bir mecradan aktif olduğu bir mecraya dönüştü. insanlar dinledikleri kadar çok konuşmak, konuşana görüş iletmek, soru sorabilmek istiyor. velhasılıkelam, buradayım, sorularınızı bekliyorum.

    kanıt

    edit: soran, yorumlayan herkese teşekkürler. tschüs :))

    sorularınıza verilmiş yanıtları görmek için şu bağlantıyı kullanabilirsiniz: https://goo.gl/kik59z

  • (bkz: enerji ve tabii lan manyak mısın bakanlığı)

    debe editi: işin şakası bir yana 301 madencinin göz göre göre katledilmesinde istifa etmeyen zihiniyetin, ülke genelinde kesilen elektrikler, bu sebeple çalışmayan telefon hatları, bağlanmayan internet, duran metro ve ulaşım sistemleri, çalışmayan trafik ışıkları, kaosa dönen trafik, 100 milyon dolar üretim kaybı* vs. nedeniyle istifa etmesini bekliyor değildik. istifa beklentisini alaya alırken umarım enerji bakanı "nasılsa seçim yakın 3 döneme de takılıyorum istifa etsem iyi olur güzel anılırım" demez diye de aklımdan çok geçti. çünkü dün enerji bakanlığının beceriksizliğiyle yaşanan bütün bu süreç, yitip giden 301 gariban madencinin hayatından, babasız kalan çocuklarından, bir başlarına kalan eşlerinin durumlarından daha trajik, daha beceriksizce ve daha kötü değildi. sizler istifa edip erdemli ve onurlu anılma hakkınızı soma faciası'nda kaybettiniz beyler ve iyi ki dün istifa edeniniz olmadı. unutma unutturma! (bkz: 13 mayıs 2014 soma maden ocağı patlaması)