hesabın var mı? giriş yap

  • -çocuğu ateist diye mi terk ettin?
    +hayır, nedeni allaha inanmaması değil, bana inanmaması. allah var diyorum inanmıyor. yalancı mıyım ben?
    -fwjxvwjxhej?!?!

  • bu şimdi new york ya da new jersey o taraflarda. türk nüfusun yoğun olduğu yerler. abd vatandaşlığına sahip türkler lobi yapıp bölge savcısına (district attorney) baskı yapabilirler. neden böyle bir girişim oluşturmuyoruz? orada bölge yetkilileriyle ilişkide olan "american turkish association (ata)" gibi stk'lar da var. onlar da devreye sokulabilir. ya da medya kuruluşu the young turks cenk uygur var, twitch yayıncısı hasanabi var onlara ulaşılıp gündeme taşınması sağlanabilir. ben texas'da yaşıyorum. varsa abd'de yaşayan birileri gelin kafa kafaya verip şu işi kovalayalım.

    edit: yorum vesaire haricinde 1 kisi ulasti. pek ilgilenen yok sanirim bu olayla.

  • (bkz: pink floyd-pulse)

    hele ki any colour you like, brain damage ve eclipse üçlemesi! nasıl tüyler diken diken olmasın. sonrasında wish you were here duygulandırır biraz insanı derken, comfortably numb'daki akla hayale sığmaz (bkz: david gilmour) solosu!

    her seferinde mi tüyler diken diken olur? her seferinde oluyor!

  • doğru kararın ötesinde pratiktir. işid sakalıyla gezecek diye duman zehirlenmesinden ölen itfaiye personeli rezilliktir. oksijen maskesi takması gereken bir meslek alanında çalışan adam sakal, geniş bıyık vb. bırakmamalıdır.

  • 1950 yılının şubat ayında, on bir yaşındaki oğlunu birkaç ay önce çocuk felci nedeniyle kaybeden new york'lu, perişan bir baba, acıyı dindirecek bir çözüm bulmak için albert einstein'a başvurur;

    ‘’sevgili dr. einstein,
    geçen yaz on bir yaşındaki oğlum çocuk felcinden öldü. o sıra dışı bir çocuktu, toplumda faydalı bir yaşam için kendini hazırlayabilmek amacıyla bilgiye susamış, gelecek vaat eden bir delikanlıydı. onun ölümü varlığımın yapısını paramparça etti, hayatım neredeyse anlamsız bir boşluğa dönüştü çünkü tüm hayallerim ve arzularım bir şekilde onun geleceği ve çabalarıyla ilişkiliydi. geçtiğimiz aylar boyunca kederli ruhumu teselli edecek bir şeyler bulmaya çalıştım; hayatın kendisinden daha değerli böylesine acımasız bir kaderin kurbanı olan masum, saygılı ve yetenekli bir çocuğu kaybetmenin acısına dayanmama yardımcı olacak bir teselli bulmaya çalıştım. insanın ölümsüzlüğe ulaşan bir ruha sahip olduğu inancıyla teselli aradım - oğlum bir şekilde, bir yerlerde daha yüce bir dünyada yaşamaya devam ediyor.

    acılı baba, yürek parçalayan bir umutsuzlukla, bilimde enerjinin korunumu ilkesindeki ölümsüzlüğe dair bir kanıt bulunup bulunamayacağını merak ederek ardından ekliyor:

    ‘’bütün bunları size yazıyorum çünkü ‘’benim gözümden dünya’’ adlı kitabınızı yeni okudum. bu kitabın 5. sayfasında şöyle demişsiniz: “fiziksel ölümünden sağ çıkması gereken herhangi bir birey benim algımın ötesindedir... bu tür kavramlar zayıf ruhların korkuları ya da absürd egoizmleri içindir.” çaresizlik içinde soruyorum, size göre olanlar için hiç mi teselli, hiç mi avuntu yok? sevgili güzel çocuğumun sonsuza dek toprağa karıştığına, içinde mezara meydan okuyan ve ölümün gücünü aşan hiçbir şey olmadığına inanmalı mıyım? sevgili oğluma duyduğum dinmek bilmeyen özlemin, yoğun arzunun, bitmek bilmeyen sevginin acısını dindirecek bir şey yok mu? sizinle biraz konuşabilir miyiz? yardıma çok ihtiyacım var.
    saygılarımla,
    r.m.

    kendisi de iki erkek çocuk babası olan einstein, kederli babanın acısına büyük bir duyarlılıkla yaklaşarak bilimin, en azından gerçek anlamda ölümsüzlük güvencesini sağlayamayacağını hatırlatır - bu tür iddialar din alanına aittir. sempatinin derinliğinden bile mantıksız ve yanıltıcı bir teselliye başvurmak istemeyen einstein, bunun yerine hintli şair ve filozof tagore'un varoluşun karşılıklı bağımlılığına dair fikirlerini anımsatan, evrenin birliğine dair güzel ve yardımsever bir bakış açısı sunar. (einstein ve tagore yirmi yıl önceki dönüm noktası niteliğindeki konuşmalarında bilim ve maneviyat arasında köprü kurmuşlardır).

    ‘’ sevgili bay m
    insan, bizim “evren” olarak adlandırdığımız tüm dünyanın zaman ve mekanla sınırlı bir parçasıdır. kendisini, düşüncelerini ve duygularını diğerlerinden ayrı bir şey olarak deneyimlemektedir- bu insan bilincinin bir tür optik yanılsaması. kendini bu yanılsamadan kurtarmak için çabalamak gerçek dinin tek meselesidir. yanılsamayı beslemek değil, onun üstesinden gelmeye çalışmak, ulaşılabilir iç huzurun ölçüsüne ulaşmanın yoludur.

    en iyi dileklerimle,
    saygılarımla,
    albert einstein’’

    kaynak

  • eminim çokça yazılmıştır ama malum ben de aynı şekilde iletişim kurduğum için mecburen yazacağım.

    daha cep telefonları çıkmamışken ya da yeni yeni zenginlerin erişebildiği zamanlarda ev telefonundan ya komşu kızına kız arkadaşımızın ev telefonunu aratırdık ya da biz erkek halimizle kız sesi çıkarıp , telefona sevgilimizi isterdik.

    +alo damlayla görüşebilir miyim ben ayça*

    bunu yaptığım kız arkadaşımın annesi numaramı hiç yememiş ama bir şey de söylememişti.

    sonra cep telefonları yaygınlaştı. ama bu sefer de pahalılık sorun oldu. çözüm klasik ama;

    1 çaldırma aklımdasın
    2 çaldırma seni seviyorum
    3 çaldırma ve üstü aç ulan o telefonu ben arıyorum.

    daha sonra cem uzan sağolsun telsim' i çıkardı da 250 kontör karşılığı sınırsız sms ve konuşma hakkımız oldu. bir dönem (bkz: aycell) de buna benzer bir şey yapmıştı ama çok hatırlamıyorum.

    sonrasında bilgisayar çağına girdik. msn girdi hayatımıza. titreşimler, ne dinliyorum özelliği vs altın çağdı ama bu söylemeden geçemem.

    derken blackberry telefonlar moda oldu. bbm pin'i paylaşıp sohbete başladık. bu aynı zamanda twitter'ın yayılmaya başladığı zamanlardır.. yavaş yavaş facebook'u dedelere teslim ettiğimiz zamanlar

    en sonunda iphone 3, ardından da 4'ün çıkmasıyla whatsapp çıktı ortaya. herkes bir anda aaa whatsapp diye bir uygulama varmış, bedava konuşabiliyorsun diyerek birbirine sms atmaya başlamıştı.

    zaman tüneli gibi yemin ederim yaa. hepsini yaşadık iyisiyle kötüsüyle.

  • akp imam hatip dayatması ve özel okul teşviki ile havuç ve sopayı öyle güzel kullandı ki laik kesim bir kere bile “bir dakka lan anayasal olarak ücretsiz ve şeriatsız eğitim hakkımız var bizim” demedi.

    sistemin dışına itilmeyi ayrıcalık zannetti. şimdi cizye gibi laiklik vergisi ödüyor.

  • cumartesi gecesini mutlu mesut evde geçirmeye başladığı an. kesin ve net söylüyorum. yanına bir de çiğ köfte söyleyince şenleniyorsan orta yaşı atlayıp direkt anneanne/dede olmuşsun demektir.