hesabın var mı? giriş yap

  • tahminime göre bahse konu aylık 27 bin 500 lira para ersin düzen'e sadece program moderatörlüğü için veriliyor.

    stadyum denilen program bir dış yapım! yani x bir şirkete de para ödeniyor.

    bu tip programlar neden dış yapıma verilir malumunuzdur.

    ulan sen trt'sin, yayın kuruluşusun, maaşlı çalışanların, işini bilen adamların var. koyarsın oraya bir spiker, 3 yorumcu, aylık maaşlarını verirsin olur biter.

    bir stüdyo programı neden dış yapım olur trt bunu açıklasın önce!

    edit: kısa bir araştırma ile söz konusu şirketin sahibinin de ersin düzen olduğu görülüyor;

    ers prodüksiyon reklamcılık ve organizasyon ltd.şti

  • maine ile stephen king birbirinden ayrilamaz ve ikisi birbirinden ayri dusunulemez. belki de maine'in ucsuz bucaksiz ormanlarindan cikan odun urunlerini saymazsak eyaletin en buyuk ihrac kalemlerinden biri stephen king kitaplaridir. 1 milyon nufuslu ve ufak ve sirin eyalet stephen king'in dogup buyudugu, hemen hemen tum kitaplarinin gectigi yerdir. stephen king'in cogu kitabi bu eyaletin kucuk kasabalarinda gectigi icin bir zamanlar en buyuk hayallerimden biri maine eyaletine gidip birkac hafta takilmak, bir yandan o topraklari gezerken bir yandan da stephen king'in kitaplarini sindire sindire okumakti. bu gezinin sonucu olarak kaleme aldigim bu yazida maine ile stephen king'i harmanlayarak anlatmaya calisacagim.

    maine 1 milyonluk nufusuyla abd'nin en kucuk eyaletlerinden biri. aslinda bu eyalete "oregon'un dogu yakasindaki kuzeni" diyebiliriz zira ayni oregon gibi okyanus kiyisinda, neredeyse tamamen ormanlarla kapli ve huzur dolu olan bu eyaletin (tesaduf bu ya) en buyuk sehrinin ismi de ayni oregon'daki gibi portland. bu yuzden bende maine eyaletine karsi daha oraya gitmeden ayri bir sempati olusmustu.

    portland'da birkac gun kaldiktan sonra stephen king'in ruhunu yakalamak icin eyaletin kucuk kasabalarina gectik. kasabalar tam da bekledigim gibiydi. viktorya tarzi ahsap evler, her kasabada 1-2 benzinci olmasi ve bu benzincilerin de 150 yasinda dedeler tarafindan isletilmesi, yol kenarlarindaki bazilari terk edilmis olan "diner" tarzi metalik restorantlar, yillara ve soguk iklime yenik duserek curumeye yuz tutmus 50-60 kapasiteli beyaz ahsap kiliseler, neon isiklarla vizyondaki filmlerin isimlerinin yazildigi ve sadece 2-3 salondan olusan ufak sinemalar, etrafta bahcelerinin cimlerini kesen yasli amcalar, her ruzgarda gicirdayarak kendi dillerinde turku soyleyen ahsap oteller, trafikte hala gorulebilen 1970 ve 1980li yillara ait eski model arabalar, bazi evlerin bahcelerinde aylar onceki cadilar bayramindan kalma olan ve belli ki usengeclikten temizlenememis dekorlar ve suslemeler, sari okul otobusleri ve daha neler.

    aman tanrim, her an bir yerden carrie cikip gozleriyle beni suzecek ve etraftaki binalar yanmaya baslayacak gibi bir his hakim. ufak bir mezarligin onunden gecerken aklima hayvan mezarligi ve orada yatan yari rahmetli hayvanlar geldi ve dinlere inanmama ragmen ruhlarina fatiha okuyasim geldi. bir ara telefonum caldiysa da cell kitabinda olanlar aklima geldigi icin cevap vermeye cesaret edemedim. uzaklarda bir yerde tepenin tekine oturup kasabaya hakim bir noktaya yerlesmis olan eski ama gorkemli bir malikane gozuktu ve aklima salem's lot kitabindaki vampir evi geldi.

    okyanustan gelen esinti ve bunun etkileri yuzunden orada kaldigimiz zamanin yarisinda ortam sisliydi ve bu da ortamin gizemini arttirdi. ortamdaki hava, o karanlik atmosfer, insana huzur vermesi gerekirken icini kemiren sessizlik ve sakinlik, sanki her an bir yerlerde bir seyler olacakmis da firtina oncesi sessizlik yasaniyormus gibi bir hava...

    ilk gece kaldigimiz otel 1920'lerde insa edilmis ve eyaletteki hemen hemen tum binalar gibi ahsaptan olusuyor. burasi ayni oregon gibi gecimini odunculukla sagladigi icin tum binalar ahsaptan yapilmis. otelin lobisine girerken "perili otel" esprisi patlayayim dedim ama bu klise espriyi sirada benden once bekleyen 40 yaslarinda sakalli bir abi patlatinca susup kalmak zorunda kaldim. meger her 5 musteriden 4'u zaten o espriyi yapiyormus. hatta otel de bunu ticari kara cevirebilmek icin uzerinde perili kosklere ait bilgiler olan brosurler bastirmis ve lobide bu brosurler dagitilmaya baslanmis.

    her yerde stephen king'in ve onun yarattigi korkunc karakterlerin ruhlari dolasiyor. ufak kasabalardaki yerel sinemalarda stephen king'in kitaplarindan yola cikarak cekilen filmler gosteriliyor. bir cok yerde stephen king'in kitaplarindaki karakterlerin hediyelik esyalari, oyuncaklari, posterleri satiliyor.

    yerel restoranlar paso "stephen king de bizde yiyor abi" geyigi ceviriyor. belki de dogrudur. sonucta adam cok buyuk olmayan bir sehirde yasiyor ve alti ustu 10-15 tane kaliteli restoran var. adam belki her disari cikisinda bunlardan birine gidiyordur ve bunlardan birinde yemek yiyen birinin onunla karsilasma ihtimali yuksektir. garsonlar zaten adamdan bahsederken adeta kankalariymis gibi konusuyorlar.

    her seyi bir kenara birakirsak %97'si orman arazisi olan ve bu alanda abd'deki tum eyaletleri geride birakan maine muhtesem guzellikle bir eyalet. her ne kadar eyalet buram buram stephen king koksa da icinizin korkudan cok huzurla dolacagini garanti ederim. maine kesinlikle oregon'dan sonra en sevdigim eyaletler listesine girmis durumda. abd'nin dogu yakasini pek sevmesem de burayi ileride mutlaka yeniden ziyaret edecegim. bir sonraki gelisimde en az 1-2 ay kalmayi planliyorum.

    edit: bu entry cok uzun zamandir kenar'da duruyordu ve epeyce once yazmistim.

  • 2012 de büyükşehir yasası değişti. 100 km ötede koyde yaşayan vatandas buyuksehir belediyesi icin oy veriyor. simdi bu yetmedi, o vatandasin verdigi oyla tum şehir belirlenecek. tire'deki vatandaş, karsiyakayi kimin yonetecegine karar verecek. tam akp usulü bir geri zekalilik.

  • üzgünüm ama değiliz. hayır çıksaydı böyle hashtag olur muydu? muhtemelen seçim yenilenir, kasap bıçaklılar sokağa çıkar, doblolarıyla dehşet saçardı.

  • - alo iyi günler nikol hanım mi acaba?
    - evet buyrun benim...
    - ben telekomdan arıyorum da, acaba hattınızda bir sorun var mı diye deneme yapıyorduk, ahizeye üfler misiniz acaba?
    - tabii. pıfffffffffft...
    - ben... yani... o kadar güzelsiniz ki... yapamıycam...
    - !?

  • bircok alman sehri gibi, sehir ruhu diyebilecegimiz belli belirsiz, sadece o sehirde yasayanlarin (farkinda olmadan) hissettikleri, varligini ancak yabanci bir sehre gittiginizde hissedebileceginiz ritmden, duygudan yoksun bir sehir.

    nasil olustugunu anlayamadigim, belki sehrin cevre duzenlemesiyle alakali bir sey bu sehir ruhu. mesela istanbul'da yasayan biri, baska bir sehre, diyelim ankara'ya gittiginde yabancilik ceker. bunun sebebi ankara'nin insanlarinin temposunun farkliligindandir. istanbul'da insanlar baska bir sekilde yurur, sehir kendine has bir tempoyla hareket eder, insanlarin eglence bicimleri -ufak ayrintilara bakildiginda- degisiktir. mesela turkiye'nin tamami ele alindiginda, ankara'nin, istanbul'un ve izmir'in tamamen kendine has havalari vardir, baska sehirlerde goremeyeceginiz, ankara'ya gittiginizde istanbul'u ozleten, istanbul'a gittiginizde ankara'yi ozleten bir hava. bir turistken bu havayi soluyamayabilirsiniz, zira bir turistin gittigi sehirde dikkat ettigi sey, o sehrin yerlilerinin yasayis bicimi degil, sehrin estetigidir. mesela almanya'da koln'e giden bir turist, kolner dom'a bakip yanindaki esine dostuna "bu dom var ya... sana girsin" diye espri yaparak degerlendirir vaktini, sehir yasayisinin nasil oldugu onun o sehirde gecirdigi kisa sure icerisinde idrak edebilecegi, tadabilecegi bir sey degildir. bunu farkedebilmek icin o sehirde belli bir sure oturmak gerekir sanirim.

    mesela insan kisa bir sure icin paris'e gittiginde, oradaki insanlarin tamamen paris'e has bir yasam (paris'e bagimli bir yasam desek daha dogru olur) surduklerini cok rahat gozlemleyebilir, o yasamin icinde olmadan bunu gozlemleyebildiginiz sehirlerdendir paris, dolayisiyla, nedense aklimda hep "yasanilacak sehir" olarak yer etmistir. paris, istanbul gibi sehirlerde sehir insani yonlendirir ve hatta yonetir, insanin yasayisi sehire endekslenir.

    ama -en azindan benim gordugum- hicbir alman sehrinde boyle bir ruh soz konusu degildir. almanya'da munih'te yasamak ile koln'de yasamak arasindaki tek fark, birinde oktober fest olmasidir. her alman sehrinde bir sehir merkezi, sehir merkezine yakin muzeler, cok rahat ulasim, her seyin bulunabilecegi hauptbahnhof, hauptbahnhof'a konuslanmis berduslar, punklar, kimi zaman neo-naziler, belirli bir saatten sonra her yerin kapanmasi, ayni sosyal etkinlikler ve bos zaman gecirme alternatifleri mevcuttur. butun alman sehirlerinde insanlar ayni sekilde hareket eder, gorebileceginiz farklar yuzeyseldir; sive farklari..vs..vs

    buna istisna olarak belki sadece berlin gosterilebilir. ama berlin zaten yakin siyasi tarihinde yasadiklariyla tamamen ayriksi bir sehirdir. ayni anda iki ulkeye birden ait oldugu ve ikiye bolundugu (4 ayri ülke tarafindan, sscb, fransa, ingiltere, amerika tarafindan paylasildigi) icin, berlin metamorfoz'a ugramis gibidir, bi degisiktir...

    nihayetinde basligi altinda yazdigim munih sehri, irili ufakli kimi farklari kolaylikla gormezden gelebilecegimiz kadar alman bir sehirdir.

  • içinde korkunç subliminal mesajlar barındıran reklam filmi.

    şu kare ne kadar da masum değil mi?
    http://i.hizliresim.com/2reaqq.png

    peki biraz yaklaştırınca?
    http://i.hizliresim.com/v03drz.png

    göremediniz mi? biraz daha yaklaştıralım o zaman:
    http://i.hizliresim.com/dpyz1o.jpg

    ------

    bir uyuyalım dedik, mesaj kutusu yandı alev aldı. güldüğünü belli eden dostlar kadar, tehdit eden ve duyar kasanlar da oldu. bu sırada da ülker açıklama yayınlamış. reklam materyalleri ile ilgili deformasyon yapanlar hakkında hukuki süreç vs şeklinde.

    ülkede mizah bu kadar ele ayağa düşmüşken, "mizah" yaptığını savunarak zor durumda kaldığını söyleyen trilyon dolarlık firma bile açıklama geçiyorsa, gg olmamak adına bir iki söz de biz edelim. çünkü bu memleketin kuralı, büyükler kendini kurtarır ve daima küçükler ezilir.

    son görseldeki yazı, sosyal medyada binlerce aydır trollüğü yapılan, yerleşmiş bir mizah kalıbı olan durumdur. ülker'e gelen saçma sapan tepkiler sonrasında tepkilerin saçmalığını vurgulamak amacıyla yapılmıştır. ne markaya bir saldırı ne de deformasyon vb yaparak bir algı oluşturma saiki yoktur!

    amaç ise sadece gülmek.

    muhtemelen bu başlık ülker tarafından mahkeme kararı ile sildirilir. ekşi sözlük'te mahkeme kararı ile yazdıklarımızın sildirilmesine artık alıştık.

    kendi yaptığı "şaka" için verilen tepkileri anlamsız bulan bir firma olan ülker, şakası hakkında yapılan şakaları bakalım ne kadar mazur görecek?

    son olarak da, bizleri şakalarımızı bile açıklamak zorunda bırakan sistem utansın.

  • 1. dere kenarında çamaşır vs yıkamak tek başına yapılan bir eylem değildi. kızlar küçük yaşlardan itibaren çalıştırılırdı.

    2. erkekler tarlalara giderdi yine küçük yaştan itibaren.

    3. çocuk yetiştirmek öyle çok da önemli bir şey değildi. o nedenle 8-10 çocuk yapılırdı zaten. önemli olan gerekli iş gücüydü.

    4. bu çocuklar verilen bu işler dışında genellikle orada burada rahat bir şekilde takılarak büyürdü. karakterlerine göre yönelimleri olurdu. kötüyse kötü, iyiyse iyi. özellikle erkek çocuklara aile gece nerede kaldın demezdi.

    5. eski insanların karnını doyurmaktan başka derdi yoktu. şimdiki insanlar yani bizler kapitalist sistemlerin kölesiyiz. her şeye sahip olmak istiyoruz. o nedenle çok yorgunuz. eski insanların bildiği tek şey kendi köyleriydi ötesini pek bilmezlerdi.