hesabın var mı? giriş yap

  • firmanın 3 senede toplam ödediği vergi, maaşlı bir çalışanın 1 senelik ödediği verginin büyük ihtimal yarısı..

    öğrenmek ve anlamak için soruyorum. patiswiss veya farklı firmalar nasıl oluyor da dünyanın parasını kazanırken iş vergiye gelince sokaktaki simitçiden, asgari ücretli herhangi birinden bile daha az vergi ödüyorlar?

    ne yapıyorlar? evlerine aldıkları çorabı bile şirket yatırımı olarak mı gösteriyorlar? ya da ev, araba, arsa alıp bunları şirket gideri gibi mi gösteriyorlar?

    sayın şimşek ,

    esnafların iban'a istedikleri paraları takip etmeye gelene kadar öncesinde böyle kurumların vergi matrah doğrulamasını yapmak daha kritik değil midir?

  • öyle ya da böyle, beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama çocuklar duymasın dizisi gerek rating, gerekse uzun süreli olması bakımından türk televizyonculuk tarihinde önemli bir yere sahip. (bakınız burası önemli, burada dizinin kalitesini tartışmıyoruz.)

    peki zamanında tekrarları bile rating listelerinde üst sıralarda yer alan bu dizinin aslında bizlerin hatta anne babalarımızın bile çocukluğunda yer alan taşdevri (bkz: taşdevri) (bkz: flintstones) çizgi dizisinden epey esinlenildiğini iddia etsem…

    haluk = fred çakmaktaş

    meltem = wilma çakmaktaş

    selami = barney moloztaş

    gönül = betty moloztaş

    havuç = bambam

    duygu = çakıl çakmaktaş

    çizgi dizide de fred (haluk) kaba saba iken barney (selami) light erkek.

    fred (haluk) ve barney (selami) aynı iş yerinde çalışıyorlar.

    barney (selami) ve betty (gönül)'ün de çocukları olmuyor.

    wilma (meltem) tüm maçoluğuna rağmen fred'in tırstığı karısı.

    fred (haluk) ve barney (selami)'nin patronu bay slate (bkz: bay slate) de tıpkı fıs fıs ismail (bkz: fıs fıs ismail) gibi sürekli başlarının birlikte belaya girdiği ama bölüm sonunda sorunu tatlıya bağladıkları bir karakter.

    daha yazamadığım ve irdelenirse çıkacak pek çok benzerlik sebebiyle tekrar iddia ediyorum ki, çocuklar duymasın taşdevri'nden araklanmıştır.

  • bilim yapanı görünce deliriyorlar.

    bilim bilim bilim. sizin hikayelerinizin sonunu getirecek olan bilim.

  • bölüğe yeni biri gelmişti. psikopatım ayağına hiçbir yerde 3 aydan fazla kalamamış, gittiği her yerden gönderilmeye çalışılan bir tip. gele gele bizim bölüğe geldiydi. nöbetçi çavuş olduğum bir sabah, onun yattığı ranzaların olduğu yerden sesler geliyor. "ne oldu, ne bu şamata" derken bu yiğit çişi gelince koğuşun duvarına işemiş. wc'ye gitmesem de olur demiş. sidik var duvarda ve yerde. nöbetçi çavuş benim, demez mi iki gün sonra asker ağzımıza da s.çar bu diye. sordum neden böyle birşey yaptın, cevap vermiyor kafa önde. tüm o kafa önde sessizlik piçliğini de iyi bilirim ben.

    şimdi ben belgesel izleyen, o belgeselde bölgesini belli etmek için çişini yapan leopara, aslana, çakala vs saygı duyan, hümanist bir beyaz türk olarak bu ortadoğu faresini bir güzel dövdüm. yani dayağın sonu boktan yerlere çıktı, kafasını falan işediği duvara falan sürttüm, öyle güzel dövdüm. yiğidim karşılık vermek istedi bir an, hiyerarşiden de haberi yok, dayak faslını uzattım iki kişilik dövdüm. ben temizlerim dedi, madem temizleyeceksin niye işedin dedim bir daha dövdüm.

    askerlik son okul demişti komutanlar, buradan adam olmayıp giden sittin sene adam olamaz demişti. muhtemelen evinin içine işemiyorsun, dayağa yemesen de işemezdin ama senin adamlığında bir gr faydam varsa hakkımı helal etmiyorum. insan koğuşa işer mi amk? serengeti milli parkı mı lan burası, çişinle bize mesaj vermeye çalışıyorsun, yer miyiz biz psikopatım ayağını.

  • insanlığın başına ne geldiyse zaten bu kader, kısmet, şükür inançları yüzünden gelmiştir. binlerce yıldır toplumu yönetenlerin istediği de bu; nolursa olsun sesini çıkarma, kısmet de, buna şükür de ve sus. bunlardan kurtulup sesini çıkartan bir toplum olduğu gün her şey daha güzel olacak.

  • önemli tavsiyelerdir.

    öncelikle ne istediğinizi bilin arkadaşlar. ne çalmak istiyorsunuz? rock mı? blues mu? metal mi? pop mu? burası gerçekten önemli çünkü müzik tarzınızı belirlemeniz gitar seçiminizi de etkileyebiliyor.

    bunun yanında elektro gitar fiyatlarına bakıp, pahalı bulup “ya ben önce bi klasik gitar öğreneyim, sonra elektroya geçerim” gibi bir düşünceye kapılmayın asla. çünkü klasik gitar bir giriş veya geçiş enstrümanı değildir. tek başına önemli bir enstrümandır, tıpkı diğerleri gibi.

    bunları düşündünüz, müzik tarzınıza karar verdiniz, elektro gitar öğrenmekten vazgeçmediniz, çok güzel.

    sırada gitar seçimi var. gitar seçimiyle alakalı burada çok bir şey söylemek istemiyorum çünkü çok fazla çeşit var, bir müzik markete gidin ve bu konuda uzman birinden mutlaka destek alın. ve ayrıca eklemek istiyorum ki “tipine bakarak” gitar almayın. bu aynı kapağına bakıp beğenip kitap almak gibi bir şey. tipinden ziyade gitar işlevi önemlidir. bazı temel bilgileri vermek gerekirse gitarın sapı çok önemlidir, (ben her şeyi buraya detaylı yazmak istemiyorum, neyi bilmeniz gerekiyor onu söylüyorum ki siz o şeyi gidin araştırın daha iyi öğrenin), hangi ağaçtan yapılmış, hangi ağaçtan yapılan saplar daha iyi mutlaka bunları bilerek gidin mağazaya, ya da online alacaksanız mutlaka bunu araştırın.

    tamam bunu da öğrendiğinizi varsayıyorum, sırada sap ayarını kontrol etmek var, böyle durumlarda yanınızda gitardan anlayan birinin olması daha iyi, mağazaya gittiğinizde sizin için gitarı kontrol edebilir. sap ayarı bozuk bir gitar almak istemezsiniz. bir de klavyesine bi bakın ve elinize uygun büyüklükle kalınlıkta olup olmadığına bakın. size uygun olmayan bir klavye sapı elinizi yorabilir ve sizi elektro gitar çalmaktan soğutabilir.

    gitarın burgularını mutlaka kontrol edin veya ettirin. akort yaptıktan sonra birisi o gitarı çalsın ve çalarken akort kaçırıyor mu bi bakın.

    gelelim elektro gitarın manyetiğine, manyetik her şeydir, candır, önemlidir. manyetik ne diye sorduğunuzu duyar gibiyim, klasik gitarlarda gitarın önünde kocaman bir delik olur, ve siz tele vurduğunuzda telden çıkan ses o deliğin içine girip bir akustik yaratır ve sesin yayılmasına yardımcı olur. heh, elektro gitarda da o delik yerine bikaç santimlik manyetikler olur, siz tellere vurduğunuzda o teller titreşir ve manyetiğe çarpar, manyetikten giren ses jak kablosu yardımıyla sizin amfinize iletilir. burada önemli olan şeylerden birisi manyetikle tel arasındaki boşluk mesafesidir. teller manyetiğe ne kadar yakın bir kontrol ettirin. çok uzak olursa zayıf bir ses gelir yakın olursa böyle değişik değişik sesler gelir. şimdi gözünüz korkmasın “ya zor işmiş” diye, merak etmeyin bu manyetik ayarını daha sonra da yapabilirsiniz ama alırken iyi olmasına dikkat edin derim.

    bunları hallettiniz mi? tamam şimdi de jak kablosuna sıra geldi. bunun üzerinde çok durmak istemiyorum ama iyi bir jak kablosu almanız sizin için iyi olacaktır.

    bir de kendinize “çalacağınız müzik türüne veya çalma tarzınıza göre” birkaç pena almayı unutmayın.

    hayırlı olsun. bir elektro gitar aldınız ve dükkandan çıkıyorsunuz değil mi? geri dönün, çünkü amfi almayı unuttunuz. ihtiyacınıza göre bir amfi alın, şunu alın bunu alın diyemem, o sizin ne çalacağınıza nasıl çalmak istediğinize veya nerede çalmak istediğinize göre değişkenlik gösterir. amfiyi de aldınız. şimdi dükkandan çıkabilirsiniz. (bu arada elektro gitar için ekstra bazı aparatlar veya aksesuarlar var, örneğin pedal. bunları yine siz kendinize göre alacaksınkz ya da almayacaksınız).

    eve geldiniz, yeni gitarınızı açtınız. kendinizi james hetfield'ın gençliği gibi veya slash gibi hissediyorsunuz.

    sırada bu gitarı çalmayı öğrenmek kaldı. bu işin en temel yolu disiplinli olmaktır. düzenli olarak çalışmanız ve bırakmamanız gerekiyor. yapılan en büyük yanlışlardan birisi gitarı alıp hemen şarkı çalmaya çalışmak veya işte jimi hendrix gibi dişiyle çalmak istemek, ya da solo atayım gitarı şöyle bi ağlatayım falan demektir. iyi bir eğitim lazım arkadaşlar, bakın illa kursa gidin demiyorum, bu iş artık online da oluyor, örneğin ben selim ışık'tan çok şey öğrendim. tavsiye ederim. maddelere ayıracak olursak;

    1- gitar öğrenirken acele etmemek

    2- disiplinli çalışmak

    3- tekrar yapmak

    4- izlemek (çalan kişiler nasıl çalıyor bir bakın, tabi herkesin farklk tarzı var ama siz yine de bi bakın gözlemleyin, gözlem iyidir)

    5- tellere vurmayın :) teli kopartmak istemezsiniz, bi de onunla uğraşırsınız, yeni tel al tak vs konserlerde yapılan şovlara veya o gitaristlerin çılgın gibi tele vurduğuna, aslında o kadar şiddetli vurmuyorlar, size sanki tele çok şiddetli vuruyormuş gibi geliyor. zaten çaldıkça göreceksiniz.

    6- parmaklarınızın uçları su toplayabilir. ayıca o parmak uçları nasır tutacak sertleşecek arkadaşlar baştan söyleyim.

    7- egzersiz yapın, her fırsatta.

    8- vazgeçmeyin. en büyük hatalardan birisi de bu. yapamıyorsanız üzerine gidin, emin olun o şeyi yapacaksınız, o an yapamıyorsanız bi ara verin. gidip de gitar ustalarını izleyip “yav adam nasış çalıyor ben asla böyle çalamam, öğrenemem” diyip de vazgeçmeyin. unutmayın bir zamanlar onlar da sizin gibiydi ve sıfırdan öğrendiler.

    benim şimdilik söyleyeceklerim bu kadar arkadaşlar. ha beni usta bir gitarist falan zannetmeyin, kendi çapımda çalıyorum ben. bunlar benim bizzat deneyimleyip öğrendiğim şeylerdi veya yaptığım hatalardan çıkardığım derslerdi.

  • 420 kodu ilk 1971'de san rafael high school'da waldos denen bi grup gencin kullandigi marijuana icme zamani ve yerini belirtmek icin kullanilmis..ondan beri marijuana icme anlamina geliyor...
    okulda "420 louis" derlermis..anlami da saat 4:20'de louis pasteur heykelinin altinda bulusup icecegiz...
    sonra galiba greatful death'de bu saati gunluk pot icme saati olarak da kullanmislar..ama bu ne kaa dogru bilemiyom...

  • 2022 yılında "kameralar çalışmıyordu" diyen mekanın saklayacak bir yalanı vardır.

    mahkeme demek "nasılsa birkaç yıllık mevzu, unutulur gider" demektir.

    inandırıcı olmayan açıklama.