hesabın var mı? giriş yap

  • bazen en olmadık yerde akla gelirler. hiç alakasız, aniden, böyle bir anda bundan beş yıl, on yıl, on beş yıl öncesinden annenizle babanız aranızda geçen bir konuşma aklınıza gelir ve ancak yıllar sonra anlam verirsiniz o konuşmadaki imalara. "çok yorgunum erken yatalım", "ben de yorgunum, yatıyorum, hadi oğlum yerine git sen de". tüylerim diken diken oldu yazarken bile... ne de safmışım. saat 20:00 p.m'de neyin yorgunluğu, neyin uyuması bu acaba günahkar bedenler???

    ya da ofiste (ofis: türkiye'de sözlük yazarlarınının yaşadığı yerlere verilen ad) aniden akla gelen liseden bir kız arkadaşın söylediği şey: "hafta sonu annemler yok. özge ve beril erkek arkadaşlarıyla bize gelecek, sen de gel, patates kızartırım". bakın burdaki genel imayı o zaman anlamamış ve ezgi'nin davetine sınıftaki en yakın arkadaşlarımdan yaşar'la gitmiştim. ama yıllar sonra ofiste anlayınca hayata isyan edesim geldi. ama yine de patates kısmı kafa karıştırıcı geliyor hala. onu niye söyledi lan acaba?

  • sma kampanyalarına destek vermiyorum. devletin de bebeklerin tedavisini üstlenmesini kabul etmiyorum.

    sen evlenmeden, çocuk yapmadan önce test yaptıracaksın. risk varsa korunmayı bileceksin. sma hastası bebeğin teyzesi, amcası oturduğu evi satıp yeğeninin tedavisine harcar mı? hiç sanmıyorum. devlet neden okul yaptıracak kadar parayı bir bebeğin "deneysel, yani kesin sonuç verdiği henüz kanıtlanmamış" tedavisi için harcasın?

    edit : anne/baba kötü niyetli olmayabilir. hükümetimizin ekonomi dehası sayesinde
    dolar, bir gecede 18'den 12'ye düştü mü? düştü.
    devlet enflasyon %80 derken, otomobil fiyatları %100'ün üzerinde artarken bankalar, senin parana %15 faiz veriyor. dövizde tutsan durum aynı. çocuğunun tedavisi için para toparlamaya çalışan aile bu durumda ne yapsın?

  • edit: yine "nereye harcıyor 12-13k cı" tayfa gelmiş amk. ulan insanlar karı-koca doktor olmuş. ne yapacaklar; asgari ücretliler gibi halk ekmekten ekmek alıp bulgur pilavı yiyip ayran mı içecek?

    4-5bin liralık ev kirası, aidatı, araba taksidi, kasko taksidi, mtv'si, 3bin lira civarı mutfak masrafı, temizlikçisi, sosyal aktivitesi, tatili, kaçamağı, restoranı, otu boku topla kaç para yapacak? adam doktor olmuş evinde oturup tiktok mu çekecek?
    tuhafsınız amk. hayat standardı denen bir şey var. amerika'da doktorlar tesla'ya biniyor, bu doktor çift 48 ay boyunca clio taksidi ödüyor. el insaf.

    sözlük yine embesil kaynıyor.

    nasıl alacaklar ulan?
    eve 20bin giriyor diyelim, istanbul'da 1+1 evler 500k. 650-700'lük bir ev beğensen 150-200bin peşinat vermen gerekiyor.

    adamlara 20bin giriyor, bunun 12-13binini zaten net bir şekilde harcıyorlardır.
    tatilidir, arabasıdır, kaskosudur otudur bokudur derken 3-4bin lira tasarruf yaparlar taş çatlasın. 200bin peşinat için 50 ay boyunca o parayı biriktirmeleri gerekiyor kısaca.

    bu ülkede, anadan babadan dededen mal kalmayan, destek almayan kimse eli yüzü düzgün bir ev alamaz.

  • en çok takdir ettiğim akp seçmeni. 4 kişilik ailesiyle, 750tl kira verip babasının oğullarını savunur gibi akp'yi savunan yurdum vatandaşı helal olsun sana. cebinde 24 ay taksitle aldığı iphone 6 da vardır çoğunun. bu da ayrı bir takdir konusudur mesela.

    ay ortasında dara düştüğünde chp/mhp/hdp seçmeni iş arkadaşlarından ya da akrabasından borç ister. çünkü kredi kartlarında limit kalmamıştır.

    hele, ortamlarda cumhurbaşkanının saraylarda oturup ultra lüks ulaştırma araçları kullanmasını da heyecanlı ve onurlu bir şekilde savunması yok mu, göz yaşartır.

    yapılmakta olan istanbul'daki 3. havaalanını ise hiç kullanmayacak olmasına rağmen yüklenici firma sahibi gibi sahiplenmesi yok mu, bıraksan kendisi kanatlanıp uçacak.

    helal sana.

    edit: takdir yerine taktir yazarak, yazmış olduğum her şeyin geçersiz olmasına sebep olduğum için ben bir malım. evet evet, eğer takdir yerine taktir yazmamış olsaydım bir çok gerizekalı ne demek istediğimi anlayacaktı ama benim yüzümden anlayamadılar. belki bu asgari ücretlinin sorunu da benim takdir yerine taktir yazmamdır. belki dünyadaki açlık ve sefalete de bu sebep olmuş olabilir.

    ulan ne mal adamlar var. yazdıklarımın içeriğine zerre takılmayıp, tdk müfettişi kesilmiş ipneler. lakin isimlerinizi tek tek not aldım. en müsait zamanımda her birinizin yazdıklarını tek tek inceleyip yazım ve imla hatalarınızı bulacağım ipneler. sözlük hayatını size zindan edicem.

  • sanilanin aksine hayli eski bir uygulamadir... uygulama diyorum zira kast ettigimiz sey en ileride yer alan santrforun biraz daha geriye cekilerek yari oyuncu kurucu yari santrfor olarak kullanilmaya baslanmasi ve bu esnada sagindaki ve solundaki hucumculari da rakip ceza sahasina daha cok sokmasi uzerine kurulu bir plan...

    futbol tarihinde bu plani ilk olarak wunderteam'in yaraticisi olan hugo meisl'in, o takimin beyni konumundaki matthias sindelar'i kullanarak uyguladigi rivayet edilir... 1930'lu yillardan bahsediyoruz farkindaysaniz, 90 sene oncesinden...

    daha sonra marton bukovi, 1940'larin sonunda mtk'yi calistirdigi donemde bu plandan yararlanma yoluna gitmistir... yonetmen bukovi'nin basrolde gorev verdigi aktorun adiysa cok onemlidir: nandor hidegkuti...

    hidegkuti oylesine onemlidir ki kendisi belki de dunya futbol literaturunde santrfor sozcugunun anlamina ilk ve en cok derinlik katan isim olmustur... zira ozellikle efsanevi macar milli takımı'nda ustlendigi rol ve o takimin yaptiklari, futbol tarihinin gidisatini bastan asagi etkilemistir...

    macaristan'in o donemki milli takim teknik direktoru gusztav sebes'in elinde, gol yollarinda muazzam etkili iki isim vardi: sag icte oynayan ferenc puskas ve sol icte gorev yapan sandor kocsis...

    o donemin en moda futbol dizilisiyse wm'di... yani geriden ileriye dogru 3-2-2-3 seklinde ifade edilebilecek bir dizilis... bu sablona gore de puskas ile kocsis, ondeki uclunun gerisinde ikili bir hat olusturmaktaydi... ancak sebes bu ikiliyi kaleye daha yakin kullanmak istiyordu...

    ote yandan takimin santrforu hidegkuti, 9 numarayi olusturacak bircok ozelligin yani sira, bir orta saha oyuncusunun oyun gorusune ve pas becerisine de sahipti ve bu bakimdan biraz daha geride oynayabilecek donanima da sahipti... dolayisiyla sebes, klasik wm dizilisi uzerinde biraz oynayacak ve hidegkuti'yi geri cekerken, puskas ile kocsis'i daha ileri surecek, ortaya 3-2-3-2 gibi bir sablon cikacakti...

    o donemde cogu savunmanin adam markajina dayandigi da dusunuldugunde hidegkuti'nin geriye cekilmesi, rakibin santrhafini da pesinden suruklemesi anlamina geliyordu ve bu, rakip savunmada cok daha fazla bosluk da yaratiyordu... o bosluklara puskas ile kocsis girince de ortaya 25 kasım 1953 ingiltere macaristan maçı gibi futbol tarihinin en büyük kırılma noktalarından biri olarak kabul edilen bir mac bile cikmisti...

    hidegkuti'nin o macta ingilizlerin santrhafi ve kaptani olan billy wright'a kariyerinin belki de o kotu performansini sergiletmesi ve ingilizlerin kendi sahalarinda kita avrupasi'ndan bir takima ilk kez, ustelik de yarim duzine gol yiyerek maglup olmalari, futbolun taktiksel yonune ilgi duyanlarin hidegkuti ve macarlar uzerine bu mac ozelinde cok daha fazla egilmelerine yol acacakti... "deep-lying centre-forward" tabirinin populerlesmesi de bu mac sonrasina denk gelir... false 9 tabiri de zaten bu deep-lying centre-forward tabirinden esinlenilerek ortaya cikmistir...

  • ömür tüketen bir durumdur, iki taraf da kendi kaypaklığının farkında olduğundan karşı tarafı üzmek istememektedir. iki taraf da kendinden emin değildir. amaaan boşver yormayalım kafaları denilir, gidişata bırakılır. hayatının insanını arayan umutsuz insanlarda daha sık görülen durumdur. karşıdaki hayatınızın insanı değildir o yüzden hiçbir zaman ona evet diyemezsiniz ama bu hayatınızın insanı olacak it oğlu it hala karşınıza çıkmamıştır ve iyi vakit geçirdiğiniz bir adet karşı cinsten arkadaşınız mevcuttur. sonra bir bakmışsınız arkadaşlığın bir üstü sevgililiğin bir altı durumundasınız. zaten ben çok çok iyi anlaşan farklı cinsiyetteki insanların arkadaş kalabilme ihtimalini sıfıra yakın bulmuşumdur hep. en azından taraflardan biri aşık olur diğeri istemez arkadaşlık yine bok olur. günlük yaşamda sıklıkla rastlanır. yapacak bir şey yoktur, kasmamak lazımdır.