hesabın var mı? giriş yap

  • evet, bu filmi sevmek için ilk yarım saat sabretmek gerekiyor, ama yönetmenin de "seyirciyi bir yarım saat sıkayım, sonra derdimi anlatayım" diye düşündüğünü sanmıyorum. zaman kullanımını çok beğendim, bu aralar bir serbest çağrışımın etkisiyle kafamda dönüp duran, cemal süreya'nın "an ki fıskiyesi sonsuzluğun" dizesini hatırlatırcasına ya da yine aynı süreya'nın "beklemek gövde kazanması zamanın" diye yazdığı gibi... yönetmen david lowery'nin kullandığı 1.33 : 1 sinemaskop tercihi, neredeyse kare bir çerçeveyle filmi izlememizi sağlıyor ve sanki biz de o çarşafa açılan gözlerden bakıyoruz evin içine. evet, ilk yarım saat düşük bir tempo tercih ediliyor, çünkü bekleyerek zamana gövde kazandıran hayalet gibi bizim de zamanı hissetmemiz isteniyor. sonra sonra anlar hızlanıyor, sonsuzluk içinde dönüp duran, zamanın içinde yavaş yavaş yok olan (ve aynı zamanda çoğalan) hayalet, her anı geçmiş ve geleceğin iç içe girdiği bir düzlemde yaşıyor.

    --- spoiler ---

    filmdeki ruh, aslında mekanın ruhu. sonrasında evin içinde yaşayanlar ya da öncesinde o bölgede bir ev kurmaya çalışan geçmişin insanları, aynı mekanın içinde farklı bir yaşam kurmaya çalışanlar.. ve o masadaki adamın uzun tiradında, her şeyin bir gün yok olacağına, sanat eserlerinin de, insanların da, güneşin de yok olacağına dair konuşmasında, seyirciye vermek istediğini paketliyor yönetmen. evren içinde olmayan bir anlamı arayan insan için mekanın anlamı da zamana göre değişiyor. nasıl ki geçmişin insanları için başlarını sokacak bir dört köşe yetiyorsa, 'medeniyetin insanları' tam tersine bir barınak değil yaşam alanı arıyor. ileri bir zamanın yükselen gökdelenleri ise, kurduğu medeniyetle göğe kadar yükselen insanın aslında düşüşünün ne kadar hızlı, kolay olabileceğini gösteriyor. albert camus'nun düşüş kitabındaki çaresizlik ya da fight club filminin finali gibi..

    e aşk neresinde bu filmin? kocaman bir boşluk içinde yaşayan insanın boşluğu doldurma isteğinde.. insanın öznel zamanında, yani yaşamı hissettiği anılarda.. o nedenle anılar hızlı hızlı geçiyor filmde. anılar, adamın kafasında yanıp sönen geçmişe dair parçalar.. sonsuzluk içinde seyahat eden adamın aklında yer edenler o parçalar oluyor ve evet insanın zamanı anlamlandırmasındaki en önemli unsur 'aşk' olarak karşımıza çıkıyor. kadın, her taşındığı eve bir not bırakıyor. beklediğinin gelmeyeceğini anlayan diğer hayalet yok oluyor. insan boş evlere anlam katmaya çalışıyor, içinde yaşadıkları ve yaşamadıklarıyla. ve yaşamını bir başkasıyla dolduramayan insan, yani bir başkası için var olamayan insan da yok oluyor.

    --- spoiler ---

    böyleyken böyle.. kısa ve dolu dolu bir film.. e o zaman ben bir sigara daha yakayım..

  • yöneticinin adaletsiz davranması, cahil, ikiyüzlü ve yalancı olması
    insan yerine koyduğun kişilerin hayvan çıkması
    bi boka yaramayan insanlarla mecburen muhatap olmak

  • hadi inşallah corona vesilesiyle şu adet diye dayatılan, görgüsüzlük ve gösteriş budalalığından ibaret allah’ın cezası işkenceyi tarihin çöplüğüne gömelim de kurtulalım.

    edit: imla

  • ya konuya tam hakim olamadım ama sanırım entry girmek yoluyla reklam yaptığına dair söylentiler var, hatta salçalı falan bir tanesini gördüm, okudum.

    bak sevgili ssg buradan sana sesleniyorum; sözlükten reklam yoluyla dünyanın parasını kazanıyorsun, başka yan gelirler de vardır tam olarak bilemiyorum. hayatın güzel, hayatın şekerli, hakkındır lafım yok kazan, ye, iç.

    ama arkadaşım bir şeyi de bize bırak, zaten şurada sıfır kazanç ile yazıp çiziyoruz bari bunlardan para kazanma imkanı varsa onu da bize bırak, bize pasla. teklif sana gelmiş olabilir, "hacım bir iki entry'de adımızı geçir, parası neyse verelim" denmiş olabilir ama güzel arkadaşım "ben yapmıyorum ama şu şu arkadaşlara ileteyim parayı da onlara verin siz" deme büyüklüğünü göster. 10 bin lira kazanırken bırak 500 lira da biz ekmek yiyelim, her şeye sen yetişme. senden çok rica ediyorum. hadi bize para falan verdiğin yok onu geçiyorum da bari böyle ufak reklam işlerini bize pasla hacım valla ayıp ediyorsun.

    sözlerimi nat nat nat çokonat diyerek bitiriyorum. selamlar, sevgiler.

  • birleşmiş milletler'e üye 193 ülke var. çok ciddiyim içlerinde bu kadar absürt bir olaya sahip olabilecek tek ülke bile bilmiyorum.

    devlet televizyonu kaçış rotaları önerir, böyle simsarlar gönül işi yapıyoruz diye alkış bekler.

    bugün günlerden cumartesi. mikrofona bu açıklamayı perşembe günü yapmış olsa hakkında işlem yapılacaktı, bugün gurur vesilesi oldu. şu haber zaytung'da olsa hiç şaşırmazdım.

    yüz yıl sonra bile anlatılacak tarihi günler geçiriyoruz.

  • her hatırladığımda tüylerimi diken diken eder. tam olarak 583 kişi hayatını kaybetmiştir. 11 eylül olaylarındaki uçak kazalarında tam olarak kaç kişinin öldüğü bilinmemesine rağmen uçaklardaki yolcu sayısının 583 olması imkansızdır.

    kaza kanarya adalarında, santa cruz havaalanında gerçekleşti. santa cruz'da hava trafiği o gün allak bullak olmuştu. komşu ada olan gran canaria adasındaki las palmas havaalanında kanarya özgürlük hareketi adlı terör örgütü bomba patlatmış ve tüm uçaklar tek pistli, o küçük santa cruz havaalanına yönlendirilmişti.

    santa cruz'a o gün biri klm havayollarına, diğeri pan am'a ait iki adet boeing 747 jumbo jet inmişti. park alanları, taksi yolları uçaklarla doluydu ve bu uçakların hepsi asıl inmesi gereken havaalanı olan las palmas havaalanının açılmasını bekliyorlardı.

    aksilikler bir biri ardına geldi. santa cruz adasındaki volkan faliyet halindeydi. volkan bacasından çıkan sis havaalanında görüş mesefasini 500 metrenin altına düşürmüştü. öyle ki kule görevlileri pisti sisten göremiyorlardı. uçaklar yolcularını bekleme salonlarına indiremiyorlardı çünkü yeterince merdiven arabası yoktu. ve kulenin üç adet radyo frekansından sadece biri çalışıyordu.

    klm pilotu hollanda'da meşhur bir pilottu. klm'nin reklam filmlerinde oynardı. baş pilottu yani. o gün santa cruzda beklerken o boş vakitte yakıt doldurarak zaman kazanmak istedi ve yakıt tankını çağırıp depoları fulledi. pan am uçağı yol tıkalı olduğu için mecburen klm'nin yakıtı dolana kadar onun arkasında beklemek zorunda kaldı. o ara klm merdiven bulup yolcularını bekleme salonuna gönderdi.

    bir süre sonra beklenen haber geldi. las palmas havaalanı açılmıştı ve artık bu iki jumbo jette bir an önce las palmas'a gitmek isteyen sabırsız yolcularıyla yola çıkabilirdi. kule önce klm'ye pistin sonuna kadar gidip dönmesini ve pist başında hazırda beklemesini söyledi. klm yola çıktı, pistin sonuna kadar gitti, 180 derece dönüş yapıp park frenini çekti ve beklemeye başladı.

    kule o sırada pan am'a piste girip üçüncü yan yoldan kenara dönmesini istedi. pan am 3. yol olan c3 yoluna dönecek, klm kalkış yapacak ve sonra pan'am pist başına gidip kalkışını yapacaktı. fakat pan am 3. yola geldiğinde oradan dönemeyeceğini açıkladı. zira 145 derecelik dar bir dönüştü. pek 747 tipi bir uçağın dönebileceği cinsten değildi. kuleye durumu anlattı. kule pistten devam edip bu sefer 4. yola gitmesini söyledi. o ara sis o kadar artmıştı ki pistteki iki uçak birbirini göremüyordu. hatta kuledeki kişiler de pisti göremiyordu ve radar olmadığı için uçakların tam olarak nerede olduklarını bilmiyordu.

    klm pilotu sabırsızdı. çünkü bir kaç saate sisten dolayı uçuşların tümden iptal edileceğinden korkuyordu ve bir an önce las palmas'a gitmek istiyordu. klm yardımcı pilotu kuleyle konuştu, kule oldukları yerde beklemesini söyledi. sadece tek frekans olduğu için sesler çok cızırtılıydı ve karışıyordu. klm kaptan pilotu sinirlendi ve throtlea yüklendi. yardımcı pilot izin almadıklarını söylediyse de kaptan pilot dinlemedi. o ara pan am uçağı da sağa dönüş yapmak üzereydi. birbirlerine 500 metre mesafe kala her iki uçak diğerinin ışıklarını gördü. pan am'da pistten kaçmak için tam gaz verdi. kml 300 km hızla havalanıp pan am'ın üzerinden geçmek için burnunu dikti, kuyruğu yere vurdu ama havalandı. fakat pan am'ın üzerinden sıyrılamadı. tam ortadan pan am'ı biçti. klm'nin yakıtı full olduğu için patlamanın etkisiyle klm'nin bütün yolcu ve mürettebatı öldü. pan am'dan ise 78 kişi kendini dışarı atabildi. fakat dışarı çıkanların 9 tanesi de hala tam gaz çalışır durumda olan motorların içerisine kapılıp feci şekilde parçalandı.

    pan am 378 ölü 69 kurtulan. klm 235 ölü 0 kurtulan. ne zaman hatırlasam içim cız ediyor. bir hiç uğruna onca insanın ölmesi.

    "damn that son-of-a-bitch is coming straight at us!"
    http://www.youtube.com/watch?v=r84ea-xtiko

  • "kadınlar kendilerini güçsüz olana bir idol, güçlü olana bir eşya gibi sunarlar."

    cesare pavese

  • özellikle etsiz çiğ köfte diye başlık açılmasına rağmen "nolur çiğ köfte demeyin buna :(" diyenleri var. ne diyelim ulan daha? taklitçi pezevenk çiğ köfte mi diyelim, anasına mı sövelim? etsiz çiğ köfte diyoruz işte! a aaa, hayret bişey...

  • almanya'nın en zengin bölgesidir. haliyle diğer eyaletlerle zenginliğini pek paylaşmak istemez ama zorunda kalır.

    işte bu sebeple, her ne kadar kıro gibi görünseler de acayip bir kendine güven vardır bu adamlarda. her bir bireyinde, "almanya'yı ben finanse ediyorum lan, kes sesini" havası vardır.

    yabancıyı ve doğu almanya'dan gelenleri pek sevmezler. bir bavyeralı arkadaş zamanında şöyle demişti: "bavyera almanya'nın bir parçası değil de, kendi başına bir ülke olsaydı, içine tek bir yabancı işçi dahi almazlardı." hakkı vardır.

    bir de misal başka bir eyalette öğretmenlik okudunuz. gidip bavyera'da öğretmenlik yapamıyorsunuz. çünkü bu bavyera denilen yerde eğitim kalitesi öyle yüksek ki (pisa sonuçları da öyle diyor), diğer eyaletlerde okuyan öğretmenlerin çalışmasını istisnai durumlarda istemiyor. anca, bavyera üniversitelerinde olmayan özel bir öğretmenlik bölümü okursanız (misal zihinsel engelliler öğretmenliği), o zaman bavyera kapılarını açar. krank, oder?

  • bana yapılanları anlatayım:

    + 3-4 yaşlarındayken, gazoz ile gelen ablanın çiş diyerek zorla içirmesi.
    + yüksek bir duvardan kafa aşağı ablaca düşürülmek.
    + ailenin, japonluk derecesinde çekik gözlü tek ferdi olduğumdan, seni japonya'dan getirttik diyerek ablaca ağlatılmak.
    + yüklüğe çıkarıp üzerime yorganları yığmak.