hesabın var mı? giriş yap

  • - ahahah unuttum olm ben seni, gezip tozuyorum keyfim yerinde. anlarsin ya ;)
    - pardon kimi aramistiniz?
    - ibrahim sen degil misin? demet ben.
    - hangi demet?
    - iiii hani vardi ya, eski sevgili?
    - haaa, tamam sorun degil ya, olur oyle. iyi bak kendine.
    - ...

    iste turk pop muziginin kaderini degistiren diyalog bu idi. ondan sonra daha da bozmaz dedik, gene bozdu, onunu alamadik...

    (bkz: öyle bir terk edilmek ki demet akalın olmak)

  • yer:abd 'de bir manav;

    -can i have eneynas plz?
    +eneynas?what is it?
    -eneynas lady, back there!(elimle işaret edip sinirli triplere giriyorum o sıra)
    kadın döner arkasındaki vitrine bakarak;
    +do you mean pineapple?
    hassiktir..ananas ın ingilizcesi pineapple dı lan..
    -yes pineapple plz.. ehi ehi..
    iç ses;
    lan bide kadına trip atıyosun,ananas senin neyine hayvan yürü evine..

  • altında ki yorumla güldürmüştür.
    "rastaman future : genetik miras olarak kendi suratını verdikten sonra 10 tane araba alsa ne yazar?"

    yıldırım demirören yeter.

  • bu adam büyük adam be. geçenlerde iz tv de bir belgesel izliyorum, yeşilçam ile ilgili.. röportaj yapıyorlar yeşilçam'ın emektarlarıyla, tarık akan'a sıra geldi, ben hayatımda böyle mütevazı bir adam görmedim. konuşması şu şekildeydi;

    komedi oyuncusu olmak çok zor, ben hiçbir zaman bir komedi oyuncusu olamadım, etrafımdakiler, kadroda bulunan arkadaşlarım iyi birer komedi oyuncusuydu, kemal sunal, zeki alasya, metin akpınar, adile naşit, münir özkul. ben onların sayesinde bu kadrolarda parladım.
    yani adam demiyor ki ben olmasam bunlar hikaye, ben başrol oyuncusuyum, benim egom tavan vs. tarık akan'ın oynadığı yüzlerce başrol filmi vardır ama adamdaki saygıya bakarmısın, eski devrin filmleri bir başka olduğu gibi, oyuncuları da çok kıymetli ve çok efendi. tarık akan hala yaşıyor ve yaşıyorken bu adamın kıymetini bilelim.

  • (bkz: fazla düşünme sendromu)
    bu konuda çok güzel bir yazı okumuştum geçen günlerde. oradaki bilgileri burda da paylaşmak istedim.

    öncelikle her fazla düşünen insan overthinker olmuyo. bir overthinker olmak için:
    1. geçmişteki olay ve kişileri, utandığınız anları düşünmekten kurtulamamak
    2. yaşananlar ve yaşanacaklar için birçok senaryoyu kafada canlandırmak
    3. kontrol edemediğiniz şeyleri sürekli düşünmek ve endişelenmek
    4. başkalarının sizin hakkındaki düşünceleri hakkında endişelenmek
    5. yeni kararlar almaktan korkmak ve zorlanmak
    6 . boş zamanlarınızda hobi olarak ve gece yattığınızda uyku yerine düşünmeyi tercih etmek gibi birçok durumun bir arada olması gerekiyor.

    bütün bunların yanında fazla düşünen insanlar üstün empati yeteneğine sahip, oldukça araştırmacı ve merak duyguları yüksek kişiler oluyormuş.

    tam olarak "kötü" diye nitelenemiyor overthinking sendromu, çünkü gerçekten hayata katkısı olabiliyor. fakat bu ultra zihin yorgunluğu kontrol edilemezse hayatın akışından kopmaya ve hasta olmaya kadar gidebiliyor.

    peki nasıl kontrol altına alınabilir bu durum?
    tahmin ediceğiniz üzere zihni başka bir uğraşla meşgul etmek. uzmanlar kitap okumak, düşünceleri kağıda aktarmak, puzzle vs. gibi düşünme isteyen uğraşların etkili olduğunu söylüyorlar.

    özellikle kitaplar birinci sırada geliyor. çünkü fazla düşünen insanların atak dönemlerinde zihinleri çok yoğun çalışıyor ve kitap okuyarak yaratıcılık seviyesini üst düzeye çekmek mümkün oluyor. yani krizi fırsata çevirmek diyebiliriz bu duruma.

    yazıda birkaç kitap tavsiyesinde bulunulmuş ve bizzat okumuş bir insan olarak ben de (bkz: david burns- iyi hissetmek) tavsiye edebilirim.

    ama tabii ki ben bir bilirkişi değilim, durumunuz kitaplar ve basit önerilerle aşılacak bir durumda değilse bir psikolog desteği almak en doğrusu.

  • bir ankaralı olarak şunu söyleyebilirim ki; ankara'nın en meşhur yemeğinin simit olmasından daha az içler acısı bir durum. en azından onlar ekmeği kesmişler araya protein falan koymuşlar hacı. biz direkt nişastayı dayıyoruz.

  • ''neden hayatında biri yok diye soranlara:
    hani bazen durakta belli bir otobüsü beklersiniz ya;
    on dakika, on beş dakika, yirmi dakika beklersiniz gelmez.
    bu arada başka alternatifler de geçer ama binmezsiniz.
    ne de olsa “beklemişsinizdir o kadar”, boşa gitsin istemezsiniz.
    sormayın artık bana!
    herhangi biriyle değil, beklediğime “değecek” olanla devam etmeliyim bu yola!..
    durakta yaşlanmak olsa da işin ucunda..'' *

    siz yine de beklemeyin.