hesabın var mı? giriş yap

  • takip edilmesi oldukça kolaylaşmış bir gerçektir.

    (bkz: facebook albümleri)

    sözümüzzzzz..... :)
    nişanımızzzzz.......:) :)
    kınayı getir anneeeeeyy....... :)
    veeee.. mutlu sooonnnn...... :) :) :) (burda daha çok gülücük oluyo genelde)

    birde bebek albümleri oluşmaya başladı ki son zamanlarda, diş buğdayı diye bişey varmış valla bu albümler sayesinde öğrendim.

    hepinize mutluluklar!

  • tabii ki zorunda değildir, fakat ödememenin maliyeti ödemenin maliyetinden katbekat fazla olduğundan dolayı ödemek daha akıllıca bir seçenektir.

    ödeyemeyeceğini belirtmek ise çok daha farklı bir durumdur, ki bu durumda imf'nin kapısını çalarak standby anlaşması yaparak koşullar konusunda uzlaşmanız gerekir. imf borç para vererek sizin borçlarını çevirebilmenizi sağlar ama bunun da bir bedeli olacaktır ve genel olarak gelişmekte olan ülkelerde son derece gevşek olan maliye politikası nedeniyle kriz çıktığından dolayı imf bütçe açıklarını ciddi şekilde kısacak sıkı maliye politikalarını takip etmenizi şart koşar.

    yalnız bu noktada önemli iki nokta var,

    1) dış borç kime ait?
    2) tl mi yoksa dolar mı?

    dış borcun çoğu özel sektöre ait ki bu da aslında 2001 krizinden sonraki derviş politikalarının bir sonucu. buradaki temel unsur devletin dış borç almasının önüne geçmek ki bunun bütçe disiplinine iki olumlu etkisi var.

    ilki özel sektörün devlete kıyasla daha rasyonel bir şekilde bu borcu üstleneceği varsayımı ki bence doğrudur. çünkü devlet bütçesini yöneten siyasetçi kendisinin olmayan parayı yönetmekte olduğundan dolayı disiplinden kopmaya teşnedir. ikincisi ise, devletin dış borç almaması aslında iç borç alabilmesinin önünü açarak, ki bu borç genelde tl cinsinden olur. aslında devletin iç borcumu ödemiyorum demesine bile gerek yoktur. biraz bütçe açığı vererek, biraz enflasyonu yükseltici politikalar izleyerek bu borcu zaten kolaylıkla ödemeden eritmeyi başarabilir.

    aslına bakarsanız, abd'nin yaptığı da bunun global ölçekteki versiyonu neredeyse. genişlemeci para ve maliye politikalarıyla, bastıkları dolar iç piyasalarında neredeyse hiç enflasyon yaratmadan gelişmekte olan ülkelere akıyor. daha sonra sıkı politikalara geçtiklerinde ise önceden kendilerine oluşmayan enflasyon, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon yaratıyor, yani enflasyon ihraç etmiş oluyorlar. tabii ki amerikan iç piyasasında da bir enflasyon yaratılıyor fakat o kadar para basılmasına rağmen oluşması gereken enflasyonun çok az bir kısmı kendilerinde yaşanıyor, ki yaşanmaya başladığı anda da para politikasını sıkılaştırıyorlar ve bundan hemen hemen hiç etkilenmiyorlar.

    bu tabii ki, doların dünya hakimiyetinin bir sonucu olarak gerçekleşiyor. kısmen iç piyasada tl borcunu devlet de tam bu şekilde olmasa da benzer şekilde ödemiyorum demeden ödememenin ya da az ödemenin yollarını bulabiliyor. tekrar hatırlatmakta fayda var, dış borcun ciddi bir kısmı özel sektöre ait. şimdi eğer türk özel sektörü, toplu halde iflas bayrağını çeker ve borçlarını da devlet üstlenmezse ekonomi durur, işsizlik patlar ve bunun önünü alamayız.

    devletin üstlenmesi ise, borç tl cinsinden olmadığından dolayı enflasyonist politikalarla eritilemez hatta tam tersi bu politikalar tl maliyetini de artırır demek. daha önce burada yazanlar oldu, devletin borç stoku düşük özel sektör borcunu üstlenebilir bir şey olmaz dediler ki ben bunu eleştirdim. devlet bu borcu üstlenecekse ciddi şekilde bütçesini kısması gerekiyor ki bu da ya imf programıyla ya da buna benzer programlarla sağlanabilir. yani bütün yatırım bütçesinin neredeyse tırpan yemesi, emekli memur maaşlarında enflasyon oranında düzeltmelere son verilmesi gibi halkı ciddi şekilde fakirleştirecek önlemler demektir.

    şimdi dış borcun devlet tarafından üstlenmesi/ödenmesi durumunda oluşacak olan kötü senaryoları anlattığıma göre bundan daha kötü olan üstlenmemesi durumunda olacaklara geleyim. özel sektör ödeyemezse en fazla batar, ama toplu halde batarlarsa bütün ekonomi durur. para döngüsü felç olur. bu iç piyasada yaşanacaklardı. ayrıca türk şirketlerinin borcunu ödemediğini gören dış piyasalar, bu şirketlere borç vermeyi keser. bu da iç piyasada iflas etmeyen şirketlerin de iflas etmesine sebep olur çünkü borç bulamadan ayakta kalabilen bir özel sektöre sahip değiliz ne yazık ki.

    bu durumda da, döviz kurlarının önü alınamaz çünkü ülkenin finans piyasalarına döviz girişi tamamen durmuş olur. devlet eğer üstlenmezse borç stoku o kadar kötü etkilenmez diyecek olanlar da var elbet ama unuttukları nokta şu, borç stoku dediğiniz şey devletin borcu/milli gelir. devletin borcu aynı kalsa bile milli gelir bu durumda düşeceğinden dolayı, kamu borç stoku artmış olur. dolar bazında kesin artar, tl bazında ise enflasyon hesaplamalarında yapılabilecek cambazlıklara göre daha az miktarda artabilir.

    yani sonuçta devlet borç üstlenmeden yani toplam borcunu sabit tutarak, kamu borç stokunu artırmış olur, e madem öyle bari borcu üstlen de öyle artsın değil mi sevgili dostlar? çünkü o durumda, risk priminiz yükselse de finans piyasalarına borcun zor da olsa çevrilebileceği görüldüğünden dolayı döviz girişi devam eder, eh bu da ehveni şerdir. devlet bu borcu üstlenip, özel sektörün borç hacminde bir iyileşme yaratacağından dolayı da bu daralma sürecinde en azından özel sektörün borç alma kurallarını, yasalarını, şartlarını iyileştirecek ve özel sektörü katma değerli üretim yapmadan döviz borçlanmasını engelleyecek reformları gerçekleştirebilir.

    bu tabii ki serbest finans piyasalarında olacak olan senaryodur. eğer borcun ödenmemesi sonucu alacaklılar dünya ticaret örgütü gibi kuruluşlar üzerinden ceza talep etmeye kalkarsa olacak olan kimsenin ülkemize ihracat yapmaması olur ki dövizin olsa bile sana kimsenin mesela petrol satmaması anlamına gelir bu. yani böyle bir durumda cari fazla veren bir ülke bile olsanız, size mal satışı yasaklanırsa o ülkede yağmalama olayları yaşanması kaçınılmaz olur, bunun cari açık veren bir ülkeye karşı yapılması ise haydi haydi kaçınılmaz olur.

  • "görevden af talebi kabul edilmiştir." ifadesi şu demek, istifa olsa tek taraflı ve irade, istifa edene ait; halbuki içinde bulunduğumuz rejimde hiçbir yöneticinin kendisine ait bir iradesi olamaz; onlar göreve getirilir ve görevden alınmayı ancak talep edebilir; bu taleplerinin kabulü de onları oraya atayan iradeye tabidir.

  • dün sabah farkettiğimiz ve farkettiğimiz andan itibaren canımızı sıkan olaylar silsilesi.

    4 mayıs 2024 tarihinde aşağıdaki görselde de görebileceğiniz gibi akbank kredi kartımdan tam 4 kere üst üste para balıkesir merkezli bir gıda toptancısı firma üzerine çekim yapılmış.

    görsel

    çekilen tutarların toplam miktarı neredeyse 170 bin tl.
    işin asıl üzücü ve sinir bozucu kısmı ise bu işlemler yapılırken bana ne sms ne de bir 3d secure kodu gelmesi. yani durumu tesadüfen ekstreye bakınca öğreniyorum.

    olayı fark etmem ile birlikte bankayı arayıp olayı anlatıp kredi kartını kullanıma kapattırdım. ardından olayla ilgili dilekçe doldurup bankaya gönderdim.

    bununla beraber dün paranın çekildiği firmanın muhasebe departmanından olduğunu söyleyen biri beni aradı ve olayın dolandırıcılık olduğunu ve paranın iadesinin gerçekleştiğini söyledi. bu işin kimin yaptığını bildiklerini isim ve tc kimlik numarasına kadar benle paylaşacaklarını söylediler. ben bu numarayı 2 gün farklı numaradan aradım ve bana 2 gün de farklı isim ve tc söylediler. yani işin bu tarafında bir sıkıntı olduğu belliydi.

    ben de teyit amaçlı firmayı geri aradım ve böyle bir şahsın firmada çalışmadığından bahsettiler. sizi vazgeçirmek için böyle bir oyun içerisindeler diye söylediler. olayı firmaya da anlattım. bu ödemenin karşılığında mal çıkışı yapmayıp bu ücreti karta iade edebileceklerini söyledim.(başka türlü neye istinaden para ya da mal ellerine geçebilir bilmiyorum) onlar da beni şirketin avukatına bağladı. avukat bu olay için işlemlerin başlatılacağını ve çok uzun süreceğini söyledi. (avukata da artık ulaşılamıyor)

    bütün detayları geçiyorum. benim kredi kartımdan en basit bir işlem için bile 3d secure istenirken böyle büyük bir bedel nasıl oluyor da bilgi dahil gelmeden çekim yapılabiliyor.

    bununla birlikte banka bana ekstre gününe kadar olay çözülmezse bu miktarı benim ödemem gerektiğini söylüyor.

    böyle saçma sapan bir güvenlik açığı yüzünden bu olay çözümlenene kadar benim 170 bin tl ödemem gerekiyor.

    sonuç olarak böyle bir mağduriyet karşısında bu işlemi hızlandırmak için daha başka nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmiyorum ve bu parayı ben ödemek istemiyorum.

    edit: tüm yazar arkadaşlara destekleri için teşekkürler. sayısız mesaj aldım. aynı konuyla ilgili bir çok arkadaşımız da mağdur olmuş. gerekli tüm işlem ve başvuruları yaptık. bugün savcılığa da dilekçemizi veriyoruz. umarım en kısa zamanda çözülür.

    debe editi: arkadaşlar tekrardan tüm destekleyenlere teşekkür ederim. bu vesile ile kredi kartlarımızı mail order ödemelerine kapatalım. buradan bunu öğrenmiş olduk. bu boşlukla ilgili de umarım bankalar tarafından bir adım atılır ve daha fazla kimse mağdur olmaz.

    edit2: bankaya harcama itiraz dilekçemizi gönderdik. bankadan bununla ilgili tespit işlemlerinin başladığını bildiren email aldık. edevlet üzerinden bddk şikayetini de oluşturduk. ayrıca savcılığa dilekçemizi verdik. sonuçlarını paylaşacağım.

  • "ekonomi sizin de bildiğiniz gibi çok iyi gitmiyor" cümlesini doğrudan erdoğan'ın yüzüne karşı kurabilen bir gazeteci görmeyeli uzun zaman olmuştu.

  • son durak derken mecidiyeköy-bakırköy hattındaki son duraklardan bahsetmiyorum şüphesiz. misal taksim-hürriyet mahallesi hattı olabilir, yani bu hattaki merkezi değil de çevredeki durak (merkez-çevre ilişkisine de bir atıf yapmış olum gördüğünüz üzre, ne çakalım) ne diyorduk, eğer o mahalleden değilseniz enterasan bir deneyimdir. durakta üç kişi filan beklersiniz misal, otobüs gelsin diye. ya da gittiğinizde otobüs vardır ama öyle kendi halinde parketmiş duruyordur. anlarsınız, o otobüse bineceksiniz. duraktaki küçük kulübede şoför otururur tek başına. ya da bir iett görevlisi daha olur en fazla. neyse şoför bakar ki durak ufaktan kalabalıklaştı, kalkar kapıyı açar, millet üşümesin otursun diye sonra yine kulübeye döner hat saatini bekler. sonra kulübede sıkılır mı artık ne olursa, yine kalkar, şoför koltuğuna oturur, orada bekler kalkış saatini. o ara şoförle önlerde oturan mahalleli iki üç kişi arasında küçük bir sohbet döner, bu ne soğuk gibilerinden. şoför baya dost canlısıdır bu aşamada. durup durup ara gaz verir, otobüsün kapısına gelip "ne zaman kalkacak, bilet alıp geleyim" diyenlerle söyleşir. bu arada kapısı açık bekleyen otobüste oturan üç beş kişi bu sefer kendi aralarında bir sohbete başlar, küçük bir kasaba garı havası oluşur. neyse efenim sonra kalkar otobüs, durklardan yolcu ala ala. osmanbey'e geldiğimizde otobüs tıklım tıklım olmuştur. yolcular artık birbirini tanımamaktadır, şoför asabileşmiştir, sanki kasabadan büyük şehre gelinmiştir on dakikada. "aynı otobüs mü lan bu?" diye düşünmeden edemez insan arkalarda bir yerde otururken.