hesabın var mı? giriş yap

  • yıllar önce... ateş hattı'ndaydı sanırsam. konu neydi tam hatırlayamıyorum ama tartışma feci kızışmıştı onu biliyorum. ortamın en hararetli anında melih gökçek ile emin çölaşan birbirlerine laf sokma, akabinde de inceden tehdit etme yarışına girmişlerdir:

    m.g. : belediyede sana bir kameraman ekibi tahsis ettik, takacağım onları peşine, tüm gün seni takip edecekler, açığını yakalayacağız, o zaman gör...
    e.ç. : asıl ben senin arkana takacağım koca bir kameraman ordusu, rezil rüsva olacaksın, asıl sen kendine dikkat et!

    tam bu sırada reha muhtar programın akışını kurtarmak için araya girer:

    "lütfen sakinleşelim efendim, daha fazla tartışmanın anlamı yok, zaman gösterecek artık kim kime takacak... ee... kameraları yani..."

  • sinemada biletler yer göstericiye verilir, yer gösterici el feneriyle oturulacak yeri gösterir, o sirada bir elle biletleri geri almak diğer elle cepte bahşiş aramak yerine, bir elle el fenerini almaya çalışmak (hatta ısrar edip çekiştirmek) diğer elle bahşiş aramak.

    yer gösterici al istiyosan ama bahşişi ver yine de dedi.

  • tanrı kavramını, gerçekliği ve akabinde sanal gerçekliği sorgulayan, izleyiciyi düşünmye iten keyifli ve akıllı bir film. dvd'si bulunup izlenmeli. ama eğer alt yazıları orijinal değilse mutlaka kapayın ya da ingilizcesi olanlar ingilizce alt yazı ile takip etmeye çalışsın. zira berbat türkçe çeviriler filmin felsefi kısımlarındaki karmaşıklığın üstüne tuz biber oluyor...

  • sektörde sizi işe sokacak bir dayınız yoksa, türkiye'nin sayılı üniversitelerinden mezun değilseniz, öğrenciyken network edinemediyseniz, kısaca işiniz hazır değilse; beklentinizi çok yükseltmeyin. sonra çok üzülüyorsunuz.

    iş arama sürecinde mental olarak defalarca çökeceksiniz ama pes etmeyin. iş aramaktan vazgeçseniz de muhtemelen fazla alternatifiniz olmayacaktır. o yüzden pes ettiğinizde sadece zaman kaybedip bir kez daha pişman olacaksınız.

    ingilizceniz yoksa öğrenin. çok zor değil. mülakatlarla derdinizi anlatabilecek kadar bilseniz yeter. gerçi bazı yerlerde sormuyorlar bile ama yine de ingilizce bilmek gerek.

    öğrenciyken öğrendiğiniz programların üzerinden geçin. unutmayın.

    araştırmayı öğrenin. nedendir bilmem bizde araştırmayı bilmemek diye bir sorun var. neyi nerede bulabileceğimizi bilmiyoruz pek. vikipedi tabi ki yetmiyor. makale falan karıştırmayı, kütüphaneye gitmeyi alışkanlık edinmeli.

    güzel bir tatil yapın. gitmek istediğiniz bir yer varsa gidin. (bu kişisel tavsiye.)

    iş görüşmelerinde yapabileceğiniz bir işe "yapamam" demeyin. bu benden değil tecrübeli bir arkadaşımdan tavsiye. yapabileceğinizi düşünüyor ama kendinize güvenmediğinizden çekingen davranıyorsanız, etmeyin.

    not: yeni mezun.

  • "gebersin abicim, benim malıma neden zarar veriyorsung ya?!" şeklindeki süper hümanist yakarışıyla göz dolduran dükkan sahibinden adeta söke söke rol çalmış teyzemizdir.

  • 1979'da ilk star wars filminin gösterime girmesini beklerken ne kadar heyecanlı idiysem şimdi de o kadar heyecanlıyım. film nasıl çıkarsa çıksın şu heyecanı yaşamaya değecek.

    edit: arkadaşlar, mesajlardan anladığım kadarıyla bir kısmınız 70'leri taş devri filan sanıyor. tabii ki böyle önemli filmlerin haberi çok önceden yayılıyordu. hele o zamanlar filmlerin türkiye'de genellikle 2 sene gecikmeyle gösterime girdiği düşünülürse önceden bilmemiz kadar normal bir şey yok. ayrıca amca babanızdır.

  • içinde bir telaş, pür telaş gider. sanki yazman gereken yazılar, gitmen gereken yerler, yapman gereken işler, konuşmak zorunda olduğun birileri var da, seni tutuyorlar, içinden çıkamadığın bir meşguliyet içinde bırakıyorlar, o yüzden yazamıyor, gidemiyor, konuşamıyorsun. oysa, ne o gereklilikler mevcuttur, ne de seni sıkıştıran birileri. bu sebepsiz yere zamanı durdurma, daha ziyade yavaşlatma isteği gelip çöreklenir hançerene. bu ağırlıktan kurtulmalı. neyse o içimin telaşına düştüğün işler, hal yoluna konulmalı. ama nasıl bilemezsin.

  • kendi sunduğu bir sabah programında "kader" isimli bir $arkıcıyı konuk ederken jest olsun hesabı kahpe kader adlı $arkıyı söylemi$ biridir.fazla da yoruma gerek yoktur.

    -evet $imdi konuğumuzu çağırıyorum sayın izleyenler
    -kaderrrrrrrrrrrrr kahpeeeeee kaderrrr !!

    geriye felç olmu$ konuk kalır..

  • onunla yemeğe gidin ve bütün yemek boyunca garsonlara olan davranışlarını izleyin. eğer garsonlara bir insan olarak değilde hizmetçileri gözüyle bakıp, biraz sakin olmasını söylediğinizde "ne demek canım onların görevi bu" cevabını alıyorsanız o zaman o erkek insan olarak çiğdir işe yaramaz hem de kalitesizdir. direkt çöp.

  • ortamlarda sorsan da hepsinin en sevdiği film de fight club'tır ha!

    kişisel gelişim kitaplarında okudukları zırvaları kendi yaşanmışlıkları, fikirleri ya da hayat prensipleriymiş gibi anlatıp profesyonel görünmeye, prim yapmaya çalışan bir avuç beyaz yakalı kölenin tiyatrosu

    karakterler:
    tülay : ofiste klima savaşlarını yapan kişi .
    salih : meslekteki 20. yılına rağmen hala müdür olamamış, tecrübeleriyle egosunu tatmin eden ofisin deneyimlisi.
    arzu : hergün meeting set edip konsörnleri konuşan mba'lı abla.
    haldun: stajyerliği yeni bitmiş ve şirkette yer edinmeye çalışan yalaka.
    nazan : linkedin'in yılmaz özdil'i... ... ...
    belma : başka şirketten yeni geçiş yapmış ve otorite kurmaya çalışan yönetici adayı.
    ferhat: iş ortamında efendi adamlar yerine tercih edilen piç bu.
    hasan: şirketin badem bıyıklısı.
    adem: fizik okurken kafayı sıyırıp sonra iş bulamayınca finans sektörüne giren adam.
    mutlu: en alt tarafta en yapıcı yorumu yapan adam gibi adam.
    aykut: bariz ekşici.