hesabın var mı? giriş yap

  • tikilikle uzaktan yakindan alakasi yoktur.

    preppy genclerin belkemigi eski paradir-- bir nevi amerikan aristokrasisine dahiliyet soz konusudur (boyle bir sınıfın varligi tartisilabilir, ancak goreceli olarak bu sifat bu genclerin ailelerine fena halde yakismaktadir). golf, lacrosse, squash oynar; lacoste degil, kendi minik toplumlari icinde cok unlu olan, ancak sosyal atmosferlerinin disindakilerinin erisimi olmayan minik butiklerden giyinip, giysilere deliler gibi para harcarlar: giydikleri ise paster renkli pololar, diz boyu kumas sortlar, cinsiyete opsiyonel olarak sac bantlari, beyaz elbiseler vsdir.

    iyi okullara giderler, ve iyi okullarda iyi egitimler alip,"iyi" uyusturucular kullanirlar. mankene benzeyen fiziklerini sabah aksam kusmaya, ya da sadece salata yemeye borcludurlar, bir de gyme giderler deli gibi. zeki olanlarinin muhabbeti cok sarar, cunku aldiklari egitim kim ne derse desin kalitelidir. ote yandan, yaklasilamazliklari ve surekli minik sosyal cemberlerinde takilmalari bu gencleri zaman zaman sana bana karsi zirhlar. kimse bilmez, ama cogu zaman bir iki minik estetikleri olur kizlarinin. ote yandan, mukemmel olmak icin butun bu ugrasi, dogallik cercevesindedir-- preppy kizlarin yaptigi makyaj bir rimeldir en fazla, saclarini da kahverengiye boyarlar eger boyarlarsa. oyle takiya makiya abanmazlar.

    "effortless perfection" bu insanlarin sloganidir, cabalarini saklamak ise ihtisaslari.

    (bkz: insecurity)

  • kaldirimdan yayalarin ustune surerek gitmeleri. isine gelince ben motorlu tasitim bana saygi gosterin, isine gelince kaldirima cik insanlarin uzerine surup korna calarak dat dat dat diye git.

    motorlu tasitsan kaldirimda isin ne arkadaşim?

  • içeri sıfırdan akademisyen alıp henüz bölüm kültürü de yokken, bir yandan da idari kadrolara adam atamak isteyen biri varsa eğer oluşturulması mantıklı bir seçim olarak değerlendirilebilir. hayret-i mucip.

    ya şu iki açıdan benim merakım giderilse, akademik kadro da geldiğinde belirli şartları taşıyorsa güzel diyeceğim;
    birincisi fakülte açmak öyle bugün teklif ettim yarın açılsın denecek kadar hızlı işlemiyor. yök'e teklif lazım, bu teklifte bölüme niye ihtiyaç var, amacı ne olacak, nasıl planlandı, fiziki imkanlar ne belirtiliyordur, bölüm için bile şart bu. senatodan çıkıyor, yök'e gidiyor, dolaşıp duruyor, süreç uzun. böyle bir planlamanın yeni rektör atandı, hemen bir ayda yapalım denmesi biraz zor. kim teklif etti, ne zaman teklif etti, yazışma süreci vb. ve ileriye dönük yol haritası ne açıklanması şeffaflık gereği önemli.

    bir diğer soru ki hakikaten anlamadım, birçok kişi öğrenci sayısı ile kaliteyi bir tutuyor. boğaziçi kalabalık mevcut durumda da, geçtiğimiz senelerde öğrenci sayısı fazla olan ve farklı disiplinler barındırdan birçok üniversite uzmanlaşabilmesi amacıyla yoluna özelleşmiş olarak farklı isimlerde, farklı kurumlar olarak devam ediyor. artısı, eksisi ayrıca tartışılır. ne var ki boğaziçi üniversitesi'ne diğerlerinden apayrı bir disipline ait fakülte eklenmesinin rasyonel bir sebebi ve ihtiyacı olmalı. bunlar şeffaf açıklanırsa, kadro da işte bu olacak kriterler bu, isteyen başvursun denirse görüşler bir anda olumluya döner ama...

    hakikaten bir alt amaç olmadığına ve bir katkı sağlayacağına inanmak istiyorum ama zıtlıklara dair açıklama yapılmadan bir akşam pat diye böyle bir şey gelmesi öğrencileri de okuldaki akademisyenleri de yorar.

    --- spoiler ---

    şöyle bir madde eklenmiş zamanında 2809 sayılı yükseköğretim kurumları teşkilatı kanunu'na, yani üstteki senato vb. pas geçilmişse bilemem.

    "cumhurbaşkanı üniversitelere bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurmaya; bu birimlerle ilgili olarak birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir. bağlantı değişikliği yapılan birimlere ait kadrolar, taşınmazlar ve demirbaşlar, bir başka işleme gerek kalmadan bağlanılan üniversiteye aktarılmış sayılır."

    --- spoiler ---

  • ne giyeceğimi bilemediğim günler aynanın karşısına geçip bu cümleyi söylüyorum kendime. işe yarıyor. ben serenay'ım lan, ne giyersem o amk.

    (bkz: serenay olmak)

  • trabzon --> gs'ye yatar, alt yapısı
    konya --> hasan kabze var, kesin yatar
    antep --> okan buruk başında, kesin yatar
    akhisar --> hamza'nın eski takımı, kesin yatar
    mersin --> servet var, eski takımı, kesin yatar
    kasımpaşa --> teknik direktörü sneijder'le aynı ülkenin vatandaşı, kesin yatar
    başakşehir --> batdal var, avcı zaten galatasaraylı, kesin yatar
    karabük --> furkan özçal var, emre güngör var, eski takımları kesin yatarlar
    balıkesir --> sercan yıldırım var, kesin yatar
    bursa --> serdar aziz gs'ye gitmek için kesin yatar
    kayseri erciyes --> necati var, kesin yatar
    eskişehir --> skibbe var, eski takımı, kesin yatar

    burada 3 büyükler hariç tüm takımlar için şikeci tayfa tarafından uydurulan bahaneleri derlemeye çalıştım. bunlara şimdi de "başkanı galatasaray'ın şampiyon olmasını isteyen takım" dedikleri gençleri de ekleyebilirsiniz. bu takımlar arasında sadece bir tanesi yok dikkat ettiyseniz. (bkz: sivasspor). onlara laf söylememişler. ama mecnun otyakmaz, korcan çelikay, ibrahim akın gibi şikeden dolayı içerde yatmış adamlar da bu takımda.

    tesadüf mü? değil.

  • ulan şu dizinin çekildiği zamanlar o kadar güzeldi ki... her şey eskiden çok güzeldi be. ne sikindirik bir döneme denk geldik. 2014-2020 arası felaket amk. kepazelik.

  • atalarımız bunu seneler önce düşünerek söz, nişan, nikah gibi checkpointli basit bir sistem koymuşlardır.

  • sarıyer demirciköy mezarlığında ikindi namazından sonra gerçekleşen olay..
    39 yaşında kalp krizi sonucu vefat eden arkadaşımızın cenazesinde 11 yaşındaki oğluna, son kez görmesi için babasının yüzünü gösterdiler. haliyle çocuk babasının ölüsünü görür görmez kıyameti kopartıyor..
    ondan sonra imam olacak lavuk "rabbim bize taşıyamayacağımız acılar verme" diyerek dua etmeye başladı. be yavşak sen bir çocuğa ömrü boyunca taşıyamayacağı acıyı verdin.. bırak babasını canlı hatırlasın çocuk, ne gösteriyorsunuz ufacıcık çocuğa babasının ölüsünü? sen mesleğin gereği her gün ölü görebilirsin sana göre normal bir şeydir de, çocuk ulan bu çocuk..

    ilkokul 5'e geçtiğimizde abi kardeş 2 sınıf arkadaşımız boğulmuştu, annemi dinlemeyerek cenaze evine gittim arkadaşlarımı son defa göreyim dedim. 10 yaşımdan 14 yaşıma kadar arkadaşlarımın yüzleri gözümün önünden gitmedi, her gece gözümün önüne geldi.. şimdi o çocuğu düşününce kalbim sıkışıyor resmen.. umarım benim yaşadığımı yaşamaz..

    çocukları öldürmeyin...
    çocuklara ölü göstermeyin...

  • sadece mutlu bir çocukluk. sonrasında aç, sefil de olsa bu arkdaşlar özünde mutlu bir insan olarak yaşama veda etmektedir.

  • olcay sahan olcay olcay olcay olcay

    arda turan arda arda arda arda

    maçı bu şekilde anlatan spiker.

    hele gecen yil sky360'da basketbol maci anlatirken..

    lofton lofton lofton lofton

  • diyanet denen kul hakkını arabalara, paralara çevirerek yiyen bir kurumu kaldırsın da isterse bok yesin banane lan dediğim manşet.

  • bir dönem diyetisyene gidilmiş ve başarılı bir şekilde 10 kiloya yakın kilo verilmiştir. daha sonra çeşitli nedenlerle diyet bırakılmış ve o 10 kilo aynen geri alınmıştır. bu geri alma sürecine askerliği nedeniyle şahit olamayan arkadaşa asker ziyaretine gidilir. arkadaş nizamiyeden çıkar çıkmaz sorar: "olm sen diyetisyene gidiyodun, naaptın diyetisyeni mi yedin?"

    eve dönülür, eşofmanlar giyilir, yürüyüşe çıkılır, spor salonuna yazılınır.

  • alter ego gündelik dilde cok genis bir yelpaze icin kullanilan bir terimdir.
    psikolojide cok karakterli kisilik bozukluklarindan - dr. jekyll ve mr. hydeen taninan örneklerdendir- pseudonym dedigimiz takma adlara kadar uzanan bir yelpazedir.
    edebiyatta cogu kez otobiyografik olarak tahmin ettigimiz bölümlerin, roman kahramanlarinin
    nezninde aslinda romancinin kendisini düsündürürler. thomas bernhard ’in ic yaralayici uzun melodik monolog lari buna örnek verilebilir.
    en masum halini ise sözlükde genel olarak da internette görebiliriz. hepimizin kendimi icin sectigimiz nickname ler de bir tür alter ego sayilirlar.