hesabın var mı? giriş yap

  • gerçek hayattaki mealine örnek olarak şöyle bir olay geçmişti başımdan:
    3,5 yılı (acı-tatlı fakat kesinlikle fırtına gibi) birlikte geçirdiğim sevgilimden ayrılmıştım.
    sadece bir, iki ay sonra bir arkadaşla karşılaştım, şöyle bir diyalog geçti aramızda:
    ben: ee, napıyorsun, nasılsın?
    densiz: napalım ya, takılıyoruz. dün gece arkadaşlarla takıldık kordonda, selin* diye bir kız vardı. aa hatta seni de tanıyorumuş galiba, bir ara takılmışsınız....

    işte o noktada bende kayış koptu, görüntü gitti...."tanıyormuş galiba"... "bir ara takılmışsınız"..."bir ara takılmışsınız".
    ulan hayatımın fırtınasından bahsediyorsun. bu kadar mı çabuk eskiyor? daha iki ay oldu bu hale mi geldi bu konu? ulan 3,5 yıl ne zaman bir ara oldu? az daha evleniyordum ben onunla, adı nasıl takılmak oldu?

    işte onun gibi bir cümle bu: "poeple you may know" may!?

  • sevgili cananlar, prenses degilsiniz. ulkemizde monarsi yok. kimse de sizin usaginiz degil. etrafinizdaki insanlarin gorevi, kaldiramadiginiz kicinizin rahatini saglamak hic degil. surekli mizildanarak, her seyden yakinarak, gun boyu elestirip memnuniyetsiz bir yuz ifadesiyle tahtinizda oturarak cok daha itici bir insan haline geliyorsunuz. belki amsalak erkekler dis gorunusunuze bakip aldanabilirler ama inanin kadinlarin sizin gibi sendromlu insanlara tahammulu yok.

    "ben pamuklar uzerinde buyudum, aliskin degilim boyle yerlere" ne demek lan!? bizi civili yatakta mi buyuttu anamiz babamiz? o pamuklari bir tarafina tiktiklarinda sen de toprak altinda curuyeceksin. ayh ne dolmusum.

  • geçti o mmf devirleri. artık biz mmf'ye borç veriyoruz. tabii bay kemal bunları bilmez.

  • jöhpöh31 tayfanın toz konduramayacağı polislerdir.

    iki tane gariban sokakta tepki gösterse üstlerine çökecek adamlar böyle mafyatik tiplere veya malum partinin adamlarına karşı hiçbir şey yapamıyor.

  • güzel film, hayatınızı değiştirecek film olmayabilir ama zaman kaybı demek de zalımlık olur. o kadar da şaabmayın gençler.

    --- spoiler ---

    başkanın özel kalem müdürünün bizzat başkanın oğlu olması, nasa'nın başında anestezi uzmanının olması aslında çok paralel evren sayılmaz, birkaç bin km ötede olabilecek şeyler bunlar. abartı olsun diye yapmışlar ama abartı olmamış bizim için.

    "kuyruklu yıldız aslında hiç yok" diyenler sanırım covid diye bir hastalık yok diyenlere ithafen eklenmiş.

    look-up'ı don't look-up olarak değiştirerek bunun üzerinden hamaset yapan siyasiler var...
    "size yukarı bak diyolar çünkü onlar size yukardan bakıyolar" falan gibi akp siyaseti var. gerçekten amerika da böyle mi lan?
    bizim kadar varoş ve kalitesiz mi siyaset?

    --- spoiler ---

  • bazı şarkıcıların şarkıları dolu doludur ama hayatları boştur. bazılarının hayatları dolu şarkıları bomboştur. bazılarının ise, hayatları şarkılarını, şarkıları hayatlarını doldurur ki bu çok nadir rastlanan bir durumdur. işte bir insan frank sinatra'yla ibrahim erkal'ı bu sebeple eşit derecede sevebilir. mesela büyük bir aşk hikayesi vardır, bütün sanat hayatını besleyen. şurada #63089145 bahsini etmeye çalışmıştım biraz. devamı gelecek onun, ama şimdi konu bu değil. sonra bir ara sanatçıları organize edip 81 ilde 81 okul kampanyası başlatmış, yeterli desteği göremeyince kendi payına düşeni ( sanırım 3 okul ) yaptırıp bırakmıştı. hatta aynı dönem haydi kızlar okula kampanyası için reklam filminde şarkı söyleyen sezen aksu'ya '' ama sezen abla hangi okula? okul yok, okul yaptıralım '' demiş, cevab alamamıştı.

    üç mucize hakkım olsa birini tam şimdi onun iyi olması için kullanırdım. sanatçı kısmından bağımsız, soğuğundan başka hiçbir şeyi gelişmemiş o coğrafyaya umut olmuştur bu adam. hayalperest bir ilkokul öğrencisiyken televizyondaki renkli hayatlara bakıp '' birileri bizi bu lanet coğrafyaya hapsetmiş, orada yiyollar, içiyollar, eğleniyollar. biz burada sessizce yaşayıp yok olucaz '' diye söylendiğim günlerden birinde babam '' bak o da buralı, hemen şu dağın arkasında köyü '' diyerek önce tv'deki ibrahim erkal'ı, sonra pencerenin karşısındaki dağı göstermişti. ve böylelikle sırtımı yasladığım dağ olmuştu ibrahim erkal. başarabilirdim.

    o günden sonra yaşıtlarım '' bir dünya bırakın biz çocuklaa ra '' yı filan dinlerken ben ibrahim erkal'ın a kuzum uykusuzum unu dinliyordum. hatta okula yeni gelen bir öğretmen hadi içinizden birisi şarkı söylesin demişti de onu söylemiştim. öğretmen bayağı beğenmiş, 23 nisan'da okul bahçesindeki etkinlikte sahneye çıkarmış yine söyletmişti ki bu anıda unutamadığım kısım; şarkının girişi biraz sönük, nakaratta coşuyor. nakarata gelirken yanındaki öğretmene omuz atmış, '' bak şimdi '' demişti bizim öğretmen. ben de patlatmıştım yı alanım yoooookk!ve onlar da yetenek sizsiniz jürisi gibi büyük büyük şaşkınlıklarla aynı anda basmışlardı alkışı. sonra bi daha söyletmişlerdi filan. biri de demedi ki sen ilkokul çocuğusun, hadi kuzuyu anladık, ne bu mutsuzluk umutsuzluk? peh ulan. aynı öğretmenler coğrafyamızın okumakta gözü olmayan çocuklarını okuyarak ibrahim erkal gibi olabileceklerine ikna etmişti. büyüyünce ne olacaksın? ibrahim erkal. ibrahim erkal nasıl olunur? okuyarak. tabi.

    neyse işte. sonra aramıza deep purple'lar, bob dylan'lar, leonard cohen'ler filan girdi ama onun yerini kimse dolduramadı. bakmayın siz kıçı kırık popülistlere ibrahim erkal iyi bir insan, özgün bir sanatçıdır. bütün sevip de kavuşamayanlar gibi hep hüzünlüdür. umarım bu geçirdiği kaza sadece beyninin frontal lobunda ufak bir değişiklik yapar ve bütün o hüzünlü anıları unutarak uyanır, kendisiyle sağlam bir kara komedi filmi filan yaparız.

    az bilinen şu efsane şarkısıyla bu entryi noktalıyorum. umarım şarkı bitene kadar iyi haberi gelir.

    edit; okul üçmüş.