hesabın var mı? giriş yap

  • -alo
    -yavruum, nasılsıın?
    -iyiyim sağolun, siz nasılsınız?
    -ben de iyiyim canım kızım sağol. tanıdın mı beni?
    -ehem. şey hayır.
    -kadriye teyzen ben.
    (bilindiği kadarıyla annenin 3 adet kadriye isminde arkadaşı vardır.)
    -ay evet, kusura bakmayın çıkaramadım sesinizden.
    -ne demek canım, nasılsın bakayım okul nasıl? abin nasıl?
    (evet, 1 adet abi de mevcuttur evimizde)
    -iyiii naaapsın. ben de okul, sınavlar filan işte eki eki.
    -iyidiiiir iyidiiiir. gitmiyor musunuz bu yaz antalya'ya?
    (neredeyse her yaz antalya'ya gideriz, evet.)
    -yani bakalım. benim sınavlar biterse işte.
    -biter biter güneş'cim, güzel kızım benim.
    -(hö?) güneş mi?
    -yavrum güneş değil misin sen?
    -yok hayır değilim.
    -ay yanlış aramış olamam ben, nevin hanım'ın kızı değil misin sen çocuğum?
    -yok yok, yanlış aramışsınız.
    -ayyy hah hah haaay... yavrum seninle de sohbet etmiş olduk fena mı?
    -ehi ehi doğru haklısınız.
    -hadi bakalım güzel kızım kendine iyi bak.
    -ehi ehi. teşekkür ederim siz de.

  • blok f-16 varken keriz gibi f-35 almışlar.
    dış politikadan hiç anlamıyor bunlar.
    bizde mesele dünya lideri var içinde olduğumuz ve satılan her f-35’ten pay aldığımız projeden bizi çıkartıp f-16 için kuran yakan isveç’i nato’ya aldırdı.
    öyle büyük lider

  • allah'tan başka kimseden korkmayan turabi ve hilmicem acun'dan korktukları kadar allah'tan korksalar biraz adam olurlardı. gitsinler allah aşkına...

  • sonuçları trajikomik olabilir bunun. çocuk solak işte ne zorluyorsun sağ elini kullandırmaya.

    evet efenim gelelim olayın gerçeklik boyutuna. insanlarımız sol eli kullanmanın, yemek yemenin vesairenin haram olduğu düşüncesiyle çocukları sağ el kullanmaya zorlarlar genelde. pek sık görünür bu durum toplumumuzda.

    arkadaşlarımla birgün yürüyoruz yolda. bir tanesinin cep telefonu çaldı. çocuk durdu konuşmaya başladı; ama bildiğin durdu, yürümüyor. "hadisene cem, hadi yürü cem" dedik çocuk kıpırdamıyor. neyse sonra kapattı telefonu. neden yürüyerek konuşmuyorsun diye sordum. sonra başladı anlatmaya:

    "ben küçükken solakmışım, sol elimle yazmaya çalışıyorken bizimkiler 'oğlum sol elle yazı yazılmaz sağ elle yaz' diyerek zorladılar beni. şimdi iki elimle de yazı yazabiliyorum; ama böyle aynı anda iki işi falan yapamıyorum. yürürken telefonla konuşamıyorum, yürürken merdivenden çıkarken falan sakız çiğneyemiyorum" diye döktü içini garibim.

    sonra en bombası geldi:

    "bir gün patates kızartıyorum tavada. sol elimde kızarmış olan patatesleri aldığım tabak duruyor, sağ elimle de tavadan kızaranları alıyorum kevgirle. hani yağını süzmek için aşağı yukarı sallarsın ya kevgiri; ben de başladım sallamaya. sonra farkettim ki kevgiri değil, sol elimde tuttuğum tabağı sallıyormuşum, bütün patatesler yere döküldü."

    işte böyle de dengesiz olabilir çocuğunuz. aman diyim zorlamayın*.

  • dövmelerin sansürlenmesinin değiştirebileceği hiçbirşey yoktur. televizyonda görmeyen sokakta da görecektir dövmeli insanı. sigara için de aynı şey geçerli.

    sigara sansürlenirken, dövme sansürlendirilmek istenirken neden kimse silahlar sansürlensin demiyor?

    silah; sigaradan ve dövmeden daha öldürücü ve kötü örnek değil mi?

  • earl rögnvaldr kali'nin lausavísur adlı eserinde ve diğer birçok iskandinav kaynağında tafl adlı kadim bir masa oyunundan söz edilmektedir. işte söz edilen bu oyun çoğu kaynakta talf olarak geçse de günümüzde hnefatafl olarak isimlendirilmiştir ya da talf oyunlarının bir çeşidi olarak bilinmektedir. isveçli botanikçi carl von linné 1732'de isveç'in kvikkjokk kentinde bu oyunun oynandığını keşfetmiş ve ilk kez kayıt altına alınmıştır. hatta ilk kuralları da bazı eklemeler yaparak kendisi kaleme almıştır. oyunun kelime anlamına baktığımızda; hnefi yumruk anlamına gelen ve tafl ise tahta anlamı taşımakta olan kelimelerinin bir bileşiminden oluşmaktadır.

    muhtemelen çok önceleri oyuna harp alanı, kavga alanı ya da kapan gibi anlamlar yüklendiğini düşünmekteyim. fakat kesin olmamakla birilikte başka kaynaklarda kralların oyunu, kralın masası veya kral sofrası olarak da isimlendirilmektedir.

    tabii o vakitlerde bu tarz oyunlar pek fazla eğlence için oynanmıyordu, daha çok bir savaş komutanının ya da bir kralın kendini savaş alanında kendini tanıması ve kendi stratejisini kurması yönündeydi. bu şekilde kişi hem savaş taktik becerilerini geliştirmekteydi hem de düşmanlarını daha iyi kavrama konusunda bir ders mahiyeti taşımaktaydı.

    --- spoiler ---

    hatta uppsala üniversitesi’nden viking uzmanı dr. charlotte hedenstierna-jonson bir konferansta “insanlar oyunların eğlence amaçlı olduğunu sanıyor ama öyle değil. stratejik ve taktik savaşı uygulamanın bir yoluydu . dövüş yaşamı ile oyun arasında çok önemli bir bağlantı var.” demiştir.
    --- spoiler ---

    arkeolojik kanıtlara göre bir çok viking mezarında oyunun izleri görülmüştür. bu da bize oyunun daha çok askeri alanda kullanıldığı tezini desteklemektedir.

    tekrardan oyuna döndüğümüzde, oyunun satrançtan daha önceleri popüler olduğunu görmekteyiz. çoğunlukla kral masası 13*13 karelik bir tahtada oynanırken 9*9 ve 11*11 olmak üzere iki tahta üzerinde de oynandığını görmekteyiz.

    oyunun amacı; savunma yapan tarafın yani tahtanın merkezinde bulunan birliğin göbeğindeki şahın, tahtanın köşelerinde bulunan burçlara gitmesi ya da kenar karelere ulaşması gerekmektedir. bundan dolayı saldıran taraf önce bu bölgeler bloklama yapmayı amaçlar.

    oyunun prensibine göre tüm tafl taşları satrançta ki kale gibi sadece bir sıra (sol-sağ) veya bir sütun (yukarı-aşağı) boyunca istdiği kare boyunca hareket eder. fakat bu karelerin boş olması gerekmektedir. çapraz yönde hareket etmek veya başka bir taşın üzerinden atlamak yasaktır yani her hareket boş bir karede bitmelidir. ilk hamle her zaman saldırıda bulunan taraf yapılır. saldırı yapan taraf oyunu kazanmak için karşı tarafı zugzwang'a sürüklemek zorundadır. yani her turda taraflar bir hamle yapmak zorundadır.

    belkide dünya satranç şampiyonu olan magnus carlsen'in sırrı bu oyundur. ha bu arada şu an oyun hala oynanmaktadır ve bir federasyonu bulunmaktadır.

    kaynak ve ileri okumalar için :1234

  • ikinci dünya savaşı ufuktayken ingiliz hükümeti, yaklaşan çatışmaları planlamak ve gıda kaynaklarını güvence altına almak gibi zorlu kamu hizmetleri ile karşı karşıyaydı. savaş başladığında ve ingiltere şehirleri bombalandığında, 47 milyonluk bir ulusun nasıl besleneceği en büyük endişelerinden biriydi.

    1939 yılı yazına gelindiğinde nazi almanyası ile savaşın kaçınılmaz olduğunun görülmesi ile gıda tayınlama planları öncelik kazandı. ingiliz hükümeti bir broşür hazırlattı, bunların ulusal gazetelerde ve bbc'de yayınlanmasını sağladı.

    broşürde, evcil hayvan sahiplerinin kıt olan erzaklarını, evcil hayvanları ile paylaşarak yetersiz besleneceklerinden ya da hayvanların açlıktan ölmek üzere terk edileceğinden endişelerini belirterek resmi tavsiyelerde bulunuldu.

    bu tavsiyeler, evcil hayvanların şehirlerden kırsal bölgelere gönderilmesi gerektiğini, bu mümkün değil ise "uyutulmalarının en iyi tercih olacağını" belirtiyordu.

    eylül ayında savaş başladığında, binlerce evcil hayvan sahibi, savaş sırasında ülkelerine destek olmak amacıyla evcil hayvanlarına ötenazi yaptırmak için hayvan barınaklarına akın ettiler.

    bir kilometreden uzun kuyruklar oluştu, kloroform kaynakları tükendi. savaşın ilk günlerinde, ulusal köpek savunma birliği'nin, o zamanlar "eylül soykırımı" (september holocaust) olarak adlandırdığı olayda tahminen 400.000 ila 750.000 köpek ve kedi öldürüldü.

    tail-wagger adlı dergide yayınlanan bir anma duyurusunda: "savaş sırasında acı çekmemesi için, 4 eylül 1939'da uyuttuğumuz tatlı ve sadık dostumuz lola, 2 yıl 12 hafta gibi kısa ama mutlu bir hayat geçirdi. bizi bağışla küçük dostum" yazıyordu.

    evcil hayvan sahiplerinin verilen tavsiyeye bu kadar bağlı olmasının sebebi, bazıları için gıda kaynaklarının tükeneceğinden korkmak olsa da, bazıları için, savaş zamanı evcil bir hayvana sahip olmanın, lüks ve yurtseverce bir şey olmadığını düşünmeleriydi. iki düşünce de hükümet propagandaları ile pekiştirildi. bazıları ise sadece paniklediler ve sürüye katıldılar.

    oysa bu katliam gereksizdi, ocak 1940'a gelinene kadar gıda kısıtlaması (karne uygulaması) devreye alınmayacaktı ve the blitz'in etkileri henüz görülmemişti.

    bazı evcil hayvan sahipleri daha sonra, evcil hayvanların değerli bir arkadaşlık sağlaması ve özellikle de kedilerin haşere kontrolü sağlaması nedeniyle eylemlerinden pişmanlık duyduklarını açıkladılar.

    eleştiriler kısa bir süre sonra basında yer almaya başladı ve kasım 1939'a gelindiğinde, the times, "halen çok sayıda evcil hayvanın onları hayatta tutmanın elverişsiz olmasından farklı nedenlerle (sahiplerinin sorumluluktan kaçması) katledildiğinin kanıtları bulunuyor." şeklinde eleştirel bir haber yayınladı.

    hayvan hakları dernekleri ve tanınmış hayvanseverler beklendiği gibi protestolar gerçekleştirildi. "battersea köpek evi" (bugün köpek ve kedi evi olarak halen faaliyettedir) 145.000'den fazla köpeğin imdadına yetişti ve hayatlarını kurtardı.

    bugün, londra'da hyde park'ta bulunan "savaştaki hayvanlar anıtı" (animals in war memorial) ile ingiliz ve müttefik kuvvetlerinin yanında hizmet ederken ölen hayvanlar için bir saygı gösterisi yapılsa da bu utanç verici hayvan katliamı için henüz yapılmış bir anıt bulunmuyor.

    kaynak: bbc science focus

  • çocuksunuzdur, okuldan eve gelirsiniz, sevdiğiniz yemek hazırdır, dışarda deli gibi kar yağmaktadır. anneniz sizi "tank" gibi giydirir, sonra dışarı çıkarsınız, saatlerce kar topu oynanır, kardan adam yapılıp bozulur. kırmızı bi burunla, ıslanmış eldivenlerle yoğun karın altından eve dönersiniz, babanız haberin var mı 2 gün boyunca okullar tatil der, çok yorulmuşsunuzdur koşuşturmaktan hemen pijamalar giyilir, yorganın altına girilir anne ılık ballı süt yapar(isteyene çorba) sonra bi güzel mışıl mışıl uyunur.

  • dünyanın en çok izlenen spor dallarından biri olan atletizm'de en az 20 yıldır kırılamayan ve artık naftalin kokan toplam 22 dünya rekoru bulunuyor.

    önce erkeklerle başlayalım

    yeniden eskiye doğru

    * erkekler 1500 metre dalında faslı hicham el guerrouj'un 1998'den kalma 3.26.00 derecelik dünya rekoru 21 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler cirit atma dalında çek cumhuriyetinden jan zelezny'in 1996'da kırdığı 98.48'lik dünya rekoru 23 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler üç adım atlama dalında britanyalı jonathan edwards' ın 1995'te atladığı 18.29'luk dünya rekoru 24 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler sırıkla yüksek atlama dalında ukraynalı sergey bubka' nın 1994'te atladığı 6.14'lük dünya rekoru 25 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler 4x400 metre bayrak yarışı dalında amerika birleşik devletleri bayrak takımının 1993'te kırdığı 2.54.29'luk dünya rekoru 26 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler yüksek atlama dalında kübalı javier sotomayor'un 1993'te atladığı 2.45'lik dünya rekoru 26 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler 400 metre engelli dalında birleşik devletlerden kevin young'un 1992 barcelona olimpiyatları'nda elde ettiği 46.78 dünya rekoru 27 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler uzun atlama dalında birleşik devletlerden mike powell'ın 1991'de yaptığı 8.95'lik dünya rekoru 28 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler gülle atma dalında birleşik devletlerden randy barnes'in 1990'da attığı 23.12'lik dünya rekoru 29 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler çekiç atma dalında sovyetler birliğinden yuriy sedykh' nin 1986'da kırdığı 86.74 derecelik dünya rekoru 33 yıldır kırılamıyor.

    * erkekler disk atmada doğu almanya'dan jürgen schult'un 1986'da attığı 74.08 derecelik dünya rekoru 33 yıldır kırılamıyor.

    --------------------------------------------------------

    * kadınlar üç adım atlama dalında ukraynalı inessa kravets'in 1995'te kırdığı 15.50'lik dünya rekoru 24 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar heptatlon dalında birleşik devletlerden jackie joyner kersee'nin 1988 seul olimpiyatları'nda kırdığı 7291 puanlık dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar 100 metre dalında birleşik devletlerden florence griffith joyner' ın 1988'de kırdığı 10.49'luk dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar 200 metre dalında birleşik devletlerden florence griffith joyner'in 1988 seul olimpiyatları'nda kırdığı 21.34'lük dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar 4x400 metre bayrak yarışı dalında sovyetler birliği bayrak takımının 1988 seul olimpiyatları' nda kırdığı 3.15.17'lik dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar uzun atlama dalında sovyetler birliğinden galina chistyakova'nın 1988'de kırdığı 7.52'lik dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar disk atma dalında doğu almanya'dan gabriele reinsch'nin 1988'de kırdığı 76.80'lik dünya rekoru 31 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar yüksek atlama dalında bulgar stefka kostadinova'nın 1987'de kırdığı 2.09'luk dünya rekoru 32 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar gülle atma dalında sovyetler birliğinden natalia lisovskaya'nın 1987'de kırdığı 22.63'lük dünya rekoru 32 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar 400 metre dalında doğu almanya'dan marita koch'un 1985'te kırdığı 47.60'lık dünya rekoru 34 yıldır kırılamıyor.

    * kadınlar 800 metre dalında çekoslavak jarmila kratochvilova'nin 1983'te kırdığı 1.53.28'lik dünya rekoru 36 yıldır kırılamıyor.

  • normal bir durum.

    herkes müslüman değil ya da dinini yaşamıyor. rahatsız olan arkadaş listesinden çıkartır ya da profiline bakmaz.

    bu yapılan benim ya da bir başkasının 'bu sıcakta aç susuz kalınır mı sağlığını düşünmüyor musun?' demem kadar ahlaksızcadır. herkes kendi tercihlerinden mesuldür.

  • mantikli hareket.

    savunma bakani isini yapabiliyor olsa kendini savunabilirdi. kendini savunamayan kuzey koreyi nasil savunacak argada$ ?

    adam diktator miktator ama isini biliyor valla.

  • istikrarlı topçu. trabzonspor'da da kadro dışı bırakılarak formundan hiç bir şey kaybetmediğini bir kez daha gösterdi.