hesabın var mı? giriş yap

  • normal ailenin pkk kampının yanında işi ne? çok hoş bi yerimle güldüğüm haber.

    kuzenim 2008 yılında kurmay yarbay iken şehit oldu, söylediği bir laf vardı. gündüz kahvede yanyana oturup çay içtiğimiz adamlar akşam ellerinde tüfeklerle ateş açıyor derdi.

  • birçok oyuncu hakkında bu şekilde iddialar varsa da bu ifadeyle anılmayı en fazla hakeden oyuncu (bkz: grant hill)'dir.

    öncelikle şunu ifade etmekte fayda var. türkiye'de özellikle (bkz: lebron james) için bu ifade sık sık kullanılıyor başka oyuncular da bazen bu şekilde anılıyor ama genelde haksız bir itham çünkü nba futboldaki federasyonlara değil kulüp birliklerine karşılık gelen bir oluşumdur bütün takımların çıkarlarını korumakla görevlidir bu yüzden nba yönetimi ,tüm takımların ortak çıkarı olmayan icraatlerde bulunmaz.

    grant hill , m.jordan efsane döneminde ona veliaht gösterilen oyuncuların ilkidir. üst düzeydi ama m.jordan gibi bir efsaneyle aynı dönemde yaşadığı halde nba yönetimi kapsamlı bir pr çalışmasıyla nba ile özdeşleştirmeye çalıştığı oyuncuydu. (jordan'ın da olumsuz durumları vardı. )nba yönetiminin bu tavrı şu sebepten dolayıydı ; 90'larda nba oyuncuları genelde kötü şartlarda büyümüş insanlardı , özellikle siyahi oyuncularda kriminal geçmiş çok sıradandı. birçok oyuncunun nba öncesi hapishane tecrübesi vardı. yıldızların hapishaneden nba'in zirvesine giden hayatları ilginç olsa da sporseverler için saygın değildi. diğer spor dallarıyla karşılaştırıldığında taraftarları içinde siyahilerin oranı en yüksek olan spor basketboldu ama kriminal geçmişi olan oyuncular en fazla siyahi abd vatandaşları gözünde nba'in değerini düşürüyordu (kötü temsiliyet) bunun da tabi ekonomik etkileri olumsuz oluyordu.

    90'ların başlarında kriminal olaylara karışmış oyuncular , kötü şartlarda yetişme , sorunlu aile ilişkileri özellikle siyahi basketçiler için sık sık duyduğumuz hikayelerdi.

    g.hill ise klasik olumsuz siyahi imajının aksine son derece iyi eğitim almış , piyano çalan , çok başarılı insani ilişkileri olan ve getto aksanı kullanmayan bir oyuncu olarak tanındı . bu özelliklerinin yanında kariyerinin ilk yıllarında çok büyük oyuncu olacağını gösteren bir performans ortaya koydu. nba yönetimi olumsuz oyuncu imajını yıkacak oyuncu olarak g.hill'i uygun gördü ve başarılı da oldu. ilk sezonunda all-star oldu. üstelik en fazla oyu alarak bunu gerçekleştirdi. (m.jordan dışında bu başarıyı gösteren yok. )

    g.hill imajı tutunca nba menajerleri bundan ders aldı ve yeni oyuncular nba'e katılırken eskisi gibi dram hikayeleriyle reklam yapmayı bıraktılar çünkü anladılar ki bu tür oyuncular az miktarda takdir toplasa da haklarında oluşan önyargı daha kuvvetliydi.

    - getto'da büyümüş çetelere bulaşmış bir insan getto'da ekstra olumlu algı oluşturmuyordu çünkü o şartlardaki insanlar bile bu oyuncuları kendilerine zorbalık yapan çetelerle özdeşleştiriyordu.

    -babasız büyümüş olmak veya fakir olmak başta sempati oluştursa da kötü şartlarda büyümüş oyunculara karşı beklentiler diğer oyunculara göre daha fazlaydı. mesela g.hill eski okuluna 1 milyon bağışlaması büyük iyilikti ama mesela a.iverson , ailesine yardım ediyorsa bu zaten sorumluluktu. yine g.hill rakibine bağırıyorsa asabiyet , a.iverson bağırıyorsa bu serserilikti.

    bu algıları fark eden menajerler nba'e adım atar atmaz oyuncuların olumsuz geçmişini yok ettiler , nba buna yönelik kurallar çıkardı. mesela giyim kuralları getirildi(a.iverson maç önceleri çete mensubu kıyafetleri giyiyordu.) olumsuz açıklamalar direk cezalandırıldı , nba dışında bile imaja zarar verecek hareketler cezalandırılmaya başladı. ( kavga , aile içi şiddet vs. )

    g.hill , sakatlıklar yüzünden hiçbir zaman beklenildiği seviyeye ulaşamadı ama kariyeri menajerlerin oyunculara bakışını değiştirdi üstelik sadece nba'de değil. bugün basketbolseverler bile l.james'in babasıyla asla görüşmediğini , k.durant'in sefalet içinde büyüdüğünü , s.adams'ın eski çete üyesi olduğunu bilmiyorsa bu g.hill etkisidir.

  • yüzlerce mühendis yüzlerce teknik personel yüzlerce amirin olduğu bir kurumun karışmış olduğu milyarlarca liralık kaza. yine bir tatil günü yine tcdd kazası. yapmıyorsanız özelleştirin kardeşim. devletin kesesinden ekmek elden su gölden lojmaniniza kadar devletten sömürüyorsunuz ama iki treni idame ettiremiyorsunuz. yazıklar olsun size!

    lan zaten çankırı'ya giden tren sayısı belli. sinyalizasyonu geç lan bari whatsapp grubu kurun birbirinizden haberiniz olsun.
    edit: ayrıca ankara'da tcdd'nin işlettiği başkentray 19:45'de seferleri bitirmeye başladı. ankara'da ego otobüslerinin yetersiz olduğu ve salgın hastalık varken toplu taşımayı rahatlatmak yerine kısmışlardır. ben artık art niyet aramaya başladım. başkentrayın da ellerinden alınması lazım bu tembellerin. ama iş kendilerine gelince eryamanda şeker fabrikasının en merkezi lokasyondaki yeni yaptıkları lojmanları jet hızıyla bitirmişler. önünün yollarını da karayollarına yaptırıyorlar. burası karayollarının görev sahası olmamasına rağmen karayolları müthiş hizmet ediyor kardeşlerine.

  • "hakemler olsun, federasyon olsun, saha dışında çok güzel sonuçlar alıyoruz ama beşiktaş'ın sahadaki başarıları yüzünden lider olamadık"ın kısa ifadesi.

  • yakın bir arkadaşım var. varlıklı ve çalışkan biri. ama hep iş odaklı olduğu için evlenecek birini bulamıyordu.

    sonunda annesiyle ablası devreye girdi ve buna birini buldular. kız bundan 10 yaş gençti.

    bunlar konuşup anlaştılar. sürekli birlikteydiler. benim arkadaş çok iyi niyetli biri. kızla epey ilgileniyordu. sürekli birlikteydiler. iş dışındaki bütün zamanını ona ayırıyordu.

    sonra bunlar sözlendi. kız isteme oldu. şimdi isteme evi diye bir şey çıkmış. kendi evinde değil de stüdyo tarzı bir odada isteniyormuş kız. ondan da yaptılar. bahçeli bir ev ve lüks eşyalar... her şey çok iyi giderken kız zorluklar çıkarmaya başladı. annesi kıza ne söylerse onu benim arkadaşa dayatıyordu. en son düğün tarihinde annesinin istediği tarihi dayatmaya çalışınca bizim arkadaşın kafası attı ve kıza s.ktiri çekti.

    bunlar evlenmiş olsa kızın anasını düşünemiyorum.

  • hayatım 2007 yılından beri sürekli inişte...

    2007 yılında 24 yaşındaydım, o yaşta sahip olunabilecek en prestijli işlerden birinde çalışıyordum,sevdiğim adamla evliydim ve ondan hamile idim...önce düşük yaptım bebeğimi kaybettim,sonra eşim için işimden istifa etmek zorunda kaldım,en sonunda da eşimin boşanma talebi ile karşılaştım...27 yaşına geldiğimde ne bebeğim ne işim ne eşim kalmıştı özetle...yılmadım,küllerimden doğmak için abd'de yeni bir hayata başlama kararı aldım,yok denecek kadar ingilizce bilgimle 9 ay dil okuluna gittim,döndüğümde halen toefl'dan gerekli puanı alacak ingilizcem yoktu,yılmadım türkiye'de çalışmaya devam ettim,gerekli skoru ve dolayısıyla gerekli kabulü aldım istediğim üniversite'den ama 27 nisan günü abd vize talebim,bu anlattıklarımın "mantıklı olmadığı" gerekçesi ile reddedildi.(vize yetkilisi kadının ince ince sorduğu sorulara verdiğim cevaplar neticesinde son 5 yılı özetlemek zorunda kalmıştım.)
    yine de iflah olmaz bir iyimser olarak, bardağın dolu tarafını görmek istiyorum: belki de gerçek anlamda "yeni ve güzel bir hayat" için,bir topun sert bir zemine ne kadar hızla çarparsa o kadar yükseğe çıkacağı mantığından hareketle, her şeyi kaybetmeye ihtiyacım vardır kim bilir...