hesabın var mı? giriş yap

  • sovyetler birliği ile arasında çok ilginç bir hikayesi olan gazlı içecek markası.

    tahmin edilenin aksine sscb yönetimi kola konusunda pek tutucu değildi. aslında pepsi'nin sscb ile ilk teması stalin döneminde olmuştu. marka tescili yapılmış ve üretim planlanıyordu fakat araya önce ikinci dünya savaşı, akabinde soğuk savaş girince üretim yirmi sene kadar ertelendi.

    1950'li yılların sonlarına doğru nikita kruşçev ve dwight eisenhower ilişkileri yumuşatma adına bazı adımlar attılar. örneğin abd ürünlerinin bazılarının moskova'da satışına izin verildi. sscb'e satış yapmak isteyen abd markaları ile birlikte büyük bir fuar düzenlediler. arabalardan çamaşır makinelerine kadar türlü çeşitli ürünler sovyet halkına tanıtıldı. aralarında en çok ilgi çeken ise basit bir içecek olan pepsi kola idi. bunun bir sebebi de coca cola'nın kati şekilde sscb'e satış yapmama kararı almasıydı. halk ise yıllardır duydukları kolanın ne olduğunu merak ediyordu.

    bir ay kadar süren fuarda pepsi üç milyon şişe kola dağıttı. hatta önceki temaslarına bağlı olarak büyük bir sözleşme de kopardılar lakin iki ülke arasında süren soğuk savaştan ötürü üretim yine ötelendi. en nihayetinde ilişkilerin toparlanmasıyla sscb'deki ilk pepsi fabrikası 1974'te novorossiysk'te açıldı. yalnız sovyet rublesi o dönem takas edilebilir bir para birimi olmadığından ötürü, pepsi, ekipman ve ham madde tedariki için ödemeyi stolichnaya votka olarak aldı.

    sonrasında ise hızını kesmeden fabrikaları moskova, leningrad, kiev, tallinn, taşkent ve diğer şehirlerde açmaya devam ettiler. 1978'de yılda 200 milyon şişe pepsi üretiyorlardı. 1973'ten 1981'e kadar abd'e 1,9 milyon dekalitre votka gönderildi. para konusu bir türlü çözülemediği için votkaya ilaveten şampanya ve kanyak takası da yapılmaya başlandı. 1989'da pepsi'nin sovyetler birliğinde 21 fabrikası vardı. 26 tane daha açılması planlandı, ancak hem ticaret anlaşması sona eriyordu hem de para yerine votka almak pepsi'yi tatmin etmemeye başlamıştı. üstüne üstlük sscb'nin çöküş sürecine girmesi votka takasını dahi imkansız bırakmıştı.

    asıl bomba kısım da bu noktada başlıyor. votka olmuyorsa başka bir sürü bok püsürümüz var diyen mihail gorbaçov, pepsi'ye, hammadde ve ekipman temini karşılığında 20 adet eski savaş gemisi, 17 adet proekt 613 modeli denizaltı, bir muhrip, 1 kruvazör ve 1 torpido bombardıman uçağı veriyor. bu anlaşma sonrasında pepsi dünyanın en büyük altıncı deniz filosuna sahip oluyor. bütün bu absürtlüğün üzerine dönemin pepsi ceo'su kendall, abd yöneticilerine meşhur espriyi patlatıyor; sovyetler birliği'ni sizden daha hızlı silahsızlandırıyoruz.

    akabinde pepsi bu savaş araçlarını hurdaya çevrilmek üzere satıyor. sscb ile yeniden bir anlaşma yapılıyor. bu kez tanker ve yük gemileri de alınacak fakat sscb dağılınca bu planlar yatıyor. üzerine coca cola piyasaya girince haliyle pepsi ikinci plana düşüyor. bu arada pepsi, 1988 yılında sscb televizyonlarına ilk kez reklam veren şirket oluyor. ilk reklam tabi ki dönemin yıldızı michael jackson'lı olan. hiç bir ekleme çıkarma yapmadan abd versiyonunu yayınlatıyorlar. https://youtu.be/re-8byijqze

    sonrasında şöyle bir kaç lokal reklam filmi çekiyorlar fakat kısa bir süre sonra sscb dağıldığı için uzun soluklu olmuyor. https://www.youtube.com/watch?v=vtuizyygoh4

    son olarak pizza hut'ın rusya'ya girişinin yolunu yapan da pepsi oluyor. o dönem pizza hut bir pepsi co markasıydı. kola konsantresi karşılığında kruvazör veren gözden düşmüş yoldaş gorbaçov tabi ki reklam fırsatını da kaçırmıyor.
    https://youtu.be/fgm14d1jhuw

  • babam ben 6 aylık hamileyken vefat etti. benim oğlan da ilk kelimelerini söylemeye başladıktan sonra bomboş duvara bakıp ama hep aynı yere dede dede demeye başladı. tabi dede çok kolay bir kelime ve ağzında geveliyor diye düşündüm. sonraları bizi net olarak anlamaya başladığında dede nerede diye sorduğumda yine aynı yeri gösterdi. sonra babamın fotoğrafını gösterip ismini öğrettim. ismi abbas. bu sefer yine aynı yeri gösterip durup dururken abbas demeye başladı. her gün değil ara sıra. hatta bir kere dede diyip 'çirkin ol' yaptı. yine bu sabah abbas dedi. nerede dedim ve bana bomboş duvarı gösterdi. normalde materyalist bir insanım, yani bu saatten sonra insandım demeliyim sanırım. babamın bizi arasıra ziyarete geldiğini ve sadece bebişimizin onu gördüğünü hissediyorum. belki bunu da okuyorsun baba seni çok seviyorum.

  • gönüllüler adası 7 adet turabi'den oluşuyor:

    turabi: turabi
    sahra: turabi'nin dişisi
    bozok: turabi'nin amerika görmüşü
    hilmicem: baby face turabi
    taner: sessiz turabi
    seda: acı vatan turabi
    begüm: atanamayan sahra

  • fantastik romanlara yıllarını vermiş biri olarak rowling'in tolkien ile kıyaslanması kesinlikle hakaret filan değildir. tolkien'in romanları müthiş zengindir, diller, alt kültürler, ırklar, coğrafyalar, destanlar, şiirler... rowling'in romanları ise farklı bir çeşitlilik içerir. büyüler, eşyalar, mekanlar, isimler, karakterler.... ayrıca rowling'in dili daha basit olduğu için çok daha akıcıdır. son kertede tolkien'in eserleri ciddi anlamda ağır bassa da, rowling'in eserlerinin yaşattığı coşkun mutluluk duygusu da yabana atılamaz. bu nedenle iki yazarı da birbirleri üzerinden küçümsemek çocukça bir sidik yarışından başka bir şey değil. ikisi de iyi ki varlar.

  • (23 nisan öncesi okulda yapılacak etkinlikleri içeren bir bilgilendirme yazısı gelmiş, atatürk büstüne bırakılmak üzere bir adet karanfil istenmiştir. ege (5 yaş) karanfilini alıp okula gitmiştir. akşam okul dönüşü...)

    romica: eee, ne yaptınız bugün?
    ege: ne olsun sanki, çeşitli faaliyetler.
    romica: 23 nisan neymiş peki biliyor musun?
    ege: çocuk bayramı, atatürk hediye etmiş çocuklara.
    romica: atatürk kimmiş peki?
    ege: aman anne ya bilmiyor musun? ulu önder, düşmanlardan kurtardı ya!
    romica: canım senin neler bildiğini merak ediyorum...
    ege: biliyor musun anne, atatürk tek başına atmamış düşmanları...
    romica: öyle mi? kimlerle beraber atmış peki?
    ege: eski dedeler, nineler, anneler, babalar beraber savaşmışlar!
    romica: öyle mi?
    ege: evet, ve hepsi kendini feda etmiş vay canına!
    romica: peki çiçek koydunuz mu büste?
    ege: yan sınıftaki bütün öğrenciler bıraktı, gördüm.
    romica: sizin sınıf bırakmadı mı?
    ege: bir kişi hariç herkes bıraktı?
    romica: kim bırakmadı?
    ege: ben bırakmadım, öğretmenim de çok ayıp dedi.
    romica: neden bırakmadın?
    ege: anne, o sadece heykel, benim gerçekten nefes alan, ip atlayan, şarkı söyleyen bir kız arkadaşım var!