hesabın var mı? giriş yap

  • anne-baba boşanmıştır.

    baba - ben zaten anneni sevmiyordum çok.
    ben - e niye evlendiniz o zaman?!
    baba - beni soruyor mu hiç?
    ben - kim?
    baba - anan olacak kadın.
    ben - yok sormuyor.
    baba - zaten çok sevmiyordum.

    yeminle iki çocukla uğraşıyorum.

  • -visco yatak düşünüyorsanız, iyice araştırıp, visco istediğinizden emin olun. elalemin gazına gelip, mağazada visco yatak deneyip, daha sonra da satın aldığı visco yatak yüzünden hayatı zindan olan, yeni yatağı çöpe atan çok insan var. ama tabii visco yatağından memnun olanlar da var.

    -uzun süreli kullanımda çökme, deformasyon vs. yaşamak istemiyorsanız miracoil yaylı yatakları, paket yaylı yataklara tercih edin. miracoil yaylı modeller biraz daha sert olabilir bu sebeple rahatlık açısından kendinden uyku pedli modeller daha uygun olabilir.

    -özellikle boy ve kilonuza göre size çok sert ya da yumuşak gelen yataklardan uzak durun. yatağa çok gömüldüyseniz sizin için yumuşaktır, hiç gömülmediyseniz sizin için serttir. ortasını bulmaya çalışın. yatağınızın sizin için çok sert olması da, çok yumuşak olması da sizi rahatsız edecektir, hatta sağlık sorunlarına bile neden olabilir.

    -bel sorununuz vs. varsa sert-orta veya sert tam ortopedik yataklar sizin için daha iyi olabilir. yumuşak sınıfındaki yataklar özellikle bel sorunu olan kişilere sıkıntı yaratır.

    -eski yatağınızla yeni yatağınız arasında sertlik farkı varsa yeni yatağa alışmanız minimum 1-2 hafta sürer.

    -doğal malzemeli ürünleri tercih edin; pamuk, kaşmir, keten, yün, at kılı vs... at kılı olanlar 1,5-2 kat daha pahalı evet. ama sanıyorum yumuşak tabakası zamanla deforme olmadığı/ezilmediği için yatak ömrü açısından en iyisi de onlar. deneyip, beğendiyseniz o paralar verilmez değil bana göre... illa gidip, 5000 euro'luk hastens almak zorunda değilsiniz, idaş'ta, wellmatt'da, yatsan'da da var mesela...

    -ömrünüzün en az 3'te 1'ini geçireceğiniz yatağa vereceğiniz paraya asla kıymayın, aptal olmayın, geri zekalılığın lüzumu yok.

    -maalesef mağazada 5 dk. yatarak ve yatakla birkaç gece geçirmeden yatağın size uygunluğu anlaşılamıyor. yatak almadan önce memnuniyetsizlik halinde satıcıyla iade şartlarını detaylıca görüşün. yatak satıcıların çoğu bir şekilde iade alabiliyorlar ama bunu baştan konuşmak gerekiyor. sonra başınız ağrımasın, her gece ızdırap çekmeyin.

  • loserlar toplanmış yine.oğlum biraz kendinize güvenin lan.sevgilimle 4 yıldır birlikteyiz iyi günde de kötü günde de.yalnız 2 yıl önce biraz batar gibi olduğumuzda benden ayrılma kararı almıştı ama onun benim maddi durumumla alakası yokmuş.ondan daha iyilerini hak ettiğimi düşündüğü için ayrılmak istemiş.işleri toparlayıp müreffeh hayatımıza geri döndüğümüz günlerden birinde tekrar konuşmak istediğini söyledi.bu süre zarfında beni çok özlediğini ve ne kadar çok sevdiğini fark etmiş.bu hayatta her şey para değil..

  • kişiyi mutsuzluğa iten sebebin çoğu zaman rastlantısal ve doğru olmayan düşünceler (otomatik düşünceler) olduğunu savunan bir terapi türüdür.terapinin amacı düşüncedeki hataları davranışa ve duyguya dönüşmeden ortadan kaldırmak ve kişiyi sağlıklı otomatik düşüncelerle baş başa bırakmaktır.ayrıca konu hakkında dr.aoron t. beck ve phd judith s. beck tarafından yazılan 'cognitive therapy basic and beyonds' adlı kitapta, düşünce hataları şu şekilde sıralanmıştır:

    1.ya hep ya da hiç düşünme(siyah ve beyaz, kutuplu, ikili düşünce olarak da adlandırılır): bir durumu süreklilik içinde görmek yerine sadece iki kategoride görmek.
    örneğin:"eğer tamamen başarılı değilsem başarısızım"
    2.felaketleştirme(falcılık olarak da adlandırılır): diğer daha olası sonuçları göz önüne almadan geleceği olumsuz olarak öngörürsünüz.
    örneğin:"o kadar üzgün olacağım ki bir parça bile iş yapamayacağım"
    3.olumluyu yok sayma veya değersizleştirme: kendinize olumlu yaşantıların, edimlerin ya da özelliklerin sayılmadığını söylersiniz.
    örneğin:"o projeyi iyi yaptım ama bu yeterli olduğum anlamına gelmez, sadece şanslıydım"
    4.duygusal düşünme(çıkarsama): bir şeyin doğru olması gerektiğini düşünürsünüz çünkü onu çok güçlü 'hissedersiniz'(aslında inanırsınız) ki aksi delilleri yok sayar ya da önemsemezsiniz.
    örneğin:"işte bür çok şeyi idare edecek düzeyde yaptığımı biliyorum ama hala bir başarısız olduğumu hissediyorum"
    5.etiketleme: kendinizin ve diğerlerinin üstüne o kadar felaket sonuçlara ulaştırmayacak daha gerçekçi kanıtları göz önüne almadan kalıcı, genel etiketler yapıtırmak.
    örneğin:"bir hiçim" " o çok kötüdür"
    6.büyütme/küçültme: kendinizi, başka bir kişiyi ya da durumu değerlendirirken nedensiz yere olumsuzu büyütür veya olumluyu küçültürsünüz.
    örneğin:"sıradan notlar almak benim ne kadar yetersiz bir kişi olduğumu gösterir.yüksek notlar almak benim zeki olduğum anlamına gelmez"
    7.zihinsel filtre(seçici soyutlama da denir): tüm tabloyu görmek yerine dikkatinizi olumsuz bir detaya yönlendirirsiniz.
    örneğin:"değerlendirilmemde bir tane düşük not aldım(birçok yüksek not da var) ki bu benim kötü bir iş çıkardığım anlamına gelir"
    8.zihin okuma: diğerlerinin ne düşündüklerini bildiğinize inanır ve diğer daha olası ihtimalleri göz önünde bulundurmazsınız.
    örneğin:"benim proje hakkında hiçbir şey bilmediğimi düşünüyor"
    9.aşırı genelleme: var olan durumun çok ötesine geçen kapsamlı sonuçlar çıkarırsınız.
    örneğin:"(toplantıda kendimi rahatsız hissettiğim için) arkadaş edinmeyi gerektirecek özellikler bende yok"
    10.kişiselleştirme: başkalarının sizin davranışlarınız yüzünden o şekilde davrandığını düşünürsünüz ve onların davranışları için daha olası sebepleri göz önüne almazsınız.
    örneğin:"tamirci bana ters konuştu çünkü yanlış bir şeyler yaptım"
    11.meli,malı, gerekli ifadeleri(mecburiyetler de denir): kendinizin ve başkalarının nasıl davranması gerektiği konusunda kesin, sabit düşünceleriniz olur ve bu beklentilerin karşılanmamasının olumsuzluğunu abartırsınız.
    örneğin:"hata yapmak felakettir.her zaman en iyiyi yapmalıyım."
    12.tünel bakışı: bir durumun sadece olumsuz yanlarını görürsünüz.
    örneğin:"oğlumun öğretmeni hiçbir şeyi düzgün yapamıyor.o kınayıcı ve duyarsız birisi ayrıca berbat bir eğitmen"

    not: copy paste değil el emeği.

  • ömer aşık'ı ilk 2004 senesinde sahada görmüştüm. o zaman okuduğu istanbul ticaret üniversitesi takımında oynuyordu, daha doğrusu oynamaya çalışıyordu diyelim. devamlı aynı kategoride bulunduğu için bizim üniversite ile, 2004-2006 arası her sene maçımız oldu istanbul ticaret'e karşı.

    burda da yazılmış, "basketbola geç başladı", "hızlı gelişti" şeklinde. ama bu "hızlı gelişim"in ne kadar hızlı olduğunu insanlar tam net bilmiyor. onu anlatmaya çalışacağım.

    2004'te ilk gördüğümde, yürümekte ve koşmakta zorlanan, pozisyon alırken nerde duracağını tam bilmeyen, ama rebound sezgisinin iyi olduğu her halinden belli bir adam vardı. uzun eksikliğinden 195 boyumla ömer'i tutmak zorunda kalırdım ama aradaki 15cm farka rağmen beklediğim kadar zorlanmazdım.

    2005'te gördüğümde gözle görülür bir fark vardı. adamın yürüyüşü bile değişmişti. reboundlarda artık çok daha etkili, yavaş yavaş post-up oyunlarını geliştirmiş, her fırsatta smaç kovalayan bir ömer vardı. hafiften bünyemi zorlamaya başlamıştı koskoca okulda nasıl uzun olmaz, ben niye 3 numara halimle bu adamı tutuyorum lan diye içten içe isyan etmeye başlamıştım. ama yine de 10 sayı civarında tutabiliyorduk.
    hatta maçı kaybettik, bizim hoca da maç sonu "ulan bu iki garibim tuttu 210'luk adamları, siz bi guardı tutamadınız maç gitti." şeklinde azarlamıştı bizim guardları. bizi garip olarak nitelendirdiği için üzülsek mi, ömer'i tuttuk diye sevinsek mi bilememiştik.

    2006'da artık üniversite ligi seviyesi için fazla olmaya başladı. zaten hem sayı hem rebound krallığında direk tepeye oynuyordu adam, bunun üstüne iyice özgüven sahibi olmuştu. o yüzden iyice domine etmeye başladı bizi. biz de hafiften ağlamaya başladık, "ya bu eleman 2 sene önce zor yürüyordu nasıl böyle oldu bir anda" diye.

    daha sonra ben mezun oldum koptum basketboldan. 2008 gibi baktım ömer, türkiye'yi domine ediyor. şimdi sıra nba'de...

    mip ödülüne yakın olduğu söyleniyor. bence adamın most improved player ever ödülünü alması lazım. 8 senede "yürüyemeyen, top tutamayan ömer"'den, "dünyadaki sayılı pivotlardan ömer"'e evrildi adam.

    (bkz: respect)

  • bence bu sefer tam tersini yapalım. izlanda buraya geldiğinde hiç bekletmeden ülkeye alalım. girişe de medeniyete hoş geldiniz barbarlar pankartı açalım.
    hiç bir şey olmazsa havamız olur.*

  • daha saçması yapılana kadar en saçma oluşum budur.

    patron "firmamızın sıkıntısı var. bir yerden para bekliyoruz" gibi bir açıklama yapar. sizin iç ses: "bu benim maaş almamam için bir gerekçe değil ki aq" der. dış ses: "anlıyorum ama"lı cümleler kurar.

    kısacası işten soğutan, kabak tadı veren, ipe sapa gelmez, neresinden tutsanız elinizde kalacak bir durum.

    maaş ödemeyen işe girmeyin arkadaşlar. saçma bir tavsiye gibi duruyor ama böyle işlere girenler olduğu için uyarıyorum !! çünkü giren birini tanıyorum. ben amk...

  • hakikaten kuscam yeter.

    bende bi kuzen var, ne zaman bi araya gelsek sevgilisi olsun olmasın ''şşş yok mu lan güzel arkadaşın, wala niyetim ciddi'' der durur. bilirim piçin önde gideni. yüzüne de söylerim.

    3-5 ayda bir facebookta ilişki güncellemesi yapar ve sülale istisnasız beğenir bu güncellemeleri.

    ve şimdi beyimiz yine yeni bir sevgili yapmış, sağolsun duyurdu (ilan etti - haykırdı) tüm arkadaş listesine.

    ilişkisi var yazısının ardından başladı fotoğraf bombardımanı. kızla yanyana da bir tane fotosu yok he. hep kendi tek ve kızın tek fotolarını paylaşıyo
    altında yorumlar gırla.

    kuzenin fotosu, altında hemen kızın yorumu ''seni seviyorummmmm'' dayılar, teyzeler like like like
    kızın fotosu, altında hemen kuzenin yorumu '' gel artık seni seviyorum'' dayılar teyzeler yine like like like
    facebook gönderisi, ''çok şükür çok mutluyum ve çok seviyorum'' likelarrr....
    şarkı paylaşmacalar, ''aşkım seni çok seviyorum'' like... like... like....

    tanrımmm bitmiyorlar... tiksindim, iğrendim, midem bulandı. bu kadar yavşak, bu kadar abaza, bu kadar buldumcuk bir kuzenim olduğuna, onunla aynı kanı taıdığıma inanamıyorum. lan it bi de 27 yaşında, lan bulamayan bi insan da değil yakışıklı çocuk.

    nasıl bu hale geldi yeminle çözemedim. abisi sen erkeksin ya allasen biraz ağır dur. yavşak yavşak kalpler yapıp durma, bu ne ya. lan kendini kepaze ettin tamam bari bize acı lan.

    bak yeni bi gönderi daha şimdi,

    ''ilişki durumu yaptım saolsun ailem arkadaşlarım beğendi, biraz dile düştük, nazara gelmeyelim aşkım seni seviyorum <3''

    oyhh.. şiştim..

  • dede ve erkek kardeşle birlikte maç izlemekteyiz. dedemin kulakları ağır işitiyor, yaşından dolayı. kardeşimin de sesi pek gür çıkmaz.

    dede: ahmet, en iyi futbolcu kim?
    kardeş: dünyanın mı?
    dede: bünyamin demek, hımm.

    dedem sert adamdı, o yüzden kahkahalarımı içime attım. kardeşim de düzeltemedi, ayıp olmasın diye. dedem kendi çapında bir aydınlanma yaşıyordu zaten. o günden beri bünyamin benim için dünyanın en iyi futbolcusudur. her nerede top koşturuyor ve goller atıyorsa.