hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---
    geçen gece çocuk hastaydı. ilacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. sağa sola saldırıp nöbetçi eczane arıyoruz. birden durup dururken içim cız etti. bi baktım gene aynı karın ağrısı. öyle özlemişim ki seni. dönerken bi meyhane gördüm. bi tek içeri girdiğimi hatırlıyorum bi de rakıya yumulduğumu. arkasından en az dört cigaralık…sonra gözümü bir açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. bi daha açtım başımda bi çocuk: “kalk abi.” diyor “kars’a geldik.”

    otobüsten indim, yürümeye başladım. dedim, allah’ım nerdeyim ben? burası neresi? sonra güç bela burayı buldum. kapının önünde durup düşündüm. dedim bekir, bu kapı ahiret kapısı. burası sırat köprüsü. bu sefer de geçersen bi daha geri dönemezsin. iyi düşün dedim. düşündüm, düşündüm…ama olmadı, dönemedim. sonra, bak oğlum dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi.
    --- spoiler ---

  • ben buna fena halde uyuz oluyorum hacı. bakın başta vurguluyorum "kadına öncelik vermeye değil, kadının öncelik hakkını kendinde sorgusuz sualsiz görüp 'ben bayanım' diyerek öne geçmesidir" uyuz olduğum kısım. yoksa her zaman hanımlara veririm sorun yok bunda. hatta vermezsem kendimi kötü hissederim. burada ben olayın örtülü anayasasından söz ediyorum (ayrıca kadınlar aşağı kadınlar yukarı diye başlık açmayı da hiç sevmem. ben iki cinsin de hakkaniyetli şekilde eleştirilmesinden yanayım).

    örneğin asansöre binmek için kalabalık bir sırada bekliyorsundur ve hemen arkandaki kadın "doğal öncelik reflesiyle" löp diye dalar. yahu bir dakika da sıra benim sıram. yani öncelik hakkı benim. o hakkı ben uygun görürsem "buyrun lütfen" derim zaten ama hanımefendi kişisi "nasılsa ben tırnak içinde bayanım verilecektir zaten o yüzden bakmaya gerek bile yok" diye düşünmesi beni deli ediyor. belki acele işim var? belki vermek istemiyorum? belki o kadar centilmen birisi değilim? olmaya da mecbur muyum? belki odunum?

    bu yalnızca bir örnek. çarşıda pazarda, bir kapıdan girip çıkarken, toplu taşımaya binerken her şart ve her koşulda karşımıza çıkabiliyor.

    ha arkada bekleyip "buyurun lütfen" diye teklif edilince teşekkür ederek öne geçen kadın yok mu? olmaz olur mu var ama ciddi anlamda az sayıda.

    tekrar ediyorum ayar olduğum nokta öncelik vermek değil, öncelik verilmesini beklemeyip o doğal hakkı kendinde görüyor olmasıdır.

  • hirsiz olmadiklari icin sevilmiyorlarmis. bu sehirden ulkenin en buyuk hirsizina ne kadar oy ciktigini bilmesek inanicaz.

    iticiliklerinin asil sebebi ise simariklik derecesinde sinirli davranislaridir.

  • (bkz: ndayi kalenga)

    ankaragücü'nün forveti. suratının yarısı dudaktı. kimse mactan önce ba$arı dilemiyodu. icli birisiydi kalenga. iyi golcuydu. tam gemiyle amerika vaadiyle kandırılıp ankara'ya bırakılmı$ birinin $a$kınlıgına sahip bir surata sahipti. eger onun oldugu bir maca denk geldiysem izlerdim.. etrafına lan benim burada ne i$im var bakı$ı unutulmazdır..

  • bunu anlamak için sokağa çıkmak, sahile inmek falan yeterliydi oysa!

    şok olmuş gibi tavırlara girmeye gerek yok kardeş. senin dükkan tabelaların arapça olurken birer birer,
    gençlerin bir mülteci tarafından öldürülürken,
    genç kızların, kadınların yine bunlar tarafından gizli gizli fotoğrafları, vidyoları çekilirken anlamalıydın gidişatı.

    dipçe-i istila: arkadaşlar, yukarıdaki açıklama doğrudur değildir. olay bu değil. avrupa birliği, " siz avrupa'da değilsiniz " dese ne, demese ne!
    mevzu başka. mevzu, ülkemizde yaşanan şu olaylardan biri bir avrupa ülkesinde yaşansa halkın tepkisi ne olurdu?
    mevzu, benim geçtiğimiz aylarda istanbul'da adres soracakken beşinci denememde bir türk'e denk gelebilmem.
    mevzu, bazı semtlerde sokak boyunca sadece arapça tabelalar olması!

    uzar gider bu liste. sen önce vatanına sahip çık; sonra bana çemkirirsin " hepsi mültecilerin suçu mu? " diye.
    senin ülkende zaten sürüsüne manyak varken bir de ithalatına girdin bu işin!

  • baba köpekbalığı ile yavru köpekbalığı denizde av arıyorlarmış. bu arada baba köpekbalığı yavrusuna, eğer bir insanla karşılaşırsa onu nasıl yemesi gerektiğini anlatmaya başlamış:

    "bak oğlum eğer bir insanla karşılaşırsan onu hemen yemeyeceksin. önce şöyle bir etrafında döneceksin, geri çekileceksin. sonra yine yaklaşıp biraz dürteceksin, geri çekileceksin. ondan sonra yiyeceksin." demiş.

    yavru köpekbalığı da sabırsız bir şekilde:
    "ya olmaz baba." demiş. "ben öyle beklemem, direk yerim." demiş.

    babası da bunun üzerine söyleyecek laf bulamamış ve "aferin oğlum ye, boklu boklu ye!" demiş.

  • cevabi umrumda dahi olmayan sorudur.

    ben kadinim ve hemcinslerime birsey soylemek istiyorum: neden ama neden bir erkegin sizi sevmesini bu kadar umursayip kendiniz olmak yerine sirf o sizi sevsin diye olmadiginiz biri gibi hareket edesiniz ki? hayat bunun icin cok kisa degil mi?

    bir erkek sizi sevmezse eksik degilsiniz su hayatta, sunu bir anlayin. kendinizi sevmezseniz eksiksiniz.

    kendinizi sevin, kotu yanlarinizi elbette degistirmeye calisin ama yapmacik davranmayin. bu bir erkegi size asik etmez bence ama hayatta mutluluga sizi bir adim daha yaklastirmaz mi?

  • birden fazla yönden son derece ilgi çekici bir savaştır:

    1249’da fransız kralı ıx. louis’nin liderlik ettiği haçlı ordusu, hatırı sayılır bir donanmayla mısır’daki dimyat’a saldırdı. dimyat düştü. haçlı ordusu kahire'ye yürümeye devam ederken eyyubi sultanı salih eyyûb necmeddin, hastalanarak çadırında hayatını kaybetti.

    işte tam bu noktada, sultanın melikesi olan şecerüddûr, tarihe yepyeni bir yön çizmek üzere sahneye çıktı. sultan'ın öldüğünü gizledi. onun adına fermanlar yazdı ve imzaladı.
    amacı zaman kazanmaktı. kazandığı zaman zarfında tahtın varisi turanşah, görev yeri olan cezire'deki hısn keyfa'dan gelerek tahta yerleşti ve bu sayede toparlanan eyyubi kuvvetleri (büyük kısmı memlüklerden oluşuyordu) ıx. louis’nin de esir düşeceği bir savunma ile haçlıları büyük bir yenilgiye uğrattılar.

    buraya kadar her şey eyyübilerin lehine gelişmişti. genç sultan, tahta yakışır bir varis olduğunu kanıtlamış, beraberinde getirdiği mahiyeti ile güçlü bir iktidar kuracağının sinyallerini vermeye başlamıştı. sonunu getiren de bu oldu. o zamana kadar ona destek veren babasının erkanına ait vezirler ve zaferi kazanmasında büyük emeği olan üvey annesi şecerreddür, gidişatın pek de kendi lehlerine olmadığını farkettiler. bunun üzerine ordunun büyük kısmını oluşturan memlüklerin, önde gelen genç subaylarını satın alarak bir suikast düzenlediler. turanşah, tam da zaferini kutladığı şölen sırasında katledildi.

    yaşlı vezirler böylece kendilerine iktidar yolu açıldığını düşünürlerken bu kez suikasti düzenlemiş bulunan memlük subayları olaya uyandılar. bu kokuşmuş saray entrikalarına piyon olmaktansa yönetimi bizzat ele geçirmenin en kestirme yol olduğu kanısına vardılar ve tahtı ele geçirdiler.

    ama ortada büyük bir sorun vardı. ülkeyi ayaklanmadan kurtarmak adına tahta eyyubi soyundan birini geçirmek şarttı. burada şecerddür tekrar sahneye çıktı. görülmemiş bir zeka ve entrika örneği ile yaşlı sultan'dan olan ama bir kaç ay önce ölmüş olan oğlu halil'i mezarından çıkarıp tahta oturttu. onun adına hutbe okuttu. daha sonra halil'in adını kullanarak fiilen ülkeyi yönetmeye başladı.

    bu durum eyyübi sultanlığı'nın içinde karışıklığı yine de önleyemedi. bu alışılmadık durum suriye’den bağdat’a kadar tüm islam dünyasında muazzam şaşkınlığa yol açtı. halife “eğer aranızda başa geçirecek erkek kalmadıysa, biz size buradan gönderelim” diyerek memlûkleri tehdit etti. baskının ciddiyeti karşısında şecerüddûr yeni bir formülle gücünü korudu: önce atabeyi (başkomutanı) olan memlük subayı izzeddin aybek’le evlendi, ardından küçük yaşta bir eyyûbî göstermelik sultan tayin edildi. kadın sultan görünürde tahttan çekilmişti. ama artık tarih sahnesinde mısır’ı ve sonrasında suriye’yi osmanlıların fethine kadar 264 yıl boyunca yönetecek memlûk devleti vardı.

  • dostlar alışverişte görsün durumu. sanki bilmiyorlar durumun böyle olduğunu. neymiş zorla polis eşliğinde araca alınmayan yolcu bindirilicekmiş.