hesabın var mı? giriş yap

  • bugüne kadar erdoğan'dan başkasına vermemiş. millet onun bu seçiminin bedelini ödemiş bugüne kadar, biraz da kendisi ödesin.

  • bu hafta rusya’nın; abd ile kıbrıs'a üs pazarlıkları yapan rum yönetimini sert bir dille uyarması ve "böyle bir durumda karşı tedbirler alırız" açıklamasının ardından şimdilik rafa kalkmış gibi görünen istektir. zira rusya’nın açıklamasının ardından rum hükümeti, "kıbrıs'ın askeri yoğunluklu bir yer olmasını biz de istemeyiz" diyerek, bir anlamda geri adım attı. peki akdeniz’deki bu küçük adayı bu kadar önemli kılan nedir? sıkılmayacak olan varsa bunun nedenlerinin tarihsel ve güncel yansımalarına ilişkin fikriyatım şu şekilde:

    tarih içinde akdeniz’in önemi
    dünya tarihinin üç büyük imparatorluğu olan roma, bizans ve osmanlı imparatorluklarnın merkezi olan akdeniz, sadece bu imparatorluklara ev sahipliği yapmakla kalmamış, bölgedeki coğrafyalar arasında ekonomik, kültürel, sosyal ve siyasal etkileşim için bir köprü olmuştur adeta.

    16. yüzyılda ege adalarıyla rodos, kıbrıs ve girit adalarını ele geçiren osmanlı imparatorluğu; suriye, mısır, cezayir, tunus ve trablus’taki askeri üslenmeleriyle akdeniz’i adeta bir iç denizi haline getirmiştir. böylece asya, afrika, avrupa kıtaları arasındaki dönemin en önemli ticaret yollarını da kontrol etmeyi başarmıştır. ne var ki ilerleyen dönemlerdeki coğrafi keşiflerle beraber yeni bölgelerin ve ticaret yollarının bulunmasıyla akdeniz ticareti azalmış; bu ise bölgeyi elinde bulunduran osmanlı imparatorluğu’nun ekonomisine ve gücüne büyük darbe vurmuştur..

    18. yüzyılda rusya imparatorluğu’nun akdeniz’e inme ve bu bölgeyi ele geçirme yönelimi, akdeniz’in sahip olduğu stratejik önemin fark edilmesini sağladı. özellikle ingiltere ve fransa, rusya’nın bu yönelimini kendilerinin akdeniz politikaları için bir tehdit olarak gördüler ve 19. yüzyıla girerken bu bölgedeki etkinliklerini arttırdılar.

    özellikle fransız devrimi’nin ortaya çıkardığı fikirler ve siyasi gelişmeler, akdeniz coğrafyasındaki dengeleri ciddi anlamda değiştirdi. bu dönemlerde ingiltere’nin hindistan yolunu kontrol altına almak isteyen napolyon, mısır’a saldırdı. bu durum akdeniz’de ingiltere ve fransa’nın karşı karşı gelmesine yol açtı. rusya ise boğazların kendisine açılmasını sağlayarak, akdeniz’deki etkin aktörlerden birisi olmayı başardı.

    fransız devrimi’nin yansımalarından birisi olan milliyetçilik akımları, akdeniz’e kıyışı olan coğrafyaları da etkisi altına aldı. 1827 yılında navarin’de osmanlı’yı yenen ingiltere, fransa ve rusya, artık akdenize hâkim olmuşlardı; bunu yunanistan’ın bağımsızlığı takip etti ve akdeniz bambaşka bir “denge!” üzerine oturdu. bu dönemlerde fransa’nın afrika’da giriştiği sömürgeleştirme hamleleri ve mısır’da patlak veren mehmet ali paşa isyanı, güney akdeniz üzerindeki osmanlı hakimiyetini ortadan kaldırdı.

    bu yüzyılda; düzenli ulaşımı sağlayan büyük tonajlı buharlı gemilerin ortaya çıkması, italya’nın birliğini sağlaması ve süveyş kanalı’nın açılması; akdeniz’in avrupa-uzakdoğu yolu üzerinde tekrar önemli bir rol oynamaya başlamasını sağladı. akdeniz üzerinden yürütülen ticari faaliyetler birkaç yıl içinde hızla arttı. bu durum akdeniz’e ilişkin başka aktörlerin de iştahlarını kabarttı ve almanya da bu alan üzerindeki rekabet için sahaya indi.

    19. yüzyıl sonunda sömürgecilik mücadelesi şiddetlendi. fransa’nın 1881 yılında tunus’u işgal edip sömürgeleştirmesine karşılık, 1882 yılında ingiltere de mısır’ı işgal ederek yerleşti. 1800’lü yılların sonları ile 1900’lü yılların ilk çeyreği, akdeniz’in paylaşılması yolunda yapılan çok sayıda anlaşmaya sahne oldu:

    1887 yılında ingiltere, italya, avusturya, ispanya arasında,

    1900 ve 1902 yıllarında fransa ile italya arasında,

    1904 yılında fransa ile ingiltere ve fransa ile ispanya arasında bu doğrultuda çeşitli antlaşmalar yapıldı.

    bu paylaşım sürecinden eli boş çıkan italya, osmanlı devleti’nden trablusgarp ve bingazi ile rodos ve oniki adayı aldı. balkan savaşları ise, osmanlı’nın avrupa’dan neredeyse tamamen uzaklaşmasıyla sonuçlandı ve osmanlı imparatorluğu tamamen asya sınırlarına çekildi. bu dönemde avrupa’yı altüst edecek olan birinci dünya savaşı patlak verdi. savaşın sonunda osmanlı, rusya ve avusturya-macaristan; akdeniz’den çekilmek zorunda kaldı. böylece akdeniz’de, yollara hâkim üsleri olan iki büyük devlet kalmıştı: 1920’de, suriye ve lübnan’ı “manda” idaresiyle kendine bağlayan fransa; filistin, ürdün ve ırak’ta manda idareleri kuran, böylelikle de musul petrollerine el koyan ingiltere. artık sıra ortadoğu petrolleri macerasına gelmişti.

    balford beyannamesi ile ortadoğu’da baş gösteren siyonist hareket, işgal altındaki mısır, fas, libya ve suriye’de başlayan ayaklanmalar, milliyetçiliğin tırmanışı ve bütün dünyayı vuran ekonomik kiriz akdeniz’in parçalanmak üzere olduğunu haber veriyordu. italya’nın 1938 yılında arnavutluk’u ilhak etmesini izleyen ikinci dünya savaşı sonrasında akdeniz, petrol ve sömürgecilik savaşının ve bu sömürgeleştirme savaşlarına karşı verilen mücadelelerin ortasında buldu. ingiltere ve fransa doğu’da ve kuzey afrika’daki sömürgelerinden çekilmek zorunda kalmıştı. bu yeni durum, akdeniz kıyılarında yeni karışıklılıkları beraberinde getirdi. israil’in yapay bir devlet olarak oluşturulması (1947); cezayir ayaklanması (1954-1962), albay nâsır’ın süveyş kanalı’nı millîleştirmesi (1956) gibi. bu olaylar batı avrupa için akdeniz’in, enerji nakli konusundaki hayati önemini gözler önüne serdi. ingiltere’nin kıbrıs’tan çekilmesi ve akabinde gelişen olaylar ise günümüze kadar gelen sorunların zeminini yarattı adeta. ve bütün bu gelişmeler, binlerce yıl boyunca medeniyetin beşiği olarak anılan akdeniz’in, petro-ticaret ve stratejik konumu nedeniyle çatışmalar üssüne dönüşmesi sürecinin birer parçası oldu.

    günümüzde akdeniz’in önemi
    son yıllarda yapılan enerji kaynaklarına ilişkin araştırmalar, akdeniz’in enerji bakımından önemini gözler önüne sermiştir. bp’nin 2017 yılında yayınladığı istatistiklere göre, 2016 itibarıyla dünya doğal gaz rezervlerinin %42.5’i ortadoğu’da bulunmaktadır ve bunun önemli bir kısmı da doğu akdeniz’de yer almaktadır. bölgenin, enerji rekabeti sahası olmasına kapı aralayan en önemli gelişme, israil’in 2009 yılında tamar bölgesinde doğal gaz yatakları bulması olmuştur. daha sonra sırasıyla yine israil kıyılarına yakın levant (leviathan) bölgesi, kıbrıs adası güneyinde afrodit bölgesi ve mısır açıklarında zohr bölgesinde zengin hidrokarbon ve doğalgaz yatakları olduğu tespit edilmiş ve bölgenin önemi daha da artmıştır. birleşik devletler jeolojik araştırmalar (u.s. geological survey – usgs) 2010 yılındaki bir raporunda levant havzasında 3.5 trilyon metre küpe yakın keşfedilmemiş doğal gaz rezervi ile yaklaşık 1.7 milyar varillik petrol rezervi olduğunu belirtmiştir. levant havzasından çıkartılması beklenen doğalgazın %39.66’sına sahip olan noble enerji, bölgedeki rezervin son 10 yılda dünyada bulunan en büyüğü olduğunu belirterek, bunun israil’i doğalgaz ihracatçısı bir ülke konumuna geçirme potansiyeline olduğunu ifade etmiştir.

    doğu akdeniz’deki enerji kaynakları henüz tamamen tespit edilebilmiş değil örneğin türkiye ve lübnan kendi alanlarında henüz dişe dokunur bir araştırma yapmış değiller. dahası şu an devam eden bir dış destekli işgal/sömürgeleştirme savaşının pençesinde olan suriye de, suların durulması halinde rus enerji şirketleri ile bölgede petrol ve doğalgaz araştırmalarına devam edeceğini açıklamıştı. hal böyle olunca petrol sahalarının haklarına ilişkin bölge ülkeleri arasında sık sık anlaşmazlıklar oluşuyor.

    kktc’nin onayını almadan ve 1959 zürih ve londra antlaşmaları ile 1960 lefkoşa anlaşmalarına aykırı hareket eden güney kıbrıs rum kesimi, bölge devletlerle enerji bölgelerinin belirlenmesine ilişkin çeşitli anlaşmalara imza atmakta, bu enerji alanlarını ihalelere açmaktadır. bu gerçekliğe ve uluslararası geçersizliğe karşın güney kıbrıs rum kesimi, 26 ocak 2007’de kabul ettiği bir yasa ile adanın güneyinde 13 petrol arama ruhsat sahası tespit ve ilân etmiş, aynı yıl amerikan noble enerji şirketi’ne güneydeki 12. bölgede araştırma yapma ruhsatı vermiştir. ancak 1, 4, 5, 6 ve 7 no’lu sahalar türkiye’nin 2 mart 2004 tarih ve 2004/turkuno dt4739 sayılı notası ile haklarını saklı tuttuğu kıta sahanlığı alanı ile çatışmaktadır. türkiye, bm genel sekreterine 2007’de bir mektupla itirazlarını bildirmiş, rum yönetimi’nin doğu akdeniz’deki sınırlandırma ve araştırma faaliyetlerinin türkiye’nin meşru haklarını ve uluslararası hukuku ihlâl ettiğini bildirmiştir.

    doğu akdeniz’de lisanslandırma faaliyetleri geçen zaman içinde artmış ve amerikan exxon mobil, fransız total, italyan eni, rus novatek firmaları (ve dolaylı olarak bunların arkasındaki devletler) güney kıbrıs rum kesimi, israil, mısır ve lübnan ile vardıkları anlaşmalar ile bölgedeki ihtilâflara dâhil olmuşlardır.

    israil ve lübnan arasında da sınırlandırmaya ilişkin süregelen bir ihtilâf mevcuttur ve ilân edilmiş alanlarda bir çatışma vardır. lübnan’ın ihtilaflı alana ilişkin arama ruhsatı vermesi ise taraflar arasındaki gerilimi tırmandırmıştır. yine israil, filistin’in gazze şeridinin doğu akdeniz’in kaynaklarına erişimini engellemekte ve bu konudaki hak taleplerinin önünü almaktadır.

    elbette işin tek belirleyeni bölgedeki enerji kaynakları değil, aynı zamanda ortadoğu ve hazar bölgesindeki doğalgaz ve petrol kaynaklarının enerji nakil hatlarının denetimidir de. gerek ırak ve suriye’de süren savaş, gerek akdeniz’deki çatışmalar, bölgedeki stratejik konumlara üslenmek kadar bu enerji nakil hatları üzerinden de patlak vermektedir.

    stratejik konumu, sahip olduğu enerji kaynakları, yer altı maden zenginliği, enerji nakil hatları için ideal bir rota olması, bölgenin kontrolü için uygun bir stratejik konum olması, bölge ülkelerinin sahip oldukları büyük pazar ve iş gücü… bu faktörler, akdeniz ve ona kıyısı olan ülkelerde bugünlerde süregiden savaş, çatışma, ekonomik istikrarsızlaştır, iç çatışmaların başlatılması gibi olayların temel nedeni olarak önümüzde duruyor. zaten bölgenin bu öneminin farkında olan abd, yıllar öncesinden bölgedeki etkinliğini arttırmak için çeşitli askeri işgaller ve saldırılar gerçekleştirmişti. baba ve oğul bush dönemlerinde bu politika zirve noktaya taşındı. abd’nin eski dış işleri bakanı condoleezza rice, 7 ağustos 2003 yılında the washington post gazetesi için kaleme aldığı makalede, “ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek, buna türkiye de dahil” derken tam da bu önemden yola çıkarak ortadoğu ve yakın asya bölgelerinin abd’nin menfaatlerine uygun şekilde dizayn edileceğine işaret ediyordu. nitekim bu ülkelerin birçoğunda sözü edilen değişiklikler oldu. ilk etapta büyük ortadoğu projesi denilen, sonradan kapsamı genişletilerek genişletilmiş ortadoğu ve avrasya projesi olarak adlandırılan abd projesinin temelinde, akdeniz bölgesinin ve ortadoğu’nun kontrolü yatıyor.

    rusya’nın suriye için kalkan olması, abd’nin ortadoğu’da “demokrasi havarisi” kesilmesi, israil’e bölgede verilen geniş destek, arap ülkelerinde baş gösteren yeniden dizayn süreçleri, suriye’de patlak veren savaş, ırak’ın durumu, türkiye’de devlet eliyle atılan bir dizi adım… bunların tamamı küresel aktörlerin bölge üzerindeki dolaylı savaşlarının birer hamlesi ve yansıması. bu nedenle her ne kadar ingiltere’nin üssü olması hasebiyle abd kıbrıs’taki üs talebinden uzak durmaya razı olur gibi görünse de, kıbrıs’taki olası bir üs abd için bölgede kilit bir rol oynayabilir. bunu sadece ortadoğu için değil, ilerleyen dönemlerde türkiye’ye ilişkin olası senaryoları için de istemektedir. ancak tarihin cilvesine bakın ki, abd’nin akdeniz/ortadoğu ve avrasya politikaları bizi ruslarla aynı saflara itiyor.

    bakalım bu ülkeyi yönetenler, akdeniz ve ortadoğu’da ateşlenen bu bombanın farkına vararak milli menfaatlerimiz için doğru pozisyon alabilecekler mi? şahsen ege adalarının gün be gün yunanistan’a terk edilmesini, “ben bop eşbaşkanıyım” sözlerini, suriye politikasını, gürcistan ve ukrayna ile ilişkileri, ırak politikasını düşündükçe buna pek de kanaat getiremiyorum. ancak elbette bu ülkenin selameti ve bekası için herkes gibi benim de temennim, “yurtta sulh, cihanda sulh” prensibiyle ülke güvenliğinin sağlanması adına bölge ülkelerinde abd eliyle yaratılan çatışmalardan uzak kalınması, komşu ülkelerin egemenliklerine saygı duyulması, milli politikalar geliştirilmesi, ülke içerisindeki bölünmüşlüğün yeni bir birliktelik ruhuna evriltilmesi, milli bir ekonominin ve gelişmiş bir üretim ve eğitim sisteminin tesis edilmesi, devletin tüm kurumlarının liyakat ve devamlılık esası üzerinden güçlendirilmesidir. aksi halde ortadoğu denilen kurtlar sofrasında, savunmasız bir kuzu olmak kaderimiz olacak.

    edit: imla

  • ahkâm kesen insanlar.

    evlenmemiş: evlilik şöyle olmalı, böyle olmalı. aşk evliliği yaparsan muhteşem olur. sorun yaşıyorsan demek ki yanlış insanı seçmişsin...

    çocuğu yok: çocuklar gürültü yapıyorsa kötü ebeveynsin. çocuk öyle yetiştirilmez. özgür bırak duvarı boyasın. bakıcı bakmasın, kreşe gitsin. kreşe gitmesin sen bak. dışarıda emzirme...

    iş hayatına yeni başlamış: patronla böyle konuşulur. iş arkadaşıyla öyle iletişim kurulmaz. maaş şöyle olmalı. bu kadar yıl çalışınca şu pozisyona gelinmeli...

    erkek: kadın böyle yapmalı. böyle giyinmeli. kadın dediğin çalışır. kadın dediğin evde oturur...

    kadın: erkek dediğin güçlü olur. erkekler ağlamaz. bunu giyene/diyene erkek denilmez...

    içim şişiyor dinlerken, içim.

  • fahrettin koca'ya 2 eylül 2020 basın toplantısında patronunun giresun mitinginin corona önlemleriyle bağdaşıp bağdaşmadığını sorabilen yol tv muhabiri yürekli ve namuslu gazeteci. memlekette namuslu gazeteci o kadar az ki bir tanesine denk geldiğimizde biraz olsun yüreğimiz soğuyabiliyor. her ne kadar sağlık bakanı patronuna karşı duyduğu derin korkaklıkla yine milletine ihanet edip soruyu "cumhurbaşkanımızın maske-mesafe meselelerinde ne kadar hassas olduğunu hepimiz biliyoruz." minvalinde geçiştirse de önemli olan bu soruyu sorabilmekti. sağlık bakanının renginin atması bile çürümüşlüğün tarihe geçen kanıtı oldu. çok sağ ol özge hanım.

  • bu cinayette hayatını kaybeden siavash ghafouriazar, yakın arkadaşımın concordia üniversitesi'nden yüksek lisans arkadaşı. nişanlısı sara mamani ile birlikte montreal'de yaşıyorlar, aralık ayında ev almış dayamış döşemişler, sadece evlenirken sevdiklerimiz yanımızda olsun diyerek iran'a düğün yapmaya gidiyorlar ve geri dönemiyorlar. 2 gündür etkisinden çıkamıyorum, concordia üniversitesi'nin anma için yayınladığı fotoğraftaki mutlu yüzlerine baktıkça kalbim kırılıyor.
    düşünüyorum. başarıyorsun, güzel olan her şeyin düşmanı çağdışı bir ideolojinin maymunu olmuş bir ülkeden gidiyorsun, yüksek eğitim alıyorsun, öncesi de sonrası da olmayan tek 1 hayatın var, yeni bir şeyler inşa etmeye çalışıyorsun o tek hayatı insana yaraşır şekilde yaşamak, sokaklarda ahlak polisinden dayak yemeden insan gibi giyinmek, düşüncelerini insan gibi dile getirmek, insan gibi eğlenmek için. sadece en mutlu günümde sevdiklerim yanımda olsun diye bu bok çukuruna geri dönüyorsun kısa süreliğine ve hayatın elinden alınıyor. hayallerin, geleceğin, mutluluğun ve dahi mutsuzluğun. her şey, sapık mollaları beslemekten, ölümü kutsallaştırmaktan, ciyak ciyak ağlamaktan, cenazelerde ezilip ölmekten başka hiçbir halt başaramayan ama sineması çok iyi diye salak salak övülen, tahran'a inse 5. dakikada sokakta dayak yiyecek gerizekalılar tarafından "3 milyon yıllık kadim pers medeniyeti ağğğğbiieee" diye ululanan bir molla rejimi tarafından elinden alınıyor, "yanlışlıkla". ne diyecek şimdi iran halkı ve yetkili merciler? "kader, kısmet, allahın takdiri" bitti gitti. o muhteşem pers medeniyetine de molla rejimine de hiçbir şey olmaz, toz bile yerinden oynamaz korkmayın. olan siavash ve sara'ya, o uçaktaki zavallılara oldu işte.
    edit: aldığım diğer bilgiler, uçak noel tatilini değerlendirip iran'a ailelerinin yanına gelen akademik kariyerli insan dolu, sırf university of ottawa'da doktora yapan 3 öğrenci var bu hafta anması düzenlenen. phd, post grad, profesör tittlelı insan dolu uçak ve mollalar çıkmış "özür" diliyorlar. özür dileme, sen de öl molla.

  • değiştirmeye çalışmadan, tanıdıkça daha da çok sevmek.
    hayatın karmaşasından olabildiğince uzak, sakin ve huzurlu bir limandır.
    uzun bir zaman sonra karşılaşınca yorgunluk kahvesi gibi gelir.

  • balon patlayınca çocuğun ölebileceğini bilmediği için cahillikle suçlanan bir ailenin başına gelen korkunç olay.

  • polinomlar ile tanışılan andır. o günden sonra matematik ile sadece merhaba merhaba.

    bu arada şimdi hatırladım o polinomlarla degil fonksiyonlar ile tanışılan an olacak, polinom nedir hiç bir fikre sahip değilim, buraya neden yazdım onu da bilmiyorum.

    edit: (bkz: taban carpi yukseklik bolu iki) polinomlar ile fonksiyonlar aynı şeymiş. artık matematiğe ne kadar kafam basmıyorsa, konuları bile anlayamamışım.
    editin editi: polinom ile fonksiyonlar aynı şey degilmiş, polinomlar lineer fonksiyonmuş.

    cahillik editi: lise 1 de fonksiyonlarla tanıştıgım anmış.

    isabetli karar editi: bu entry üzerine aldıgım mesajlardan sonra, anladım ki, matematiğe veda etmekle çok isabetli bi karar almışım.

  • 100tl gibi cüzi bir ücret karşılığında yapılabilen oldukça zor, yorucu ve uzun süren işlemdir.