hesabın var mı? giriş yap

  • sevgili dostlar zihnimizde kontrolümüz dışında düşüncelerin oluşması son derece normaldir ancak bazen özellikle negatif düşünceler ki bunlara bilimsel jargonda "intrusif" düşünceler denir tüm tadımızı kaçırır. aklına bir şey düşer kar topu gibi büyür de büyür biz onu düşünmemeye çalıştıkça haylaz düşünce daha da azar.

    peki ne yapacağız. ailenizin algı yönetimi uzmanı olarak bir kaç tavsiyem olacaktır. dikkat kesilin derim.

    1) farkındalık ve kabul

    şimdi dostum bu zorlayıcı düşüncelerle direndikçe azarlar bir kere bunu kabul et. şimdi pembe bir penguen düşünme dediğim zaman sen ister istemez hayalinde şirin bir penguen oluşturursun ve kerata bir türlü zihninden gitmez.

    beynin bu yapısı gereği en güzel yöntem bu düşüncelerin farkına varmak ve onları kabul etmektir.

    diyelim ki zihninde sürekli olarak başarısız olacağını söyleyen bir düşünce var. kafanda bir ses sürekli boşuna çabalama sen bu sınavdan kalacaksın veya iş görüşmesinde başarısız olacaksın diye sana fısıldıyor. bu düşünceyi fark etmen ve kabul etmen onunla savaşmadan sadece gözlemlemen önemli.

    "zihnime giren bu düşünceyi görüyorum ve kabul ediyorum" diyerek onun sadece bir düşünce olduğunu ve gerçekliği yansıtmadığını kendine hatırlat. yani şu anda beynim otomatik olarak bana bir düşünce gönderiyor ve bu sanal bir düşünce negatif düşünmeye alıştığım için oluyor son derece normal diyerek kendini telkin et.

    bu alanda farklı meditasyon ve farkındalık teknikleri var ve bu konularda you tube üzerinde öğrenebileceğin tonlarca video var bunlar sana yardımcı olabilir. beyninin direnme alışkanlığını, kabullenme durumuna çevirmen lazım. günde on beş dakika bir köşeye çekilip biraz sakin kalabilirsen bunu becerebilirsin. ama herkesin yöntemi farklıdır kimi huşu içinde namaz kılar kimi koltuğa oturur duvara bakar. ama yapman gereken sakinleşip bu düşüncelerin farkına varmak.

    2) düşünce defteri tut

    dostum bu düşünce defteri denen teknik çok basit ve etkilidir. oldukça da ucuzdur sana gereken sadece bir defter ve kalem. peki nasıl kullanacaksın. örneğin kafana "insanlar beni sevmiyor" türü bir düşünce girdi ve sen bunu dinledikçe inanmaya ve depresifleşmeye başladın. kafanda bir arabesk müzik eşliğinde "zaten kimse beni sevmez garibim ben" türü hüzünlü durumlara girdin.

    burada hemen yapman gereken defterini kalemini çıkarıp bu düşünceleri yazmak. bunu yaptığın zaman düşünceyi dışsallaştırmış olursun ve yazdıkça sana bu düşüncelerin mantıksızlığı ayan beyan olmaya başlar.

    dersin ki "yahu dur nasıl kimse beni sevmez güzel bir ailem var, beni seven arkadaşlarım var" demeye başlarsın. bu tekniği düzenli hale getirirsen daha etkili olur. her gün belli saate o gün kafanda gezinen negatif düşünceleri yazmaya başla. bunları yazdıkça hem bu düşüncelerin mantıksızlığı ortaya çıkacak hem de defterde geriye gittikçe önceki düşüncelerinin bazılarının düpedüz saçmalık olduğunu görüp kendine kendine "keh keh neler düşünmüşüm ben yahu" diye güleceksin. bir dene bakalım dostum.

    3) bilişsel davranışçı ekol teknikleri

    şimdi dostum bu psikoloji ekollerinden en etkililerinden bir tanesi bu bilişsel davranışçı ekoldür. çok da güzel teknikleri vardır. hadi bir örnek vereyim. örneğin zihnine sık sık "hata yapma şansım yok bir hata yaparsam işim biter hayatım mahvolur" türü afacan bir düşünce beliriyor. burada yapman gereken hemen durman ve sorular sormaya başlaman. bu düşüncem mantıklı mı, gerçek mi veya ben avukat olsam ve bu düşünceyi mahkemeye delil olarak sunsam kabul görür mü gibisinden sorular sor.

    bir süre sonra beyninin mantıklı tarafı devreye girecek ve dur bakalım dostum bunlar deli saçması herkes hata yapar üstelik öğrenmenin en iyi yolu hata yapmaktır bu son derece normaldir türü düşünceyle kontra saldırıya geçecek ve seni yola getirecektir. kısacası bu işin özü beyninin mantıklı tarafını sorularla sahaya çağırmaktır.

    4) fiziksel aktivite ve sağlıklı yaşam tarzı

    her yazımda yazmaktan sıkılmadım ama sağlıklı beslenme ve spor neredeyse her şeyin ilacı. bak bu düşünce meselelerinde de öyle. her gün spor en azından 30 dakika yürüyüş bir çok kötü düşünceyi yok edecektir. çünkü dopamin ve endorfin salgılayacaksın ve beynin kendine gelecek. genelde o kötü düşüncelerin çoğu hareketsizlikten ve ağzına tıktığın türlü şekerli besinden fırsat buluyorlar. onlara yeşerecek alan tanımazsan daha baştan olayı çözebilirsin.

    5) sosyal destek

    dostum insan sosyal bir canlı ve tek başına çoğu işin altından kalkamazsın. aklına gelen kötü düşünceleri güvendiğin arkadaşlarla paylaşman sana çok iyi gelir hatta sadece güzel bir çaylı kahveli muhabbeti bile çok iyi etki eder. ama dikkat et bu görüşmeler yüz yüze olmalı öyle telefonla olmaz. daha da iyisi kendine kaliteli bir terapist bulup aralarda ona gidersen çok daha fayda görürsün çünkü terapist bu düşüncelerin geldiği kaynağa inebilir ve sineğin geldiği bataklığı kurutabilir.

    evet dostum kısacası toparlarsam aklına gelen düşünceleri düşünmemeye çalışman bir işe yaramaz ama verdiğim taktikler işe yarayabilir.

    bonus: sana bir tavsiye daha bu konuda çektiğim onlarca videonun olduğu bir you tube kanalım var. aklına kötü düşünceler geldiği zaman aç oradan bir tane video izle. izleyen arkadaşlar özellikle bazı videoların onlara çok iyi geldiğini söylüyor. bir dene istersen.

    işte kanal burada
    http://www.youtube.com/c/aydinserdarkuru

    güzel düşüncelerle dolu günler dilerim

    sevgiler

  • doğru bir karardir.

    mercimek çorbasi dünyada ki en reliable yemektir.

    belki de yemeklerin toyota'sidir.

    az acikmissiniz, cok acikmissiniz bir mercimek corbasi her zaman kafi gelir. caniniz birsey yemek istedi, yine ama emin degilsiniz mercimek corbasi her zaman safe bir seçimdir.

    ve her ne kadar kotu yapilirsa yapilsin her zaman belirli bir standardi vardir.

  • madden ilk 3:

    1- etiketine bakmadan alışveriş yapmak.
    2- upuzun tatiller.
    3- ben bugün işe gitmiyorum ulan diyebilmek ve kimsenin hesap soramaması.

    manen ilk 3:

    1- sağlıklı olmak (grip olunca bile çöküyor insan, ötesi yok...)
    2- huzurlu olmak (iç sıkıntısı kadar skimsonik bişey olamaz)
    3- aşık olmak.

  • bugün sabah aklıma gelip hayata geçirdiğim uygulama. 3 arkadaşıma meydan okuduktan sonra 1 semaver dolusu kaynar vaziyetteki çayı kafamdan aşağı döktüm. bu iletiyi özel güngören hastanesinden bir hemşireye yazdırıyorum, meydan okuduğum arkadaşlarımın telefonu kapalı, gözlerim ellerime aktı ekşiciler. ellerime aktı.

  • yıllar önce vejeteryanken, vejeteryan pide içi hazırlayıp pide yaptırıyordum arada. bir gün pideyi yerken normalden daha lezzetli olduğunu fark ettim. bi baktım kıyma var içinde. meğersem pideci kendince iyilik yapıp “yoksul galiba bunlar” deyip kıyma koymuş biraz.

  • açılın ben eczacıyım.

    türkiye'de bir çok ilaç üretim firması var ve bunlarda eczacılar üretim yapıyor. üretim yapmıyorlar tezini hele bir geçin.

    serbest eczanelere gelirsek. eczacı olmadan önce ben de sizin gibi düşünüyordum. evet yaptığımız şey ticaret. yalnız ben ticaretini yaptığı şey hakkında bu kadar bilgi sahibi olan ve bilgi sunan bir meslek görmedim memlekette. altı ay önce araba aldım, kendim internette araştırdım, karar verdim, küçük bi test sürüşü sonrası aldım. arabayı satan firmadan aldığım bilgiler şu: bu düğme radyoyu açar bu düğme klima falan. ulan 65 bin para verip aldığım mal ile ilgili adam bilgi verme aşamasında hepi topu 5 dk ayırdı bana. ben hastama 10 tl'ye ilaç verirken yüz çeşit soruya maruz kalıyorum. keşke dediğiniz gibi olsa ben de raftan ilacı alıp versem, ama öyle değil işte. hamileyim, çocuk emziriyorum, şekerim var, tansiyonum var, kolestrolüm var, araç kullanıyorum, içtikten sonra kabız, ishal oluyorum, iki tane birden atsam bişey olur mu, ilaç kilo yaptı vs. yüz çeşit soru. bakkaldan bisküvi alırken bunları soruyor musun?

    yeri gelmişken bir konuya değinmek istiyorum. bakın kardeşim gözlem yapmak çok ciddi bir iştir ve herkes yapamaz, gözlem yeteneğiniz de yoksa yapmayın yahu başınıza silah mı dayıyorlar? yani eczacılığın icrası sizin anlattığınız gibiyse elbette haklısınız, ama gel gör ki değil işte yanlış gözlem yapmışsınız. tekrar ediyorum, 10 tl'lik ilaç için yarım saat konuştuğum oluyor insanlarla, madem bir boka yaramıyoruz o zaman ne diye yarım saat konuşuyoruz olum biz? siz cidden yanlış gözlem yapıyorsunuz. bu toplumun 50 yaş üstü bireyleri, çocuk sahibi kadınları, kronik hastalığı olan bireyleri ile her gün her saat muhattabız biz, bunu siz görmüyorsunuz diye bu böyle deme hakkını nereden nasıl hangi yetenekleri haiz olarak söylüyorsunuz? gece 10da başı ağrayan böbrek nakli olmuş hasta evde bulduğu ilacı kullanmak için beni arıyorsa ben nasıl gereksiz adam oluyorum? hangi bakkalı aramış bu hasta aldığı bulguru nasıl pilav yapacam diye veya hangi bim kasiyerini arayacak bu hasta? daha kritik durumlarda elbette doktoruna ulaşacak, ama günde beş nakil yapan doktoru baş ağrısı için o saatte rahatsız edebilir mi? keşke memlekette saat gibi çalışan bir sağlık sistemi olsaydı, o doktorun günde bir-iki ameliyat yapacağı yoğunluğu olsaydı. zehir gibi kalifiye elemanlarımız olsaydı da beni aramasaydı, ama yok arıyor işte napıcaz, yüzüne mi kapatayım, ne halin varsa gör mü diyeyim? keşke o ütopik sistem olsa da biz de daha güzel bir şekilde konumlandırılsak sağlık isteminin içinde, ama yok işte napalım, bim kasiyerine mi bırakalım mesleği?

    bir de eczacılığı majistral ilaç (eczacılar yaptığı el yapımı ilaçlar) üzerinden değerlendirenler var. bakın işte gözlem gücünüz kötü olmasa saldırı silahınız majistral ilaç olmazdı. dünyanın en kolay işi majistral ilaç yapmak. iki merhemle bir tozu karıştırıyoruz, ironi değil majistral dediğin bu. oran orantı bilen ve eline aldığı tokmağı dairesel olarak dönderebilen her insan bunu yapabilir. majistral ilaç yapan bir eczacıyım, yaptığım her ilaç bana maddi zarar veriyor. yani yapmayan eczacı bilmediğinden değil zarardan kaçmak için yapmıyor anladın mı?

    mühendisler; hanginiz icat yaptınız? neden aldığım araba ithal mal? ne lan bu cari açık?

    avukatlar, hakimler, savcılar; mesleğinizi bu kadar iyi icra ediyorsunuz da neden insanlar adalet sistemimizin eline düşmektense ölmeyi tercih ediyor?

    doktorlar; ne bu hastanelerin hali?

    öğretmenler; merhaba eğitim sistemimiz nasıl?

    siyasiler; :)

  • nsa, amerika birleşik devletleri'nin toplam 17 istihbarat kurumundan müteşekkil istihbarat örgütünün esas üyelerinden biridir. vazife itibarıyla elektronik istihbarat temîninden sorumludur. telefon, internet, kamera gibi "teknik" bilgilerin alınması ve değerlendiriilmesi hep nsa'nın sorumluluğundadır.

    hâni "google, msn, yahoo falan bütün bilgilerimizi cia'ya veriyomuş!", "isterlerse şu anda bizi bile dinleyebilirlermiş. belki de dinliyorlardır!", "acaba beni de görüyorlar mıdır?" gibi halk arasındaki fenâfillah dedikodularının hepsi nsa'nın vazifeleridir.

    şimdi bu kurumun nasıl bir altyapıya sâhip olduğunu ve dahi neler yapabilecek olduğunu bir örnek ile izâh edelim. misâl, nsa, bir şahsın değil, kıriptolu, kıriptosuz bir telefonu değil, bütün bir kurumu değil; topyekûn koskoca bir ülkenin bütün telefonlarını, şahıs, kurum, kıriptolu, depozitolu, kablolu, kablosuz ülkede vârolan bütün telefonları, ne var ne yoksa aynı anda dinleyebilecek denli bir istihbarat örgütüdür.

    ben söylemiyorum. hürriyet gazetesi de söylemiyor; kendi gazeteleri söylüyor. yâni kendileri söylüyor. buyrun:

    http://www.washingtonpost.com/…1d1cd4c1f_story.html