hesabın var mı? giriş yap

  • nedense boykot başladığından beri sol frame de pınar ürünlerine ait başlık görmeye başladık.
    bir tek benim dikkatimi çekti herhalde..

    neyse sucuk dedin mi benim aklıma bir tek cumhuriyet sucukları geliyor valla... muazzam

  • dünyada üzülecek çok daha fazla şey varken umrumda olmayan ayrılıktır.

    bu ülkede 16 milyon kişi açlık sınırının altında yaşıyor. ekonomi hariç her şey konuşulsun istiyor birileri. o ayrıldı, bu barıştı.

    bu ülkenin tek gündemi "ekonomidir" nokta.

  • o ne amk, böyle karakterler wordde yok kendisini tebrik ediyorum.

    mikrofonu at fontunu sat diyorum kendisine.

  • çöp kutusu bulamayınca bomba koyamayan salak terör örgütü tarafından tehdit edilmektedir.

  • olayı dün özetlemiştim. şimdi buraya tekrar yazayım:

    olayı bilmeyenler için özetin özetini yazalım. prematürlerde rop diye bir hastalık var. retinopati of prematurity, prematürün retina hastalığı. o dönemde daha ülkede lazer teknolojisi olmadığı için tedavisi de yok. o sırada bu hastalığı bakan uzman göz hekimi üniversite hastanesinde (çapa mı cerrahpaşa mı hatırlamıyorum) daha önceden bu bölüme randevu alınıyor fakat randevu tarihinde hala küvözde olan bebeğin beyin kanaması (subaraknoid kanama) mevcut. doktor inisiyatif alıp “beyin kanaması olan hastayı kanama kontrol altına alınmadan tedavisi olmayan bir hastalığın muayenesine göndermem.” diyor ve sonrasında da uğraşıp bebeği yaşatıyor. zaten tedavisi de olmadığından bebek kör kalıyor ve aile dava açıyor. bizim yüce türk adaleti de “kontrol tarihinde muayeneye göndermeyip tedavisini ihmal ettiği için oluşan körlük sebebi ile” 4,5 milyon tazminata mahkum ediyor. doktor beyin gruplarda “bugün olsa bugün yine aynı kararı veririm. bilirkişi heyetine hakkımı helal etmiyorum. hastayı o halde göndersem bu sefer de ölüme sebebiyet vermekten ceza alacaktım.” mihvalinde yazıları mevcut.

    özetle doktora niye hastayı yaşattın diye ceza kesildi.

  • şimdi burda çok önemli bir konu var. bir fıstık uzmanı olarak konuya girmeden önce insanların büyük bir çoğunluğunun fıstığı doyana kadar yemediğini ve gerekli karşılaştırmayı yapacak düzeyde olmadığını düşünüyorum. kilosu 500, 600 lira olan bir kuruyemişi kim nasıl yesin zaten.

    kıymetli arkadaşlar, siirt fıstığı genellikle iri, ana çatlak oranı yüksek ve yağ oranı düşük olan bir fıstık çeşididir. dolayısıyla siirt fıstığı içindeki yağ oranının düşük olması sebebiyle kuruyemişlik olarak tüketilmesi daha hafif ve insana bıkkınlık vermeyecek düzeyde bir fıstıktır. iri yapılı ve ana çatlak oranının yüksek olmasıyla da yenirken daha rahattır. yani demem o ki siirt fıstığı kuruyemiştir, çerezliktir.

    değerli yazarlar, gelelim antep fıstığı ismiyle bilinen esasen şanlıurfa ve kahramanmaraş'ta daha fazla üretilen fıstığa. bu fıstık çeşidi de ana çatlak oranı az, boyut olarak küçük ve daha fazla yağlıdır. yağ oranının fazla olması yiyen insanlarda bıkkınlık ve tiksinti oluşturacak seviyeye gelebilir hatta hassasiyeti olan insanların fazla tüketmesi sıkıntı olabilir. çatlak oranının düşüklüğü yerken zorluk çılarttığı gibi boyutunun ufak olması da kavurma işlemi sırasında tadının kaybolmasına neden olabilir. iyi ustaların elinde işlenmesi gerekir ki genelde iyi usta yoktur herkes kafasına göre işler. ama yağ oranından dolayı tatlılarda çiğ halde pişerken mükemmel bir aroma bırakır bundan dolayı tatlılarda bolca kullanılır.

    yani demem o ki fıstık çerezlik ise siirt, tatlılık ise antep.

    ayrıca belirtmem gerekir ki siirt fıstığı piyasada her zaman daha pahalıya satılır eğer daha ucuz görüyorsanız muhtemelen ikinci kalite olabilir ya da o seneki rekolteyle ilgili de olabilir. bunu bilen üreticiler şu an antep'te dahi siirt tekin anacı dikmeye başlıyor.

  • kökenlerine bakıldığında en önemli fark, jazz'ın şehir, blues'un ise kırsal kökenli olduklarıdır, hatta bu durum türk sanat müziği (klasik olanı haliyle, muazzez ersoy'un nostalji serisinden söz edilmemektedir) ve türk halk müziği arasındaki farka dahi benzetilebilir... illaki kategorize etmek gerekiyorsa tabii... ikisinin de temelinin aynı olduğu söylenir, hatta 1920'lerin sonuna kadar aralarında çok da büyük farklar görülmez. blues'un imparatoriçesi olarak bilinen bessie smith'in birçok kaydında korneti louis armstrong çalmaktadır, üstelik bir stüdyo müzisyeni gibi değil, çalınması gerektiği gibi...

    ancak burada çalınan parçaların aslında blues olmadığını söyleyenler de bulunmaktadır. w.c. handy'nin bestesi olan st louis blues, adında blues geçmesine rağmen minör ve majör tonaliteler arasında dolanır, önceden belirlenmiş bir formu vardır. aynı durum, "ain't nobody's business" için de geçerlidir, ancak şunu unutmamak gerekir, bir parçanın blues olması demek, illaki katı blues formunda olması demek değildir. blues, parçanın ruhundadır, icra edenlerin ruhundadır... aynı şekilde, tonik, subdominant, dominant (bkz: 12 bar blues /@camurlusular) kalıbı üzerinde çalınan her pentatonik parça da blues değildir, haşa sofradan! (bkz: blues /@camurlusular)

    jazz'a gelince... jazz, 1940'ların başında bebop akımıyla, diatonik kalıpların iyice dışına çıkmış, kendi başına üst düzeyde armoni ve enstrüman hakimiyeti gerektiren bir tür haline gelmiştir... blues kalıbında birçok jazz standartı vardır, ancak çalınma şekli dolayısıyla blues ile uzaktan yakından alakası olmadığı bile söylenebilir... miles davis'in kind of blue albümündeki "all blues" ve "freddie the freeloader", armonik olarak blues kalıbına çok yakındır, üstelik blues icrasına çok yakın bir şekilde çalınmasına rağmen blues olduğu söylenemez... 1960'lardan sonra ise bazı birleştirme çalışmalarına rağmen, blues ve jazz birbirinden iyice ayrılmıştır...

    ama bir ilginç durumu da belirtmeden geçmeyelim, blues'daki i - iv - v kalıpları, jazz armonisinde çoğunlukla ii - v - i şeklinde bir kadansla karşılaştırılabilir... modal veya diatonik, eski veya yeni, birçok jazz parçasında bu kadans o veya bu şekilde belirmektedir... belki de, 150 sene öncesinden kalan spiritual ve work song etkisinin son kırıntısıdır bu...

    yıllar sonra gelen edit: allahtan birileri başlığı değiştirmiş de fark ettim... cazın eritme potası new orleans olarak kabul edilir, blues ise genel olarak mississippi'nin kırsal bölgelerinde yoğurulmuştur...

  • farklı dönemlerden olan iki genç ortak bi arkadaş grubu vesilesiyle tanışır. olay aslında basit bi tanışma olayıdır ancak;

    a: merhaba veyis.
    b: veysi.
    a: veyis...
    b: veysi...
    a: veyisss!
    b: veysiii!
    a: tamam aq veysi olsun ya!*
    ...

    daha sonra araya giren arkadaşlar ikisine de isimlerini ayrı ayrı söyleyip olayı bağlarlar. gençlerden birinin adı veyis diğerinin ise veysi'dir.