hesabın var mı? giriş yap

  • linç edecekler belki ama ben imamoğlu'nda mansur yavaş'taki azmi ve icraatleri göremiyorum. nerede görülmüş 2 ay çalışıp 2 hafta yıllık izin yapmak? adam istanbul'dan çok tatilde veya başka gezilerde. en azından bugün acil dönüş yapmasını beklerdim.

  • kavitasyon ile ilk seansta 2 cm inceldiğini iddia edenlerle birlikte, aldığımız şehir fırsatı indirimiyle gittik. önce sauna ardından masaj en sonda kavitasyon yapılacaktı. kendini diyetisyen diye tanıtan gencecik hanım kızımız bizi ölçtü, tarttı bunları bir kenara yazdı. sonra sauna sonra masaj en sonda kavitasyon, çıktık tamam bitti herşey. bizi karşılayan hanım kızımız tekrar geldi.
    - nasıl memnun kaldınız mı?
    + sanki gevşedik biraz.
    - şöyle geçin lütfen (bel çevresini ölçeçek)
    - aaaaa 2 cm incelmişsiniz.
    + öyle mi? (karşısında aptal var sanki, ilk geldiğimizde gevşek gevşek ölçtü belimi şimdi sıka sıka ölçüyor, 2cm incelmişim.)
    - şimdi şöyle geçin lütfen (tartacak)
    + peki tamam.
    - siz lütfen basküle bakmayın.
    + nasıl yani?
    - aşağı bakarsanız kilolu çıkarsınız.
    + aaaaa ama siz iyice aptal yerine koydunuz bizi, aşağı bakma yukarı bakma. dalga mı geçiyorsunuz siz bizimle?
    - olur mu öyle şey hanımefendi.
    +olur olur, diyetisyenim diye birde bizi kandırıyorsun. nerden mezun oldun, hangi okul bunu öğretti sana?
    - şey ben liseden...
    + liseyi bitiren diyetisyen mi oluyormuş, ne okudun ne eğitimi aldın da bizi kandırmaya çalışıyorsun?
    - aslında ben kursa gittim...

    biz yaptırdık, sinirlenip geldik. sizler yaptırmayın böyle şeyler. geçin ayna karşısına, belinizi gevşek gevşek ölçün. sonra gidin bir duş alın gelin sıkarak tekrar ölçün belinizi, bakın nasıl inceliyorsunuz. birde tartılırken aşağı bakmayın, kilolu çıkarsınız, eşinizden dostunuzdan yardım alın bakın nasıl zayıflıyorsunuz.

  • washington'da olmakla beraber oregon'un bir cok yerinden de gorulebilen, gorunus olarak japonya'daki fuji dagini andiran aktif yanardag.

    bu da kendi cekimim: http://i.hizliresim.com/w78lwy.jpg

    bu yanardag 1980 yilinda cok ciddi bir patlama gecirdi ve patlamada yanardagin civarinda neredeyse kimse yasamamasina ragmen 57 kisi hayatini kaybederken yanardagin etrafindaki ormanlar deyim yerindeyse haritadan silindi. gokyuzu gunlerce dumanlarla ve tozlarla kaplanirken ortamda cok buyuk bir ekolojik yikim gozlemlendi. 57 bin kilometrekarelik bir alana toplam 540 milyon ton kul yagmisti ve dagin etrafindaki sehir, kasaba ve cevredeki tum cografi yapilar neredeyse tamamen kul rengine boyanmisti. ucakla buradan gecenler camdan disari baktiklarinda griye boyanmis bir cografya disinda bir sey goremiyordu. sanki buraya gri renkte kar yagmisti ve henuz erimemisti.

    felaket geride kaldiktan sonra washington eyaleti ve abd hukumeti masaya oturup patlama sirasinda neredeyse haritadan silinen bolge ormanlarini yeniden canlandirmak icin planlar yapmaya baslamislardi. bilen bilir, amerika'da ozellikle devletin dahil oldugu konularda planlama isi oyle uzun surer ki projeye ayrilan surenin %80'i planlama asamasinda gecer. ornek olmasi acisindan gecen sene sahit oldugum bir olaydan bahsedettikten sonra konuya geri doneyim. portland ile hillsboro'yu birbirine baglayan 26 numarali karayolunun bir kisminda yogun yagmur yagisindan dolayi toprak kaymasi yasandi. normalde 3 serit gidis, 3 serit donus olmak uzere 6 seritten olusan bu yolda toprak kaymasi yuzunden 2 serit kapanmisti ama devlet baba hemen sefkatli kollarini acti ve 6 seridi de kapatti.

    herkes yollarin ne zaman yeniden acilacagini dusunuyordu cunku bu oldukca yogun olarak kullanilan ana yollardan biriydi. dozer gelsin, kayan topragi temizlesin, yol acilsin degil mi? degil. once bir grup jeoloji muhendisi geldi ve toprak kaymasina neyin sebep olmus olabilecegini, felaketin tam olarak bitip bitmedigini, daha ne kadar risk oldugunu filan hesaplayip gitti. bundan birkac saat sonra baska bir muhendis ekip geldi ve kayan topragi temizlemek icin kac tane makine ve kac tane isci gerekecegini hesapladi. bundan birkac saat sonra baska bir ekip geldi ve kayan topragin cinsini ve yedi sulalesini inceledi. baska bir muhendis ekip gelip yolun beton ve asfalt kisminin zarar gorup gormedigini inceledi.

    sonra polis geldi ve olay yerinde tutanak tuttu. sonra "isciler gelip yolu temizleyecek ama aksam 5'ten sonra calismayi kabul etmiyorlar" dendi ve yolun gece boyunca kapali kalacagi aciklandi. ertesi gun isciler gelip yolu temizledi ama hala yolu acmadilar. yeni bir muhendis ekip geldi ve yolun yeterince temizlenip temizlenmedigini ve arabaya kullanmaya elverisli olup olmadigini inceleyip guvenlik raporu yazdi. sonra baska bir ekip gelip yolun serit cizgilerini yeniden cizdi. olme esegim olme.

    boyle boyle derken normalde 2 saat icinde acilabilecek yolun yeniden hizmete acilmasi 2 bucuk gun surdu. amerika'da yerel devletin nasil calistigini az cok anlamissinizdir. simdi konuya donebiliriz. saint helens yanardaginin etrafindaki ormanlar tamamen yanmisti ve yanmayan kisimlar da kuller altinda kalip neredeyse tamamen olme noktasina gelmisti. buraya yeniden bir orman dikmek gerekiyordu ama bunun nasil yapilacagini planlamak yerel yonetime kalmisti. tahmin edebileceginiz uzere ilk 6-7 ay buraya ne cins agaclarin dikilebilecegi, hangi agaclarin bolgenin iklim ve cografyasina daha uygun oldugunu tartismayla ve planlamayla gecti. guya toprak testi yapilacakti ve topragin asit, azot, nitrojen degerleri filan incelenip uygun agac cesidi secilecekti.

    tum proje planlama asamasi 2 yil kadar surdu ve bu 2 yil boyunca bolge ziyaretci girisine kapali tutuldu. 2 yilin sonunda buraya dikilecek olan agac cesidine ve kullanilacak yontemlere karar verilmis, her turlu plan yapilmis, artik aksiyon alma zamani gelmisti. agac dikmek uzerine olay yerine gelen iscileri cok buyuk bir surpriz bekliyordu. doga ana devlet babanin planlamasini bekleyememis ve kendisi coktan harekete gecmisti bile. devlet baba ofiste oturup toplanti uzerine toplanti yaparken doga ana sessiz sedasiz yanan agaclarin yerine yenilerini koymaya baslamisti. ortama ilk giden isciler gozlerine inanamadi cunku eskiden orman olan ve yakin zamana kadar kullerle kapli olan bolgede ufak ufak fidanlar, cicekler, otlar, mantarlar, cimenler ve cesit cesit bitkiler cikmaya baslamisti.

    gecen gun baska bir konuda arastirma yaparken ufkumu ikiye katlayan bir bilgiye rastladim. orman yanginlarinda agaclar yanarken yayilan duman (ve salgilanan butenolide) sayesinde bazi agaclarda kimyasal bir madde sentezleniyor ve bu madde sayesinde tohum uretimi normalin 3-4 katina cikiyor. yani agaclar duman kokusunu alinca tehdit altinda olduklarini anlayip ureme hizlarini arttiriyorlar. hatta bu olay eski insanlar tarafindan yillar once kesfedilmis. mesela kizilderililer agaclarin tohum uretimini arttirmak icin yanlarinda ates yakip dumanini bu agaclara dogru ufluyorlarmis ve bu yuzlerce yildir bilinen bir teknikmis.

    bu olay bana savas veya dogal felaketlerden sonra insanlarin ureme icgudusunun artmasini andiriyor. mesela 11 eylulden 9 ay sonra abd'de rekor sayida bebek dogmus cunku saldiridan dolayi travma yasayan amerikalilarda ureme icgudusu olusmus. evrim teorisinde bahsedildigi gibi canlilar surekli hayatta kalip genlerini bir sonraki nesile gecirebilme arayisi icindedir ve bitkiler de bu durumdan muaf olmadigina gore yanardag patlamasi sonrasi cevredeki ormanlarin deyim yerindeyse kullerinden dogmasi da sasirtici olmamalidir.

    entry'de konudan konuya atladim. sonuc olarak 30 yil once yanardag patlamasi sonrasi adeta haritadan silinen ormanlarin ve ekosistemin 30 yil sonra sanki hicbir sey olmamis gibi kendi cabalariyla kullerinden dogup geri gelmesi oldukca etkileyici.

    http://res.cloudinary.com/…t-st-helens-3_f7rpqx.jpg

  • bu oluşum hakkında uzun uzadıya bir sürü şey yazabilirim ama okunabilirlik adına kısa ve öz tutacağım.

    ankara'daki evimde 50'den fazla insan ağırladım. birçoğuna evin tek anahtarını verdim. veriyorum anahtarı. akşam işten çıkmadan önce arıyorum, evde buluşuyoruz. çok şükür bir yedek yaptırdım da şimdi onu veriyorum. daha da fazlası, birkaç kez ben evde değilken ağırladım. üstelik ben evde değilken misafirlerim değişti ve yüzünü hiç görmediğim misafirlerim oldu. anahtarı kapının önüne bırakıp gidiyorum. girip kalıyorlar. çıkınca da yerine bırakıyorlar. evde naçizane tv'si, laptopu, telefonu vs. duruyor tabi. her misafirime de aynı şeyi söylüyorum. "ev senin, istediğin gibi kullan".

    bana sürekli aynı şeyi soruyorlar: "nasıl güveniyorsun ?" referans sisteminden falan bahsetmeyeceğim. ben şunu diyorum. atıyorum brezilya'dan, fransa'dan, rusya'dan kalkıp gelen bir insanın neden hırsızlık gibi bir amacı olsun ? hatta o adamın isteyeceği en son şey yabancı bir ülkede başının derde girmesi. daha da önemlisi ben ön kabul olarak "özünde herkes kötüdür" yerine "özünde herkes iyidir"i benimsiyorum. en azından böyle kabul etmek beni daha mutlu bir insan yapıyor.

    bir cümle, temizlik mevzu ile ilgili. sırf buna takıntılı olduğu için bu tecrübeden mahrum kalan insanlara sadece acıyor ve üzülüyorum. başka sözüm yok.

    şu an ben işteyim. evimde ise misafirlerim var. eve gittiğimde her şeyin çalınmış, evin dağılmış olduğunu görsem hiç tereddüt etmeden ertesi gün tekrar misafir kabul ederim.

    hayat böyle daha güzel.

  • erkeklerin tek montla 8 kışı geçirmesi başlığı varsa oraya gideyim; zira 2016 aralığında abime iş yerinden verilen giyim çekiyle aldığım mont ile sekizinci kışımı tamamladım.

  • şöyle bir durum ki aslında toplumsal statüde telefonlar hem hep göz önünde olanı hem de hemen hemen en ucuz olanı. nasıl mı şimdi örnek verelim acun ile fakir kişinin ortak noktası ne olabilir ? araba, ev,saat olamaz. 3000 lira civarında ki bir telefonu tarifine ek 24 ayda aldın mı heh işte o zaman anca