hesabın var mı? giriş yap

  • extraterrestrial medeniyetlerle yapılan ilk barış görüşmelerinin resmidir.

    soldan sağa:
    barack obama
    87.5 milyon ışık yılı uzaktaki taxvnya_arabski uygarlığından bir temsilci
    yaklaşık 55 yıl önce taxvnya_arabski gemileri tarafından rize'deki bir köyden kaçırılan tayyip
    michelle obama

    tayyip'in yüz ifadesinden ne kadar şaşkın ve gezegenine dönmekten ne kadar mutlu olduğu görülmektedir.

  • jürinin, amber heard'ün johnny depp'i karaladığı için 10 milyon dolar maddi ve 5 milyon dolar da cezai tazminat ödemesine hükmettiği davadır. karar - video

    cezai tazminatlar, virginia yasalarına göre 350.000 dolar ile sınırlandırıldığı için 5 milyon dolarlık cezai tazminat 350.000 dolara düşürüldü ve amber heard'ün toplamda 10.35 milyon dolar ödemesine karar verildi.

    verilen cezadan daha çok johnny depp'in aklanması önem arz ediyor. kendi deyimi ile "jüri, 6 yılın ardından hayatını ona geri verdi."

    jüri ayrıca, amber heard'ün, johnny depp'in avukatının daily mail'e yaptığı açıklamalarda kendisini karaladığı yönündeki üç iddiasının birinin doğru olduğuna hükmederek johnny depp'i sorumlu tuttu. johnny depp'in 2 milyon dolar maddi tazminat ödemesine karar verildi, ancak cezai tazminata hükmedilmedi.

    tarafların, jüri kararının okunmasının ardından yayınladıkları açıklamalar:

    (bkz: 1 haziran 2022 johnny depp açıklaması)
    (bkz: 1 haziran 2022 amber heard açıklaması)

  • bir sözlü sınav: cumhuriyetle demokrasi aynı şey midir?
    - yok hocam diildir, mesela adında cumhuriyet olduğu halde çin halk cumhuriyetinin yönetimi demokrasi diildir
    -aferin, nasıldır peki yönetim orda?
    -bilindiği gibi çin, imparatorlukla yönetilmektedir
    (o sıralar son imparator filmi oynamaktadır)

  • amerigo bonasera - ekşi sözlüğe güveniyorum. karmamı ekşi sözlük sayesinde yaptım. ve entrylerimi de bir ekşi sözlük yazarı gibi girdim. aramaya inandım. forum yapmadım. anket başlıklara entry girmedim. gerektiğinde ayar verdim ama diğer yazarların onurunu zedeleyecek bir şey yazmadım. iki serseri iki gün önce bir entrimi kötülemişler. altına ayar bakınızları verip, mealini yazmışlar. sözlüğe girdiğimde gördüm ki entrim geçen haftanın en kötü entrileri listesinde. ben iyi bir ekşi sözlük yazarı gibi moderatörlere gittim. bana illegal hiç bir şeyin olmadığını söylediler. monitörün başında aptal gibi kalakaldım. ve o iki serseri bana smileyli mesaj gönderdi. o zaman dedim ki "adalet için don corleone'ye gitmeliyiz".

    vito corleone - neden moderatörlere gittiniz? neden daha önce bana gelmediniz?

    ab - benden ne istiyorsunuz? herşeye razıyım. ama sizden istediğim şeyi yapın.

    vc - neymiş o?

    ab - o iki serserinin sözlükten uçurulmasını istiyorum don corleone.

    vc- ben bunu yapamam.

    ab - size istediğiniz her şeyi veririm.

    vc - sen uzun zamandır badilistimdesin. ama sen ilk kez bana bir şey danışmak ya da yardım istemek için geliyorsun. başlığıma en son ne zaman entry girdiğini hatırlamıyorum bile. çaylakken sana kefil olmama rağmen. bence artık dürüst olalım. sen badiliğimi asla istemedin. ve bana borçlanmaktan korktun.

    ab - başımın derde girmesini istemiyordum.

    vc - seni anlıyorum. sen ekşi sözlük'te cenneti buldun. karman iyiydi. çok şükela alıyordun. moderatörler seni koruyordu ve sözlüğün kuralları vardı. benim gibi bir dosta ihtiyacın yoktu. ama şimdi yanıma gelip bana "corleone; adaleti sağla" diyorsun. ama bunu saygıyla yapmıyorsun. dostluğunu önermiyorsun. bana "baba" demek bile aklına gelmiyor. onun yerine bana geliyor ve benden sözlükten yazar uçurmamı istiyorsun. değil mi?

    ab - senden adalet istiyorum.

    vc - bu adalet değil ki. sen hala sözlükte yazarsın.

    ab - o halde entryleri kötülensin. benim gibi. bunun için ne ödeyeceğim?

    vc - bonasera; bonasera... bu kadar saygısızca davranman için sana ne yapmış olabilirim? eğer bana dostça gelseydin entrylerini mahveden o serserilerin entrileri kötülenmiş olurdu. eğer senin gibi dürüst bir adam tesadüfen düşman kazansa bile onlar da benim düşmanım olurdu. o zaman senden korkarlardı.

    ab - dostum olur musun? baba...

    vc - güzel... bir gün -tabi o gün hiç gelmeyebilir- senden benim için bişey yapmanı isteyeceğim. ama o güne kadar bu adalet meselesini bir armağan olarak kabul et.

    ab - grazie grazie baba!

    vc - prego

  • efsane bir diyaloğun içindeki adam.

    + hayvan bizi ısırır, bir şey falan yapar.
    - la hayvan ne hayvanı, aslan falan değil, kaplan falan değil.
    + köpek de olsa.
    - köpek de değil.
    + kedi de olsa.
    - kedi de değil.
    + neeey?
    - tafuk. ( en masum ses tonuyla )

  • diyecek birşey yok. yazık olmuş. en azından bir ufak teselli kimseye çarpıp günahsız kimselerin kanlarına girmemişler. kendi kendilerine ölmüşler.

  • bak en önemlisi şu. mesela şimdi lise öğrencisisin, harçlığın var. evde yemek istemezsen çıkar dışarda pizza , döner falan takılırsın. yani en kötü eve gider akşamdan kalmış olan, annenin yaptığı yemeği yersin, hatta çoğu zaman buna burun bile kıvırırsın. fakirliğin gözü kör olsun gibi tuhaf tuhaf triplere bile girersin.

    hah işte üniversiteye gidince o annenin yaptığı yemeği çok özleyeceksin. o dışarda yediğin yemeğin ne kadar sağlıksız olduğunu, doyamadığını, doysan da 1 saat sonra yine acıktığını, sağlıksız beslenmeden kaynaklı ani kilo değişimlerini göreceksin. onun için unutma ki anne yemeği dünyanın en güzel şeyidir. bunu da üniversitede farketme diye ben sana şimdiden söylüyorum.

  • tam oha çok iyiymiş hemen evleneyim diyordum ki gsb nin sitesine girdim ve şöyle bir açıklama gördüm:

    www.gsb.gov.tr/haberdetaylari/1/3454/evli-ogrencilere-burs-mujdesi.aspx

    yani suat kılıç böyle bir şey dememiş. daha ilginç bir şey demiş:

    "şu an evli üniversite öğrencilerinden yurtta barınma ücreti almama ve burs verme konusunda çalışma başlattık."

    evlendikten sonra yurtta kalacaksam o nasıl evlilik olacak acaba. yurtta beraber kalacaz desek daha bu sene başında karma yurtlar kaldırıldı.

    ee nerde yapacak bu gençler 3 çocuğu?

    suat başgandan ek açıklama bekliyorum.

  • film içinde film, gerceklik içinde gerceklik ve daha da gerceklik, disiplinlerarası sanat (foto-sinema-tiyato-heykel-resim) gibi artık klişeleşmiş kalıpların ilk ve mükemmel biçimde kullanıldığı yaratıldığı filmdir persona.

    senaryo değil de müzikleri, sinematografisi ve sistemiyle büyük filmdir.. animasyondan tutun yırtılıp kopan filmlere kadar ve hatta crane e binmiş yönetmeni gösterene kadar bi çok farkındalık öğesini ki bunlara liv ullman ın kameranın fotoğrafını çekmesi, filmin başındaki oğlanın kamerayı yoklması gibi oyunculuk katkılı durumları da ekleyelim- barındırmış, ama neden .. bunları yapmadan personality disorder anlatılamaz mıydı, anlatılırdı mutlaka, ama bunları yaparak en kısa haliyle en az benim kadar siz de delisiniz, demiş oluyor bergman , bergman bunun farkındalığında ve zaten derin bi azap içinde yazıyor ve tasarlıyor filmini , sinemanın o güne kadar yaratılagelmiş personasında delikler ve yırtıkla açıyor, ama bu godard ın yaptığı gibi sistematik olmuyor, tamamen "persona" filmine özgü ... senaryoda benliğin çözülmesini izlerken bunun - yani gitgide ikiye ayrılmanın- toplumsal ve siyasal koşullarını sunuyor bergman -yanan vietnamlı, savaşlar, bakakalmış gözler- , beraberinde filmi de ayırıp bütünlüyor kendi içinde , bütünlük arayışını filmin hammadesinde ve janrlar arasında dahi görüyoruz .. zizek in bu film için "gerceklikten daha gercek" deyişi aslında bu bütünlük, kapsayıcılık anlamına geliyor , yoksa gerceklikten daha gercek değil aksine elimizde hiç bir "şeyin-gercek ya da yalan" kalmaması ve zeminsiz kalmamıza ve sonsuzluğa düşmemize sebep oluyor film . belki burda hiçliği gerceklik olrak alırsak yine zizek e çıkıyoruz, pek de mühim değil aslında sokıym gercekliğe de, benim asıl demeye getirdiğim şey bu filmdeki kadrajlar evet .. şimdi bi kere zaten film bilincin dağınıklığında geciyo ya, bergmana bu durum müthiş bi rahatlık sağlıyor, güzel bir portreyi 4 farklı açıdan ışıkları değişitirerek, siluet, kontörlü, ışık-gölge aydınlatmalı falan diye gider, çekebilme özgürlüğü var bi kere, hiç bi motivasyon gereksinimi duymadan .. kendi kendine de sorgulamıyo tabi bunu zira senaryo müsait- bu yüzden senaryoya bok attım ben en başta- , yedinci mührü de gördük, adam ın bi sinema dili var yani, ama hiç bi zaman bu filmdeki kadar özgür olmamıştır knaatindeyim, hangini beğeniyosa, onu koyuyor, siluet olucak yerde flat aydınlanma olabiliyor mesela böylece süper yani, michel gondry nin sil baştan* da yaptığı gibi, tamamen kontrol altında yaratılan bi kontroldışılık.
    müzikleri de lars johan werle* yapmış, ama hakikaten daha farklı düşünülemezdi demek zorundayım soundtrack için, tin tin geriyo adamı hiç yoktan ..

    bi de filmde bibi andersonun filmin başından itibaren hastalığının farkında olması vurgulanıyor, aniden uyanmalarla "zamansızlık" hissi müthiş veriliyor, adeta psikoterapi seansına tanıklık ediyoruz bu filmde .. bergman da ideal doktor oluyor , ideal ve yumuşakbaşlı hastaları izleyerek paye çıkarıyoruz, hayatımız, kişiliğimiz ve isveçliler hakkında .. şöyle bi baktığımda bu kızı bu bölünmeye sürükleyen şeylerin, bir; kürtaj olması, iki; annesinden nefret etmesinden dolayı anne olmak istememesi ama çocuğunun olması- ölmemesi- , üç; bu çocuğun yarattığı kısıtlama , dört; gözünün dışarda olması .. e yani bu filmin pek de feminist bi film olduğu söylenemez bu durumda... tamamen kadınlığın o güne kadarki kullanımını - sembol ya da femme fatal gibi- incelemiştir yani film .. artı bişi söylemez, kadın dırdırcıdır, kadın gösteriş sever, kadın duygularını saklar -ketumdur- , kadın aldatır falan filan .. kadın sustuğu vakit mutlaka hastalıklıdır.. bergman susmuş kalmış kadını hasta olarak yansıtır ilkin.. hastadır zira erkeğini-çocuğunun babasını- de sevmez kadının o sureti, kadının bi yanı kocasına sarılırken diğer yanı arkasını döner .. 66 daki bergman klişelerden vazgecmemiştir yani senaryoyu yazarken..
    sonuçta persona efsanedir, adamın içi baya bi hoş olur bibi andersonun hikayesini dinlerken, bi bibi anderson çok güzel hatundur hakkaten yanağındaki gözeneğine kadar bu filmde tüm detayları mevcuttur kanlı canlı olarak..