hesabın var mı? giriş yap

  • savaştan kaçma, köz getirme ve zodiac bot kiralama gibi alanlardaki üstünlüktür. başka da bir hayırları görülmemiştir..

  • ulkenin yarisi issiz, disiyle tirnagiyla ne emek verenlerin hakki yeniyor, dunyanin parasini goturmus olanlar agliyor. gozunuzu ne doyurur bilmiyorum.

  • eger ayrintili telefon faturaniz ya da kredi karti ekstreniz size degil de ailenize gidiyorsa basiniza gelmesi muhtemel durumdur bu..

    anne:bey müjdemi isterim!!
    baba:?!
    anne:oglumuz kız arkadaş yapmiş sonunda!..
    baba:alla alla?bizim oglan yapmazdı hiç öyle seyler?! kendi mi söyledi bunu sana, hayatta inanmam..
    anne:yok canım söyler mi o hiç, telefon faturasi geldi..gecen ayın 4 kati gelmiş bu ay..bi de yeni bir numara var bi seferde 20 milyonluk konuşmuşlar bir geceyarisi.ayrıca yemek yemiş geçen 30 milyon ödemiş..tek başina ne yiyecek o kadar?..
    baba:babasinin oglu aslanim benim ehehe..

    aradan 3 hafta gecer..anne endişeli endişeli..

    anne:bey bizim oglanla kızın arası kötü galiba..
    baba:nerden cıktı simdi?!..
    anne:bak 17.02.2006 dan 21.02.2006 ya kadar hic konuşmamışlar..
    baba:hanım sen de iyice abarttın ya rahat bırak şu çocuğu..
    anne:bak kredi kartı ekstresi geldi, çiçek yaptırmış 4 gün önce..acaba affetti mi bu kız yavrumu?..oglum ona mı kaldı hem affetmezse affetmesin..
    baba:..

    anne dayanamaz telefon eder:

    anne:oglum nasılsın..
    ciandio:iyiyim anne napim okul mokul..
    anne:cidden iyisin diil mi oglum?
    ciandio:iyiyim dedim ya anne alala..
    anne:bak bir sorunun olsa bize sölersin di mi, arkadas gibiyiz biz zaten saklamaz benim aslan oglum annesinden bisi..
    ciandio:(?!?)of anne ya iyiyim dedim ya..
    anne:tamam oglum babana veriyorum hadi çok öptüm..
    baba:alo, nasilsin oglum..
    ciandio:iyiyim baba sen napiyon?
    baba:iyiyim oglum sağol var mi bi ihtiyacin?..
    ciandio:param bitti baba ya yatırabilir misin biraz?
    baba:(biter tabi iki günde, karıya kıza harcarsan paraları..)tamam yarin yatırırım..oğlum annene çiçek yaptırayım diyorum yarin..hangi çiçekler moda acaba bu aralar biliyo musun? (ehehehe..)
    ciandio:(ulan?yoksa!?laf mi sokuyo tesadüf mü acaba..)ben ne bilirim baba çiçek miçek??..
    baba:dogru ya benim de sordugum adama bak..bi kız bulamadin gitti hala..(nuhahaha..)
    ciandio:(ulan?!?)ehehe..neyse baba benim ders sınav okul..
    baba:tamam tamam..hadi görüşürüz çapkin oglum benim..
    ciandio: ne çapk..

    dıt..dıt..dıt..

  • bu yazıda dil öğrenme konusunda kullandığım bazı yöntemlerden söz edeceğim. zamanında yabancı dil öğrenmeyi kolaylaştırma konusunda ufkumu genişletecek öğretmenlerle veya yaklaşımlarla pek karşılaşmadım. aşağıda yazacağım tüm yolları el yordamıyla buldum fakat geriye dönüp baktığımda bu yöntemlerin çoğunun literatürde de karşılıkları olduğunu gördüm. aşağıda yazacağım 5 adet yöntemin altına bir de kapsayıcı bir 6. yöntem yazdım, ki bu yazıyı da o yöntemin yüzü suyu hürmetine yazıyorum desem yeridir.

    ne yazık ki çocukluktan itibaren inşa edebileceğim doğru dürüst bir ingilizce alt yapım yoktu. lisede de ingilizce veya herhangi bir başka yabancı dil namına anlamlı bir gelişme kat edemedim. hatta okumuş olduğum üniversitede girdiğim hazırlık sınavından bile kalmış biriyim. dil yeteneğinin ise doğuştan verili olmadığını, bunu kendi kendime geliştirebileceğimi fark ettiğimdeyse 20 yaşını geçmiştim. hatta yetenekli olmanın genel kanının aksine bazen o kadar da iyi bir şey olmadığını, gelişimi gerçekten tetikleyen unsurun sırtını yaslayabileceği bir yeteneğin bulunmadığı koşullar ve bazı başarısızlıklar olduğunu malcolm gladwell'in aşağıda yer alan şu güzel yazısında okumanızı ve ardından söyleşisini izlemenizi öneririm:

    https://www.inc.com/…on-hiring-based-on-talent.html

    işte ben de, bir şekilde geri kaldığımı düşündüğüm bu dil öğrenimi konusunda sırtımı yaslayacak bir arka plan bulamamıştım, başarısızlıklarım vardı, bunlar canımı sıkan başarısızlıklardı ve muhtemelen bu yazının konusu olmayan ve tamamen duygusal bir hikâyeye dayanıyordu. bu yüzden de zaman içerisinde belli yöntemler geliştirerek ve kullanarak yol almaya çalıştım. öğrenmek istediğim şeyin öğrenim metodunu da el yordamı bulunca, öğreneceğim şeyi tam olarak kendime mal edebildiğimi gördüm ve zaman içinde lisan konusunda kendimi bambaşka bir noktaya taşıdım. aklınıza gelebilecek birçok lisan ile az ya da çok hukukum olmuştur. zaten paramı da poliglot olmam sayesinde kazanıyorum. altını çizmek isterim ki, size vereceğim tavsiyeleri uygulamanız için bence,

    1 - 20 yaşında veya daha genç olmanıza gerek yok. 30 yaşında hatta 40 yaşındaysanız bile bir dilde belli bir seviyeye (ciddi bir seviyeye) gelmek bence mümkün.
    2 - geçmişten gelen bir altyapınız olmasına gerek yok.
    3 - zeki veya yetenekli olmanıza gerek yok.

    peki bunların yerine nelere gerek var?

    1 - motivasyona.
    2 - günde toplamda en az 2 saatlik bir zaman dilimine. (genelde altyapınızın olmadığını düşünürsünüz ama bu aslında
    3 - bu şekilde en az 6 ay sabredebilmeye.

    bu arada şunu da ortaya koymak yerinde olacak. dil öğrenmeyi yaş engellemez, motivasyon düşüklüğü engeller. aslında yaş aldıkça yaş almanız sebebiyle öğrenme yetiniz körelmez, yaş alırken motivasyonunuz da düşerse öğrenme yeteneğiniz körelir. ama siz bunu yaş aldığınız için öğrenme yeteneğinizin köreldiğine yorarsınız. bu bir yorum meselesi. ilgilenenler için konu dışı yorum bilimi hermeneutik ile ilgili yazımı tadımlık paylaşayım (bkz: #124148519) ve yukarıdaki maddelere geri dönelim.

    önceden belirtmem gerek. bu üç madde tek bir yabancı dil ile ilgili. eğer aynı anda iki yabancı dil öğrenmeye niyetliyseniz 2. maddedeki zaman dilimini ikiye katlayın. aynı anda ikiden fazla yabancı dil öğrenimini ise önermiyorum. 2 dil öğrenecekseniz de birbiriyle aynı dil ailesinde ve çok yakın olan dilleri (örn. almanca ve felemenkçe, norveççe ve isveççe, italyanca ve ispanyolca vs.) aynı anda öğrenmeye çalışmayı önermiyorum. şimdi yöntemlere geçelim.

    yöntem 1: cümle ezberlemek.

    çünkü bu kelime ezberlemekten daha kolay. tuhaf ama gerçek. tek başına ezberlediğinizde unutacağınız bir kelimeyi cümlede ezberleyince unutmuyorsunuz. diller kendinizi ifade edebilmeniz için vardır. ifadenin temel unsurları kelimeler olsa da bir ifadeyi olduğu şey hâline getiren o ifadenin bütünlüğüdür. kelime bu anlamda bize bir bütünü değil, bütünü oluşturan parçaları verir. cümle ise kelimelerden müteşekkil olmakla birlikte, onların peşi sıra dizilmesinin ötesine geçen bir bütünlük sergiler. bu bütünlük ise aklınızda bölük pörçük kelimelere göre daha iyi kalır.

    benim yaptığım şey cümle defteri tutup her öğrendiğim kelimeyle ilgili doğru kurulmuş, sade ve kullanışlı bir cümle bulmak ve onu deftere yazmaktı. bunun için linguee veya reverso'yu öneririm.

    yöntem 2: fiillere yüklenmek.

    ilk etapta temel fiilleri çalışmanızı öneririm, aslında her koşulda fiil öğrenmek, dili öğrenme konusuna lokomotif oluyor, konuşma ve yazmanızı da daha rahat hale getiriyor. zira nesneler donuk kavramlar olduğundan duyguları ancak özel bazı nesneler tetikleyebilirken, fiiller dinamik kavramlar olduğundan bir duyguyu daha rahat uyandırabilir. duygular devreye girdiğindeyse hafıza daha iyi çalışır.

    yöntem 3: hafızaya doğru matkapla yol açmak.

    cümlelerin sonundan başına doğru hep daha tekrar yapmak suretiyle matkapla hafızaya yol açmaktır. drilling denen bu tekniği kullanarak ikinci dünya savaşında abd casusları nazi almanyasına yollayacakları casuslara sıfırdan 8 ay içinde ileri seviyede almanca öğretmişler.

    mevzu şu: örneğin bir fransızca cümle ele alalım: il y a souvent un décalage entre ce qui se passe en réalité et comment on s'en apperçoit.

    drilling tekniği cümleyi ezberlemeye sondan başlar. misal bu zor cümleyi ezberlemek istiyorsanız önce sesli olarak "apperçoit" kelimesini birkaç kez tekrar etmeniz gerek. ardından "s'en apperçoit". yine birkaç kez tekrar... ardından "on s'en apperçoit". bu şekilde en başa doğru drill yaparak (yani adeta matkapla delerek) zihne kaydediyorsunuz. drilling ile kaydolan cümleler uzun vadeli hafızaya kaydolur.

    peki hangi cümleleri ezberleyeyim? potansiyel olarak sonsuz sayıda cümle kurmak mümkün. bunun cevabı bizi dil öğrenimindeki başka bir konuya sevk ediyor: bağlam üzerinden öğrenme konusuna.

    yöntem 4: bağlam çemberleri oluşturmak.

    merkeze kendini alarak en dar çevreden hep daha genişe doğru büyüyen bağlam çemberleri oluşturmak sıfırdan kurmaya başladığınız anlam ufkunu genişletir. işin güzel tarafı, içinde yaşamıyor olsanız bile hayal gücümüzün istediğimiz bağlamı kurgulamamıza yardımcı olduğudur. şunu sakın unutmayın, nasıl ki ekonomi gözlerdeki ışıltıdır diyerek size bakışlarını diken biri gördüğünüzde oradan koşarak uzaklaşmanız gerekiyorsa, dil dile değmeden dil öğrenilmez diyen birini gördüğünüzde de koşmasanız bile ani bir refleksle yönünüzü değiştirseniz iyi edersiniz. zira ikisi de motivasyonunuzu düşürebilir ve sizi hedeften saptırabilir.

    bağlam üzerinden öğrenmenin temel varsayımı, adeta içine gömülü olduğumuz bir bağlam içinde yaşadığımız ve o bağlam vasıtasıyla anlam kazanan kelimeleri uzun dönemli hafızamıza kaydettiğimizdir.

    bu doğrultuda, ilk ve en önemli bağlam kimliğimizdir. bir dile sıfırdan başlayınca, kendinizi tanıtıcı birkaç cümleden oluşan paragrafı ezberlemeniz bile oldukça zor olabilir ama size somut olarak bir şeyler öğreniyor hissi kazandırması ve iletişimde kullanılması en muhtemel cümleleri oluşturması bakımından değerli olur. bir hafta önce sıfırken bir hafta sonra kendinizi rahatça tanıtabiliyorsanız, oluyor bu iş galiba dersiniz, moral motivasyon artar.

    sonra yapmanız gereken bağlamı peyderpey genişletmek. örneğin bir sonraki etapta sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeylerin bir listesini yapabilirsiniz. ardından yaşadığınız çevreyi tanıttığınız bir paragrafı çalışabilirsiniz, bu böyle devam eder ve sonunda artık politik konularla ilgili bir paragraf çalışabilir hâle birkaç ay içerisinde gelebilirsiniz.

    yöntem 5: yol haritası çıkarmak ve ona uymak.

    bu yol haritasının genel geçer dil seviyelerinden farkı oldukça somut ve kişiye özel olması. zira ancak bu sayede motivasyonunuz yüksek kalmaya devam edebilir. bu konuyu biraz açalım.

    her haftanın temel bir konusu, haftanın nihai amacı da yukarıda sözünü ettiğim konularla ilgili kendinizi rahat bir şekilde yazılı ve sözlü olarak dışa vurabilmek olsun.
    okuma ve dinleme egzersizlerini ise ancak yazılı ve sözlü üretimi destekleyici olarak görün. zira doğru bir şekilde üretebiliyorsanız, zaten anlama ve dinlemeyi de iyi yapıyorsunuz demektir. ama tersi geçerli değil.

    bu anlamda, yol haritasındaki kritik eşiklere tekabül eden seviyeler herkes için farklı olmalı, ki aslında zaten farklı. örneğin, biri için belli bir sunumu gerçekleştirmek belli bir seviyeye tekabül ediyorken, başka biri için sinema filmini kendi dilinden alt yazıyla anlayarak izleyebilmek önemli bir seviyeye tekabül edebilir. bir başka insan için de hedef iş arkadaşlarıyla belli bir dilde keyif alacağı bir sohbet edebilmektir. bu paragrafın ana fikri şu: hedefi olabildiğince daraltın.

    diğer birçok konuda olduğu gibi dil öğrenmede de zor olan mevzubahis hedefin aşırı yüksekliği değil, aşırı genelliğidir.

    aslında bu genel hedefler, tipik olarak dil öğreniminde karşımıza çıkan a1, b2, c1 vs gibi seviyelere tekabül eder. eğitim kurumları ve çoğu şey dünyada henüz bu derece bir kişiselleşme noktasına hâlâ gelmediği için bu tarz genel seviye adları bir süre daha bulunmaya devam edeceğe benziyor fakat ileride, dil öğrenen herkesin kendi yol haritasını kendi inşa edebileceği bir yaklaşıma geçileceğine inanıyorum.

    yöntem 6: tüm bu yöntemler ve çok daha fazlası literatürde hâlihazırda yalnızca bir google uzağınızda. yani bu ve bunun gibi onlarca yönteme erişmek çok kolay. bir şey çok kolay olunca da ne oluyor biliyorsunuz değil mi? leb demeden leblebiyi anladınız yine, sayın okuyucu. kendi yönteminizi kendiniz keşfedin, konu dönüp dolaşıp burada düğümleniyor, bence.

  • 3 senedir yazar olarak içinde bulunduğum oluşum. çılgınca entry giren birisi olmadım hiçbir zaman. çoğu zaman okumayı tercih ettim. ekşi sözlük sadece yazarları ile ön plana çıksa da, aslında okuyucu çoğu zaman daha önemliydi. çünkü okuyucu olmadığı takdirde entry girmenin manası yoktu. son günlerde farkettim ki artık yazarlar hiç okumuyor, sadece yazıyor. dinlemeden dır dır eden insanlar gibi... okumuyorlar, sadece yazıyorlar.