hesabın var mı? giriş yap

  • isveççe, kuşların sesini dinlemek için sabahın erken saatlerinde uyanmak demekmiş. eylemin naifliği kelimeye bile yansımış gibi. çok güzel değil mi...
    şair olsaydım, bu isimle bir şiirim olurdu.

  • -ilk televizyon yayını, istanbul teknik üniversitesi-itü tv (9 temmuz 1952)
    (philips şirketinden hediye edilen tv vericisi ile15 günde bir yapılan 60 dakikalık yayınlar)
    -ilk trt yayını 31 ocak 1968 günü siyah beyaz olarak 19.30'da yapılıyor.
    -4 ağustos 1990'da ilk özel tv kanalı star yayın hayatına başlıyor
    -(bkz: 12 kasim 1961 turkiye sscb maçı) tv'den izlenen ilk maç yayını - itü tv (yayın kaçak yapılmış)
    -(bkz: 1 mayis 1966 besiktas fenerbahce maçı) profesyonel anlamda ilk maç yayını - itü tv.
    -türkiye’nin ilk kameramanı, dr. adnan ataman, itü tv.
    -türkiye’nin ilk tv sunucusu, fatih pasiner, itü tv.
    -türkiye’de televizyon yayınına çıkan ilk sanatçılar; feriha tunceli, nebahat yedibaş, cevdet çağla ve hüsnü coşar.
    -türkiye’de ilk televizyon konseri, feriha tunceli.
    -türkiye’de televizyonda yayınlanan ilk yarışma programı, halit kıvanç, talih kuşu, itü tv.
    -türk televizyonlarında ilk sinema yayını, hitit güneşi, itü tv.
    -yayınlanan ilk reklam filmi, 1972 yılında meysu markasının meyvesuyu için çekilen reklam filmi. bkz
    -ilk renkli yayın denemesi 31 aralık 1981 yılbaşı programı - trt.
    -1 temmuz 1984 sürekli renkli yayına geçiş.
    -türkiye’de ilk hava durumu programı, itü tv - ali esin (1954)
    -özel televizyonlardaki ilk kadın hava durumu sunucusu, seçil erus (1992-interstar)
    -ilk müzik televizyonu, kral tv.
    -kral tv’de yayınlanan ilk klip, burak kut – benimle oynama.
    -ilk sit com: kaynanalar trt (1974)
    -ilk özel spor kulübü televizyonu, fbtv, (2004)
    -tv yayınlarının 6 güne çıkarılması (18 mart 1974)
    -ilk kez bir tv stüdyosuna yapılan canlı telefon bağlantısı, örsan öymen- söz meclis'ten içeri (trt 1973)
    -ilk kez tv'de konser veren arabesk sanatçısı, orhan gencebay-trt (24 aralık 1978)

    *itü tv kamerası
    *ismet inönü'nün katıldığı deneme yayını
    *zeki müren'in katıldığı deneme yayını

    not: 1 mayıs 1964 tarihli trt yasası'nın yürürlüğe girince türkiye sınırları dahilinde trt dışındaki kurumların radyo ve televizyon yayınları yapması yasaklanıyor ve trt kuruluyor.
    not2: itü tv'nin ekibi ve teçhizatları, dönemin hükümetinin ricasıyla trt'ye devrediliyor ve 04 şubat 1972 tamamen kapanıyor.

    kaynak
    kaynak

  • "be hey dürzü,
    ne ararsın aşure ile aramda
    sen kimsin ki fasülyeyi sorarsın?
    hakikaten gözün yoksa hamurda
    sütlü tatlıya niye nohut sorarsın?

    nohut, fasülye yiyorsam sana ne.
    yoksa sana bir zararım, yerim.
    ikimiz de gelsek herhangi bir özsüte,
    ben seviyosam aşuremi yer giderim

    tatlı krizinde mümkün müdür seçmek
    yatıp kalkıp aşureye dua et.
    senin gibi dürzülerin yüzünden,
    tatlıdan da soğuyacak bu millet

    tatlı krizindeki hali sakın unutma
    aşureye dil uzatma sebepsiz
    annen yine tatlı yapardı ama
    içinde ne var bilemezdin şerefsiz"

  • önyargıyla yoğrulmuş tiplerin beğenmediği durum.

    evlendiğimizde ikimiz de 26 yaşımızı az geçmiştik. yani ne evde kaldık, ne de birbirimizin ilk tanıdığı kişilerdik. iki mezun birlikte atıldık hayata, birlikte çıktık, birlikte battık, ev aldık, ev sattık, evlat kaybettik, iki evlat sahibi olduk.. 14 yıldır birlikteyiz, ilk günkü aşkla seviyoruz birbirimizi..

    demem o ki, işin içinde sevgi varsa gerisi boş.. yeter ki temeliniz sağlam olsun. temel sağlamsa "deneme süresi"ne gerek kalmaz. işyerine adam mı alıyorsunuz da sgk'yı 3 aydan evvel başlatmam diyeceksiniz..

    seviyorsanız evlenin, temeldeki sevgiyi iyi ektiyseniz evlenin; emin olmayı beklerseniz ömrünüzü heba edersiniz..

    bu dediklerim tanışarak, severek ve zorlanmayan kişiler için geçerlidir..

  • hakkında yapılan tespitlere genel olarak katıldığım fakat öğrencilik kısmına katılmadığım insan.
    istanbul öğrenciliği geçirmek için harika bir şehir. illa itü, boğaziçi vs gibi okullar için de söylemiyorum. öğrencinin kendisini eğitmesi, değişik insanlar tanıması, dünyaya açılması için türkiye'de en fazla olanağa sahip şehir istanbul. bu yüzden ısrarla istanbul'da okumaya çalışan, ısrarla hobiler edinmek kurslara gitmek için ek işler yapan, simit-peynirle geçinip tiyatroya konsere giden, şehri gezip tarihini öğrenmeye çalışan öğrenciye ben saygı duyarım. böyle öğrenciler sandığınız kadar da az değil.

    maalesef işte çalışma hayatı başlayınca istanbul o eğlenceli yüzünü çeviyor insana. sadece ne kadar kalabalık olduğunu, sokaklarda dilenen çocuklarını, pisliği, trafiği görmeye başlıyorsunuz. sanki bambaşka bir şehir haline geliyor. ne kadar çabalasam da artık eskiden beni mutlu eden şeyleri bulamıyorum bu şehirde ben. ben onu, o da beni tükettik.

    bundan sonra rotamız ege. ama dendiği gibi, tası tarağı toplayıp gitmek de öyle ha deyince olmuyor. deneyeceğiz.

  • çok geride kalmış gibi görünse de 2000'li yılların ortalarında kot pantolonun paçaları yaptırılmadan katlanarak üzerine de bu sürreal kombinle sokağa çıkıldığı 6600'ı olana ailecek misafirliğe gidilen dönem

  • babamla hiçbir zaman şahane bir ilişkimiz olmadı. yani her baba kızını sever, o da sever beni biliyorum ama hissettiremez mütemadiyen; sevgi görmemiş ki nasıl göstereceğini bilsin.

    2010 yılında ayrıldım evden üniversite için, o zamandan sonra mesafe de katmerledi gösterilemeyen sevgileri. yokluğuma alıştı, biliyorum; mecburdu, bir daha asla temelli geri dönmeyeceğimi biliyordu çünkü.
    hatta yokluğuma o kadar alışmıştı ki bir keresinde şakayla karışık "benim bir kızım varmış gibi gelmiyor bana bazen" demişti.

    son birkaç yılda değişti babam; babaannemin bakıma muhtaç kalması bariz bir şekilde değiştirdi onu.
    bu esnada kardeşimin bazı hataları oldu; yanlış kararlar, yanlış yatırım hamleleri, yanlış davranışlar, yanlış bir evlilik, bir sürü şey. bu hatalar tüm aileyi maddi, manevi, mental ve psikolojik olarak ciddi şekilde etkiledi.
    kardeşimin hatalarından sonra babam, benim aslında ona hiç sorun çıkarmadığımı fark etti; onlarla olduğum her zaman diliminde babaannemle ilgilenmem de onun bana olan güvenini perçinledi. son zamanlarda bana daha düşkün oldu babam. telefonla aradığında uzun uzun konuşmaya, gerekli gereksiz her şeyi anlatmaya başladı.

    on beş gün önce babaannemi kaybettik. ucu ucuna yetiştim cenazeye. o akşam çok şey konuştuk ailecek, uzun zaman sonra. en sonunda babam "ben şu telefonu kapatıp şarja takayım, sonra da yatayım artık" dedi. hepimiz şaşırdık, babam telefonunu asla kapatmazdı çünkü. kardeşim sordu "baba hayırdır, sen telefonunu hiç kapatmazdın?" diye.
    "telefonu açık tutma sebebim iki kişiydi; birisini bugün toprağa yatırdım, diğeri de bugün yan odada yatacak, açık kalmasına gerek yok" dedi gözleri dolu dolu bana bakarak. sarıldım babama, ağladık uzun süre sarılarak...

    babamın beni sevdiğini söylemesine gerek yok artık, ben bu cümleyi ölsem unutmayacağım.

  • ya bu hep şeyden oluyor. soruyu duyunca gerçek dünyaya en yakın cevabı verme isteğinden. ingilizce kursunda müzik hakkında konuşuyorduk. teksaslı bi hoca vardı. bana dönüp "ne tür müzikler dinlersin?" dedi bi gün. dünyanın en bayık muhabbeti. 90'lar pop dinlerim ben. 90's pop, dedim. hoca ne bilsin bizim 90'lar muhabbetini? izel'i, çelik'i, ercan'ı? woow dedi, benden çok sevindi. "what is your favourite band?" dedi. sanıyor ki şimdi ben 90'lardan dünyaca ünlü bi grup söylücem, hatta belki birlikte bi şarkısını mırıldanıcaz. çocuk gibi bakıyor gözlerimin içine. sıçtık. içimden şöyle düşünüyorum: ablacım sen yannış annadın. band felan yok. şarkıcı söylesem, tanımazsın da şimdi. of ya. nerden bulcam ben şimdi sana grup? ayna'yı bilir mi lan acaba? bari sen unutma beni? queen mi desem ki? o zaman da muhabbet uzar felan derken eeh diyip "mfö." dedim ben. evet ö ile. sınıf koptu. hoca uzun uzun baktı bana. anlamaya çalıştı: em ef öööögh? hee dedim: mazhar fuat özkan. gene anlamadı tabii.

    ne biçim şeyim lan ben hep yaşım oniki?